12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -R-

RA: Arjantin’in plaka işareti.
RA: Radyumun simgesi.

RAAT: Geveze.
RABBE:  Üvey ana.
RABITA:  Bağ, İlişki.
RABİA: Tanzimat’tan sonra kolağası rütbesine eşit olan sivil unvanı.
RABT:  Dünya işlerinden elini çekmiş kişi.
RACA: Hindistan Prensi.
RACİ:  Geri dönen, Çekilen.
RACİL: İslam ordularında piyade erlerine verilen ad.
RACON: Yöntem,yol,usul.
RAÇİL:  Savaşa yaya katılan er.
RADA: Polonya,Litvanya,Belarus ve Ukrayna’da siyasal erki üstlenen meclise verilen ad.
RADANSA: Yelkenlere açılan deliklere ve halat ilmiklerine geçirilen metal halka.
RADİ: Süt kardeş.
RADİKA: Karahindiba’nın sebze olarak yenen yaprakları.
RADYOLOJİ: Işınbilim.
RADYONEKROZ:  X ışınlarının etkisiyle ileri gelen doku tahribi.
RADYUM: Baryum’a benzeyen,radyoaktif alkali toprak metali. 
RAF:  Sergen, Terek.
RAFADAN:  Az pişirilmiş yumurta, Alakok.
RAFAT: Bazı hayvan ve bitki hücrelerinde bulunan iğne biçiminde billur madde.
RAFIZİLİK: Şii mezhebinin bir kolu ve bu koldan olanların inancı.
RAFİNATÖR: Odun liflerini içinde bulunabilecek yabancı maddelerden arıtma ünitesi.
RAFİNE:  Arıtılmış, Saf, İnceltilmiş.
RAFİNERİ:  Arıtımevi.
RAFTİNG: Akarsu krosu. Sal yarışı.
RAFTİNG: Akarsu krosu.
RAFYA: Afrika’da  ve Amerika’da yaşayan,iri gövdeli,uzun yapraklı palmiye.
RAFYA: Giyim süslemede,şapka,çanta ve sepet örmede kullanılan parlak ve renkli şerit.
RAFYA: Uzun yapraklı palmiye.
RAG: Eski dilde dağ eteği,çayırlık,çimenlik.
RAG:  Dağ eteği.
RAĞM:  İnadına davranış.
RAH: Yol.
RAH:  Yol, Tarik.
RAHAT:  Aram, Huzur, Seradat, Erinç Dirlik.
RAHATLIK:  Ferhat.
RAHE:  Avuçiçi.
RAHİBE:  Kadın hıristiyan din görevlisi.
RAHİK:  Duru ve kokulu şarap.
RAHİP:  Karabaş, Keşiş.
RAHİPLER:  Ruhban.
RAHLE: Eskiden ders çalışma masası.
RAHLE: Üzerinde kitap okunan,yazı yazılan,bazıları açılıp kapanabilen alçak,küçük masa.
RAHNE: Gedik,yarık.
RAHVAN: Atın bir koşma biçimi.
RAİ: Cezayir’de doğan ve Arap müziğiyle Batı müziğinin karışımı olan müzik türü.
RAİ: Çoban.
RAİ: Eski dilde sığır çobanı.
RAİB: Gözbağcı,büyücü.
RAİF: Eski dilde acıyan.
RAİŞ: Rüşvet verenle alan arasında aracılık eden.
RAİŞ:  Eski hukukta rüşvet veren ve alan arasındaki aracı kişi.
RAİYE: Bir hükümdara vergi veren halk.
RAK: Ceylan derisi.
RAK: Üzerine yazı yazılan tabaklanmış  ceylan derisi.
RAK:  Tabaklanmış ceylan derisi.
RAKABE:  Mal sahipliği.
RAKADAN: Zıplama,sıçrama.
RAKAMİ: SAYISAL
RAKIM: Yükselti.
RAKIM:  Bir yerin deniz seviyesine olan yüksekliği, İrtifa.
RAKİK: İnce ruhlu.
RAKİK:  Hassas, Duygulu, Nazik.
RAKİME: Eski dilde üzerine yazı yazılmış kağıda veya mektuba verilen ad.
RAKİT: Durgun su.
RAKİT:  Durgun su.
RAKOR: Boruları döndürmeden eklemeyi sağlayan bağlantı parçası.
RAKOR:  Boruları ekleyen bağlantı parçası.
RAKU: Japon işi çömlek,sırlı seramik kap.
RAKUN: Çamaşırcı ayı’ denilen,kürkü kıymetli bir hayvan.
RAKURSİ: Bir resim,desen yada alçak kabartmada,bazı nesne ve figür boyutlarının,perspektifin etkisiyle kısalması.
RAKURSİ: Resimde bir nesne veya figürü derinlik duygusu içinde verme yöntemi.
RAL: Akciğerleri dinlerken hekimin duyduğu patolojik ses.
RAL:  Vücudu dinlerken hekimin duyduğu patolojik ses.
RALİC: Borneo dağlarında yaşayan sülün.
RAM: Bilgisayarda erişilebilir bellek.
RAM:  Apre makinesi./ Boyun eğme.
RAMA: Hint tanrısı.
RAMAD: Tezhipçilerin altını dövmeleri sırasında tirşenin kenarlarından dışarı taşan parçalara verilen ad.
RAMAK: Çok az kaldı anlamında bir sözcük.
RAMAYANA: Kutsal Hint destanı
RAMBA: Bir  borunun ağzına  biçim   vermek,  genişletmek   veya   pürüzlerini   almakta   kullanılan  aygıt.
RAMBUTAN: Bir meyve. Tüylü Liçi.
RAMİ: Çin,Vietnam,Malezya’da yetişen ve lifleri dokumacılıkta kullanılan değerli bir bitki.
RAMİ:  Atıcı.
RAMORA: Büyük balıkların göğsüne yapışık olarak yaşayan küçük balıklara verilen ad.
RAMP: Bir tiyatro sahnesinin önünde,ışık ve ışıldakların yerleştirildiği,izleyiciye en yakın yer.
RAMPA: Füzeli mermi veya makinelerin,havaya fırlatılmak için üstüne yerleştirildikleri eğik destek.
RAMPA:  Dik yokuş.
RAN: İskandinav mitolojisinde ağıyla yakaladığı denizcileri okyanusta evine götüren,okyanus tanrısı Aegir’in karısı.
RAN: Nazım Hikmet’in  soyadı.
RANA: Güzel,hoş (kadın).
RANDA: Gemilerde mizana direğinin gerisindeki yelken.
RANDIMAN:  Semere, Verim.      
RANİ: Hindistan Prensesi .Raca karısı.
RANİNA: Tropikal denizlerin az derin sularında yaşayan bir yengeç cinsi.
RANSEYMAN: Herhangi   bir   kişinin,  malın   yada   durumun   niteliklerini   öğrenmek   için  toplanan  bilgi.
RANTABİLİTE: Yatırılmış sermayenin,bir kuruluşun veya bir yatırım konusunun gelir sağlayabilme olanağı,verimlilik.
RANTABİLİTE:  Verimlilik.
RANTABL:  Kârlı, Verimli.
RANZA: İki yataklı karyola.
RAP: Şarkının sert bir biçimde vurgulandığı disko müzik üslubu.
RAPANA: Karından bacaklı bir yumuşakça cinsi.
RAPEL:  Dağdan veya kayadan iple iniş tekniği.
RAPORTÖR: Sözcü.
RAPSODİ: Milli yada mahalli konulardan esinlenerek oluşturulmuş müzik eseri.
RAPSODİ: Ulusal yada yöresel konulardan esinlenerek oluşturulmuş müzik yapıtı.
RAS: Habeş soylusu.
RASAS: Kurşun.
RASAT:  Gözlem, Tarassut.
RASATHANE:  Gözlemevi
RASİ: Demir atmış gemi.
RASİME:  Adet, Tören.
RASİZM: Irkçılık.
RASİZM:  Irkçılık.
RASPA: Demir yada tahta üzerindeki boya,pas gibi şeyleri çıkarmakta kullanılan çelik araç.
RASPA: İri dişli törpü
RAST: Tesadüf.
RASTAFARİ:  Kurucusu Marcus Ganvey olan, siyahların anayurt Afrika'ya dönüp özgürlüğe kavuşmaları düşüncesi.
RASTIK: Bir ekin hastalığı. 
RASTIK: Sürme.
RASTIK: Tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı.
RASYON: Organizmanın 24 saatlik madde ve enerji ihtiyacını karşılayan besinlerin çeşidi ve miktarı.
RASYONALİZM:   Akılcılık, Usçuluk
RAŞE: Titreme,ürperme.
RATAN: Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış.
RATANET:  Arapça dışında bir dille konuşma.
RATANYA: Kökü toz durumuna getirilip hekimlikte ishal kesici olarak kullanılan bir bitki.
RATE: Başarısız.
RATE:  Başarısız olmuş kimse.
RATİB: Sıralayan.
RATİBE: Maaş,aylık.
RATİNAJ: Yün kumaşların havlarına kıvırcık görünüm  kazandırmak için yapılan uygulama
RATİNG: Kredi kalitesinin veya borçlanma araçları üzerindeki risk derecesinin belirlenmesi operasyonu.
RAVENALA: Biri Amerika’da,diğeri Madagaskar’da yetişen ve yelpaze biçiminde yaprakları olan iki ağacın ortak adı.
RAVENT: Otsu bir bitki.
RAVİ: Rivayet eden.
RAVZA: Aziz mezarı.
RAVZA:  Aziz mezarı.
RAYBA: Pürüz alır.
RAYEGAN:  Raygân, Hasbi, Caba, Meccani.
RAYET: Eski dilde bayrak.
RAYİÇ: Malın satış değeri.
RAYİÇ:  Bir malın satış ve sürümünün verdiği değer.
RAYİHA: Güzel koku.
RAYİHA:  Hoş koku.
RAYON: Rusya’da,bir kazaya karşılık gelen yönetim bölümünü belirten Rusça sözcük.
RAZ: Sır,gizli tutulan şey.
RAZAKI: İri ve uzunca taneli bir üzüm cinsi.
RAZAKI: Kalınca kabuklu,iri ve uzunca taneli bir tür üzüm.
RAZDAR:  Sır bilen.
RAZİK: Eski dilde yiyecek ve içecek şeyleri veren anlamında sözcük.
RAZİYANE: Rezene bitkisine verilen bir ad.
RAZMOL: İri kepekli un.
RAZMOL:  İri kepekli un.
RB: Rubidyum’un simgesi.
RCH: Şili plakası.
REA: Güney  Amerika’da yaşayan bir cins deve kuşu.
REA: Satürn’ün bir uydusu.
REAL: Brezilya’nın para birimi.
REALGAR: Kırmızı zırnık.
REB:  İlkbahar ve sonbaharda oturulan bahçeli ev.
REBAB: İslam ülkelerinde kullanılan kimi mızraplı ve yaylı çalgıların ortak adı. Gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı saz.
REBAP: Gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı saz.
REBEK: Keman gibi omuza dayanarak çalınan yaylı çalgı.
REBEKA: İshak Peygamberin karısı ve Yakup Peygamberin annesi olan kadın.
REBİBE:  Üvey kız.
REBUS:  Görsel olarak hazırlanan bulmacalara verilen bir ad.
RECEP: Ay takviminin yedinci ayı.
RECFE:  Şiddetli sarsıntı.
RECİL:  Çok yürüyen.
RECİM: İslam hukukunda zina suçu işleyenlerin taşlanarak öldürülmesi.
RECİM: Taşlayarak idam cezası.
RECİM:  Taşlama, Taşa tutarak öldürme.
RECM:  Taşlama, Taşa tutma.
REÇİNE: Çam sakızı.
REÇİNE: Kimi bitkilerde ve özellikle çamlarda oluşan salgı maddesi.
REÇİNE:  Akma, Kopal, Akındırık.
REÇME: Dekoratif bir dikiş türü.
REÇME: Penye veya jarse tipi pamuklu örme kumaşlarda,genellikle tişört ve bluzlarda etek ve kol ağızlarını kapamada kullanılan dekoratif dikiş türü.
REDA:  Yasaklama.
REDAKSİYON: Yazı yazma,kaleme alma.
REDAKSİYON: Yazılmış bir metin üzerinde gereken düzeltmeleri yaparak yazıyı yayıma hazır duruma getirme.
REDAKTÖR: Yazı yazan,bir yazıyı kaleme alan kimse.
REDE: Bir duvardaki taş yada tuğla sırası.
REDE: Duvardaki taş yada tuğla sırası.
REDEM:  Üvey oğul, Rebib.
REDİ: Meme emen çocuk.
REDİ:  Kötü, Alçak, Adi.
REDİ:  Kötü, Alçak, Adi.
REDİF: Uyak,kafiye.
REDİF: Yedek.
REDİNGOT: Arkası yırtmaçlı,etekleri uzun,çift sıra düğmeli,resmi erkek ceketi.
REDİNGOT: Resmi bir erkek ceketi.
REDONS: Bir    atom    yada    molekülden     ötekine     bir    yada   daha   çok   elektronun    geçişi   olayı.
REDRESÖR: İki yönlü bir dalgalı akımı,bir yönlü doğru akıma çevirmeye yarayan aygıt.
REF: Kaldırma,giderme.
REF:  Kaldırma, Yükseltme.
REFAH:  Gönenç.
REFERANDUM: Halk oylaması.
REFERANS: Başvurulması gereken kaynak.
REFERANS:  Bir kimsenin yeteneğini ve faydalı olduğunu gösterir belge.
REFİK:  Arkadaş, Yoldaş.
REFİKA: Eski dilde eş,zevce.
REFİKA: Eş,zevce.
REFLEKSOGRAM:  Kas refleksinin grafik olarak kaydedilmesi.
REFLEKTÖR:  Yansıtıcı.
REFORM:  Islahat, Yemlik, Düzeltim.
REFTAR:  Salınarak yürüme.
REFÜJ: Orta kaldırım.
REFÜJ:  Çok geniş bir yolda yayalar için yapılan kaldırım.
REG: Eski dilde damar.
REGAİP: Amine Hatun’un Hazreti Muhammed’e hamile kaldığı gece.
REGAİP: Recep ayının kandil olarak kutlanan ilk Cuma gecesi.
REGATA: Bir tür yelkenli ve motorlu yarış teknesi.
REGLAN: Pelerinli bir çeşit palto.
REGRESİON: Diğer bir olayın belirli bir büyüklüğüne karşılık bulan bir olayın yaklaşık büyüklüğünü bulma amacını güden işlem.
REHA: Kurtuluş,kurtulma.
REHAVİ: Türk müziğinde iki makamın ortak adı.
REHİN:  Tutu, İpotek, Bend.
REİKİ: Evrensel hayat enerjisi anlamına gelen,çok eski bir Japon sağlık tekniği.
REİS:  Amir, Mir, Baş, Ser.
REJİ: Eskiden Tekel idaresine verilen ad.
REKAKET: Dilde tutukluk,kekemelik.
REKAKET:  Dil tutukluğu.
REKİK: Dili tutuk olan,kekeme.
REKİK: Kekeme.
REKOLTE: Tarımda bir yılda elde edilen herhangi bir ürünün toplamı.
REKOLTE:  Bir yıllık tahıl ürünü toplamı.
REKS: Eski dilde geri döndürme,geri çevirme.
REKTÖR: Üniversitenin tüzel kişiliğini temsil eden,yönetiminden,öğretimin düzenli yürütülmesinden sorumlu kimse.
REM: Işınım dozu birimi.
REM: İnsandaki etkisi açısından tanımlanan ışınım dozu birimi.
REM: Radyasyon dozu birimi.
REM: Ürkme.,insandaki etkisi açısından tanımlanan ışınım dozu birimi.
REM:  Ürkme, Ürkü.
REMAYÖZ: Triko eşyaların yakasını yapmada kullanılan makine.
REMBETİKO: Türkiye’den göç eden Yunanlıların oluşturduğu  müzik türü.
REMEL: Aruz ölçülerinden biri.
REMEL: Bir aruz vezni.
REMİL: Kum falı.
REMİL:  Kum falı.
REMİZ: Simge.
REMİZ:  Simge, Alameti farika.
REN: Bir geyik cinsi
RENAN:  Çok ses çıkaran.
RENANET: Yüksek sesle inleme.
RENÇBER: Tarım işçisi.
RENETHEOPHİLELAENNEC: Steteskop kaşifi Fransız hekim.
RENK:  Çerde, Levin.
RENKKÖRLÜĞÜ:  Akromatopsi.
RENKSEMEZ:  Akromatik
RENKYUVARI:  Kromosfer.
REOBAZ: Bir sinir lifini uyarmak için anında devreye giren  bir doğru elektrik akımının sahip olması gereken en düşük şiddet değeri.
REOMÜR: Suyun  buz  tutması  ile  kaynaması  arası  seksen  eşit  parçaya  bölünerek  elde  edilen  sıcak ölçer.
REPERTUAR:  Dağarcık.
REPLİK: Bir tiyatro oyununda,karşısındakinin sözüne gerekli karşılığı verme.
REPO: Bankalar arası işlemlerde bir gecelik faiz uygulaması.
REPO: Yeniden geri alım vaadiyle satış anlaşması.
REQUİEM: Katoliklerde   ölüler  için  yapılan  dua, bu  duaya  özgü  müzik .Ölünün  hatırasına  yapılan tören.
RERONDO: Müzikte,ana motifin tekrarlandığı hareketli bölümlerin ana parçadan ayrılarak tekrarlanmasından elde edilen soyut parça.
RES: Divan şiirinde uyakta tesis adıyla anılan eliften önceki sessiz harfin harekesi.
RES: Hastalığın bedene yerleşmesi.
RES: Koyun,keçi türünden küçükbaş hayvan.
RESEN:  Kendi başına. / Recep, Şaban, Ramazan aylarına topluca verilen ad.
RESEPSİYON:  Resmi ziyafet.
RESEPTÖR: Bir elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çeviren cihaz.
RESESİF: Çekinik.
RESESİF:  Çekinik.
RESİF: Su düzeyindeki sıra kayalar.
RESİF: Su yüzündeki sıra kayalar.
RESİTAL: Bir sanatçının tek müzik aleti eşliğinde verdiği konser.
RESULMAL: Eski dilde sermaye,kapital.
REŞ: Yağmur çisentisi.
REŞİDİYE: Şeker ve nişasta ile yapılan bir tür tatlı.
REŞK: Kıskanma.
RET:  Kabul etmeyerek geri çevirme.
RETİME: Bir şeyi unutmamak için parmağa bağlanan iplik.
RETİME:  Bir şeyi unutmamak için parmağa sarılan iplik.
RETİNA: Gözdeki ağ tabaka.
RETK:  Yırtığı yapıştırma.
RETORİK: Hitabet sanatı.
RETROSPEKTİF: Bir  sanatçının, bir  okulun  veya  bir  dönemin  yapıtlarını  toplu  bir  biçimde  sunan  resim sergisi.
REVA: Yakışır,yerinde,uygun.
REVAÇ:  İstenilen, Aranılan.
REVAH:  Güneşin batışından geceye kadar ki zaman.
REVAK: Binaların önlerinde üstü örtülü  önü açık yer.
REVAKIYE: Stoacılık.
REVAN:  Giden, Yürüyen.
REVANİ: Yumurta ve irmikle yapılan bir tatlı.
REVENDE:  Giden, Yürüyen, Revan.
REVENDÜK: Eskiden dokunan bir tür kalın ve pamuklu bez.
REVERANS: Selam veya teşekkür için eğilerek veya dizleri kırarak yapılan hareket.
REVERANS:  Dizleri kırarak yapılan bir saygı veya teşekkür hareketi.
REVGAN:  Esintiyle gelen ferahlık.
REVİŞ:  Gidiş, Yürüyüş.
REVİZYONİZM:  Bir öğretinin ana temellerini tartışma konusu yapanların tutumu
REVNAK: Eski dilde parlaklık,göz alıcılık.
REVNAK:  Parlaklık, Gözalıcılık.
REVOLVER: Altıpatlar da denilen bir tabanca türü.
REVÜ: Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş sahne gösterisi.
REYAN: Her şeyin evveli,tazesi,turfanda.
REYB: Kuşku,sanı.
REYE: Çizgileri olan kumaş.
REYHAN: Fesleğen’de denilen,yaprakları güzel kokulu bir süs bitkisi.
REYON:  Mağazaların aynı tür eşyaya ayrılmış her bölümü.
REZ: Asma kütüğü.
REZ:  Asma kütüğü, Bağ kütüğü.
REZAN:  Ağır.
REZE: Menteşe.
REZE:  İnce talaş.
REZEDE: Tohumlarından kandil yağı,çiçeklerinden sarı boya çıkarılan otsu bir bitki.
REZENE: Gaz söktürücü bir bitki./ Hoş kokulu ve baharlı meyveleri anason gibi yemeklerde ve içkilerde tat verici olarak kullanılan otsu bitki.
REZENE: Maydanozgillerden bir bitki.
REZİDANS: Yüksek dereceli devlet görevlileri ile elçilerin oturması için ayrılan konut.
REZİDANS:  Elçilik binası.
REZİL:  Rüsva, Maskara.
RH: Haiti plakası.
RH: Kan grubunda sabit işaret.
RH: Rodyumun simgesi.
RI: Endonezya plakası.
RIDVAN: Cennetteki iki melekten biri.
RIDVAN:  Cennet kapısının bekçisi.
RIH: Mürekkeple yazılan yazıyı kurutmak için kağıt üzerine serpilen çok ince ve renkli kum.
RIH:  Yazıdaki mürekkebi kurutan bir tür ince kum.
RIKA: Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi.
RIKA: Arapça el yazısı biçimi.
RIKA:  Arapçada bir el yazısı biçimi.
Rİ: Eskiden Japonların kullandığı 3.927 m  değerinde çizgisel ölçü.,Endonezya’nın plakası.
Rİ: Eskiden Japonların kullandığı 3.927 m değerinde çizgisel öçlü.
RİA: Deniz tarafından ırmak ağızlarında yada akarsuların kazdığı derin vadilerin aşağı kesimlerinde oluşan yüksek kenarlı kıyı biçimi.
RİAL: İran,Yemen ve Umman’ın para birimi.
RİBA: Eski dilde faiz.
RİBAT: İslam  mimarlığında  kara  ve  deniz  sınırlarının önemli  noktalarında  yer  alan  korunaklı yapı.
RİCA:  Dilek, Temenni, Kam, İstek, Talep.
RİCAL: Eski dilde erkekler.
RİCAL: Yüksek makamlardaki devlet adamları.
RİCAL:  Devlet büyükleri.
RİCAT:  Geri dönme, Rücu.
RİCHTER: Dokuz dereceden oluşan,depremlerin gücünü ölçme birimi.
RİE: Akciğer.
RİE:  Akciğer Şüş.
RİEL: Kamboçya para birimi.
RİGA: Letonya’nın başkenti.
RİH: Eski dilde rüzgar,esinti.
RİHAN:  Bahis tutuşma.
RİK: Salya.
RİK:  Salya, Ağız suyu.
RİKAB: Eski dilde üzengi.
RİKABDAR: Osmanlılarda hükümdarın ata binerken üzengisini tutan kişi.
RİKABİYE: Sadrazamların veya devlet görevlilerinin padişaha verdikleri armağan.
RİKKAT: İncelik.
RİKKAT:  Aşın hassasiyet, Nezaket.
RİL: Kutuların katlama yeri.
RİLİ: Yelkenli gemilerde gabya çarmıklarını  ana direğe bağlayan kısa çarmıklar.
RİLİ: Yelkenli gemilerde gabya çarmıklarını ana direğe bağlayan  kısa çarmıklar.
RİM: Maden pisliği,balmumu.
RİM: Roma’nın eski adı.
RİMAYET: Atıcılık.
RİMUR: Özel bir şiir diliyle yazılmış yazılan epik İzlanda şiiri türü.
RİN: Eski Japon  bozuk parası.
RİNA: Tırpana balığı. Yan kanatları vücuduna yapışık,uzun kuyruklu,iri bir balık.
RİNDAN: Kalenderler.
RİNGGİT: Malezya’nın para birimi.
RİNİT: Burun iltihabı.
RİNOLARENJİT:  Burun ve gırtlak mukozasının iltihaplanması.
RİNOLOJİ: Burun ve burun boşluğu hastalıklarıyla uğraşan patoloji dalı.
RİNT:  Açık yürekli, güvenilir, gönül eri kimse.
RİPER: Genellikle bir traktörün arkasına monte edilen ve zemini derince kazmaya yarayan alet.
RİR: Cezayir sahrasında vahalar  dizisi.
RİS: Eski dilde öfke.
RİSALE:  Kitap.
RİSALET:  Elçilik, Peygamberlik.
RİSTURN:  Bir kooperatifin yıl sonunda ortaklarına yaptığı ödeme.
RİŞ:  Sakal.
RİŞEGİR: Eski dilde kök tutmuş,köklenmiş.
RİŞLİYÖ: İlmekli bir tür sarma işi ve bununla yapılmış işleme.
RİT: Dinsel tören ve kuralları.,mason töreni. Ritüel.
RİT:  Masonluk öğreti kurallarının genel adı.
RİTA: Gaetano Donizetti’nin bir operası.
RİTA: Hindistan’da yetişen bir ağaç.
RİTALİN: Hiperaktif çocukları sakinleştirmede kullanılan ilaç.
RİTM:  Dizem, Tartım.
RİTON: Arkeolojide,genellikle boynuz veya hayvan başı biçiminde içki kabı.
RİTÜALİZM:  Abartı ve şekilcilikle sıkı-sıkıya ayinlere bağlılık
RİYACAR:  Parafine batırılmış fitil, Şama.
RİYAKAR:  İki yüzlü, Dönek.
RİYALA: Osmanlı donanmasında tümgenerale eş bir rütbe.
RİYASET: Başkanlık.
RİYASET:  Başkanlık.
RİYAZET:  Nefse hakim olma.
RİYAZİYE: Matematik.
RİYOLİT:  Liparit, Kayaç.
RİZİKO:  Zarara uğrama tehlikesi, Risk.
RİZOM: Botanikte köksap.
RL: Lübnan plakası.
RM: Madagaskar plakası.
RMM: Mali plakası.
RNA: Protein sentezine yardımcı olan bir asit türü. Ribonükleik asit.
RO: Romanya’nın plaka işareti.
ROBA: Bir giyeceğin göğüsle omuz arasında kalan bölümüne eklenen parça,giysi..
ROBA: Bir giyeceğin göğüsle omuz arasında kalan bölümüne eklenen parça.
ROBER: Briçte iki manştan oluşan bölüm.
RODA: Düzgün sarılmış halat yumağı.
RODA: Halat yumağı.
RODA:  Yöntemine uygun sarılmış düzgün halat yumağı.
RODEZYA: Zimbabwe’nin eski adı.
ROKAY: Batı mimarlığı ve dekoratif sanatlarında 18.yy da ortaya çıkan stilize deniz kabuğu,çakıl taşı ve sarmal motiflere verilen ad.
ROKELA: Herhangi bir değerli taş yada metali sabitleştirmekte kullanılan yapışkan madde.
ROKFOR: Koyun sütünden yapılan,mahzenler de olgunlaştırılan,içi özel küflü peynir.
ROKOKO: Bir tür süsleme sanatı. 18. yy  başında Fransa’da çok geçerli olan,kavisli çizgileri bol,gösterişli bezeme üslubu.
ROKOKO: Fransa’da 18. yüzyılın başında çok geçerli olan,kavisli çizgileri bol,gösterişli bir bezeme üslubu.
ROM: Şeker kamışından yapılan bir içki.
ROM:  Çingeneleri oluşturan üç gruptan biri.
ROMAİKA: Yunan ulusal dansı.
ROMANA: İtalya’ya özgü bir tür peynir.
ROMANS: Bir İspanyol şiir türü.
ROMANS: Sekiz hecelik dizelerden oluşmuş bir İspanyol şiir türü.
ROMANS: Şarkı türünde ve piyano için hazırlanmış,genellikle kıtalar biçiminde beste.
ROMATOLOJİ: Romatizma hastalıklarını tedavi eden tıp dalı.
RONDELA: Cıvataların altına yerleştirilen ortası delik yuvarlak metal parça.
RONDELA: Somun ile sıkıştırılacak parça arasına yerleştirilen,hafif bombeli ortası delik parça.
RONİN: Efendisinin hizmetinden ayrılan ve serüvenler ardında ülkeyi baştan başa dolaşmaya koyulan samuray.
RONİN: Gezgin samuray.
RONT: Argo’da dikizleme.
ROSA: Küçük orak.
ROSİNANTE: Don Kişot’un atının adı 
ROT: Motorlu kara taşıtlarında direksiyon ile tekerlekler arasındaki bağlantıyı sağlayan demir çubuk.
ROTACİ:  Petrol kuyusu açmakta kullanılan bir yöntem.
ROTİL: Otomobilin ön düzeninde yer alan parça.
ROTOR: Döneç.
ROTOR:  Dinamolarda devingen kısımın adı.
ROYALTİ:  Hak sahibine verilen pay.
ROZE: Pembe renkli şarap.
ROZET: Kapı kolunun altına monte edilen metal parça.
RÖFLE: Değişik tonlarda boyama.
RÖLATİVİTE: İzafiyet.
RÖLE: Bir elektrik devresindeki akımı,başka bir devreden geçen akımdaki değişiklikler aracılığıyla denetleyen aygıt,.değiştirgeç.
RÖLE: Değiştirgeç.
RÖLÖVE: Genellikle eski bir sanat yapıtının,bir yazıtın çizilerek veya boyanarak yapılmış kopyası.
RÖLYEF: Kabartma.
RÖNESANS: On  beşinci   asırda   önce   İtalya’da   başlayan  sonra   Avrupa’ya   yayılan   sanat   ve   bilim.
RU: Eski dilde  surat,yüz.
RU: Rutenyumun simgesi.
RUAM: Sakağı da denilen ve özellikle atlarda görülen ölümcül bir hayvan hastalığı.
RUBA: Dörtte bir,çeyrek anlamında eski sözcük.
RUBERU:  Yüz yüze.
RUBİ: Mora dönük canlı kırmızı renk
RUBİKON: Bezikte bir deyim.
RUBİKON: Tehlike sınırı.
RUBİKON:  Tehlike sının.
RUBU: Eski dilde çeyrek.
RUBU:  Dörtte bir, Çeyrek.
RUFAİLİK: Ahmet Rıfat’ın kurduğu,insanın bütün nefis baskılarından,geçici eğilimlerinden arınmasını amaçlayan bir Sünni sistemi.
RUGAN: Ayakkabı,çanta yapımında kullanılan parlak deri.
RUGAN: Parlak deri.
RUGİ: Fas’ta sultanı devirmek isteyen kimseye verilen ad.
RUH:  Tin.
RUHAM: Eski dilde mermer.
RUHÇÖZÜMCÜ:  Psikanalist.
RUHSAT:  İzin belgesi.
RUHÜLKUDÜS: İslam dininde,Cebrail’e verilen bir ad.
RULET: Pastacıların,terzilerin kullandığı dişli,küçük demir çark.
RULMAN: Bilyeli yatak.
RULMAN: Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma sürtünmesi yerine bir yuvarlanma sürtünmesi sağlayarak enerji kayıplarını azaltmak için yataklar ile dişliler arasına yerleştirilen parça.Bilyalı yatak.
RUM: Doğu ülkelerinde yaşayan Yunan asıllılara verilen ad.
RUM: Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse.
RUMELİ: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Avrupa kıtasında kalan topraklarımıza verilen ad.
RUMİ: Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir  üzüm cinsi.
RUMİNE: Lozan antlaşmasının yapıldığı saray.
RUMİNE: Lozan Antlaşmasının yapıldığı saray.
RUNİK: Gizemli eski yazı.
RUPİ: Endonezya’nın para birimi.
RUPİ: Hindistan’ın para birimi.
RUSTAİ: Köyle ilgili,köylü.
RUŞEN: Parlak,aydınlık.
RUŞEN: Parlak.
RUŞENALİ: Köroğlu’nun gerçek adı.
RUTİN: Alışkanlıkla elde edilmiş beceri.
RUTİN: Yaratıcılığa dayanmayan,el melekesi ile yapılan iş.
RUTİN:  Adet haline gelmiş iş veya davranış.
RUY:  Tunç.
RUZ: Eski dilde gün.
RUZ: Gün.
RUZ:  Gün, Gündüz.
RÜFEKA:  Arkadaşlar.
RÜKÜN: Bir kurulun,bir topluluğun en önemli üyelerinden her biri.
RÜKÜN: Bir şeyin en güçlü ve sağlam yönü.
RÜKÜN:   Bir  topluluğun  en  önemli üyelerinden her biri.
RÜKÜŞ: Gülünç bir biçimde giyinip süslenen kadın.
RÜŞT: Erginlik.
RÜŞVETÇİLİK:  İrtişa.
RÜTBE:  Paye, Kadr.
RÜYET: Eski dilde görme.
RÜYET: Görme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.