12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -P-

P: Fosforun simgesi.
PA:  Ayak.

PAÇA:  Kesilmiş hayvanların ayakları.
PAÇAL:  Çeşitli maddelerin karışımı.
PAÇALIK:  Düğünün ertesi günündeki yemek.
PAÇANGA: Pastırmalı börek.
PAÇAVRA:  Grip'in halk arasındaki adı.
PAÇOZ: Kefal türünden bir balık.
PADALYA: Uçan avı bir noktaya çekmek için kullanılan içi doldurulmuş kuş.
PADALYA:  İçi doldurulmuş kuş.
PADAŞ:  Yoldaş.
PADOK: At gezdirmeliği.
PAELLA: İspanyol mutfağına özgü pirinç yemeği.
PAFTA: Etiket.
PAFTA: Metal çubuk ve borulara diş açan aygıt.
PAGAN: Çok tanrılı dinden olan kimse.
PAGAN:  Çok tanrılı dinden olan.
PAGANİZM: Çok tanrıcılık.
PAH: Eğik olarak kesilmiş kenar.
PAH:  Eğik kesilmiş kenar, Şataf.
PAHA:  Kıymet, Fiyat, Eder.
PAHAL: Ters,aksi.
PAKARANA: Güney Amerika’da yaşayan iri kemirici bir hayvan.
PAKO: Peru ve Bolivya’da yünü için yetiştirilen evcil alpaka türü.
PAKT:  Antlaşma.
PAL: Bir cins güvercin.
PAL:  Televizyon yayın sistemi.
PALA: Bez parçalarından dokunan basit kilim,yaygı.
PALA: Eşek eyeri.
PALA: Kavisli,kısa,uç bölümü geniş,kabzasına doğru daralan bir tür kılıç.
PALA:  Bezden yapılmış kilim./ Bir tür testere adı.
PALAMAR: Gemileri iskele,rıhtım veya şamandıraya bağlamaya yarayan kalın halat.
PALAMASÇILIK:  Gregoris Palamas'ın mistik öğretisi.
PALAMUT: Uskumrugillerden,eti esmer,kılçıksız ve pulsuz bir balık.
PALAMUT: Yurdumuzda yetişen meşe türlerinin uzunca,fındığa benzeyen,sert ve pürüzlü,bir yüksük içinde bulunan,tanen bakımından zengin meyvesi.
PALANDIZ:  Çeşmenin musluk taşı.
PALANKA: Orta oyununun sergilendiği genellikle oval biçimli alan.
PALANKA:  Ağaç ve toprakla yapılmış hendekle çevrili küçük hisar.
PALAS:  Lüks otel.
PALEOSOL:  Farklı koşullarda oluşmuş toprak.
PALEOTERAPİ: Çamur tedavisi.
PALİKARYA: Bıçkın Rum delikanlısı.
PALİKARYA: Kabadayı Rum delikanlısı.
PALİKARYA:  Bıçkın Rum delikanlısı.
PALİNDROM: Tersinden de aynı şekilde okunan sözcük yada tümce (pay ederek iki kerede yap örneğinde olduğu gibi ) .
PALMOKSİLON:  Kratase ve üçüncü zaman tabakalarında bulunan fosil palmiye saplarını belirtmek için kullanılan terim.
PALUZE: Bir çeşit pelte.
PALUZE: Bir tür pelte.
PALUZE:  Bir pelte çeşidi.
PALYAÇO:  İnsanları eğlendiren kişi, Maskara, Paskal.
PALYATİF: Geçici,yeterli etkinliği olmayan.
PALYATİF: Yeterli etkinliği olmayan,bir süre için,geçici.
PAMPA:  Güney Amerika'daki bozkırlar.
PAMPAL: Halk dilinde kır lalesine veya gelincik çiçeğine verilen ad.
PAMUKAKİ: Beyaz iş işlemekte kullanılan bir çeşit parlak pamuk ipliği.
PAMUKAKİ: Parlak pamuk ipliği.
PAN: Sinemacılıkta kamerayla geniş bir mekanın  taranmasına verilen ad.
PANARA: Po nehrinin kolu olan bir ırmak.
PANAYIR:  Belli tarihler içinde aynı yerde kurulan geniş pazar, Fuar.
PANDA: Çin ayısı.
PANDİSPANYA: Yumurta,şeker ve un ile yapılan,yumuşak pasta.
PANDÜL:  Sarkaç.
PANE: Üzeri ekmek kırıntısıyla kaplanmış yiyecekler için kullanılan sözcük.
PANE: Yiyecekleri önce una ve yumurtaya,sonra istenirse galeta ununa bulayıp kızartmak.
PANİK: Ürkü.
PANİK:  Ürkü, Korku.
PANORAMA: Geniş açılı manzara.
PANTUFLA: Aba terlik.
PANZEHİR:  Tiryak.
PAPA: Katolik Kilisesinin başkanı.
PAPAK: Uzun tüylü kalpak.
PAPALİNA: Özellikle Ayvalık  yöresine özgü acıçaça’da denilen bir balık.
PAPALİNA: Sardalye yavrusu.
PAPAVERİN: Afyondan elde edilen ve hekimlikte kullanılan bir alkoloit.
PAPAVERİN:  Afyondan elde edilen alkolid.
PAPAZİ: Bir tür ince ipekli kumaş.
PAPEL: Argo’da kağıt para.
PAPOVAVİRUS:  DNA'lı virüs grubu.
PAPRİKA: Kırmızı biber.
PAPURA:  İki çift öküzlü ağır saban.
PARAÇOL: Gemi çatmasında eğri parça.
PARAÇOL:  Cumbaların altına eğri olarak konan bir destek ağacı.
PARADİ: Bir tiyatroda en üst balkon.
PARADOKS:  Kökleşmiş inançlara ters düşen düşünce.
PARAF: Yalnız baş harflerle yazılan kısa imza.
PARAF:  Kısaltılmış imza.
PARAFAZİ: Bir  sözcüğün  yerine  başkasını  kullanma  biçiminde  görülen  konuşma  bozukluğu,  söz karışıklığı .
PARAFAZİ: Söz karışıklığı.
PARAFİLİ: Cinsel uyarılmada ve doyumda,alışılmışın dışında davranışlara ve özel nesnelere zorunluluk duyma.
PARAFİN: Mumun hammaddesi.
PARAKA: Çok iğneli uzun balık oltası.
PARAKETE: Geminin  saatteki hızını ölçen alet.
PARALEL:  Koşut, Müsavi.
PARALİTİK: Tıp dilinde felçli anlamında kullanılan sözcük.
PARALİZİ: Felç.
PARAMETRE: Bir  matematiksel   ifadede aldığı  değere  göre  belirli  durumlar  kümesini  saptayan değişken.
PARAMETRE: Cebirde bir denklemin katsayılarına giren değişken nicelik.
PARAMIN:  Ağacı koyu kahve veya siyaha boyamakta kullanılan toz.
PARAPET: Küpeşte,korkuluk.
PARASEMPATİK: Kalbin atışlarını yavaşlatan,sindirim sistemini ve salgıları düzenleyen sinir sisteminin adı.
PARASEMPATİK: Yaşatkan sinir sistemini oluşturan iki sistemden biri.
PARASIZ:  Rayegân, Bedava, Hasbi, Meccani, Caba.
PARAŞOL: Tek at koşularak çekilen,üzeri kapalı,yanları açık bir tür araba.
PARAVAN: Taşınır tahta perde.
PARAZİT:  Tufeyli, Ekti, Asalak.
PARAZİTEMİ: Kanda asalak bulunması.
PARAZİTOLOJİ: Asalak bilimi.
PARÇA:  Lime, Tike, Lokma, Şerha, Dilim, Pare.
PARÇACIK:  Partikül.
PARDİ:  Yan yanmış odun.
PAREO: Tahitili kadınlardan esinlenerek oluşturulmuş bir plaj giysisi.  Üzerinde basılı büyük motifler bulunan ve Tahiti’de  göğsün üstünde yada belde düğümlenerek  giysi olarak kullanılan kumaş parçası.
PARILTI:  Lema, Yalabık.
PARLAK:  Balkır, Lami, Ruşen, Yal.Yaldırak, Rahşan, Şavklı, Celi, İpil, Zahir, Balki.
PARLAKLIK:  Balkıma, Revnak, Rahşiş, Tab.
PARLAMA:  Tabiş, Lemean.
PARLATAN:  Münevvir.
PARLATMA:  Perdah, Polisaj, Tenevvür.
PARLAYAN:  Lamih.
PARMAK:  Araba tekerinin parmaklığını oluşturan düz ağaçlar. / Engüşt.
PARMİCAN: Bir çeşit İtalyan peyniri.
PARODİ: Ciddi bir eseri veya olayı alaya alarak güldürme amacı güden komedi türü.Gülüt.
PARODİ:  Gülüt.
PARPA: Kalkan balığının yavrusu.
PARTAL:  Kötü görünümlü eşya ya da giysi.
PARTİ:  Fırka.
PARTİKÜL: Atom parçacığı.
PARTTAYM: Yarım gün.
PARYA: Ayak takımı.
PASA: Hamurun fırına verilmeden önce dinlendirildiği , üzerinde bekletildiği tahta.
PASAGABLİ:  Arkalıksız iskemle.
PASAPAROLA: Ağızdan ağıza söylenen parola.
PASAPAROLA:  Bir birliğe verilerek ağızdan ağıza yayılması istenen emir.
PASAVAN: Sınır geçme izni.
PASİFİZM:  Halklar arasında barış sağlamayı ya da şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan akım.
PASKAL:  Çok kepekli un. / İnsanı gülüp eğlendiren kimse.
PASPAL: Çok kepekli un.
PASPAL:  Çok kepekli un.
PASTAL: Tütün yaprağı dizisi.
PASTAL:  Tütün yaprağı dizisi.
PASTAV: Çuha kumaşının sarıldığı top.
PASTAV:  Çuha topu.
PASTEL: Kalsiyum karbonat hamurundan yapılan bir tür renkli kalem.
PASTİŞ: Seçkin bir sanat yapıtının taklidi.
PASTORAL: Kır hayatını ve törelerini anlatan.
PAŞAÇADIRI: Bir çiçek.
PAŞMİNA: Tibet ve Keşmir’de hircus türü keçinin tüyleriyle dokunan ve özellikle şal yapımında kullanılan çok yumuşak bir dokuma.
PAT: Deri üzerine uygulamaya özgü hamur kıvamında ilaç.
PAT: Kasım patına benzer bir çiçek.
PAT: Ressam tarafından kullanılan boya hacmi.
PAT: Yassı,basık.
PAT:  Basık, Yassı.
PATA: Oyunda berabere kalma.
PATA:  Bir oyunda beraberlik hali.
PATALYA: Her iki küreği bir kişi tarafından çekilen ve birden üç çifteye kadar  küreği bulunan savaş gemisi filikası.
PATARA: Anadolu’da Lykia bölgesinin en önemli liman kentlerinden biri.
PATE: Bir tür et yemeği.
PATENT:  Berat, Uygunluk belgesi.
PATERA: İçmeye veya tanrıların onuruna yere şarap dökmeye yarayan,ortası bombeli,ayaksız,az derin,geniş ağızlı kap.
PATETİK: Heyecan veren edebi üslup. Dokunaklı,etkili.
PATOLOJİ: Hastalıklar bilimi.
PATRİK: Ortodoks Hıristiyanların bağlı olduğu kilisenin başkanlarına verilen san.
PATRONAJ: Cezaevinden serbest bırakılan suçlunun toplum yaşantısına yeniden uyabilmesini sağlamak amacıyla yapılan yardım çalışması.
PAVURYA: Bir cins iri yengeç.
PAY:  Hisse, Üleş, Sehim, Behre, Ülek.
PAYAM: Halk dilinde badem.
PAYAM:  Badem.
PAYANDA:  Eğik olarak konan destek.
PAYE:  Merdiven basamağı./ Rütbe, Aşama.
PAYET: Eşyanın üzerini işlemek için kullanılan sedef,plastik,metal vs malzemeden yapılmış parlak ve yassı plaka.
PAYİDAR: Kalımlı.
PAYİDAR: Sürekli,iyice yerleşmiş.
PAYİN:  Aşağı.
PAYLAMA:  İtap, Zılgıt, Azar.
PAYLAŞILMA:  İnkısam.
PAYREKS:  Isıya dayanıklı bir cam türü.
PAZEN: Bir tür pamuklu kumaş.
PAZEN: Dokuması kalın,sık ve yumuşak,bir tür pamuklu bez.
PAZI:  Bir ekmeklik hamur.
PAZVANT: Osmanlı imparatorluğunda Rumeli’de gece bekçilerine verilen ad.
PAZVANT:  Çarşı bekçisi.
PEDAGOJİ: Eğitim bilimi.
PEDAL: Ayaklık.
PEDİATRİ: Çocuk hastalıkları ile ilgili bilim dalı.
PEDİGRİ: At,köpek gibi evcil bir hayvanın soy kütüğü.
PEDİKÜR: Ayak bakımı.
PEGA:  Boğa güreşinin son hamlesi.
PEGASOS: Eski Yunan  mitolojisinde  Medusa’nın kanından doğma kanatlı at.
PEJORATİF:  Aşağılayıcı, Küçültücü.
PEKARİ: Domuza benzer bir hayvan./ Yaban domuzu.
PEKARİ: Tropikal Afrika’da yaşayan ve göbekli domuz da denilen hayvan.
PEKENT:  Aşılması güç engel.
PEKİŞTİRME:  Takviye, Tekit.
PEKİTMEK: Güç vermek,güçlendirmek.
PELE:  Terazi kefesi.
PELEM: Atların ağzına takılan kantarma türlerinden biri.
PELEME: Irmaklarda işleyen bir çeşit altı düz tekne.
PELESENK: Kokulu reçine.
PELESENK:  Bir tür kokulu reçine.
PELİKAN: Alt gagasında deriden bir kesesi olan iri kuş.
PELİKAN: Su kıyılarında yaşayan çok iri bir kuş.
PELİT: Çınar,meşe,palamut gibi ağaçların meyvesi.
PELİT: Meşe palamudu.
PELTE: Nişasta,şeker ve su karışımının pişirilerek soğutulmasıyla yapılan bir tür tatlı.
PELTE:  Dolaz, Jöle.
PELTEK: Bazı harfleri kusurlu söyleyen.
PELVAZE: Uşak iline özgü,nişasta ve pekmezle yapılan bir tatlı.
PEMAS: El ile dokuma.
PENA: Mızrap,çalgıç.
PENCERE:  Revzen, Revzene.
PEND:  Öğüt.
PENELOPE: Yunan mitolojisinde Odysseus’un eşi.
PENES: Süs olarak kullanılan ziynet,altın taklidi sarı tenekeden pul.
PENGUEN: Güney kutbunda yaşayan bir kuş.
PENHA:  Enli ve yassı.
PENİSİLİN: Sir Alexander Fleming tarafından 1928’de bulunan,metabolizma ürünlerinden elde edilen antibiyotik.
PENSE: Kıskaç.
PEPEME: Tutuk dilli,pepe.
PEPİNO: Kavun  ve  ahududu  karışımı  bir  tada  sahip  olan, C vitaminince  zengin  tropikal  meyveye verilen ad.
PER: Kimi iskambil oyunlarında aynı cins iki karta verilen ad.
PER: Kuş kanadının büyük tüyleri.
PER: Poker,konken gibi kimi oyunlarda aynı cins iki kağıda verilen ad.
PERA: İstanbul’daki Beyoğlu semtinin eski adı.
PERDAH: Cila.
PERDE:  Ör, Revk, Mizar, ÇİL
PERE:  Dolgu toprak kaymasını önleyici moloz taş kaplama duvarı. / Uç, kenar.
PEREME: Gondol’a benzer kayık.
PERESE: Duvarcıların doğrultu bulmakta kullandıkları şakul ipi.
PERESE:  Çekül ipi.
PERESTİŞ:  Taparcasına sevmek.
PERFORAJ: Delme.
PERFORMANS:  Basan
PERGAMON: Bergama’nın eski adı.
PERGEL: Yay çizer.
PERİCİK: Kilit dili.
PERİCİK:  Kilit dili.
PERİDO: Zebercet taşı.
PERİDOT: İç içe mineral kabuklardan oluşan balık yumurtası biçiminde kalker,ovelit.
PERİTON: Karın zarı.
PERİTONİT: Karın zarı iltihabı.
PERİYODİK:  Düzenli olarak tekrarlanan.
PERKİ: Tatlı su levreği.
PERLİT:  Bir tür cam.
PERLON: Sentetik bir kumaş.
PERMEÇE: Denizcilikte yedek halat.
PERON: Tren istasyonlarında tren yolu boyunca uzanan,inilip binilen yüksekçe döşeme.
PEROS: Tıp dilinde bir ilacın ağızdan alınacağını belirten terim.
PERSENK:  Gereksiz tekrarlanan söz.
PERSONALİSMO: Latin  Amerika’da  siyasal  önderleri  yüceltip  putlaştırma  geleneğine  verilen ad.
PERSONANONGRATA: İstenmeyen diplomatik kişiler için kullanılan terim.
PERUKAR: Berber 
PERÜT:  Püskürük esaslı cam, İncitaş.
PERVANE:  Uskur, Kepenek.
PES:  Alçak sesle söylenen.
PESEK: Diş kiri,diş pası.
PESEK:  Diş kiri ya da pası.
PESİMİST: Kötümser,karamsar.
PESİMİZM: Karamsarlık.
PESTİ:  Alçaklık.
PESÜS: İçinde yağ yakılan toprak kandil.
PESÜS:  İçinde yağ yakılan toprak kandil,İştin.
PEŞ: Arka.
PEŞ: Kimi giysilerin bol olması için yanlarına eklenen kumaş parçası.
PEŞ:  Arka, Geri, Sırt, Dal, Eğin, Art.
PEŞKEŞ: Armağan,karşılıksız verilen
PEŞKİR: Pamuk ipliğinden dokunmuş havlu.
PEŞM:  Yapağı, İskarto.
PEŞMELBA: Ahududu soslu şeftalili,krem şantili dondurma.
PEŞMELBA: Şeftalili,kremalı bir çeşit dondurma.
PEŞTEMAL:  Mizer.
PEŞTUN: Afgan halklarından biri.
PETERPAN: J. M. Barrie’nin,çocuk edebiyatı klasiklerinden biri olan eseri.
PETUNYA: Patlıcangillerden,çeşitli renkte çiçekler açan,kokulu bir süs bitkisi.
PEY: Öndelik.
PEY:  Güvence parası, Kapora.
PEYDERPEY:  Azar azar, Taksitle.
PEYGAMBER:  Nebi, Resul, Yalvaç, Mürsel, Peygamber.
PEYİKE: Satıcının,mal sahibi adına sattığı şeyden aldığı yüzdelik,satımlık.
PEYK: Osmanlı devletinin ilk döneminde postacılık,kuryelik ve muhafızlık yapan,daha sonraki  dönemlerde törenlerde yer alan asker sınıfı.
PEYKE:  Satıcıların kullandığı tahta tepsi, Mastara, Sedir.
PEYMAN:  Ant.
PEYMANE: Kadeh.
PEYREV:  İzleyen, İzinden giden.
PEZO: Kolombiya’nın para birimi.
PIHTI:  Alek.
PIRAZVANA: Bıçak,kılıç gibi kesici aletlerin kabzanın içinde kalan bölümü.
PIRAZVANA: Kılıç,bıçak gibi saplı şeylerin sap içinde kalan bölümü.
PIRAZVANA:  Kılıç, bıçak gibi şeylerin sap içinde kalan bölümü.
PIRPI:  Bir tür taş.
Pİ: Atasözlerine dayanan didaktik Çin-Japon şiiri.
Pİ: Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı.
PİAN: Frengiye benzer bir hastalık.
PİÇ:  Her türlü şeyin en küçüğüne verilen ad.
PİÇUTA: Palamut balığının iri bir türü.
PİDE:  Ragıf.
PİETA: Hıristiyan sanatında ölü İsa’nın vücudunu kollarında tutan  Meryem betimlemesi.
PİETROCANONİCA: Bir yüzünde Kurtuluş Savaşı,diğer yüzünde ise Cumhuriyetin ilanı canlandırılan,8 Ağustos 1928’de açılan Taksim Atatürk Anıtının İtalyan heykeltıraşı.
PİGMENT: Canlı bir organizmanın oluşturduğu ona özel bir renk veren kimyasal madde.
PİK: Dökme demir,font.
PİK:  Kalın demir boru.
PİKADOR:  At üstündeki boğa güreşçisi.
PİKE: Kabartmalı pamuklu kumaş.
PİKET: İki,üç veya dört kişi arasında oynanan bir tür iskambil oyunu.
PİKO: Makinede yapılan işleme,dikiş.
PİKOLA: Küçük taneli fındık türü.
PİL:  Çadır eteğini tutturan değnek.
PİLAKİ: İçine soğan,sarımsak,maydanoz ve havuç gibi şeyler katılarak zeytinyağıyla pişirilen ve soğuk olarak servisi yapılan yemek.
PİLE:  İpek kozası.
PİLEVER:  (ÇERÇİ) Tuhafiyeci, Ufak tefek şeyler satan kişi.
PİM: Metal saplama.
PİM:  Metal saplama.
PİMPİNEL: Bir anason türü.(Çorba,sebze ve balık yemeklerinde kullanılır).
PİN: Bovling oyununda devrilmeye çalışılan,üzeri plastik kaplı tahta kuka.
PİN: Tavuk kümesi.
PİNAKİ: Tek deste kağıtla oynanan bir iskambil oyunu.
PİNE:  Yama.
PİNEL: Rüzgarın  estiği  yönü  göstermek  için  direk  şapkalarının  üstüne  konulan  yelkovan biçimindeki ağaç.
PİNEL:  Rüzgâr yön göstericisi.
PİNES: Azman bir midye çeşidi.
PİNHAN: Gizli,saklı,gizlenmiş.
PİNOKOTEK: Almanya ve İtalya’da resim müzelerine çoğu zaman verilen ad.
PİNYİR:  Çin harflerini latin abecesine uygulama sistemi.
PİPA: Çin müziğine özgü dört veya beş telli lavta.
PİPET: Akıtaç.
PİRAMİT:  Ehram.
PİRAT: İki kişi tarafından yönetilen bir çeşit yelkenli.
PİRAT: İki kişilik,sportif amaçlı bir tür küçük yelkenli.
PİRİFANİ: İhtiyar kimse.
PİRİNA: Zeytinin sıkılıp yağı alındıktan sonra geriye kalan küspesi.
PİRİNA:  Sıkılıp yağı alınmış zeytin posa
PİRİT: Pırıltılı kristallerden oluşan doğal demir sülfürü.
PİROMANİ: Kimi akıl hastalarında yangın çıkarmaya duyulan aşırı istek.
PİROMANİ: Yangın çıkarma saplantısı olan.
PİRPİRİK: Halk dilinde semizotuna verilen ad.
PİRUHİ: Bir çeşit hamur yemeği.
PİRYOL: Üzerinde kümbet biçiminde bir kapağı bulunan,oldukça büyük bir tür cep saati.
PİRZOLA:  Kotlet.
PİS:  Levs-Kirli-Mundar-Mülevves.
PİSİBALIĞI: Kemikli  balıklardan,  uzunluğu 40 cm kadar olan, sırtı pürtüklü,esmer renkli,yassı bir tür balık
PİSİN: Yüzme havuzu.
PİSİN:  Yüzme havuzu.
PİSKOPOS: Katolik din adamı.
PİSLİK:  Necaset, Levs.
PİSTON: İtenek.
PİŞANİ:  Alın.
PİŞEKAR: Orta oyununda Kavuklu ile konuşarak oyunu açan oyuncu.
PİŞİGAH: Ön.
PİŞMANLIK:  Nedamet.
PİŞMİŞ:  Nuhte, Olgun.
PİŞTAK:  Antre.
PİŞTOV: Bir tabanca türü.
PİTON: Bir yılan türü.
PİTON: Boagillerden,Afrika ve Asya’da yaşayan,zehirsiz,çok güçlü büyük yılan.
PİTON: Zehirsiz,çok güçlü büyük bir yılan.
PİVOT: Basketbolde hücum oyuncusu.
PİYALE: İçki bardağı.
PİYALE:  Ayaklı içki kadehi.
PİYATA: Yassı ve büyük yemek tabağı.
PİYATA:  Sofra tabağı.
PİYAZ: Zeytinyağı,soğan ve maydanozla yapılan bir tür fasulye salatası.
PLANÇETE: Harita çıkarmaya yarayan bir aygıt.
PLANET: Gezegen.
PLANKTON: Havuz,göl,akarsu,deniz,okyanus gibi sulara ait ekosistemlerin herhangi bir derinliğindeki su tabakalarında,su hareketiyle sürüklenen veya yavaş olarak yüzen,hayvan ve bitkilerden oluşan mikroskobik büyüklükteki organizmalar.
PLANTASYON:  Geniş ölçüde kahve, kakao, kauçuk gibi ürünler yetiştiren işletme
PLANYA: Ağaç rendelemekte kullanılan,uzun marangoz rendesi.
PLASEBO: Bir  ilacın  yerine, o  ilaçla  aynı  koşullarda  ve  aynı  biçimde  verilen  etkisiz  ve  zararsız madde.
PLASMAN: Yatırım,mevduat.
PLATİNA: Kemikli balıklardan,15-25 cm uzunluğunda,sırtı zeytuni bir tatlı su balığı.
PLATO: Yayla.
PLATONİK:  Gerçekte var olmayan, Hayal ürünü.
PLEBİSİT: Bir kimse veya bir sorun için halkın olumlu veya olumsuz kanaatinin belirlenmesi amacıyla yapılan oylama.
PLEBİSİT: Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağıyla ilgili oylama.
PLEBİSİT:  Bir diktatörün isteklerim halkına onaylatmak için yapılan oylama.
PLEBLER: Eski Roma’da ayrıcalıklı Particiler dışında kalan yurttaşlara verilen ad.
PLEİSTOSEN: Jeolojide buzul dönemi.
PLEİSTOSEN:  Dördüncü buzul çağı.
PLEVRA: Göğüs kafesinin iç yüzünü kaplayan ve akciğerleri saran zar.
PLEVRA: Göğüs zarı.
PLİ: Kumaş,kağıt v.b.’de bir bölümün öbürünün üzerine gelmesiyle oluşan kıvrım.
PLİ: Süs için yapılmış kumaş kıvrımı.
PLİSE: Plili.
PLUTOKRASİ:  Zenginerki.
PLÜRALİST: Çoğulcu.
PNÖMANİ: Zatürree.
PNÖMONİ: Akciğer zarı iltihabı.
PODYUM: Atletizm yarışmalarında derece alan atletlerin veya giysileri sergilemek için mankenlerin çıktıkları merdivenli,yüksekçe yer.
POEM:  Şiir.
POLARİS: Kutup Yıldızına verilen bir başka ad.
POLARİZASYON: Kutuplanma.
POLAROİT: Çekim ve baskı işlemlerini çok çabuk ve otomatik olarak yapan fotoğraf makinesi.
POLEN: Çiçek tozu.
POLEN:  Çiçek tozu.
POLİANDRİ:  Çok kocalılık.
POLİGAMİ:  Çokeşlilik.
POLİGON:  Haritası çıkarılacak arazinin bölünen her üçgeni.
POLİGRAS:  Halı saha.
POLİP: Selenterelerden,toplu yada tek başına yaşayabilen basit yapılı hayvan.
POLİSAJ: Dokunmuş kumaşlardaki tarak izlerini yok etmek için bu kumaşları bir bıçaktan geçirme işlemi.Sanayide kimi metalleri ve yüzeyleri parlatma.
POLİTEİZM:  Çok tanrıcılık.
POLİÜRETAN: Yoğunluğu   çok  düşük  cam, vernik, kauçuk  veya  köpük  görünüşünde  lastiğe  benzeyen madde.
POLİYESTER:  Bir cila türü.
POLO: Atlara binilerek değneklerle oynanan bir çeşit top oyunu.
PONT:  Yasa dışı kumar oynayan.
PONZA: Sünger taşı.
PONZA:  Süngertaşı.
POOL: Birden çok işletmenin bir grup başkanının yönetimi altında,belirli bir işi gerçekleştirmek amacıyla belirli bir süre için oluşturdukları topluluk.
POPLİN: Pamuk,keten veya ipekten sık dokunmuş ince bir tür kumaş.
POPÜLARİTE: Halk tarafından sevilme,tutulma.
POPÜLER:  Genel zevklere uygun olan, Güncel.
PORFİR:  Bir mermer cinsi.
PORSUK: İğne yaprakları yaz kış yeşil olan bir orman ve süs bitkisi.
PORTFOLYO: Görsel sunumu içeren özel dosya.
PORTFÖY: Para cüzdanı.
PORTFÖY:  Para cüzdanı.
POST: Tarikatlarda şeyhlik makamı.
POSTACI:  Çapar, Ulak, Sai, Berid, Tatar.
POSTNİŞİN: Bir tekkenin şeyhi olan kimse.
POŞE: Yumurtayı kabuksuz olarak kaynar suyun içerisinde pişirmek.
POT: Dikişte hata.
POT: Gaf,
POT: Kötü dikiş sebebiyle kumaşta oluşan büzülme veya kıvrım.
POT: Pokerde ortaya konulması zorunlu para,
POT:  Dikişin hatasıyla kumaşta oluşan büzülme ya da buruşma.
POTA:  Maden eritilen kap.
POTAŞE: Ağacın reçinesini çıkarmada,boyanmış eski mobilyaları temizlemede kullanılan beyaz toz.
POTAŞE:  Mobilya temizliğinde ve ağaç reçinesini çıkarmada kullanılan beyaz toz.
POTKAL: Kaza yada başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan,içinde mektup olan şişe.
POTKAL:  Bir kaza veya olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize atılan içinde mektup olan şişe.
POTLAÇ: Kızılderililerin birbirlerine armağan verdikleri dinsel bayram.
POTLAÇ:  Kızılderili bayramlarından biri.
POTPURİ: Şarkı demeti.
POTUK: Deve yavrusu.
POY: Çemen otu.
POYRA:  Bir tür ağırşak.
POZOMETRE: Işık ölçer.
PÖÇ: Kuyruk sokumu kemiği.
PÖÇ:  Kuyruk sokumu kemiği, Uca.
PÖSTEKİ: Koyun veya keçi postu.
PÖTİKARE: Küçük kareli kumaş.
PR: Praseodim’in simgesi.
PRADO: Madrid’de bulunan,dünyanın en ünlü müzelerinden biri.
PRAGMATİZM: Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren öğreti.
PRAKSİS: Marksist terminolojide,dünyayı dönüştürmeyi amaçlayan etkinliklerin tümü.
PRALİN: Bademli kek.
PRALİN:  Bademli kek.
PRAO: Boyutları farklı iki gövdeden oluşan tekne tipi.
PRATİK:  İşe ve eyleme dayanan, Ameli.
PRATİKA: Kıyı sağlık idaresince,gemilere verilen giriş-çıkış izni.
PRELÜD: Giriş müziği.
PREMATURE: Vaktinden önce,erken doğmuş bebek.
PREMATÜRE: Erken doğmuş bebek.
PRENSİP:  İlke, Umde.
PRES: Cendere.
PRES:  Cendere.
PRETORİA: Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yönetsel başkenti.
PREVANTORYUM: Verem mikrobunu kapmış ama henüz hastalığa yakalanmamış zayıf vücutlu kimselerin vereme yakalanmasını önlemek için bakıldıkları sağlık kurumu.
PRİMADONNA: Operalarda baş kadın rolünü oynayan oyuncu.
PRİMAT: Maymunlar dahil memeliler takımı.
PRİMİTİF: İlkel.
PRODÜKTİVİTE:  Üretkenlik.
PROFESYON:  Meslek, İş, Uğraş.
PROFİL: Yandan görünüş.
PROFİLE:  Bir şeyin yandan görünüşü.
PROFİTEROL: Ekler’e benzer bir tür pasta.
PROLETARYA: Emekçi topluluğu.
PROLETER:  Çalışan, Emekçi.
PROLOG: Bir eserde asıl konu olarak ele alınan olaylardan önce,geçmiş bir takım başka olguları anlatan ilk bölüm,öndeyiş.
PROSES:  Süreç, Vetire, Mehil, Önel.
PROSPEKTÜS: Tanıtmalık.
PROTON: Atom çekirdeğinde her bir (+1) pozitif elektrik yükü taşıyan tanecik.
PROVANÇALE: Zeytinyağında kızarmış sarımsak ve rendelenmiş domates ile yapılan garnitür.
PRUVA: Geminin ön tarafı.
PSİKİYATRİ: Ruh ve sinir hastalıklarıyla,kişide görülen önemli uyumsuzlukları önleme,teşhis ve tedavi etmeye uğraşan uzmanlık dalı.
PSİKOLOJİ: Ruhbilim.
PSİKOZ: Akıl hastalıklarının genel adı.
PTAH: Bir Mısır tanrısı.
PTİYALİN: Nişastanın sindirilmesine yarayan,tükürükte bulunan bir enzim.
PTİYALİN: Tükürükte bulunan ve nişastanın sindirilmesine yarayan enzim.
PUDU: Peru ve Patagonya arasında yaşayan bir geyik türü.
PUF: Arkalıksız,alçak,yumuşak,ayakları gözükmeyen oturacak.
PULAT: Çelik.
PULCULUK:  Flateli.
PULMAN: Yatar koltuk.
PULUÇ:  Cinsel güçten yoksun olma durumu.
PULUR:  Biçilmiş, ama demet yapılmamış ot ya da ekin yığını.
PUND:  Yapılacak şeyin en uygun olduğu zaman ya da fırsat.
PUNT: Bir şey için uygun durum,fırsat.
PUNTO: Basımcılıkta harflerin büyüklük ve küçüklüklerine göre aldığı ad.
PUPA: Geminin arkası.
PURUZ: Osmanlı Devletinde,Rumeli’de tutulan tevzi defterlerine verilen ad.
PUS: Ağaçların kütük ve dallarındaki yosun.
PUS:  Ağaçların kütük veya dallarındaki yosun.
PUSARIK:  Sisli, Buğulu, Serap, Ilgın, Ilgım.
PUSAT: Silah,zırh gibi savaş aracı.
PUSET: Elle sürülen,hafif,küçük çocuk arabası.
PUSET:  Küçük çocuk arabası.
PUSU:  Kemin.
PUŞE:  Örtü, Perde.
PUT:  Sanem, Büt, Haç, Salip, Çelipa./  Üç-dört tel iplikten bükülmüş iplik.
PUTE:  Maden potası.
PUTREL: Demir kiriş.
PUYE:  Hızlı yürüyüş.
PÜNEZ:  Raptiye.
PÜR: Çam,ardıç,ladin ağaçlarının iğne gibi ince  yaprakları.
PÜR:  Çam ağacının iğneye benzer yaprağına verilen ad.
PÜRÇİN:  Çok düşünceli.
PÜREN: Süpürge otu.
PÜRNEM:  Çok yaşlı.
PÜSE:  Ağaçtan sızan reçine.
PÜSER:  Oğul, Erkek evlât.
PÜŞT:  Arka, Sırt, Peş.
PÜTÜR:  Küçük kabarcık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.