12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -KEM-, -KÜŞ-

KEM:  Tartısı düşük.
KEMAL: En yüksek değer. Bilgi ve erdem bakımından olgunluk.

KEMALETTİN TUĞCU: Öğrenim görmeyen,kendi kendini yetiştiren,çocuklara yönelik öyküler ve romanlarıyla tanınan,1996 yılında hayatını kaybeden yazarımız.
KEMANE: Keman yayı.
KEMANKEŞ: Eski dilde ok atıcı,okçu.
KEME: Büyük sıçan.
KEME: Domalan’da denilen ve patatese benzeyen bir tür mantar.
KEME: Yer mantarı,domalan.
KEME: Yer mantarı.
KEMERE: Gemi güvertesinin enine konmuş kirişlerinden her biri. 
KEMHA: Bir çeşit ipek kumaş.
KEMİK: Argo’da tavla oyununda kullanılan zar.
KEMİRDEK: Kuyruğun iskeleti.
KEMİRDEK:  Kuyruğun iskeleti.
KEMİYET:  Bir şeyin niteliği, niceliği. Kantite.
KEMOTERAPİ: Hastalıkların kimyasal maddelerle tedavi yöntemi.
KEMOTERAPİ: İlaç tedavisi. 
KEMRE: Gübre,tezek. 
KEMRE:  Tezek, Gübre.
KEN: Halk dilinde ekilmeden bırakılmış tarlaya verilen ad.
KEN: Üflemeli bir çalgı.
KEN:  Ekilmemiş tarla.
KENAN: Adanmış ülke yada İsrail ülkesinin eski adı.
KENDO: Tahta kılıçlarla yapılan Japon dövüş sporu. 
KENE: Sakırga.
KENEFİ: Çorum bezi de denilen ve geleneksel el tezgahlarında dokunan bir tür bez.
KENEVİR: Kendirgillerden, sapındaki  liflerden  halat, ip, çuval  gibi  kaba  örgüler  yapılan  bitkiye verilen ad. 
KENEVİR: Sapındaki liflerden halat,çuval gibi kaba örgüler yapılan bir bitki.
KENGER:  Bir çeşit sakız.
KENİZEK: Küçük cariye.
KENİZEK:  Küçük cariye.
KENOFOBİ: Boş alan korkusu.
KENT: Pokerde,sırayla birbirini izleyen değişik renkten beş karta verilen ad.
KENT:  Site, Şar, Şehir, İl, El.
KENTET: Müzikte beşli.
KEPAZE:  Atıcılıkta kullanılan gevşek ok yayına eskiden verilen ad.
KEPEK:  Sekebe.
KEPENEK: Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz,kolsuz,keçeden üstlük
KEPENEK:  Harmaniye.
KEPEZ: Dağların oyuk,kuytu yerleri.
KEPEZ: Gelin başlığı.
KEPEZ: Koyunların başlarındaki kabarık yün.
KEPEZ: Yüksek tepe,dağ.
KEPEZ:  Gelin duvağı.
KEPİR: Çorak toprak.
KEPİR:  Verimsiz, çorak toprak.
KER: Kulağı duymayan.
KERAHET: İğrenme,tiksinme.
KERATA: Ayakkabı çekeceği.
KERATİN: Tırnak,boynuz,kıl gibi üst deri ürünü olan yapıları oluşturan proteinli madde.
KEREBİÇ: Hatay yöresine özgü,cevizli bir hamur tatlısı.
KEREM: Soyluluk,ululuk.
KERES: Büyük ve derin karavana,kazan.
KERES:  Büyük ve derin karavana.
KEREVET: Teneşir,sedir,peyke.
KEREVET: Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan sedir.
KEREVET:  Divan, Sedir.
KEREVİT: Tatlı su ıstakozu.
KEREVİZ: Maydanozgillerden,kökleri ve yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki.
KERİM: Eli açık,cömert. 
KERİM:  İyilik sahibi.
KERİME: Kız evlat.
KERKENEZ: Kartalgillerden,leşle beslenen bir kuş.
KERKENEZ: Leşle beslenen bir kuş. 
KERKES: Akbaba.
KERKİ: Halk dilinde keser.
KERKİ: Keser.
KERKİ:  Büyük balta.
KERMES: Bir çalışmaya yardım sağlamak için,genellikle açık havada yapılan eğlentili toplantı.
KERMES: Yardım amaçlı,eğlenceli toplantı. 
KERMES:  Yardım amaçlı satışlı eğlence.
KERPİÇ: Saman ve çamur karışımı ilkel tuğla. 
KERTE: İşaret için yapılmış çentik veya iz.
KERTİ: Bayat ekmek,yemek.
KERTİ:  Bayat ekmek ya da yemek.
KERVAN: Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı.
KERVAN:  Rahile.
KERVANKIRAN: Çoban yıldızı. 
KERYE:  Bir tür kilit.
KES: Genellikle yakmak için kullanılan iri saman.
KES: Kapalı jimnastik ayakkabısı.
KES:  İri saman.
KESAN: Eski dilde kimseler,insanlar.
KESAT: Alışverişte durgunluk
KESE: Banyo temizlik aracı. 
KESE: Kısa,kestirme yol.
KESE: Ormanlara zararlı bir böcek.
KESEDAR: Eskiden esnafların gelirlerini toplayıp satan kimse.
KESEDAR:  Esnafın gelirini toplayıp saklayan kişi.
KESEK: Bel,çapa veya sabanın toprakta kaldırdığı iri parça.
KESEK: Sabanın kaldırdığı toprak. 
KESEK:  Sabanın topraktan kaldırdığı parça.
KESENE: Toptan,götürü iş,yazılı anlaşma.
KESENE:  Abone, Sürdürüm. / Toptan iş, Kabala, Götürü.
KESENEK:  Gelir kaynağı olan işlerin gelirini satın alma işi.
KESF: Eski dilde güneş yada ay tutulması.
KESİ: Bir atımlık barut.
KESİ: Kadeh.
KESİ: Uygur  Türklerince  11. asra  kadar  Çin’de  dokunan  çok  ince  kalite  ipek  duvar  halılarına verilen  ad.
KESİ:  Bir atımlık barut miktarı.
KESİF: Yoğun.
KESİF:  Yoğun.
KESİK: Ekşimik.
KESİT:  Makta.
KESKİN:  Tiz, İti, Sertiz.
KESMELİK:  Taş ocağı.
KESMİK:  Başakla karışık iri saman.
KESRET: Çokluk.
KESTANBOLU: Çanakkale’nin Ezine ilçesinde bir kaplıca.
KESTANE: Kayıngillerden bir orman ağacı.
KESTERE: Kitre. 
KESTERE:  KİTRE de denilen bir zamk.
KESTİRME:  Kese.
KEŞ: Yağı alınmış sütten yada yoğurttan yapılan peynir.
KEŞEN:  Zincirden yapılmış yular.
KEŞİDE:  Kura çekilişi.
KEŞK: Siirt yöresine özgü,kurut da denilen kurutulmuş yoğurt. 
KEŞKEK: İyice   dövülmüş   ve  uzun   süre   birlikte   kaynatılmış   et   ve   buğdayla   yapılan   bir  tür  yemek
KEŞKÜL:  Dilenci çanağı.
KET: Engel.
KET: Nişasta.
KET:  Nişasta.
KETAL: Çirişli bir çeşit parlak bez.
KETAL: Yazılı kağıt.
KETE: Külde pişen çörek.
KETE: Yağsız ve mayasız hamurdan yapılan ve külde pişirilen çörek.
KETEN: Kendir dokuma.
KETENPERE: Argo’da dolap.
KETHÜDA: Kahya.
KETHÜDA:  Kâhya  sözcüğünün  eski söylenişi.
KETUM: Ağzı sıkı.
KETUM:  Ağzı sıkı, sır saklayan.
KETZALİ: Guatemala’nın para birimi.
KEVAŞE: Argo’da fahişe.
KEVDERE: Ur Keklik’de denilen ve Doğu Anadolu’da yaşayan keklik cinsi.
KEVEL: Koyun postundan kürk.
KEVEN: Dikenli çalı.
KEVGİR: Delikli kepçe.
KEVKEP: Tek ve belirli bir yıldız. 
KEVSER: Cennette bulunduğuna inanılan kutsal su. 
KEVSER:  Cennet'te bulunduğuna inanılan kutsal su.
KEZA:  Aynı şekilde, Aynı surette.
KEZZAP: Nitrik asidin halk arasındaki adı. 
KIĞ: Koyun,keçi veya deve pisliği.
KIL:  Mu, Muy, Rış, Veber.
KILAĞI:  Kesici aletlerin bilenmesiyle oluşan madeni talaş, Zağ.
KILAPTAN:  Sırmalı ip.
KILAVUZ:  Delil, Rehber, Rehnüma, Mihmandar.
KILLIK:  Kisve.
KIMIZ: Kısrak sütünün mayalanmasıyla yapılan eski Türk içkisi.
KINAKINA: Hindistan ve Endonezya’da yetişen,kabuğundan kinin çıkarılan bir ağaç. 
KINAKINA: Kabuğundan kinin çıkarılan bir ağaç.
KINAMA:  Takbih, Yerme, Telin, Muahaze.
KIPTİ: Çingene.
KIPTİ: Eskiden Mısır halkından olan kimse.
KIRAÇA: İstavrit balığının küçüğü.
KIRAN: Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı.
KIRANTA: Argo da orta yaşlı erkek.
KIRANTA:  Saç ve bıyığına ak düşmüş orta yaşlı erkek.
KIRBA: Çocuklarda,karın şişmesiyle beliren bir hastalık.
KIRBA:  Çok su içen kimse. / Deriden yapılmış bir su kabı.
KIRCA:  Sert ve ufak taneli kar.
KIRÇ: Kışın  sisli havalarda ,ağaç dallarını,toprak yıkıntılarını kaplayan buz tabakası. 
KIRÇIL: Kır renkli.
KIRD:  Maymun.
KIRIK:  Şak.
KIRIMTARTAR:  Şarap tortusu.
KIRKAMBAR:  Bilgi küpü insanlar için söylenen bir sözcük.
KIRKAYAK: Kasık biti. 
KIRKBİRBUÇUK: İlhan  Selçuk  ve  Turhan  Selçuk  tarafından  1952’de çıkarılan  siyasi   mizah   dergisinin adı.
KIRLANGIÇ:  Köylerde dolaşıp körleri iyileştirdiğini önü süren sahte doktor.
KIRLENT:  Bir tür yastık.
KIRMA:  Kaba un.
KISA:  Kasire.
KISALTMA:  Taksim.
KISIR:  Akim, Akir, Verimsiz.
KISIRLIK:  Akamet.
KISKANÇ:  Hasut.
KISMET:  Nasip, Vaye.
KISRAK: Dişi at.
KISSA: Hikaye,fıkra.
KISTAK:  Berzah.
KISTI: İnci,boncuk,deniz kabuğu gibi malzemeyi ipe dizip kelep haline getirdikten sonra birbirine dolaşarak yapılan kısa gerdanlık.
KIŞ:  Şita, Serma.
KIŞIR: Kabuk.
KITAL: Vuruşma,savaş.
KITAL:  Savaşma, Vuruşma, Kavga.
KITIPİYOZ: Argoda değersiz,kötü.
KITIR: Argoda uydurma söz,yalan.
KITMİR: Efsane köpek.
KITMİR: Eshabı Kehf’de yedi uyuyanların köpeğinin adı.
KIVACA: Malavi para birimi.
KIVILCIM:  Şerare, Çakım, Çıngı, Şihab Şehab.
KIYA: Cinayet. 
KIYAM: Ayağa kalkmak.
KIYAM: Namazda ayakta durma.
KIYAM:  Ayakta durma.
KIYAMET:  Tame, Haşir.
KIYAT: Birmanya (Myanmar) para birimi. 
KIYIKIŞLACIK: Güllük körfezi kıyısında,Milas ilçesine bağlı turistik bir köy.
KIZAK: Kar veya buz üzerinde kayarak yol alan tekerleksiz taşıt
KIZALAK: Gelincik çiçeği.
KIZAN: Acemi zeybek.
KIZAN: Erkek çocuk.
KIZARTMA:  Tahmir.
KIZILAYAK: Anadolu’da seyirlik köy oyunlarını düzenleyen kişiye verilen ad.
KIZILŞAP: Açık eflatun renk.
Kİ: İlgi eki.
KİBELE: Anadolu halklarının ana tanrıçası. 
KİBİR:  Nahvet, Böbür, Gururlanma.
KİBİRLİ:  Fodul, Şamih.
KİBUTZ: İsrail’de ortak çalışma esaslarına göre oluşturulmuş tarımsal topluluk.
KİÇ: Yoz beğeni.
KİEV: Ukrayna’nın başkenti.
KİF: Kuzey Afrika ülkelerinde kullanılan bir uyuşturucu madde.
KİF: Kuzey Afrika ülkelerinde kullanılan sarhoşluk verici toz.
KİFAF:  Ancak yetecek kadar.
KİFAYET: Yeterlilik. 
KİGALİ: Ruanda’nın başkenti.
KİK: Futa.
KİKİRİK: Uzun boylu,zayıf,ince kimse.
KİKLA: Lapinagillerden,güzel renkli,50 cm uzunluğunda bir balık.
KİLE,: Eski bir tahıl ağırlık ölçüsü.
KİLER: Erzak odası.
KİLER:  Erzak odası.
KİLERMENİ:  Kırmızı renkli bir kil türü.
KİLİ:  Bir günlüğüne kiralanan çiftçi.
KİLİSTRA: Konya’nın Meram ilçesinde,2.Kapadokya da denilen,tüf kayalara oyulmuş antik kent.
KİLİSTRA: Konya’nın Meram ilçesinde,ikinci Kapadokya olarak da adlandırılan,tüf kayalara oyulmuş antik kent.
KİLİT: Atların alnından alt çenesine uzanan beyazlık.
KİLİZ:  Hasırotu, Kofa, Saz, Kamış.
KİLİZMAN: Sazlık,kamışlık.
KİLS: Kireç,sönmemiş kireç.
KİLS: Sönmemiş kireç.
KİLS:  Sönmemiş kireç.
KİLT: İskoç erkeklerin giydiği kısa eteklik.
KİMERA: Değişik genetik kökenli çeşitli hücrelerden oluşan organizma.
KİMSE:  Kimesne.
KİMSESİZ:  Bikes.
KİMYONİ: Kahverengiye çalan yeşil renkte olan.
KİNA: Papua Yeni Gine’nin para birimi.
KİNETİK: Kimyasal tepkimelerin hızlarını inceleyen bilim dalı.
KİNETİK: Kimyasal tepkimelerin hızlarını inceleyen bilim dalı.Devinim bilim. 
KİNETİK:  Hareketle ilgili.
KİNEZİ: Kas faaliyeti.
KİNG: Bir deste (52’lik) kağıtla oynanan bir iskambil oyunu.
KİNİN: Sulfata,sıtma ilacı.
KİNİŞ: Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan,kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal.
KİNŞASA: Kongo Demokratik Cumhuriyetinin başkenti.
KİOS: Bursa’nın Gemlik ilçesinin antik dönemdeki adı.
KİP: Felsefede değişebilen,geçici nitelik.
KİP:  Fiillerin zaman ve kişilere göre aldıkları biçim.
KİPE: Yer jimnastiğinde,vücudun yatış pozisyonundan ayaküstü duruma geçme hareketi.
KİPE:  Vücuda seri hareketler yaptırma.
KİPPA: Dindar Yahudilerin başlarını örttükleri takke.
KİPU: İknalar tarafından kullanılan ve iplerin üstüne atılmış her düğümün rengine göre bir anlamı olan düğüm-yazı.
KİR:  Çirk, Çefel, Pasak, Leke.
KİRA:  İcar.
KİRAM: Soylular.
KİRDE:  Mısır unundan yapılan pide.
KİREBOLU: Arıların kovan deliğini kapatmak için kullandıkları sarı ve yumuşak madde,balmumu.
KİREÇ:  Ahek, Küs.
KİRİK: Yurdumuzun sularında yaşayan ördeğe benzer bir kuş.
KİRİL: Rus alfabesi. 
KİRİL: Slav alfabesi.
KİRİL:  Slav alfabesi.
KİRİŞ: Bazı telli çalgılarda kullanılan hayvan bağırsağından tel.Çalgı teli.
KİRİZMA: Toprağı derince kazarak altını üstüne getirmek. 
KİRİZMAN:  Sazlık, Kamışlık.
KİRKİT: Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan,demirden veya ağaçtan yapılmış dişli araç.
KİRKİT: Halıcılıkta iplik düğümlerini sıkıştırma topağı.
KİRKİT:  Halıcılıkta iplik düğümlerini sıkıştırma tarağı.
KİRLETME:  Telvis.
KİRMAN: Elde yün eğirmeye ve bükmeye yarayan ve ipliğin yumak halinde elde  edilmesini sağlayan ağaçtan yapılmış bir tür iğ.
KİRMASTİ: Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinin  eski adı. 
KİRMEN: Yün eğirme aracı.
KİRPİ: Refik Halit Karay’ın mizah yazılarında kullandığı takma ad.
KİRŞ: Kirazın mayalanması ve damıtılmasıyla yapılan bir tür içki.
KİRTİL: Deniz avcılığında kullanılan ince daldan örülü sepet. 
KİRU: Tibet antilobu.
KİRVE: Sünnet olan çocuğun elini kolunu tutan ve çocuk üzerinde  babaya yakın bir hak taşıyan kimse. 
KİSB: Kazanma,edinme,iş.
KİSBİ:  Sonradan edinilmiş.
KİSRA: İran’da Sasani hükümdarlarına verilen unvan.
KİST: İçi kaloit veya yağ gibi sıvı veya yarı sıvı bir madde ile dolu patolojik torba.
KİST:  Patolojik torba.
KİŞİLER:  Zatlar, Zevat.
KİŞİSEL: Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, şahsi
KİŞMİŞ: Küçük taneli bir tür çekirdeksiz siyah üzüm.
KİŞNİŞ: Maydanozgillerden 20-60 cm boyunda bir bitki,kara kimyon.
KİŞT:  Ekin, Tarla.
KİT: Kısık sesli küçük keman. 
KİT: Macun.
KİTABET: Kompozisyon.
KİTAKSE:  Bakma, Gözetleme.
KİTAKSİ: Argo’da,şuna bak,hale bak anlamında bir sözcük.
KİTİN: Eklembacaklıların ve kabukluların örteneğini oluşturan madde.
KİTİN: Selülozun bir türevi.
KİTRE: Bir tür zamk.
KİTRE: Gevenden çıkarılan ve kestere de denilen bir tür zamk.
KİTRE:  Bir tür zamk.
KİVİ.: Kanatları küt olduğu için uçamayan,bacakları güçlü,Yeni Zelanda’da yaşayan bir kuş.
KİYAH:  Ot.
KİYASET:  Akıllıca davranış.
KİZİR: Eskiden köy muhtarının yardımcısı.
KİZİR: Köy muhtarı yardımcısı. 
KİZİR:  Köy muhtarı yardımcısı.
KLAKÖR: Tiyatrolarda oyunu alkışlamak için parayla tutulan kimse.
KLAN:  Aynı toteme inanan geniş kitle.
KLAPA: Yakanın devrik bölümü.
KLAS:  Kaliteli, Üstün yetenekli.
KLASİK:  Geleneksel, Alışılmış şeklini koruyan.
KLASÖR: Sıralaç.
KLASÖR:  Sıralaç.
KLAVSEN: Klavyeli ve telli bir çalgı.
KLAZOMENDİ: İzmir’in ilçesi Urla’nın eski adı.
KLEPS: Bilardoda ,oyunculardan birinin topunun öteki toplardan birine değdikten sonra geri dönmesini sağlayacak şekilde yapılan vuruş. 
KLEPTOKRASİ:  Rüşvetin devlet düzenine hakim olması.
KLEPTOMANİ: Hırsızlık yapma şeklinde beliren hastalık.
KLİK: Hizip.
KLİK:  Hizip.
KLİNKER:  Çimento yapımında fırından ezilmeden çıkan pişirme ürünü.
KLİNOMETRE: Eğim ölçer.
KLİP: Görüntüleme.
KLİPS: Yaylı bir pensle tutturulmuş küpe,iğne vs.
KLİŞE: Kalıplaşmış,basmakalıp.
KLİŞE: Tipo baskıda kullanılmak amacıyla,üzerine kabartma olarak bir kompozisyon yada resim kopya edilmiş madeni levha.
KLOROFİL: Güneş ışığını soğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren madde.
KLOROZ: Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen,genellikle genç kızlarda görülen kansızlık.
KLOSTROFOBİ: Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı veya korku,kapalı yer korkusu.
KLOŞ: Altı çan biçiminde genişleyen etekler için kullanılan sözcük.
KNESSET: İsrail parlamentosuna verilen ad.
KNİDOS: Datça’daki eski çağ kenti.
KO: Dört Japon çiçek süsleme okulundan biri. 
KOALA: Avustralya’da yaşayan keseli ağaççıl memeli hayvan.
KOALA: Keseli ayı.Amerika etçil memelisi. 
KOB: Afrika’da yaşayan bir antilop.
KOBA: Yakın arkadaşları tarafından Stalin’e verilen ad.
KOBALT: Boyacılıkta kullanılan,nikel ve demire benzeyen,gümüşi renkte bir element.
KOCAKARI:  Pirezen.
KOCAMAN:  Kazulet, Azman.
KOÇAK: Eli açık,cömert.
KOÇAŞ: Arabacı.
KOÇU:  Direkler üstüne kurulu zahire ambarı.
KOD: Bilgileri gösteren simgeler dizesi.
KOD:  Bilgileri gösteren simgeler dizesi.
KODEİN: Afyondan çıkarılan,öksürüğü kesmek için hekimlikte kullanılan bir madde. 
KODEKS: İlaçların formüllerini gösteren resmi kitap.
KODEKS:  İlaç formüllerini gösteren resmi kitap.
KOF:  Kurumuş veya içi çürümüş boşluk.
KOFA: Hasırotu,saz,kamış.
KOFA: Saz,kamış,hasır otu.
KOFA:  Hasırotu.
KOFANA: Lüfer balığının irisi.
KOFRA: Binada genel elektrik sigortası. 
KOFUL: Hücre sitoplazmasında oluşan cansız yapı.
KOKARAĞAÇ: Aylandız da denilen ve gölge ağacı olarak dikilen kötü kokulu bir ağaç. 
KOKART: Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen işaret.
KOKART:  Belli bir topluluğa özgü işaret
KOKET: Çok süslü giyinen ve modaya düşkün kadın.
KOKET: Yosma.
KOKET:  Çok süslü ve oynak kadın.
KOKONA:  Süslü ve oynak kadın.
KOKOROZ: Argo’da çirkin kimseye verilen ad.
KOKOROZ: Argoda cebi delik.
KOKOROZ: Mısır.
KOKPİT: Uçaklarda pilot kabini . 
KOKPİT:  Uçağın pilot kabini.
KOKU:  Aroma, Bu, Itır, Rayiha, Nefha, Esans.
KOLAÇAN:  Belli etmeden çevreyi dolaşarak kontrol etmek.
KOLAJ: Çeşitli malzemelerin sanatsal amaçla bir araya  getirildiği ürün.
KOLAY:  Asan.
KOLAYLIKLA:  Şenlen.
KOLEKSİYON:  Derlem.
KOLİBRİ: Geriye doğru uçabilen küçük bir kuş.
KOLİFORM:  Deniz suyunda bulunan bir basil türü.
KOLİT: Kalın bağırsak iltihabı
KOLİVA: Karadeniz yöresinde haşlanmış mısıra verilen ad.
KOLLEKSİYON:  Derlem.
KOLO: Yugoslav ulusal dansı.
KOLOFAN:  Bir reçine adı.
KOLOFONDUM:  Kırılgan, Sarımtırak renkte, saydam doğal bir reçine.
KOLOKYUM:  Doçentlik sınavı.
KOLONİ: Sömürge.
KOLZA: Tohumlarından elde edilen yağ,yapay kauçuk yapımında kullanılan bir bitki.
KOLZA: Turpgillerden,yağlı tohumlu mevsimlik bir bitki
KOM: Davar ağılı.
KOM: Yayla evi 
KOM:  Yayla evi.
KOMA: Eski  Yunanlılarda, eşit  olmayan  iki  ses  arasında  kulakla  seçilebilecek  en  küçük  aralığa verilen ad.
KOMAR: Doğu Karadeniz dağlarında,fundalıklarda yetişen,2-3 m boyunda,kışın yaprak dökmeyen,çok iri ve mor çiçekler açan ve yaprakları halk hekimliğinde kullanılan bir ağaççık,orman gülü.
KOMAR: Kışın yapraklarını dökmeyen  mor çiçekli bir ağaççık. 
KOMAR: Kuzey Anadolu dağlarında yetişen mor çiçekli bir ağaççık.
KOMBİNA:  Birbirleriyle ilgili kuruluşların tümüne verilen ad.
KOMBİNE:  Düzenli, Tertipli.
KOMEDİN:  Komot.
KOMET: Kuyruklu yıldız.
KOMET: Ressam Gürkan Coşkun’un bilinen adı.
KOMİSYON:  Komite, Yarkurul, Encümen.
KOMİSYONCU:  Simsar.
KOMODOR: Bir kuruluşa bağlı yolcu gemilerinin  en eski kaptanı. 
KOMPLEKS: Karmaşık.
KOMPLİKASYON: Yan etki.
KOMPLİKASYON:  Yan etki, Karışıklık.
KOMŞU:  Mücavir, Hemsaye, Hemcivar.
KOMUTA: Askeri birliği ve onunla ilgili işleri yönetme görevi
KONAK: Büyük ve görkemli ev.
KONAK: Kundak çocuklarının başlarında oluşan kepek tabakası.
KONALGA: Konak yeri
KONÇİNA: İskambilde ikiliden altılıya kadar olan kağıtlara verilen ad.
KONDANSATÖR: Yoğunlaç. 
KONFEKSİYON:  Hazır giyim eşyası
KONFORMİZM:  Uymacılık, Riayetçilik
KONGRE: Kurultay.
KONİ:  Mahrut.
KONİN:  Nemli toprak.
KONKASÖR: Yapı vs yapımında kullanılacak çakılları,taşları elde etmek için,büyük kayaları kırıp ufalamaya yarayan makine.
KONKASÖR: Yol,yapı v.s. yapımında kullanılacak çakılları,taşları kırıp ufalamaya yarayan makine.
KONMA:  Vaz.
"KONSA;KURSAK": Kuşların taşlık,katı gibi adlar da verilen midesi.
KONSANTRASYON:  Değişme, Yoğunlaşma, Dikkat toplama.
KONSEPTUALİZM:  Kavramcılık.
KONSEY:  Şura, Kurul, Komite.
KONSOLOS:  Şehbender.
KONSOME: Süzülmüş et veya tavuk suyu.
KONSOME: Süzülmüş et veya tavuk suyu.
KONSORSİYUM:  Çeşitli sanayi dallan ve bankalarla, ulaşım ve sigorta şirketlerini birbirine bağımlı ve ortak kılar uluslararası ticari birlik
KONTAK: " Günlük kullanımda ""deli"" sözcüğü."
KONTRALTO: Kadın seslerinin en kalını ve sesi böyle olan sanatçı.
KONTROL:  Teftiş, Denetim.
KONU:  Mesele, Mevzu, Bahis.
KONUR: Esmer açık kestane renginde olan.
KONUT:  Dar, Ev, Lane, Yuva, Mesken, Aşiyan.
KONVANSİYON: Bir anayasa yapmak veya bir anayasayı değiştirmek için toplanan olağanüstü ve geçici meclis.
KONVEKSİYON: İletim.
KONVEKSİYON:  Isı yayım, İletim
KONVOY: Aynı yere giden taşıt veya yolcu topluluğu.
KOORDİNASYON: Eşgüdüm.
KOORDİNASYON:  Eşgüdüm.
KOP: İnsan ve hayvan vücudunda çıkan kabarcık,şiş.
KOPAL: Cila yapmakta kullanılan bir çeşit reçine. 
KOPAL: Tropik bölgelerde yetişen,bazı erguvangillerden çıkarılan ve cila yapımında kullanılan bir çeşit reçine.
KOPAL:  Bir tür reçine.
KOPANAKİ: Bir tür işleme.
KOPANAKİ: El ile bir çeşit dantel örmek için kullanılan silindir biçimli araç.
KOPARAN: Kolları geriye sarkık cepken biçiminde,beyaz keçeden yapılmış kaytanla işlemeli bir çeşit ceket
KOPİL: Arsız sokak çocuğu,piç.
KOPOY: Orta boylu,düşük kulaklı,tüyleri kısa bir tür av köpeği.
KOPUK:  Ailesini dinlemeyen başına buyruk erkek çocuk.
KOPUZ: Ozanların çaldığı telli bir Türk sazı.
KOR: Ateş.
KORA: Başlıca belirtisi kısa,çabuk,değişken güçte irade dışı hareketler olan bir hastalık.
KORAL: Dini ezgi veya kaynağı dini olan orkestra parçası.
KORAL: Dini ezgi yada kaynağı dini ezgi olan orkestra parçası.
KORAL: Kilise müziği 
KORD: Halı ve jakar dokuma sanayinde çözgü ipliği.
KORDON:  İpekten, kalın örme ip.
KORELASYON: Ulaşım.
KORELASYON:  Uzlaşım, Anlaşma
KORENT: Mora yarımadasını Yunanistan’dan ayıran boğaz.
KOREOGRAFİ: Dans düzenleme sanatı. 
KORİDA: Boğa güreşi.
KORİFA: Asya’da ve Malezya takımadalarında yetişen yelpaze yapraklı büyük boylu palmiye.
KORİNDON: Sert bir metal. 
KORKU:  Tıraka.
KORKUSUZ:  Serbaz.
KORLUK: Mangal.
KORNİŞ: Sarp kayalık çıkıntı.
KORNİŞON: Küçük hıyar turşusu.
KORNİŞON: Lezzetli bir tür turşuluk hıyar.
KORNO.: Üflemeli bir çalgı.
KOROPSİYON:  Devleti yönetenlerin rüşvetle iş görmeleri.
KORTE:  Flört etmek.
KORTİZON: Bir böbrek üstü hormonu.
KORU:  Küçük boyutta orman.
KORUK: Ham üzüm. 
KORUK: Henüz olgunlaşmamış ekşi üzüm.
KORUMA:  Sıyanet, Vikaye.
KORUN: Üst derinin en dış tabakası.
KORUNCAK: Koza. 
KORUNGA: Yabani yonca,tirfil. 
KORUNMUŞ:  Masun.
KOSA:  Bir cins küçük orak.
KOSTER: Küçük tonajlı yük gemisi.
KOŞAM:  İki avuç dolusu.
KOŞO: Japon mitolojisinde zenaatkar sınıfı.
KOŞUCU:  Tazende.
KOŞULLAR:  Şerait.
KOŞUN:  Asker dizisi.
KOT: Bir bilgiyi gösteren simgeler dizisi.
KOTAN: Büyük saban.,pulluk anlamında yerel sözcük.
KOTLET: Pirzola.
KOTLETPANE: Galeta ununa bulanarak yağda kızartılmış pirzola.
KOTO: Japon müziğine özgü telli bir çalgı. 
KOV: Yerme.
KOV:  Yerme, Çekiştirme, Aşağılama,Gıybet, Zem.
KOVA:  Helke, Bakraç.
KOVADA: Isparta ilinde,doğal değerlerin korunması amacıyla ulusal park kapsamına alınan göl.
KOVALIK: Halk dilinde sazlık yer.
KOYAK: Vadi.
KOYAR: İki akarsuyun birleştiği yer.
KOYUNTU: Sıkıntı,üzüntü.
KOZ: Ceviz.
KOZ:  Ceviz.
KOZA:  İçinde tohum veya krizalit bulunan koruncak.
KOZAK:  Hükümdar mektuplarının konduğu süslü kutu.
KOZAN: Halk arasında ekini biçilip kaldırılmış tarlaya verilen ad.
KOZMOLOJİ: Evren bilim.
KOZMOPOLİT:  Çeşitli ulustan insanları bünyesinde bulunduran
KÖBETE: Kuş başı etle yapılan bir tür börek.
KÖÇEK:  Kadın elbiseleriyle çengi gibi oynayan erkek.
KÖFTER:  Bir tür pestil.
KÖHNE:  Eskimiş, Yıpranmış.
KÖK: Sazı kurmaya yarayan burgu,kulak.
KÖK:  Irk, Menşe, Orijin, Öz, Soy, Töz. Cezir, Üs, Nüve, Eşme, Membağ./  Sazı kurmaya yarayan burgu, Kulak, Eşme, Membağ.
KÖKEN: Kavun,karpuz,kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılan dalları.
KÖKERE:  Üç dönümlük boş tarla.
KÖKLEME:  Tarla yapmak amacıyla ormanda açılan yer.
KÖKNAR: Çamgillerden,yüksek bölgelerde yetişen,kozalaklı bir orman ağacı.
KÖLE:  Bende, Kul, Çaker, Karavaş, Rakabe, Cariye, Odalık, Esir, Dil.
KÖLELİK:  Ubudiyet, Kulluk.
KÖLEMEN: Tarihte kölelerden kurulu bir asker sınıfı.
KÖLÜKAŞI: Güneydoğu Anadolu’ya özgü,çekilmiş mercimek,bulgur ve soğanla yapılan bir yemek.
KÖMÜREN: Dağlarda yetişen,rengi hafif yeşil bir çeşit yaban soğanı.
KÖNEZ:  Yozgat, İhtiyar.
KÖNİ:  Hak ve adalete uygun hareket eden, Könü.
KÖPRÜ:  Pül.
KÖPÜK:  Kef.
KÖR:  Ama, Görmez, Ekme, Darir.
KÖRE: Karınca yuvası.
KÖRELTME:  Tamiye.
KÖREN:  Bir reçine adı.
KÖREŞE: Yerdeki karın yüzünde buz tutmuş olan tabaka.
KÖREŞE:  Kar'ın üstündeki buz tabakası.
KÖRİ:  Baharatlarla oluşturulan karışım.
KÖRKANDİL:  Çok sarhoş.
KÖRLÜK:  Karağı.
KÖS: Eskiden savaşlarda işaret vermek için kullanılan büyük davul.
KÖSEĞİ:  Ateş karıştıracak demir kol.
KÖSKELMEK:  Bir yere yaslanarak oturmak.
KÖSNÜ:  Erotik, Şehvetle ilgili.
KÖSNÜL: Erotik,şehevi 
KÖSTERE:  Musluk taşı.
KÖŞE:  İbik.
KÖTÜ:  Bet, Fena, Kem, Şom, Meşum, Kerih, Muzır, Şer, Avara, Fasit.
KÖTÜLÜK:  Habeset.
KÖY:  Karye, Tol.
KRAAL: Afrika’da çitle çevrili bir hayvan barınağı ile çevresindeki evlerden oluşan yerleşme biçimi.
KRAK: Bir işletmenin ani batışı. 
KRAK:  Bir şirketin ani batışı.
KRAKELE: Sıcak parçanın ansızın suyun içine daldırılmasıyla elde edilen çatlak cam türü.
KRAKELE:  Çatlak şekilli bir cam türü.
KRAMP:  Kasınç.
KRANİYOLOJİ: Kafatasının içgüdü ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim dalı.
KRANK: Bir motorda bilyelerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren dingil.
KRANK: Bir motorda bilyelerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren mil.
KRATER: Yanardağ ağzı.
KREMA: Sütün yağlı katmanı
KREMATORYUM: Ölülerin yakıldığı yer.
KREP: Çok bükümlü ipliklerle dokunan ve kendine özgü dalgalı bir görünümü olan kumaş.
KREP: Yumurta,süt ve un ile hazırlanan tatlı veya tuzlu hamur.
KREPON: Kıvrımları olan yün,pamuk veya ipek kumaş.
KRETON: Bir tür keten patiska veya basma.
KRETON: Bir tür keten,patiska veya basma.
KRİKO: Ağır bir yükün yerden yükseltilmesini sağlayan alet.
KRİPPEL: İstanbul Sarayburnu,Ankara Ulus,Konya ve Samsun’daki Atatürk anıtları ile Afyon’daki zafer anıtını yapan  ünlü Avusturyalı heykeltıraş.
KRİPTO:  Siyasal inancını gizleyen kişi.
KRİSTAL: Billur.
KRİTER: Ölçü,kıstas.
KRİTER:  Miyar, Kıstas.
KRİTİK: Eleştiri, tenkit
KRİZ:  Nöbet, Akse, Keşik, Sıra.
KRİZALİT: Kozadaki kurtçuk. 
KRİZANTEM: Kasımpatına verilen bir başka ad.
KROKET: Galeta ununa bulanarak yağda kızartılan bir çeşit köfte,patates v.s.
KROKET: Tahtadan topları,tokmaklar yardımıyla bazı kurallara uyarak ve belli bir yolu izleyerek küçük kemerlerin altından geçirmeye dayanan oyun.
KROKODİL: İşlenmiş timsah derisi.
KROM: Havada oksitlenmeyen bir element.
KROMATİK: Renkser.
KROMOSFER: Renk yuvarı,renk küre.
KRON: Danimarka’nın para birimi.
KRONİK:  Müzmin, Süreğen, Uzun süre iyileşmeyen, Akut, Devasız, Naçar.
KRONOLOJİ: Tarihi olayların zaman bakımından sırası.
KRONOLOJİ: Zamanbilimi.Zaman dizini.
KRONOLOJİ:  Zamansıra, Zamandizin.
KRONOMETRE: Süre ölçer.
KROPİ: Halatta kaymayı önleyen bir düğüm biçimi.
KRUPİYE: Kumar oyununu yöneten. 
KRUTON: Değişik şekillerde kesilmiş,yağda veya fırında kızartılmış ekmek.
KSA: Arabistan plakası.
KSENON: Havada on milyonda bir oranında bulunan bir asal gaz.
KSEROGRAFİ:  Zeroks adlı makinede çekilen bir tür fotokopi tekniği.
KSİLOFON: Değişik sayıda akortlu tahta yada metal çubukların gam sırasıyla dizilmesinden oluşan iki değnekle vurularak çalınan bir çalgı. 
KU: Hawai inanışında savaş tanrısı.
KUALALUMPUR: Malezya’nın başkenti.
KUANTERNER:  Dördüncü jeolojik zaman.
KUARTET: Müzikte dörtlü.
KUATERNER:  Dördüncü Jeolojik Dönem
KUBAT: Kaba,biçimsiz.
KUBUR:  Bora biçiminde uzun kap.
KUÇE:  Dar sokak, küçük köy.
KUDUMİYE: Padişah  ve  devlet  ileri  gelenlerinin  seferden  dönmeleri  dolayısıyla  yazılan  şiire verilen ad. 
KUFA: Yılanbalığına benzer,eti lezzetli bir balık.
KUFİ: Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi.
KUFİ:  Bir tür arap yazısı.
KUKA: Bir çocuk oyunu.
KUKA: Dantel ve nakış ipliği yumağı.
KUKAL: Tropikal bölgelerde bulunan asalak olmayan guguk kuşu.
KUKARMA: Trabzon ve Rize yöresinde karabatak denilen deniz kuşuna verilen ad.
KUKRİ: Nepal ve Tibet’te silah olarak kullanılan ağır pala.
KUKULETA: Yağmur,soğuk gibi dış etkilere karşı başa geçirilen,giysiye dikili veya ayrı olarak kullanılan başlık.
KUKUMAV: Baykuşgillerden,Avrupa-Asya ve Kuzey Afrika’da yaşayan bir kuş.
KUKUMAV: Bir tür baykuş. 
KUL:  Abd.
KULAK: Varlıklı eski Rus köylülerine verilen ad.
KULAK:  Üzn, Misma.
KULLANILMAYAN:  Metruk.
KULUÇKA:  Gurk, Kurk.
KULUN: At ve eşek yavrusu.
KULUN: Doğumdan altı ay sonraya kadar olan erkek yada dişi at yada eşek yavrusu. 
KUMA:  Aynı erkekle evli kadınların birbirlerine göre adı.
KUMANDAN:  Salar, Mir, Serdar, Noyan.
KUMKUMA: Küçük testi,çömlek.
KUMLA: Kumluk yer.
KUMLA:  Kumluk yer, Kumsal, Kumul.
KUMPAS: Dizicilerin harfleri içine yerleştirdikleri demir yuva. 
KUMRAL: Koyu sarı veya açık kestane rengi.
KUMUÇ:  Bir tür börek.
KUMUK: Sivrisineğe benzer çok küçük bir sinek türü.
KUMUL: Çöllerde veya deniz kıyılarında rüzgarların yığdığı kum tepesi.
KUNDA: Bir çeşit büyük ve zehirli örümcek.
KUNDUZ: Su kıyılarında setler kuran,kürkü değerli bir hayvan. 
KUNT: Ağır,kalın,dayanıklı ve sağlam.
KUNT:  Ağır, Kalın, Dayanıklı, Kavi.
KUNUT:  Ümidi kesme.
KUP: Giysi kesimi,kesimle verilen biçim.
KUP:  Giysi kesimi.
KUPA: İskambil kağıtlarının dört grubundan benekleri kırmızı,kalp biçiminde olanı.
KUPES: İzmarit türü bir balık. 
KUPES: İzmaritgillerden,ılıman denizlerde yaşayan bir balık.
KUPON: Yalnız bir giysilik dokunmuş,üstün nitelikte kumaş parçası.
KURADA:    Yıpranmış,   Eski,   Kötü durumda.
KURADA.: İşe yaramaz,yıpranmış,bozulmuş,eskimiş eşya. 
KURAM: Teori. 
KURAN:  Kelamıkadim.
KURANDERE: Açık kapı ve pencereler arasında oluşan hava cereyanı.
KURANIKERİM:  Kelâmı kadim, Mushafışerif, Fürkanıkerim
KURAR:  Afrika yerlilerinin ok ucuna sürdükleri çok kuvvetli bir zehir.
KURAŞ: Özbek güreşi,yada ayakta judo’da denilen spor dalı. 
KURDEŞEN:  Ürtiker.
KURENA: Padişaha yakın olan görevliler,mabeyinciler.
KURMAY:  Harp akademisinden mezun olmuş subay.
KURNA: Hamamlarda musluk altında bulunan ve su biriktirmek için kullanılan mermer veya taş tekne.
KURS: Yuvarlak ve yassı biçimli nesne,ağırsak.
KURS:  İplikçilikte ağırşak malzemesi.
KURŞUN:  Sürb, Rasa.
KURTARICI:  Halaskar.
KURTARMA:  Tahlisiye.
KURTÇUK:  Larva, Sürfe.
KURTPENÇESİ: Sap ve kökünde bol tanen bulunan çok yıllık bir bitki.
KURTULMUŞ:  Vareste.
KURTULUŞ:  Halas, Reha, Se, Onum, Lâmet, Necat, Felah, Selâmet.
KURUCU:  Bani, İmam, Pir.
KURUL:  Asamble, Cemiyet, Heyet,Komite, Yarkurul.
KURULMA:  İnikat.
KURULMUŞ:  Mebni.
KURULUŞ:  Teşekkül, Tesis, Bina, Müessese, Hilkat, Ordugâh.
KURUNTU:  Evham, Vesvese, İşkil, Vehim, Hemeze.
KURUT:  Kurutulmuş süt.
KUSKUS: Un,süt,yumurta ile yapılan,ufak ve yuvarlak taneler biçiminde kurutulan hamur.
KUSMA:  Kay, İstifra.
KUSTERE: Bir  çeşit uzun rende.
KUSUR:  Ağman, Defo, Ağdık, Arıza, Sakamet, Araz, Kemine.
KUŞAT:  Bir tür tavla oyunu.
KUŞATMA:  İhata, Muhasara.
KUŞE: Parlak,kaymak kağıt.
KUŞET: Gemi yada tren yatağı. 
KUŞLUK: Sabah ve öğle arası.
KUŞMAR: Kuş tuzağı.
KUŞPALAZI: Difteri.
KUT:  Uğur, Talih, Baht, Yom.
KUTAN: Büyük pulluk.Kotan.  
KUTAN: Saka kuşu.
KUTAN:  Büyük pulluk.
KUTNU: Pamuk yada ipekle karışık,pamuktan kalın,ensiz kumaş çeşidi.
KUTSAMA:  Takdis, Taktis.
KUVVET:  Güç, Tab, Zor, Mecal, Takat, Erk, Efor.
KUYRUK:  Dünbal, Dünbe.
KUYRUKSUZ:  Ebter.
KUYRUKSÜREN: Afrika’da   gruplar   halinde   yaşayan   ve   boyu   30 cm   kadar   olan   memeli   bir  hayvan.
KUZ: Gölgede kalan taraf.
KUZ:  Gölgede kalan taraf.
KUZEN:  Kardeş çocuklarının birbirlerine göre adı.
KUZEY:  Şimal.
KUZİNE: Hem ısıtmaya,hem de üzerinde yemek pişirmeye yarayan büyük mutfak sobası.
KUZUKULAĞI: Sulak yerlerde yetişen,yaprakları salata olarak kullanılan bir bitki.
KÜÇÜK:  Sagir.
KÜF: Pas.
KÜHEYLAN: Soylu Arap atı. 
KÜKÜRT:  Arus.
KÜL:  Bütün, Tüm.
KÜLEK: Bal,yağ,yoğurt gibi şeyler koymaya yarar tahta kova.
KÜLEK: Bal,yoğurt koymaya yarayan tahta kova.
KÜLEK:  Bal, yoğurt gibi şeyler konan tahta kova.
KÜLHANBEYİ:  Apaş, Bıçkın, Bitirim.
KÜLTÜR:  Ekin, Hars.
KÜLÜNK:  Sivri kaya parçası.
KÜLÜSTÜR:  Yıpranmış, çok eski, Kelepir, Kadim.
KÜM: Küçük ağıl. 
KÜM:  Küçük ağıl.
KÜMBET: Kubbe.
KÜNEFE: Sıcak yenilen bir çeşit peynirli tel kadayıf. 
KÜNEY:  Güneşi gören taraf.
KÜNYE: Bir kimsenin kimlik bilgilerini gösteren kayıt.
KÜP:  Mikap.
KÜPE:  Asırga.
KÜPLEĞİ:  Küreğin sap takılan yeri.
KÜR:  İyi bakım ve ilâç tedavisi.
KÜRAR: Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri çok güçlü bitkisel zehir.
KÜRATER: Genellikle uluslar arası bir serginin yapımcılığını üstlenen kişi.
KÜRE: Maden fırını.
KÜRE:  Demirci ocağı.
KÜRTAJ:  Kazıma.
KÜRTÜN:  Hantal semer./ Rüzgârın biriktirdiği kar yığını.
KÜSKÜN:  Kırgın, Rencide.
KÜSPE: Suyu alınmış meyve artığı.
KÜSTERE:  Bileği çarkı.
KÜSUF:  Güneş tutulması.
KÜSÜ:  Küskünlük.
KÜŞAT: Açma,açılış. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.