IBKA: Eski dilde ağlatma.
IBKA: Ağlatma.
IĞIL: Belli olmayacak kadar yavaş akan su.
IH: Deveyi çöktürmek için çıkarılan ses.
IHI: İşte anlamında ünlem, Aha.
IKAD: Oturma.
IKAL: Ayak bağı, Köstek.
IKTA: İslam devletlerinde maaş yerine veya hizmet karşılığı olarak askere ve ricale bırakılan toprak. Padişahın toprak bağışlaması.
IKTA: Osmanlıda ,Padişahın bir miktar toprağı birine mülki olarak veya gelirinden yararlanmak üzere vermesi.
ILGAR: Dizginleri koyuverilmiş bir atın dört nala koşması.Süvari akını.
ILGAR: At'la ansızın yapılan dolu dizgin saldırı.
ILGIM: Serap,pusarık.
ILGIM: Çölde su birikintisi gibi görünen görüntü, Serap, Pusarık, Yalgın, Ilgın.
ILIM: İtidal, Ölçülülük.
ILIMAN: Mutedil, Asude.
ILIMLILIK: İtidal, Ölçülülük, Mutedil.
ILINCAK: Küçük çocuk salıncağı.
ILISU: Hasankeyf ilçesini sular altında bırakacak olan baraj.
IMIZGAN: Uyuklayan.
IMIZGANMAK: Uyku ile uyanıklık arası bir durumda bulunmak,uyuklamak.
INCALIZ: Turşusu yapılan bir tür soğan.
IR: Şarkı, Türkü. (YIR.)
IRA: Seciye, Karakter.
IRAK: Uzak, Dur, Bait, Aksa.
IRAKGÖRÜR: Dürbün.
IRAKGÖRÜR: Dürbün, Teleskop.
IRAKSINMAK: Kendini bir şeyden uzak görmek, Uzak saymak.
IRIP: Bir çeşit balık ağı.
IRIP: Bir tür delikli balık ağı.
IRK: Menşe, Nesep, Orijin, Soy, Töz, Nüve, Cezir, Öz, Üs.
IRKÇILIK: Rasizm.
IRZ: Namus, İffet.
IS: Sahip,iye.
ISDA: Yankı, Akis.
ISDAR: Halı dokuma tezgahı.
ISDAR: Halı veya kilim dokunan tezgah.
ISDAR: Bir tür kilim dokuma tezgâhı.
ISFA: Seçme, Ayıklama.
ISGA: Dinlenme.
ISI: Hararet.
ISIKERTE: Halk dilinde termometreye verilen ad.
ISIN: Kalori.
ISIRAN: Fırında ekmek,börek,çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek.
ISIRAN: Hamur teknelerini kazımaya yarayan araç.
ISIRAN: ırında ekmek,börek,çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek.
ISIRAN: Teknelerde hamuru kazımaya yarayan araç.
ISIRGIN: İsilik.
ISITMA: Teshin.
ISKA: Karavana, Boşa giden.
ISKAPARMA: Gemi kiralama
ISKARTA: Değeri düşük mal, Marda.
ISKAT: Ölünün ruhunun azap çekmemesi için dağıtılan,ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka.
ISKAT: Düşürme.
ISLAHAT: Düzeltim, Reform.
ISLATMA: Teblil.
ISMARLAMA: Sipariş.
ISNAN: Diş çıkarma.
ISNAN: Diş çıkarma.
ISPARMAÇA: Deniz içinde zincirlerin birbirine dolaşması.
ISPATAN: Halk dilinde yabani tereye verilen ad
ISPAZMOZ: Aşın titreme.
ISSIZ: Ücra, Tenha, Hali, İzbe, Gayrimeskun.
ISTAKOZ: Suda yaşayan,sevilen,beyaz eti için avlanan,iri bir böcek.
ISTILAH: Terim, Deyim, Tabir.
ISTILAHAT: Terimler, Terminoloji.
ISTIRARİYAT: Zorunlu olarak yapılan şeyler.
ISTRANCA: Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde yer alan Yıldız dağlarının eski adı.
IŞIK: Bektaşi dervişi./ Ziya, Şavk, Fer, Pertev, Nur, Zu.
IŞIKLANDIRMA: Tenvir.
IŞIKYAYI: Ark-Kavsıziya.
IŞIKYUVARI: Fotosfer, Küreiziyaiye.
IŞILAK: Halk dilinde parıltı.
IŞIN: Şua.
IŞINBOZUNMA: Radyoliz.
IŞINIM: Radyasyon.
IŞKIRLAK: Karagöz’ün başlığı.
IŞTIN: Toprak kandil, Pesüs.
IŞTIR: Ispanakgillerden yaprakları etli bir bitki.
ITIK: Azat etme.
ITIR: Güzel koku.
ITLA: Bulaştırma.
ITLAK: Erteleme, Tehir.
ITNAP: Sözü boş yere uzatma
ITNAP: Sözü boş yere uzatma.
ITRA: Gereğinden çok övme.
ITRİ: Güzel kokulu.
ITRİ: Hoş kokulu.
ITRİYAT: Güzel kokular.
ITRİYAT: Güzel kokular.
ITTILA: Öğrenme, Bilgilenme.
IYAD: Hasta ziyareti.
IYAZ: Sığınma.
IZBANDUT: Eskiden Rum korsanlarına verilen ad.
IZRAR: Zarara solana.
İADE: Geri verme, Refüze.
İADELİ: Divan şiirinde her beytin son sözcüğünü,sonraki beytin ilk sözcüğü yapma biçiminde ortaya çıkan söz sanatı.
İALU: Mısırlıların ölüler ülkesine verdikleri ad.
İAMBOS: Klasik şiirde bir kısa bir uzun iki heceden oluşan ayak.
İANE: Yardım.
İANE: Yardım.
İANUS: Biri öne,öteki arkaya bakan,birbirine karşıt iki yüz biçiminde betimlenen eski bir Roma tanrısı.
İARE: Ödünç verme.
İARE: Ödünç verme.
İASON: Yunan mitolojisinde altın postu aramaya çıkan Argo gemisinin kaptanı.
İASOS: Ege bölgesinde Güllük körfezi kıyısında antik bir kent.
İBA: Çekinme,sakınma.
İBA: Eski dilde çekinme,razı olma.
İBA: Çekinme, Sakınma.
İBAD: Eski dilde kovma.
İBADET: Taal, Taat, Kült, Ayin.
İBADULLAH: Pek bol,pek çok.
İBADULLAH: Pek bol,pek çok.
İBAHE: Yasaklı bir şeyi serbest bırakma.
İBARE: Bir düşünceyi anlatan bir veya birkaç tümcelik söz.
İBATE: Barındırma.
İBATE: Barındırma.
İBİBİK: Çavuşkuşu,hüthüt.
İBİK: Horoz tepeliği,köşe-kenar-uç.
İBİK: Köşe,kenar,uç.
İBİS: Leyleğe benzer bir kuş.
İBİS: Mısır turnası.
İBİŞ: Türk tuluat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tiplemesi. Hımbıl,alık.
İBOGA: Gabon’da yetişen zakkumgillerden bir ağaç.
İBRA: Aklama, Temize çıkarma, Tezkiye.
İBRANİ: Eski Yahudilere verilen ad.
İBRANİ: Yahudilerin eski adı.
İBRAZ: Gösterme, İşaret etme, İrae.
İBRE: Çam,ardıç,sedir gibi ağaçların yaprağı.
İBRE: Çam, ardıç gibi ağaçların yaprağı.
İBRİK: Kulplu ve emzikli su kabı.
İBRİK: Su ve sulu şeyler koymaya yarayan kulplu,emzikli kap.
İBRİŞİM: Kalın bükülmüş ipek iplik.
İCABET: Bir davete veya çağrıya uyma.
İCAM: Arapçada harflere nokta koyma.
İCAR: Kira.
İCARE: Devlete veya vakfa ödenen kira.
İCAZ: Az sözle çok şey anlatma.
İCAZETNAME: İzin belgesi.
İCLAL: Ağırlama.
İCMA: Eski dilde toplama.
İCRA: Yürütme.
İCRA: Uygulama.
İCRAAT: Edi, Uygulayım.
İÇBÜKEY: Obruk, Konkav, Mukaar.
İÇERİK: Kapsam, Muhteva, Şümul, Nelik, Mahiyet, Muhteviyat.
İÇGÜDÜ: İnsiyak, Sevkitabi.
İÇİNDEKİLER: Münderecat, İçerik Muhteva.
İÇİRİK: Yatak doldurmaya yarayan yün,pamuk,kıtık gibi şeyler.
İÇİRİK: Yastık ve yorganlara doldurulan pamuk artığı gibi şeyler.
İÇİTİM: Zerk, Enjeksiyon, İçirme.
İÇKERİYA: Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad.
İÇKİ: Bade, Dem, Mey, İşret.
İÇOĞLANI: Osmanlı İmparatorluğunda , saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen gençlere verilen ad.
İÇREK: Felsefede,belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen,yalnızca sınırlı,dar bir çevreye aktarılan her türlü bilgi,öğreti.
İÇTENCİLİK: Entimizm.
İÇTENLİK: Santimantalite.
İÇTİMA: Askerlikte toplanma
İÇTİMAİ: Sosyal.
İD: Bayram.
İD: İlkel benlik.
İD: İlkel benlik
İDA: Kaz dağının mitolojideki adı.
İDADİ: Eskiden lise düzeyinde okul.
İDADİ: Eskiden lise dengi okulların genel adı.
İDAİON: Gelibolu yarımadasında eskiçağ kenti.
İDAM: İp, Katık.
İDANE: Borç verme anlamında eski bir sözcük.
İDDİA: Tez, Sav, Öceş, Bahis, Rihan.
İDEALİZM: Bilgide, düşünceyi temel sayan öğretilerin genel adı.
İDEFİKS: Sabit fikir,saplantı.
İDEFİKS: Saplantı,sabit fikir.
İDEFİKS: Sabit fikir, Saplantı, Fikrisabit.
İDENTİK: Özdeş.
İDİKUT: Uygur hükümdarlarına verilen san.
İDİL: Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir.
İDİL: Kırsal aşk şiiri.
İDİOPATİ: Yalnız başına ilerleyen ve öbür hastalıklı durumlara bağlı olmayan hastalık.
İDİOT: Zeka geriliğinin ileri bir şekli.,doğuştan ahmak,aptal.
İDOL: Tarih öncesi çağlarda tanrılara adak olarak sunulan heykelciklere verilen ad.
İDOL: Çok sevilerek putlaştırılan kişi.
İDRAK: Anlama yeteneği, Algı.
İDRAR: Bevil.
İFA: Yapma, etme, yerine getirme.
İFAKAT: Hastalıktan sonraki iyileşme.
İFAKAT: Hastalıktan kurtulma, Salah, Salahat.
İFLAS: Batkı,
İFRAT: Aşırılık, İleri gitme.
İFRAZ: Bir arazinin bölünmesi,parsellere ayrılması.
İFRİT: Çok öfkeli.Kötü ve korkunç cin.
İFRİT: Doğu masal ve efsanelerinde kötü ve korkunç cin.
İFRİT: Çok öfkeli ve kızgın kimse.
İFSAT: Kargaşa, Karışıklık.
İFŞA: Açığa vurma.
İFTİHAR: Övünç, Kıvanç, Medar.
İGAPO: Amazon bölgesinde bataklık sık orman.
İGAPO: Amazon'un sık ormanları.
İGERM: Kaz dağlarında yaşayan yarı göçebe çobanların meskeni olan kollektif yapı.
İGLO: Eskimoların buzdan kulübeleri.
İGLU: Eskimoların buzdan yaptıkları kulübelere verdikleri ad.
İGOR: Rusların ünlü destanı.
İGUANA: Hint kertenkelesi.
İĞ: Eğirmen,kirmen.
İĞ: Pamuk,yün gibi şeylerden iplik eğirmek için kullanılan,ağaçtan yapılmış araç.
İĞ: Araba okunun ekseni.
İĞAĞACI: Odunu tornacılık ve kaplamacılıkta kullanılan,kömürü ile karakalem resim yapılan küçük bir ağaç.
İĞBİRAR: Gücenme.
İĞDE: Zeytin biçiminde,beyaz unlu,tadı mayhoş bir yemiş.
İĞDİŞ: Erkekliğini giderme, Hadım, Eneme.
İĞNELİK: Dönbaba,turna gagası gibi adlar da verilen ve yapraklı dalları Ege Bölgesinde sebze olarak kullanılan otsu bir bitki.
İHAM: Edebiyatta,iki yada ikiden daha çok anlamı olan bir sözcüğü yaygın olmayan anlamlarını düşündürecek yolda kullanma sanatı.
İHAM: İki anlamı olan bir sözcüğün akla en az gelen anlamının amaçlanarak kullanılması ve anlamı güçlendirme sanatına verilen ad.
İHAM: Kuruntuya düşürme
İHAN: Eski dilde güçsüz bırakma.
İHAN: Zayıf hale sokma,güçsüz bırakma.
İHATA: Kuşatma,çevirme.
İHBARNAME: Haber kâğıdı.
İHSARİ: Hazırlık niteliğinde olan.
İHTİYARİ: İsteğe bağlı.
İHVAN: Dostlar,arkadaşlar.
İHYA: Yeniden canlandırma,diriltme.
İHYA: Canlandırma, Yeniden yapma.
İK: Araba okunun ekseni.
İKA: Yapma, etme, yerine getirme.
İKAKO: Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaççık.
İKALE: Pazarlığı bozma.
İKAME: Yerine koyma, Yerine kullanma.
İKANİYE: Bir düşünceyi belirtmekteki kesinlik.
İKAR: Eski dilde derin hale getirme.
İKAR: Derin hale getirme.
İKAT: İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabukları,yapraklar veya balmumuyla sarılarak boyaya batırılması yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği.
İKAZ: Uyan, Tembih, İhtar.
İKBAL: Baht açıklığı.
İKE: ABD Başkanı Eisenhower’in takma adı.
İKEBANA: Japon çiçek düzenleme sanatı.
İKEN: Esnasında
İKİCİLİK: Dualizm.
İKİLEM: Çıkmaz, Dilemma, Müşkülât, Düğüm, Açmaz.
İKİNCİ: Sani, Tali, Füru.
İKİNCİKANUN: Eski dilde Ocak ayı.
İKİNCİTEŞRİN: Eski dilde Kasım ayı.
İKLİL: Eski dilde taç.
İKLİM: Abuhava.
İKMAL: Tamamlama, Bütünleme.
İKON: Mumlu boya ile yapılmış aziz resimlerine Hıristiyanların verdikleri ad.
İKON: Ortodoks resmi.
İKONA: Doğu kiliselerinde ermişlerin tahta pano üzerine yapılan resimlerine verilen ad.
İKONİON: Konya’nın antik dönemlerdeki adı.
İKRAM: İzaz, İsar.
İKRAMCI: Mükrim, Ağırlayan.
İKRAR: Saklamadan söyleme.
İKRAZ: Borç verme.
İKRAZ: Borç verme.
İKSİR: Olağanüstülüğüne inanılan düşsel sıvı.Büyülü içki.
İKTAT: Kulağa fısıldama.
İKTİBAS: Alıntı, Alma.
İKTİDAR: Resikar.
İKTİFA: Bulduğuyla yetinme, Kanaat.
İKTİSAP: Edinim, Kazanma.
İKTİZA: Gerekme,gerekçe.
İKU: Hititlerde arazi fiyatlarının saptanmasında kullanılan bir ölçü birimi.
İKU: Hitit devrinde arazi ölçüsü birimi.
İL: İsrail’in plakası.
İLA: Eski dilde yemin etme.
İLAÇ: Deva, Çare, Em, Umar, Daru.
İLAHİYAT: Tanrı bilim, Teoloji.
İLAK: Sülük yapıştırma.
İLAM: Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi belge.
İLAM: Mahkeme sonuç belgesi.
İLAVE: Ulama, Katma, Lahika, Yama.
İLBAY: Vali
İLBAY: Harf devrimi yıllarında Vali'ye verilen ad.
İLÇEBAY: Kaymakam
İLDEM: Yaptığı işin kötü sonucuna üzülen kimse.
İLE: Öbek.
İLEİT: İnce bağırsağın bir yada birkaç bölümünün kronik iltihabı.
İLEK: İncirlerde döllenmeyi sağlayan sinek.
İLELEBET: Sonsuza kadar.
İLENME: Ah, Beddua, İlenç.
İLERLEME: İkdam.
İLETİ: Mesaj.
İLETKEN: Akım, ısı, ses vb. geçiren madde, yalıtkan karşıtı
İLETKİ: Minkale.
İLGA: Yürürlükten kaldırma, Bozma, Lağv.
İLGEÇ: Edat.
İLGEÇ: Edat.
İLGİ: Alâka.
İLGİLİ: Alâkadar, İlişkin, Ait, Dair, Değgin, Müteallik.
İLGİSİZ: Bigâne, Lakayt, Umursuz.
İLHAM: Esin.
İLHAMİ: Padişah III. Selim’in şiirlerinde kullandığı mahlas.
İLHAMİ: Üçüncü Selim’in şiirlerinde kullandığı mahlas.
İLİCE: Altın ve gümüş eritilen kabın içine konulan çerçeve.
İLİG: Hükümdar ve hükümdar ailesi mensuplarına verilen ad.
İLİK: Muh.
İLİKMEN: İdare kandili.
İLİNEK: Araz.
İLİNEK: Araz, Belirti, Bulgu, Karine, Emare. / Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan.
İLİNTİ: İç sıkıntısı.
İLİŞİ: Kastamonu’nun Abana ilçesinde bir iskele.
İLİŞKİLİ: İki şey arasında karşılıklı ilgisi olan
İLKAH: Eski dilde dölleme,döllenme.
İLKBAHAR: İlkyaz, Rebi.
İLKE: Umde, Prensip.
İLKEL: İptidai, Primitif.
İLKKANUN: Eskiden Aralık ayına verilen ad.
İLMEK: Kolay düğüm.
İLMEK: Düğümü kolay olan düğüm.
İLMİHAL: Din kurallarını öğretmek için yazılmış kitap.
İLMİK: Ribka, Kement.
İLMİYE: Din işleriyle uğraşanların mesleği.
İLMİYE: Osmanlı devletinde din,yargı ve öğretim işleriyle uğraşan devlet görevlileri sınıfı ve bunların mesleği.
İLTİBAS: Birbirine çok benzer iki şeyin karışması.
İLTİCA: Sığınma.
İLTİZAM: Kesenek.
İLTİZAM: Osmanlı devletinde kamu gelirlerini kiralamaya dayanan vergi toplama sistemi.
İM: Parola,işaret,alamet.
İMA: Dolayısıyla anlatma, Taş, İhsas, Kinaye, Tariz.
İMAGO: Eşeylik kazanmış böceğin son biçimi.
İMALAT: Üretim
İMALE: Aruz ölçüsünde kısa okunması gereken bir heceyi,kalıba uydurmak için uzatma.
İMALE: Eğme, Bir tarafa yatırma.
İMAME: Tespih başlığı
İMAMEVİ: Kadınlar hapishanesi.
İMBAT: Ege kıyılarında,özellikle İzmir kentinde etkili yerel deniz meltemi.
İMBİK: Damıtmaya yarar araç,damıtıcı.
İMDAT: Car, Medet.
İMECE: Köy yardımlaşması.
İMGE: Hayal.
İMGE: Hayâl, İmaj.
İMGELEM: Hayal gücü, Muhayyile.
İMİTASYON: Taklit.
İMKAN: Olanak.
İMLA: Yazım.
İMLAK: Çok fakirleşme.
İMMÜNOLOJİ: Vücudun mikroorganizmalara ve öbür yabancı maddelere karşı gösterdiği bağışıklığı inceleyen bilim dalı.
İMOLAMİN: Koroner damarları genişletici ilaç.
İMPAKA: Afrika’da yaşayan bir yaban kedisi.
İMPALA: Afrika’da yaşayan ve çok hızlı koşabilen bir antilop.
İMROZ: Gökçeada’nın eski adı.
İMSAK: El çekme, Nefsine hakim olma.
İMTİYAZ: Gedik.
İN: İnsan.
İN: Vahşi hayvan barınağı,kovuk.
İNABE: Tanrı yoluna girme. / Tövbekar olma.
İNABE: Tövbe etme.
İNAL: İnanılan kimse.
İNAL: Kendisine inanılan kimse, Sika.
İNAMBU: Bir tür Amerikan kekliği.
İNANCILIK: Fideizm- İmanite.
İNANDIRMA: İkna.
İNANMA: İtminan.
İNANMIŞ: Kail, Mutmain.
İNARİ: Finlandiya’da göl.
İNARİ: Japonların pirinç tanrısı.
İNAS: Kadınlar,kızlar anlamında eski sözcük.
İNATÇI: Anut, Harun, Aranç, Şekâse, Muannit, Direngen.
İNAYET: İyilik,lütuf,ihsan.
İNCA: Kurtarma, Kurtarılma.
İNCESAZ: Türk müziğinde fasıl topluluğuna verilen ad.
İNCİ: Dür, Lülü.
İNCİLA: Açılma.
İNÇ: İngiliz uzunluk ölçüsü.
İND: Hindistan plakası.
İNDEKS: Dizin, Fihrist.
İNDİ: Herkes tarafından kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan.
İNDİRİM: İskonto, Tenzilât.
İNDİS: Harf üstüne konan im.
İNDİVİDÜALİZM: Bireycilik.
İNDRA: Hint mitolojisinde fırtına ve yağmur tanrısı. Hindistan’da Veda tanrılarının en büyüğüne verilen ad.
İNEB: Eski dilde üzüm.
İNEBOLUKÜTÜĞÜ: Karadeniz’de kereste taşımakta kullanılan bir tür küçük mavna.
İNEÇ: Katmanlı kayaçların içeri doğru çukur ve alçak bölümü.
İNEÇ: Yerbilimde tekne.
İNEÇ: Jeolojik katmanların çukur kısmı.
İNEZE: Cılız,zayıf.
İNEZİT: Doğal hidratlı manganez ve kalsiyum silikat.
İNFAK: Bir kimsenin nafaka ve bakımını sağlama.
İNFAZ: Bir yargıyı uygulama, Yürütüm.
İNFİAL: Büyük boyutlu tepki gösterme Edalgı.
İNFİRAK: Ayrılma.
İNFİSAH: Dağılma,
İNFRASTRÜKTÜR: Altyapı.
İNHA: Resmi bir görevlinin terfi edildiğini gösteren yazı.
İNHİMAK: Aşın düşkünlük, Zaaf.
İNİ: Kayınbirader.
İNİKAS: Yansıma.,piyasada etki.
İNİKAS: Piyasada etki ya da tepki.
İNİKAT: Toplanma,birleşim.
İNİSİYAL: Paragraf başındaki büyük harf.
İNİSİYAL: Baş harf.
İNİSİYATİF: Öncecilik.
İNİSİYATİF: Bir işi başkalarından önce yapabilmek işi.
İNİTAF: Bir tarafa yönelme.
İNKITA: Kesilme,kesinti.
İNKİSAR: Kırılma,parçalanma.
İNLEME: Enin, İnilti, Nale, Şiven.
İNLET: Bir koy yada lagünün dar girişi.
İNLEYEN: Nalân.
İNN: Avrupa’da bir ırmak.
İNORGANİK: Cansız olan.
İNRAMO: Ham mısır pamuğu.
İNSA: Günaha sokma.
İNSANLIK: Ademiyet.
İNSİCAM: Tutarlılık, Dengeli olma durumu.
İNSİYAK: İç güdü.
İNSİYAKİ: İç güdüsel.
İNŞİRAH: Gönül açıklığı, Ferahlık.
İNTAN: Mikroptan ileri gelen hastalık.
İNTANİ: Mikropla oluşan,mikroplu.
İNTANİYE: Mikrobik hastalıklar.
İNTEGRAL: Matematikte,türevi bilinmeyen fonksiyon.
İNTEGRAL: Parçalardan oluşmuş bütün.
İNTEGRAL: Türevi bilinen fonksiyon.
İNTERNET: "Pek çok bilgisayar ağını birbirine bağlayan ve kendine özgü bir adresleme sistemi ile iletişim protokolüne dayalı ağ;dünya ölçeğinde ağ."
İNTİ: İnkalar’ın atası olduğuna inanılan güneş tanrısı.
İNTİBA: İzlenim.
İNTİFADA: Filistin Direniş Hareketi.
İNTİKAL: Geçme, Geçiş.
İNTİKAM: Hınç, Öç, Öc, Sar.
İNTİZAR: Davete uyma, İcazet.
İNUİT: Eskimoların kendilerine verdiği ad.
İNUİT: Eskimo'ların kendilerine verdikleri ad.
İNULİN: Andız otu, Yer elması gibi bitkilerde bulunan nişastaya benzer bileşik.
İNZİBAT: Şahne.
İNZİVA: Toplum yaşantısından çekilerek yalnız başına yaşama, İtikaf.
İO: Eski Japonya’da soylular sınıfı
İO: Jüpiter’in uydusu olan uzayın en kızgın kayası.
İOKASTE: Eski Yunan mitolojisinde,Oidipus’un hem annesi,hem karısı olan kadın.
İON: Yunan mimarlığının üç biçeminden biri.
İPE: Yeşil abanoz.
İPEK: Harir.
İPEKA: Altın kökü.
İPEKA: Altınkökü.
İPERİT: Bir tür savaş gazı.
İPİ: Uluslar arası Basın Enstitüsünü simgeleyen harfler.
İPİLTİ: Hafif esinti.
İPKA: Yerinde bırakma.
İPKA: Sınıfta bırakma.
İPLİK: Tar.
İPNOTİZMA: Sözle,bakışla,telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku.
İPNOTİZMA: Telkin yolu ile uyutmak.
İPOTEK: Tutu, Rehin.
İPTAL: Kullanım dışı bırakma, Tehir.
İPTİLA: Düşkünlük,tutku.
İR: İran’ın plakası.
İRA: Bağış yapma
İRA: İrlanda Kurtuluş Ordusu.
İRA: Bağış yapma.
İRADE: İstenç, Şuur.
İRADECİLİK: İradiye, Volontarizm.
İRAE: Eski dilde gösterme.
İRAKA: Dökme, Akıtma.
İRAP: Düzgün konuşma.
İRAVADİ: Güneydoğu Asya’da bir ırmak.
İRAZ: Yüz çevirme.
İRAZ: Yüz çevirme.
İRBA: Faiz verip artırma.
İRCA: Geri çevirme.
İRCA: Getirme, Yerine koyma.
İRDELEMEK: Bir konunun tüm yönlerini ayrıntılarıyla araştırmak.
İREB: Hile, Düzen, Dek.
İREM: Ad kavmi hükümdarı Şeddad tarafından cennete benzetilerek yaptırılan efsanevi bahçe.
İRENA: Mavi peri kuşu.
İREZ: Hububata karışmış çöpler.
İRFAN: Bilme, anlama,kültür
İRİ: Cesim, Balaban.
İRİBAŞ: Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmış kurtçuğu.
İRİBAŞ: Yumurtadan yeni çıkmış ve henüz ayakları oluşmamış yavru kurbağa.
İRİKARA: Bir üzüm cinsi.
İRİKARA: İri taneli siyah üzüm çeşidi.
İRİLİK: Cesamet, Cüsse, Heybet, Azamet.
İRİNTİ: Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler.
İRİNTİ: Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri kalbur üstü taneler.
İRİNTİ: Kalbur ve elek üzerinde kalan iri taneler.
İRİNTİ: Elek veya kalburda kalan iri taneler.
İRİS: İri ve güzel çiçekli bir süs bitkisi.
İRİS: Yeşil ırmak’ın antik dönemlerdeki adı.
İRİŞ: Mekik atılan iplikler.
İRMİK: Kalın öğütülmüş buğday.
İRMİK: Sert buğdaydan elde edilen,taneleri iri,glutence zengin un.
İRMİK: Elek üstünde kalan taneler.
İRNA: İran’ın resmi haber ajansı.
İRO: Gökkuşağı.
İROKO: Tropikal Afrika’da yetişen ve odunu kolay işlenen büyük bir ağaç.
İRONİ: Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay.
İRONİ: İnce alay.
İRONİK: Alaysı.
İRRASYONALİZM: Akıldışıcılık.
İRS: Kalıtım,soya çekim.
İRSAL: Gönderme , yollama.
İRSALİYE: Bir yere gönderilen eşyanın listesi.
İRSALİYE: Gönderme kağıdı.
İRSALİYE: Bir yere gönderilen malların listesi.
İRSİYET: Çekinik, Soyaçekim.
İRŞAT: Doğru yolu gösterme.
İRTİCALEN: İçine doğduğu gibi söylenerek,doğaçlama.
İRTİFA: Yükseklik.
İRTİFAK: Bir mülkten onu kullanarak yararlanma.
İRTİKAP: Yiyicilik,rüşvet alma.
İRTİŞ: Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir ırmak.
İRZA: Gönül yapma, Hoşnut etme.
İS: İzlanda’nın plakası.
İSA: Vasiyet etme.
İSA: Vasiyet etme.
İSAF: Bir dileği yerine getirme.
İSAF: Bir isteği yerine getirme.
İSAGA: Eski dilde kalıba dökme.
İSAĞA: Kalıba dökme.
İSAL: Ulaştırma.
İSALE: Akıtma.
İSAM: Günaha sokma.
İSHAL: Sürgün-Linet, Amel, Cırcır, Diyare, Ötürük.
İSİLİK: Isırgın.
İSİMLER: Esami.
İSKA: Sulama.
İSKANDİL: Deniz derinliğini ölçme işi (Batimetre).
İSKANDİL: Deniz derinliğini ölçme işi, Batimetre.
İSKARTO: Yapağı kırıntısı, Peşm.
İSKETE: Güzel sesli bir kuş.
İSKETE: Güzel sesli ötücü bir kuş.
İSKORÇİNA: Akdeniz yöresinde yetiştirilen ve lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan bir bitki.
İSKORPİT: Bir balık türü.
İSKORPİT: Yüzgeçlerinde zehirli dikenleri bulunan,eti beyaz ve lezzetli bir balık.
İSLİM: Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar.
İSMA: Duyurma, Duymasını sağlama.
İSNAT: Dayandırma, Bir nedene bağlama.
İSOT: Halk dilinde acı pul biber.
İSPALYA: Herek.
İSPAROZ: Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan bir balık.
İSPAT: Kanıt, Tanıt, Hüccet, Belgit.
İSPATİ: İskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad.
İSPATULA: Cerrahide,marangozlukta kullanılan bir maddeyi kazımaya yarayan bıçak biçiminde araca verilen ad.
İSPENÇİYARİ: Eczacılık.
İSPENÇİYARİ: Eczacılık
İSPİR: At veya araba uşağı.
İSPİR: At arabası uşağı
İSPİRİZ: Van’ın güneydoğusunda yüksek bir dağ kütlesi.
İSPİT: Jant.
İSPİT: Araba tekerinin çemberini oluşturan eğri ağaçlar.
İSR: Ayak izi.
İSTANBULİN: Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan,yakası kapalı bir tür redingot.
İSTEK: Talep, Arzu, Umu, Meram, Amal.
İSTEKA: Bilardo oyununda kullanılan değnek.
İSTENÇÇİLİK: Volontarizm.
İSTİDRAK: Över gibi görünüp yerme,yeriyormuş gibi görünüp övme sanatı.
İSTİDRAK: Över gibi yerme,yeriyormuş gibi övme sanatı.
İSTİFA: Ayıklama.
İSTİFSAR: Bir kimsenin düşüncesini yoklamak.
İSTİHARE: Bir işin sonunu anlamak için abdest alıp duayla uykuya dalma.
İSTİHDAFETMEK: Amaçlamak.
İSTİHFAF: Küçümseme.
İSTİHZA: Alay, Alay etme.
İSTİKBAL: Ati, Gelecek.
İSTİKRAZ: Borç alma.
İSTİM: Buhar.
İSTİMARA: Kabın oylumunu hesaplama.
İSTİMATOR: Mal değerlerini belirleyen gümrük memuru.
İSTİNADEN: Bir görüşe dayanarak.
İSTİRDAT: Geri alma.
İSTİRDAT: Geri alma, Tekrar ele geçirme.
İSTİŞARE: Danışma.
İSTİZAH: Açıklama isteme.
İŞAA: Yayma.
İŞAR: Yazı ile bildirme.
İŞAR: Yazı ile bildirme.
İŞARET: Alâmet, Emare, Nişan, İm, İz, İşf, Bel, Sürag, Mensim, Şerat.
İŞARİ: İşaretle ilgili.
İŞBA: Doyma, Çoğaltma.
İŞÇİ: Irgat, Amele, Azap, Yevmiyeci.
İŞİTEN: Samia.
İŞİTME: Sem, Semi.
İŞKA: Yakınma.
İŞKEMBE: Kirş.
İŞKİL: İkircik, Şüphe, Vesvese, Evham.
İŞKİNE: Akdeniz’de yaşayan,vücudu yassı,pullu,eti lezzetli bir balık.
İŞKİNE: Lezzetli bir balık.
İŞLEM: Kılgı, Ameliye, Fril, Edi.
İŞLEMLER: Amal.
İŞLİK: Atölye.
İŞMAR: El, göz ve başla yapılan işaret.
İŞSİZ: Avare, Aylak, Nabekar.
İŞTAR: Suriye’de oturan Samilerin büyük tanrıçasının yaygın adı.
İŞTİYAK: Bir iş için harekete geçmekte duyulan engellenmez arzu, Tepi, İtki.
İŞYERİ: Büro, Ofis, Yazıhane.
İTA: Verme,ödeme.
İTA: Yapma, etme, yerine getirme.
İTAK: Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturma.
İTAK: Köleyi azat etme.
İTALYA: Avrupa'da bir ülke
İTAMİYE: Bazı vakıf kuruluşlarında fakirlerin doyurulması için ayrılan ödenek.
İTAMİYE: Vakıfların fakirleri doyurulmaları için ayırdığı tahsisat.
İTAP: Paylama,azar.
İTAP: Azarlama.
İTBOĞAN: Boğanotunun güz çiğdemi de denilen bir türü.
İTDİRSEĞİ: Gözdeki arpacık.
İTEĞİ: Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü.
İTEM: Bir testin ana öğesi.
İTENEK: Piston.
İTFA: Söndürme.,borcu ödeme.
İTFA: Söndürme.
İTFA: Azar-azar ödeme.
İTHAKİ: İonya adalarından biri.
İTİ: Güdü, İtici neden.
İTİBAR: Saymaca .
İTİBARİ: Varsayma, Saymaca.
İTİL: Volga ırmağına tarihte verilen bir ad.
İTİLAF: Uyuşma,görüşme.
İTİLAF: Anlaşma, Uyuşma.
İTİMAR: Ziyaret etme.
İTİMATNAME: Güven mektubu.
İTİRAF: Bildiğini doğru olarak açıklama.
İTİSAF: Haksız davranış.
İTİSAM: Kötülük ve günahtan sakınma.
İTİYAT: Alışkanlık, Üns.
İTİZAR: Özür dileme.
İTİZAR: Özür dileme, Puziş, İntizar.
İTKİ: Bir işi yapmaya duyulan aşın istek.
İTLAF: Öldürme,telef etme,yok etme.
İTMİNAN: İnanma,güvenme.
İTNAP: Sözü boş yere uzatma
İTRİYUM: Seryum filizlerinde bulunan,gri renkli bir element.
İVESİ: Güneydoğu Anadolu’da yetiştirilen yerli koyun ırkı.
İVEZ: Özellikle sığırların kanını emen bir cins sinek.
İVİNTİ: Çabukluk,hız,sürat
İVİNTİ: Çabukluk, Hız, Sürat.
İYAB: Geri dönme.
İYAR: Süryani takvimine göre sekizinci ay.
İYİLEŞME: Salahat, Şifa, İfakat, Sahv, Onma.
İYİLEŞTİRME: Islah, Reform, Tedavi Terapi, Otama.
İYİLİK: İnayet, Kayra, Lütuf, Sevap, Ecir, Himmet, İhsan, Kapsama, Atıfet
İYİLİKSEVER: Bonkör, Lütufkâr.
İYİMSER: Nikbin, Optimist.
İYONOSFER: Atmosferin,yeryüzünden 80 km yükseklikte başlayan son tabakası.
İYOT: Halojenler gurubunun dördüncü ametali olan yalın cisim.
İYOT: Mavimtırak esmer renkte katı bir element.
İZ: İşaret, İm, Emare. Sim, Araz, Nişan, Bel, İsr
İZAA: Kaybetme.
İZABE: Madenleri sıvılaştırma,ergitme.
İZAÇ: Bunalma, Sıkıntı verme.
İZAF: Zayıflatma.
İZAFİ: Bağıntılı, Görece, Rölativ, Nisbi.
İZALE: Ortadan kaldırma,yok etme.
İZALE: Ortadan kaldırma, Yok etme.
İZALEİŞÜYU: Hukukta bir mülk üzerindeki ortaklığı giderme.
İZAM: Büyütme,abartma.
İZAM: Abartma. / Yollama, Ulaştırma.
İZAN: Anlayış.
İZAN: Anlayış, Zekâ, Zeyrek.
İZAR: Yanak.
İZAZ: Saygı ile ağırlama.
İZAZ: Ağırlama.
İZBE: Kuytu ve karanlık yer.
İZBİRO: Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan.
İZDİVAÇ: Evlenme.
İZDÜŞÜM: İrtisam.
İZHAR: Gösterme,ortaya çıkarma.
İZİN: İcazet, Mesağ, Müsaade, Ruhsat, Cevaz.
İZLATKO: Osmanlı devletinde celeplik yapanlara verilen ad.
İZLEK: Keçi yolu,patika,yolak.
İZLEME: Takip.
İZLENİM: İntiba.
İZMARİT: Pullu ve kılçıklı,küçük bir balık.
İZMARİT: Sigara artığı.
İZOBAR: Eş basınç.
İZOLATÖR: Yalıtkan.
İZOLE: Yalıtılmış.
İZOMER: Aynı oranda aynı element oluşumunda ama farklı özellik taşıyan iki bileşikten biri.
İZOMERİ: Kapalı formülleri aynı,açık formülleri farklı olan maddelerin başka başka özellikler göstermesi olayı.
İZOTOP: Yalnız atomlarının kitleleri yönünden farklı olan aynı kimyasal element.
İZZET: Büyüklük,yücelik.
İZZETİNEFİS: Onur, Haysiyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.