12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -I-, -İ-

IBKA: Eski dilde ağlatma. 

IBKA:  Ağlatma.
IĞIL: Belli olmayacak kadar yavaş akan su.
IH: Deveyi çöktürmek için çıkarılan ses.
IHI:  İşte anlamında ünlem, Aha.
IKAD:  Oturma.
IKAL:  Ayak bağı, Köstek.
IKTA: İslam devletlerinde maaş yerine veya hizmet karşılığı olarak askere ve ricale  bırakılan toprak. Padişahın toprak bağışlaması.
IKTA: Osmanlıda ,Padişahın bir miktar toprağı birine mülki olarak veya gelirinden yararlanmak üzere vermesi.
ILGAR: Dizginleri koyuverilmiş bir atın dört nala koşması.Süvari akını.
ILGAR:  At'la ansızın yapılan dolu dizgin saldırı.
ILGIM: Serap,pusarık.
ILGIM:  Çölde su birikintisi gibi görünen görüntü, Serap, Pusarık, Yalgın, Ilgın.
ILIM:  İtidal, Ölçülülük.
ILIMAN:  Mutedil, Asude.
ILIMLILIK:  İtidal, Ölçülülük, Mutedil.
ILINCAK: Küçük çocuk salıncağı.
ILISU: Hasankeyf ilçesini sular altında bırakacak olan baraj.
IMIZGAN: Uyuklayan. 
IMIZGANMAK: Uyku ile uyanıklık arası bir durumda bulunmak,uyuklamak.
INCALIZ: Turşusu yapılan bir tür soğan.
IR:  Şarkı, Türkü. (YIR.)
IRA:  Seciye, Karakter.
IRAK:  Uzak, Dur, Bait, Aksa.
IRAKGÖRÜR: Dürbün.
IRAKGÖRÜR:  Dürbün, Teleskop.
IRAKSINMAK:  Kendini bir şeyden uzak görmek, Uzak saymak.
IRIP: Bir çeşit balık ağı. 
IRIP: Bir tür delikli balık ağı.
IRK:  Menşe, Nesep, Orijin, Soy, Töz, Nüve, Cezir, Öz, Üs.
IRKÇILIK:  Rasizm.
IRZ:  Namus, İffet.
IS: Sahip,iye.
ISDA:  Yankı, Akis.
ISDAR: Halı dokuma tezgahı.
ISDAR: Halı veya kilim dokunan tezgah.
ISDAR:  Bir tür kilim dokuma tezgâhı.
ISFA:  Seçme, Ayıklama.
ISGA:  Dinlenme.
ISI:  Hararet.
ISIKERTE: Halk dilinde termometreye verilen ad.
ISIN: Kalori.
ISIRAN: Fırında ekmek,börek,çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek.
ISIRAN: Hamur teknelerini kazımaya yarayan araç.
ISIRAN: ırında ekmek,börek,çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek.
ISIRAN: Teknelerde hamuru kazımaya yarayan araç.
ISIRGIN: İsilik.
ISITMA:  Teshin.
ISKA:  Karavana, Boşa giden.
ISKAPARMA: Gemi kiralama
ISKARTA:  Değeri düşük mal, Marda.
ISKAT: Ölünün ruhunun azap çekmemesi için dağıtılan,ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka.
ISKAT:  Düşürme.
ISLAHAT:  Düzeltim, Reform.
ISLATMA:  Teblil.
ISMARLAMA:  Sipariş.
ISNAN: Diş çıkarma.
ISNAN:  Diş çıkarma.
ISPARMAÇA: Deniz içinde zincirlerin birbirine dolaşması.
ISPATAN: Halk dilinde yabani tereye verilen ad
ISPAZMOZ:  Aşın titreme.
ISSIZ:  Ücra, Tenha, Hali, İzbe, Gayrimeskun.
ISTAKOZ: Suda yaşayan,sevilen,beyaz eti için avlanan,iri bir böcek. 
ISTILAH:  Terim, Deyim, Tabir.
ISTILAHAT:  Terimler, Terminoloji.
ISTIRARİYAT:  Zorunlu olarak yapılan şeyler.
ISTRANCA: Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde yer alan Yıldız dağlarının eski adı.
IŞIK:  Bektaşi dervişi./ Ziya, Şavk, Fer, Pertev, Nur, Zu.
IŞIKLANDIRMA:  Tenvir.
IŞIKYAYI:  Ark-Kavsıziya.
IŞIKYUVARI:  Fotosfer, Küreiziyaiye.
IŞILAK: Halk dilinde parıltı.
IŞIN:  Şua.
IŞINBOZUNMA:  Radyoliz.
IŞINIM: Radyasyon.
IŞKIRLAK: Karagöz’ün başlığı.
IŞTIN:  Toprak kandil, Pesüs.
IŞTIR: Ispanakgillerden yaprakları etli bir bitki.
ITIK:  Azat etme.
ITIR:  Güzel koku.
ITLA:  Bulaştırma.
ITLAK:  Erteleme, Tehir.
ITNAP: Sözü boş yere uzatma
ITNAP:  Sözü boş yere uzatma.
ITRA:  Gereğinden çok övme.
ITRİ: Güzel kokulu.
ITRİ: Hoş kokulu.
ITRİYAT: Güzel kokular.
ITRİYAT:  Güzel kokular.
ITTILA:  Öğrenme, Bilgilenme.
IYAD:  Hasta ziyareti.
IYAZ:  Sığınma.
IZBANDUT: Eskiden Rum korsanlarına verilen ad.
IZRAR:  Zarara solana.
İADE:  Geri verme, Refüze.
İADELİ: Divan şiirinde her beytin son sözcüğünü,sonraki beytin ilk sözcüğü yapma biçiminde ortaya çıkan söz sanatı.
İALU: Mısırlıların ölüler ülkesine verdikleri ad.
İAMBOS: Klasik şiirde bir kısa bir uzun iki heceden oluşan ayak. 
İANE: Yardım.
İANE:  Yardım.
İANUS: Biri öne,öteki arkaya bakan,birbirine karşıt iki yüz biçiminde betimlenen eski bir Roma tanrısı. 
İARE: Ödünç verme.
İARE:  Ödünç verme.
İASON: Yunan mitolojisinde altın postu aramaya çıkan Argo gemisinin kaptanı.
İASOS: Ege bölgesinde Güllük körfezi kıyısında antik bir kent. 
İBA: Çekinme,sakınma.
İBA: Eski dilde çekinme,razı olma.
İBA:  Çekinme, Sakınma.
İBAD: Eski dilde kovma.
İBADET:  Taal, Taat, Kült, Ayin.
İBADULLAH: Pek bol,pek çok.
İBADULLAH: Pek bol,pek çok.
İBAHE:  Yasaklı bir şeyi serbest bırakma.
İBARE:  Bir düşünceyi anlatan bir veya birkaç tümcelik söz.
İBATE: Barındırma.
İBATE:  Barındırma.
İBİBİK: Çavuşkuşu,hüthüt.
İBİK: Horoz tepeliği,köşe-kenar-uç.
İBİK: Köşe,kenar,uç.
İBİS: Leyleğe benzer bir kuş. 
İBİS: Mısır turnası.
İBİŞ: Türk tuluat  tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tiplemesi. Hımbıl,alık.
İBOGA: Gabon’da yetişen zakkumgillerden bir ağaç.
İBRA:  Aklama, Temize çıkarma, Tezkiye.
İBRANİ: Eski Yahudilere verilen ad.
İBRANİ:  Yahudilerin eski adı.
İBRAZ:  Gösterme, İşaret etme, İrae.
İBRE: Çam,ardıç,sedir gibi ağaçların yaprağı.
İBRE:  Çam, ardıç gibi ağaçların yaprağı.
İBRİK: Kulplu ve emzikli su kabı. 
İBRİK: Su ve sulu şeyler koymaya yarayan kulplu,emzikli kap.
İBRİŞİM:  Kalın bükülmüş ipek iplik.
İCABET:  Bir davete veya çağrıya uyma.
İCAM:  Arapçada harflere nokta koyma.
İCAR:  Kira.
İCARE:  Devlete veya vakfa ödenen kira.
İCAZ: Az sözle çok şey anlatma.
İCAZETNAME: İzin belgesi.
İCLAL: Ağırlama.
İCMA: Eski dilde toplama. 
İCRA: Yürütme.
İCRA:  Uygulama.
İCRAAT:  Edi, Uygulayım.
İÇBÜKEY:  Obruk, Konkav, Mukaar.
İÇERİK:  Kapsam, Muhteva, Şümul, Nelik, Mahiyet, Muhteviyat.
İÇGÜDÜ:  İnsiyak, Sevkitabi.
İÇİNDEKİLER:    Münderecat,   İçerik Muhteva.
İÇİRİK: Yatak doldurmaya yarayan yün,pamuk,kıtık gibi şeyler.
İÇİRİK:  Yastık ve yorganlara doldurulan pamuk artığı gibi şeyler.
İÇİTİM:  Zerk, Enjeksiyon, İçirme.
İÇKERİYA: Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad.
İÇKİ:  Bade, Dem, Mey, İşret.
İÇOĞLANI: Osmanlı İmparatorluğunda , saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen gençlere verilen ad.
İÇREK: Felsefede,belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen,yalnızca sınırlı,dar bir çevreye aktarılan her türlü bilgi,öğreti.
İÇTENCİLİK:  Entimizm.
İÇTENLİK:  Santimantalite.
İÇTİMA: Askerlikte toplanma
İÇTİMAİ: Sosyal.
İD: Bayram.
İD: İlkel benlik.
İD:  İlkel benlik
İDA: Kaz dağının mitolojideki adı.
İDADİ: Eskiden lise düzeyinde okul.
İDADİ:  Eskiden lise dengi okulların genel adı.
İDAİON: Gelibolu yarımadasında eskiçağ kenti.
İDAM:  İp, Katık.
İDANE: Borç verme anlamında eski bir sözcük.
İDDİA:  Tez, Sav, Öceş, Bahis, Rihan.
İDEALİZM:  Bilgide, düşünceyi temel sayan öğretilerin genel adı.
İDEFİKS: Sabit fikir,saplantı.
İDEFİKS: Saplantı,sabit fikir.
İDEFİKS:  Sabit fikir, Saplantı, Fikrisabit.
İDENTİK: Özdeş.
İDİKUT: Uygur hükümdarlarına verilen san. 
İDİL: Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir.
İDİL: Kırsal aşk şiiri. 
İDİOPATİ: Yalnız başına  ilerleyen ve öbür hastalıklı durumlara bağlı olmayan hastalık.
İDİOT: Zeka geriliğinin ileri bir şekli.,doğuştan ahmak,aptal.
İDOL: Tarih öncesi çağlarda tanrılara adak olarak sunulan heykelciklere verilen ad.
İDOL:  Çok sevilerek putlaştırılan kişi.
İDRAK:  Anlama yeteneği, Algı.
İDRAR:  Bevil.
İFA:  Yapma, etme, yerine getirme.
İFAKAT: Hastalıktan sonraki iyileşme.
İFAKAT:  Hastalıktan kurtulma, Salah, Salahat.
İFLAS:  Batkı,
İFRAT:  Aşırılık, İleri gitme.
İFRAZ: Bir arazinin bölünmesi,parsellere ayrılması.
İFRİT: Çok öfkeli.Kötü ve korkunç cin. 
İFRİT: Doğu masal ve efsanelerinde kötü ve korkunç cin.
İFRİT:  Çok öfkeli ve kızgın kimse.
İFSAT:  Kargaşa, Karışıklık.
İFŞA:  Açığa vurma.
İFTİHAR:  Övünç, Kıvanç, Medar.
İGAPO: Amazon bölgesinde bataklık sık orman.
İGAPO:  Amazon'un sık ormanları.
İGERM: Kaz dağlarında  yaşayan yarı göçebe çobanların meskeni olan kollektif yapı.
İGLO: Eskimoların buzdan kulübeleri.
İGLU:  Eskimoların buzdan yaptıkları kulübelere verdikleri ad.
İGOR: Rusların ünlü destanı.
İGUANA: Hint kertenkelesi.
İĞ: Eğirmen,kirmen.
İĞ: Pamuk,yün gibi şeylerden iplik eğirmek için kullanılan,ağaçtan yapılmış araç.
İĞ:  Araba okunun ekseni.
İĞAĞACI: Odunu tornacılık ve kaplamacılıkta kullanılan,kömürü ile karakalem resim yapılan küçük bir ağaç.
İĞBİRAR: Gücenme.
İĞDE: Zeytin biçiminde,beyaz unlu,tadı mayhoş bir yemiş. 
İĞDİŞ:  Erkekliğini giderme, Hadım, Eneme.
İĞNELİK: Dönbaba,turna gagası gibi adlar da verilen ve yapraklı dalları Ege Bölgesinde sebze olarak kullanılan otsu bir bitki.
İHAM: Edebiyatta,iki yada ikiden daha çok anlamı olan bir sözcüğü yaygın olmayan anlamlarını düşündürecek yolda kullanma sanatı.
İHAM: İki anlamı olan bir sözcüğün akla en az gelen anlamının amaçlanarak kullanılması ve anlamı güçlendirme sanatına verilen ad.
İHAM: Kuruntuya düşürme
İHAN: Eski dilde güçsüz bırakma. 
İHAN:  Zayıf hale sokma,güçsüz bırakma.
İHATA: Kuşatma,çevirme.
İHBARNAME:  Haber kâğıdı.
İHSARİ:  Hazırlık niteliğinde olan.
İHTİYARİ: İsteğe bağlı. 
İHVAN: Dostlar,arkadaşlar.
İHYA: Yeniden canlandırma,diriltme.
İHYA:  Canlandırma, Yeniden yapma.
İK: Araba okunun ekseni.
İKA:  Yapma, etme, yerine getirme.
İKAKO: Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaççık.
İKALE:  Pazarlığı bozma.
İKAME:  Yerine koyma, Yerine kullanma.
İKANİYE:  Bir düşünceyi belirtmekteki kesinlik.
İKAR: Eski dilde derin hale getirme.
İKAR:  Derin hale getirme.
İKAT: İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabukları,yapraklar veya balmumuyla sarılarak boyaya batırılması yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği.
İKAZ:  Uyan, Tembih, İhtar.
İKBAL:  Baht açıklığı.
İKE: ABD Başkanı Eisenhower’in takma adı.
İKEBANA: Japon çiçek düzenleme sanatı.
İKEN: Esnasında
İKİCİLİK:  Dualizm.
İKİLEM:  Çıkmaz, Dilemma, Müşkülât, Düğüm, Açmaz.
İKİNCİ:  Sani, Tali, Füru.
İKİNCİKANUN: Eski dilde Ocak ayı.
İKİNCİTEŞRİN: Eski dilde Kasım ayı.
İKLİL: Eski dilde taç.
İKLİM:  Abuhava.
İKMAL:  Tamamlama, Bütünleme.
İKON: Mumlu boya ile yapılmış aziz resimlerine Hıristiyanların verdikleri ad.
İKON: Ortodoks resmi.
İKONA: Doğu kiliselerinde ermişlerin tahta pano üzerine yapılan resimlerine verilen ad.
İKONİON: Konya’nın antik dönemlerdeki adı.
İKRAM:  İzaz, İsar.
İKRAMCI:  Mükrim, Ağırlayan.
İKRAR:  Saklamadan söyleme.
İKRAZ: Borç verme.
İKRAZ:  Borç verme.
İKSİR: Olağanüstülüğüne inanılan düşsel sıvı.Büyülü içki. 
İKTAT:  Kulağa fısıldama.
İKTİBAS:  Alıntı, Alma.
İKTİDAR:  Resikar.
İKTİFA:  Bulduğuyla yetinme, Kanaat.
İKTİSAP:  Edinim, Kazanma.
İKTİZA: Gerekme,gerekçe. 
İKU: Hititlerde arazi fiyatlarının saptanmasında kullanılan bir ölçü birimi.
İKU:  Hitit devrinde arazi ölçüsü birimi.
İL: İsrail’in plakası.
İLA: Eski dilde yemin etme. 
İLAÇ:  Deva, Çare, Em, Umar, Daru.
İLAHİYAT:  Tanrı bilim, Teoloji.
İLAK: Sülük yapıştırma. 
İLAM: Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi belge.
İLAM:  Mahkeme sonuç belgesi.
İLAVE:  Ulama, Katma, Lahika, Yama.
İLBAY: Vali 
İLBAY:  Harf devrimi yıllarında Vali'ye verilen ad.
İLÇEBAY: Kaymakam 
İLDEM:  Yaptığı işin kötü sonucuna üzülen kimse.
İLE: Öbek.
İLEİT: İnce bağırsağın bir yada birkaç bölümünün kronik iltihabı.
İLEK: İncirlerde döllenmeyi sağlayan  sinek.
İLELEBET:  Sonsuza kadar.
İLENME:  Ah, Beddua, İlenç.
İLERLEME:  İkdam.
İLETİ:  Mesaj.
İLETKEN: Akım, ısı, ses vb. geçiren madde, yalıtkan karşıtı
İLETKİ:  Minkale.
İLGA:  Yürürlükten kaldırma, Bozma, Lağv.
İLGEÇ: Edat.
İLGEÇ:  Edat.
İLGİ:  Alâka.
İLGİLİ:  Alâkadar, İlişkin, Ait, Dair, Değgin, Müteallik.
İLGİSİZ:  Bigâne, Lakayt, Umursuz.
İLHAM:  Esin.
İLHAMİ: Padişah III. Selim’in şiirlerinde kullandığı mahlas. 
İLHAMİ: Üçüncü Selim’in şiirlerinde kullandığı mahlas.
İLİCE: Altın ve gümüş eritilen kabın içine konulan çerçeve.
İLİG: Hükümdar ve hükümdar ailesi mensuplarına verilen ad.
İLİK:  Muh.
İLİKMEN: İdare kandili. 
İLİNEK: Araz.
İLİNEK:  Araz, Belirti, Bulgu, Karine, Emare. / Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan.
İLİNTİ:  İç sıkıntısı.
İLİŞİ: Kastamonu’nun Abana ilçesinde bir iskele.
İLİŞKİLİ: İki şey arasında karşılıklı ilgisi olan
İLKAH: Eski dilde dölleme,döllenme.
İLKBAHAR:  İlkyaz, Rebi.
İLKE:  Umde, Prensip.
İLKEL:  İptidai, Primitif.
İLKKANUN: Eskiden Aralık ayına verilen ad.
İLMEK: Kolay düğüm.
İLMEK:  Düğümü kolay olan düğüm.
İLMİHAL: Din kurallarını öğretmek için yazılmış kitap.
İLMİK:  Ribka, Kement.
İLMİYE: Din işleriyle uğraşanların mesleği. 
İLMİYE: Osmanlı devletinde din,yargı ve öğretim işleriyle uğraşan devlet görevlileri sınıfı ve bunların mesleği.
İLTİBAS:  Birbirine çok benzer iki şeyin karışması.
İLTİCA:  Sığınma.
İLTİZAM: Kesenek.
İLTİZAM: Osmanlı devletinde kamu gelirlerini kiralamaya dayanan vergi toplama sistemi.
İM: Parola,işaret,alamet.
İMA:  Dolayısıyla anlatma, Taş, İhsas, Kinaye, Tariz.
İMAGO: Eşeylik kazanmış böceğin son biçimi.
İMALAT: Üretim
İMALE: Aruz ölçüsünde kısa okunması gereken bir heceyi,kalıba uydurmak için uzatma.
İMALE:  Eğme, Bir tarafa yatırma.
İMAME: Tespih başlığı
İMAMEVİ:  Kadınlar hapishanesi.
İMBAT: Ege kıyılarında,özellikle İzmir kentinde etkili yerel deniz meltemi.
İMBİK: Damıtmaya yarar araç,damıtıcı.
İMDAT:  Car, Medet.
İMECE:  Köy yardımlaşması.
İMGE: Hayal. 
İMGE:  Hayâl, İmaj.
İMGELEM:  Hayal gücü, Muhayyile.
İMİTASYON: Taklit.
İMKAN:  Olanak.
İMLA: Yazım.
İMLAK:  Çok fakirleşme.
İMMÜNOLOJİ: Vücudun mikroorganizmalara ve öbür yabancı maddelere karşı gösterdiği bağışıklığı inceleyen bilim dalı.
İMOLAMİN: Koroner damarları genişletici ilaç.
İMPAKA: Afrika’da yaşayan bir yaban kedisi.
İMPALA: Afrika’da yaşayan ve çok hızlı koşabilen  bir antilop.
İMROZ: Gökçeada’nın eski adı.
İMSAK:  El çekme, Nefsine hakim olma.
İMTİYAZ:  Gedik.
İN: İnsan.
İN: Vahşi hayvan barınağı,kovuk.
İNABE: Tanrı yoluna girme. / Tövbekar olma.
İNABE: Tövbe etme.
İNAL: İnanılan kimse.
İNAL:  Kendisine inanılan kimse, Sika.
İNAMBU: Bir tür Amerikan kekliği.
İNANCILIK:  Fideizm- İmanite.
İNANDIRMA:  İkna.
İNANMA:  İtminan.
İNANMIŞ:  Kail, Mutmain.
İNARİ: Finlandiya’da göl.
İNARİ: Japonların pirinç tanrısı. 
İNAS: Kadınlar,kızlar anlamında eski sözcük.
İNATÇI:  Anut, Harun, Aranç, Şekâse, Muannit, Direngen.
İNAYET: İyilik,lütuf,ihsan.
İNCA:  Kurtarma, Kurtarılma.
İNCESAZ: Türk müziğinde fasıl topluluğuna verilen ad.
İNCİ:  Dür, Lülü.
İNCİLA:  Açılma.
İNÇ: İngiliz uzunluk ölçüsü.
İND: Hindistan plakası.
İNDEKS:  Dizin, Fihrist.
İNDİ: Herkes tarafından kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan.
İNDİRİM:  İskonto, Tenzilât.
İNDİS:  Harf üstüne konan im.
İNDİVİDÜALİZM: Bireycilik.
İNDRA: Hint mitolojisinde fırtına ve yağmur tanrısı. Hindistan’da Veda tanrılarının en büyüğüne verilen ad.
İNEB: Eski dilde üzüm.
İNEBOLUKÜTÜĞÜ: Karadeniz’de kereste taşımakta kullanılan bir tür küçük mavna.
İNEÇ: Katmanlı kayaçların içeri doğru çukur ve alçak bölümü.
İNEÇ: Yerbilimde tekne.
İNEÇ:  Jeolojik katmanların çukur kısmı.
İNEZE: Cılız,zayıf. 
İNEZİT: Doğal hidratlı manganez ve kalsiyum silikat.
İNFAK:  Bir kimsenin nafaka ve bakımını sağlama.
İNFAZ:  Bir yargıyı uygulama, Yürütüm.
İNFİAL:  Büyük boyutlu tepki gösterme Edalgı.
İNFİRAK: Ayrılma. 
İNFİSAH: Dağılma, 
İNFRASTRÜKTÜR: Altyapı.
İNHA:  Resmi bir görevlinin terfi edildiğini gösteren yazı.
İNHİMAK:  Aşın düşkünlük, Zaaf.
İNİ:  Kayınbirader.
İNİKAS: Yansıma.,piyasada etki.
İNİKAS:  Piyasada etki ya da tepki.
İNİKAT: Toplanma,birleşim.
İNİSİYAL: Paragraf başındaki büyük harf.
İNİSİYAL:  Baş harf.
İNİSİYATİF: Öncecilik.
İNİSİYATİF:  Bir işi başkalarından önce yapabilmek işi.
İNİTAF:  Bir tarafa yönelme.
İNKITA: Kesilme,kesinti.
İNKİSAR: Kırılma,parçalanma. 
İNLEME:  Enin, İnilti, Nale, Şiven.
İNLET: Bir koy yada lagünün  dar girişi. 
İNLEYEN:  Nalân.
İNN: Avrupa’da bir ırmak.
İNORGANİK: Cansız olan.
İNRAMO:  Ham mısır pamuğu.
İNSA:  Günaha sokma.
İNSANLIK:  Ademiyet.
İNSİCAM:  Tutarlılık, Dengeli olma durumu.
İNSİYAK: İç güdü.
İNSİYAKİ:  İç güdüsel.
İNŞİRAH:  Gönül açıklığı, Ferahlık.
İNTAN: Mikroptan ileri gelen hastalık.
İNTANİ: Mikropla oluşan,mikroplu.
İNTANİYE: Mikrobik hastalıklar.
İNTEGRAL: Matematikte,türevi bilinmeyen fonksiyon.
İNTEGRAL: Parçalardan oluşmuş bütün.
İNTEGRAL:  Türevi bilinen fonksiyon.
İNTERNET: "Pek çok bilgisayar ağını birbirine bağlayan ve kendine özgü bir adresleme sistemi ile iletişim protokolüne dayalı ağ;dünya ölçeğinde ağ."
İNTİ: İnkalar’ın atası olduğuna inanılan güneş tanrısı.
İNTİBA:  İzlenim.
İNTİFADA: Filistin Direniş Hareketi.
İNTİKAL:  Geçme, Geçiş.
İNTİKAM:  Hınç, Öç, Öc, Sar.
İNTİZAR:  Davete uyma, İcazet.
İNUİT: Eskimoların kendilerine verdiği ad.
İNUİT:  Eskimo'ların kendilerine verdikleri ad.
İNULİN:   Andız otu, Yer elması gibi bitkilerde bulunan nişastaya benzer bileşik.
İNZİBAT:  Şahne.
İNZİVA:  Toplum yaşantısından çekilerek yalnız başına yaşama, İtikaf.
İO: Eski Japonya’da  soylular sınıfı
İO: Jüpiter’in uydusu olan uzayın en kızgın kayası.
İOKASTE: Eski Yunan mitolojisinde,Oidipus’un hem annesi,hem karısı olan kadın.
İON: Yunan mimarlığının üç biçeminden biri. 
İPE: Yeşil abanoz.
İPEK:  Harir.
İPEKA: Altın kökü. 
İPEKA:  Altınkökü.
İPERİT:  Bir tür savaş gazı.
İPİ: Uluslar arası Basın Enstitüsünü simgeleyen harfler.
İPİLTİ: Hafif esinti.
İPKA: Yerinde bırakma.
İPKA:  Sınıfta bırakma.
İPLİK:  Tar.
İPNOTİZMA: Sözle,bakışla,telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku.
İPNOTİZMA: Telkin yolu ile uyutmak.
İPOTEK:  Tutu, Rehin.
İPTAL:  Kullanım dışı bırakma, Tehir.
İPTİLA: Düşkünlük,tutku.
İR: İran’ın plakası.
İRA: Bağış yapma
İRA: İrlanda Kurtuluş Ordusu.
İRA:  Bağış yapma.
İRADE:  İstenç, Şuur.
İRADECİLİK:  İradiye, Volontarizm.
İRAE: Eski dilde gösterme.
İRAKA:  Dökme, Akıtma.
İRAP:  Düzgün konuşma.
İRAVADİ: Güneydoğu Asya’da bir ırmak. 
İRAZ:  Yüz çevirme.
İRAZ:  Yüz çevirme.
İRBA:  Faiz verip artırma.
İRCA: Geri çevirme.
İRCA:  Getirme, Yerine koyma.
İRDELEMEK:  Bir konunun tüm yönlerini ayrıntılarıyla araştırmak.
İREB:  Hile, Düzen, Dek.
İREM: Ad kavmi hükümdarı Şeddad tarafından cennete benzetilerek yaptırılan efsanevi bahçe.
İRENA: Mavi peri kuşu.
İREZ:  Hububata karışmış çöpler.
İRFAN: Bilme, anlama,kültür
İRİ:  Cesim, Balaban.
İRİBAŞ: Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmış kurtçuğu.
İRİBAŞ: Yumurtadan yeni çıkmış ve henüz ayakları oluşmamış yavru kurbağa.
İRİKARA: Bir üzüm cinsi.
İRİKARA: İri taneli siyah üzüm çeşidi.
İRİLİK:  Cesamet, Cüsse, Heybet, Azamet.
İRİNTİ: Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler.
İRİNTİ: Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri kalbur üstü taneler.
İRİNTİ: Kalbur ve elek üzerinde kalan iri taneler.
İRİNTİ:  Elek veya kalburda kalan iri taneler.
İRİS: İri ve güzel çiçekli bir süs bitkisi.
İRİS: Yeşil ırmak’ın antik dönemlerdeki adı.
İRİŞ:  Mekik atılan iplikler.
İRMİK: Kalın öğütülmüş buğday.
İRMİK: Sert buğdaydan elde edilen,taneleri iri,glutence zengin un.
İRMİK:  Elek üstünde kalan taneler.
İRNA: İran’ın resmi haber ajansı.
İRO:  Gökkuşağı.
İROKO: Tropikal Afrika’da yetişen ve odunu kolay işlenen büyük bir ağaç.
İRONİ: Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay. 
İRONİ: İnce alay.
İRONİK: Alaysı. 
İRRASYONALİZM: Akıldışıcılık.
İRS: Kalıtım,soya çekim.
İRSAL: Gönderme , yollama.
İRSALİYE: Bir yere gönderilen eşyanın listesi.
İRSALİYE: Gönderme kağıdı. 
İRSALİYE:  Bir yere gönderilen malların listesi.
İRSİYET:  Çekinik, Soyaçekim.
İRŞAT:  Doğru yolu gösterme.
İRTİCALEN: İçine doğduğu gibi söylenerek,doğaçlama.
İRTİFA: Yükseklik. 
İRTİFAK:  Bir mülkten onu kullanarak yararlanma.
İRTİKAP: Yiyicilik,rüşvet alma. 
İRTİŞ: Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir ırmak.
İRZA:  Gönül yapma, Hoşnut etme.
İS: İzlanda’nın plakası.
İSA: Vasiyet etme.
İSA:  Vasiyet etme.
İSAF: Bir dileği yerine getirme.
İSAF:  Bir isteği yerine getirme.
İSAGA: Eski dilde kalıba dökme.
İSAĞA: Kalıba dökme. 
İSAL: Ulaştırma.
İSALE: Akıtma.
İSAM:  Günaha sokma.
İSHAL:  Sürgün-Linet, Amel, Cırcır, Diyare, Ötürük.
İSİLİK: Isırgın.
İSİMLER:  Esami.
İSKA:  Sulama.
İSKANDİL: Deniz derinliğini ölçme işi (Batimetre).
İSKANDİL:  Deniz derinliğini ölçme işi, Batimetre.
İSKARTO:  Yapağı kırıntısı, Peşm.
İSKETE: Güzel sesli bir kuş.
İSKETE: Güzel sesli ötücü bir kuş.
İSKORÇİNA: Akdeniz yöresinde yetiştirilen ve lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan bir bitki.
İSKORPİT: Bir balık türü. 
İSKORPİT: Yüzgeçlerinde zehirli dikenleri bulunan,eti beyaz ve lezzetli bir balık.
İSLİM: Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar. 
İSMA:  Duyurma, Duymasını sağlama.
İSNAT:  Dayandırma, Bir nedene bağlama.
İSOT: Halk dilinde acı pul biber.
İSPALYA: Herek.
İSPAROZ: Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan bir balık.
İSPAT:  Kanıt, Tanıt, Hüccet, Belgit.
İSPATİ: İskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad.
İSPATULA: Cerrahide,marangozlukta kullanılan bir maddeyi kazımaya yarayan bıçak biçiminde araca verilen ad. 
İSPENÇİYARİ: Eczacılık. 
İSPENÇİYARİ:  Eczacılık
İSPİR: At veya araba uşağı.
İSPİR:  At arabası uşağı
İSPİRİZ: Van’ın güneydoğusunda yüksek bir dağ kütlesi.
İSPİT: Jant.
İSPİT:  Araba tekerinin çemberini oluşturan eğri ağaçlar.
İSR:  Ayak izi.
İSTANBULİN: Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan,yakası kapalı bir tür redingot.
İSTEK:  Talep, Arzu, Umu, Meram, Amal.
İSTEKA: Bilardo oyununda kullanılan değnek. 
İSTENÇÇİLİK:  Volontarizm.
İSTİDRAK: Över gibi görünüp yerme,yeriyormuş gibi görünüp övme sanatı.
İSTİDRAK: Över gibi yerme,yeriyormuş gibi övme sanatı.
İSTİFA:  Ayıklama.
İSTİFSAR:  Bir kimsenin düşüncesini yoklamak.
İSTİHARE:  Bir işin sonunu anlamak için abdest alıp duayla uykuya dalma.
İSTİHDAFETMEK: Amaçlamak.
İSTİHFAF: Küçümseme. 
İSTİHZA:  Alay, Alay etme.
İSTİKBAL:  Ati, Gelecek.
İSTİKRAZ: Borç alma.
İSTİM: Buhar. 
İSTİMARA:  Kabın oylumunu hesaplama.
İSTİMATOR:  Mal değerlerini belirleyen gümrük memuru.
İSTİNADEN:  Bir görüşe dayanarak.
İSTİRDAT: Geri alma.
İSTİRDAT:  Geri alma, Tekrar ele geçirme.
İSTİŞARE: Danışma.
İSTİZAH:  Açıklama isteme.
İŞAA:  Yayma.
İŞAR: Yazı ile bildirme.
İŞAR:  Yazı ile bildirme.
İŞARET:  Alâmet, Emare, Nişan, İm, İz, İşf, Bel, Sürag, Mensim, Şerat.
İŞARİ:  İşaretle ilgili.
İŞBA:  Doyma, Çoğaltma.
İŞÇİ:  Irgat, Amele, Azap, Yevmiyeci.
İŞİTEN:  Samia.
İŞİTME:  Sem, Semi.
İŞKA:  Yakınma.
İŞKEMBE:  Kirş.
İŞKİL:  İkircik, Şüphe, Vesvese, Evham.
İŞKİNE: Akdeniz’de yaşayan,vücudu yassı,pullu,eti lezzetli bir balık.
İŞKİNE: Lezzetli bir balık. 
İŞLEM:  Kılgı, Ameliye, Fril, Edi.
İŞLEMLER:  Amal.
İŞLİK: Atölye. 
İŞMAR:  El, göz ve başla yapılan işaret.
İŞSİZ:  Avare, Aylak, Nabekar.
İŞTAR: Suriye’de oturan Samilerin büyük tanrıçasının yaygın adı.
İŞTİYAK:  Bir iş için harekete geçmekte duyulan engellenmez arzu, Tepi, İtki.
İŞYERİ:  Büro, Ofis, Yazıhane.
İTA: Verme,ödeme. 
İTA:  Yapma, etme, yerine getirme.
İTAK: Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturma.
İTAK:  Köleyi azat etme.
İTALYA: Avrupa'da bir ülke
İTAMİYE: Bazı vakıf kuruluşlarında fakirlerin doyurulması için ayrılan ödenek.
İTAMİYE:  Vakıfların fakirleri doyurulmaları için ayırdığı tahsisat.
İTAP: Paylama,azar.
İTAP:  Azarlama.
İTBOĞAN: Boğanotunun güz çiğdemi de denilen bir türü.
İTDİRSEĞİ: Gözdeki arpacık.
İTEĞİ: Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü. 
İTEM:  Bir testin ana öğesi.
İTENEK:  Piston.
İTFA: Söndürme.,borcu ödeme.
İTFA:  Söndürme.
İTFA:  Azar-azar ödeme.
İTHAKİ: İonya adalarından biri.
İTİ:  Güdü, İtici neden.
İTİBAR: Saymaca .
İTİBARİ:  Varsayma, Saymaca.
İTİL: Volga ırmağına tarihte verilen bir ad.
İTİLAF: Uyuşma,görüşme.
İTİLAF:  Anlaşma, Uyuşma.
İTİMAR:  Ziyaret etme.
İTİMATNAME: Güven mektubu.
İTİRAF:  Bildiğini doğru olarak açıklama.
İTİSAF:  Haksız davranış.
İTİSAM:  Kötülük ve günahtan sakınma.
İTİYAT:  Alışkanlık, Üns.
İTİZAR: Özür dileme. 
İTİZAR:  Özür dileme, Puziş, İntizar.
İTKİ:  Bir işi yapmaya duyulan aşın istek.
İTLAF: Öldürme,telef etme,yok etme.
İTMİNAN: İnanma,güvenme.
İTNAP: Sözü boş yere uzatma
İTRİYUM: Seryum filizlerinde bulunan,gri renkli bir element.
İVESİ: Güneydoğu Anadolu’da yetiştirilen yerli koyun ırkı.
İVEZ: Özellikle sığırların kanını emen bir cins sinek.
İVİNTİ: Çabukluk,hız,sürat 
İVİNTİ:  Çabukluk, Hız, Sürat.
İYAB:  Geri dönme.
İYAR: Süryani takvimine göre sekizinci ay.
İYİLEŞME:  Salahat, Şifa, İfakat, Sahv, Onma.
İYİLEŞTİRME:  Islah, Reform, Tedavi Terapi, Otama.
İYİLİK:  İnayet, Kayra, Lütuf, Sevap, Ecir, Himmet, İhsan, Kapsama, Atıfet
İYİLİKSEVER:  Bonkör, Lütufkâr.
İYİMSER:  Nikbin, Optimist.
İYONOSFER: Atmosferin,yeryüzünden 80 km yükseklikte başlayan son tabakası.
İYOT: Halojenler gurubunun dördüncü ametali olan yalın cisim. 
İYOT: Mavimtırak esmer renkte katı bir element.
İZ:  İşaret, İm, Emare. Sim, Araz, Nişan, Bel, İsr
İZAA:  Kaybetme.
İZABE: Madenleri sıvılaştırma,ergitme.
İZAÇ:  Bunalma, Sıkıntı verme.
İZAF:  Zayıflatma.
İZAFİ:  Bağıntılı, Görece, Rölativ, Nisbi.
İZALE: Ortadan kaldırma,yok etme.
İZALE:  Ortadan kaldırma, Yok etme.
İZALEİŞÜYU: Hukukta bir mülk üzerindeki ortaklığı giderme.
İZAM: Büyütme,abartma. 
İZAM:  Abartma. / Yollama, Ulaştırma.
İZAN: Anlayış. 
İZAN:  Anlayış, Zekâ, Zeyrek.
İZAR:  Yanak.
İZAZ: Saygı ile ağırlama.
İZAZ:  Ağırlama.
İZBE:  Kuytu ve karanlık yer.
İZBİRO: Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan.
İZDİVAÇ: Evlenme.
İZDÜŞÜM:  İrtisam.
İZHAR: Gösterme,ortaya çıkarma.
İZİN:  İcazet, Mesağ, Müsaade, Ruhsat, Cevaz.
İZLATKO: Osmanlı devletinde celeplik yapanlara verilen ad. 
İZLEK: Keçi yolu,patika,yolak.
İZLEME:  Takip.
İZLENİM:  İntiba.
İZMARİT: Pullu ve kılçıklı,küçük bir balık.
İZMARİT: Sigara artığı. 
İZOBAR: Eş basınç. 
İZOLATÖR: Yalıtkan. 
İZOLE: Yalıtılmış.
İZOMER: Aynı oranda aynı element oluşumunda ama farklı özellik taşıyan iki bileşikten biri.
İZOMERİ: Kapalı formülleri aynı,açık formülleri farklı olan maddelerin başka başka özellikler göstermesi olayı.
İZOTOP: Yalnız atomlarının kitleleri yönünden farklı olan aynı kimyasal element.
İZZET: Büyüklük,yücelik. 
İZZETİNEFİS:  Onur, Haysiyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.