HA: Hektar.
HAB: Uyku.
HABANERA: Afrika’dan zenciler tarafından getirildiği sanılan ağır bir Küba dansı.
HABBE: Su kabarcığı.
HABE: Ekmek, Nan, Nimet.
HABENE: Testi.
HABER: Havadis, Peyam, Nebe, Sava.
HABERCİ: Sai-Ulak, Üsküdar, Aytar.
HABİBNECCAR: Antakya’da,bir çok dinsel yapı bulunan ve tabiatı koruma alanı kapsamına alınan dağ.
HABİTAT: Bitkinin doğal olarak yetiştiği yer,yurt.
HACAMAT: Hafif yaralama
HACAMAT: Hafif yaralama.
HACLEGAH: Gelin odası, Gerdek.
HAÇ: Salip, Sanem, Çelipa, But, Fetiş, İstavroz.
HAÇLILAR: Ehlisalip.
HAD: Sınır,uç.
HAD: Kronik, Akut, İyileşmez.
HADDEHANE: Ham demir madeninin eritildiği büyük ocak,fırın.
HADEKA: Göz bebeği.
HADİ: Kılavuz.
HADİKA: Ağaçlı bahçe.
HADİM: Hizmet eden.Sadık,dost.
HADİSE: Olay, Vaka.
HADUL: Tok gözlü.
HAFAKAN: Yürek oynaması, Çarpıntı.
HAFAZANALLAH: " ""Tann bizi korusun"" anlamında dilek sözü."
HAFIZ: Kuranı ezberlemiş kişi.
HAFIZA: Bellek, Hatır, Anlak, Zeyrek Us.
HAFIZIKÜTÜB: Eskiden kütüphaneden sorumlu görevli.
HAFİD: Torun,evlat.
HAFİF: Yeğni.
HAFİFMEŞREP: Davranışları toplum ahlakına uymayan kadınlar için kullanılan sözcük.
HAFRİYAT: Kazı.
HAGARAGORT: Kötü adam, Düşman, Hain.
HAHAM: Musevi din adamı.
HAİKU: Beş heceli üç dizeden oluşan Japon şiir türü.
HAİLE: Acıklı olay,dram.
HAİLE: Çok acıklı olay.
HAİLE: Eskiden trajediye verilen ad.
HAK: Kağıttaki yazıyı kazıma.
HAK: Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
HAKETME: İstihkak.
HAKEZA: Bunun gibi,böyle.
HAKİ: Yeşile çalan toprak rengi.
HAKİR: Aşağı, Değersiz, Hor.
HAKKAK: Oymacı,hak işleri yapan sanatçı.
HAKKAK: Ağaç oyma sanatçısı.
HAKKIHIYAR: Seçme hakkı
HAKKIHUZUR: Bir toplantıda bulunma karşılığı alınan para,oturum ücreti.
HAKKISÜKUT: Bir kimseye bildiklerini gizlemesi için verilen para, Susmalık, Sus payı.
HAKKULLAH: Alevi ve Bektaşi müritleri aydınlatmak için düzenlenen cemaatlerde dedelere yapılan yardım veya verilen para.
HAKSIZ: Nahak.
HAKSIZLIK: Gadir.
HAKURAN: Kumru.
HAL: Tahttan indirme.
HALAS: Selâmet, Esenlik.
HALASKAR: Kurtarıcı.
HALASTAR: Halk dilinde çay demliğine veya küçük güğüme verilen ad.
HALAT: Kenevirden yapılmış kalın ip
HALAT: Nabl.
HALEF: Ardıl.
HALELDAR: Bozuk olduğundan zarar verme.
HALET: Durum.
HALHAL: Ayak bilekliği..
HALİKARNASBALIKÇISI: Cevat Şakir Kabaağaçlı.
HALİLE: Hindistan’da yetişen bir bitki.
HALİM: Yumuşak huylu.
HALİS: Katışıksız.
HALİSTAN: Sihlerin Hindistan’da kurmak istedikleri bağımsız devletin adı.
HALİT: Sonsuz.
HALİTA: Alaşım.
HALİTA: Alaşım.
HALİTOFOBİ: Kişinin ağzının kokmasından duyduğu korku.
HALK: Amme, Kamu, Vera, Beraya.
HALKBİLGİSİ: Folklor, Halkbilim
HALKÇILIK: Popülizm.
HALKOYLAMASI: Referandum, Plebisit.
HALLAÇ: Yün veya pamuk gibi maddeleri tokmak ile kabartan kimse.
HALOJEN: Madenlerle birleşince tuz verebilen elementlere verilen ad.
HALT: Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma.
HALÜSİNOJEN: Normal olarak yalnızca şizofrenlerde,düş görenlerde ve dinsel coşkuyla kendinden geçen kişilerde görülen ruh durumuna benzer etkiler yaratan maddelerin ortak adı,psikomimetik.
HALVET: Issız ve kapalı yer.
HALVETSARAYI: Eskiden, toplumdan uzak yaşayıp dinlenmek için yaptırılmış köşk ve saraylar için kullanılan sözcük.
HAMA: Halı,kilim veya bez dokuma tezgahı.
HAMAİL: Omuzdan bele çapraz olarak inen kılıç askısı.
HAMAİL: Omuzdan çapraz olarak bele inen bağ.
HAMAK: Ağ yatak.
HAMAKAT: Ahmaklık.
HAMAKAT: Ahmaklık.
HAMAM: Yunak, Isıdam.
HAMARAT: Çalışkan.
HAMARAT: Ev işlerinde becerikli kadın.
HAMBELES: Mersin ağacının nohut büyüklüğünde ve morumsu siyah renkli meyvesi.
HAMEL: Koç burcu
HAMIZ: Asit.
HAMIZ: Asit.
HAMİDABAD: Isparta kentinin eski adı.
HAMİL: Taşıyan,yüklü.
HAMİŞ: Mektubun boş yerine düşülen not.
HAMİYET: Yurtseverlik.
HAMİYET: İnsanın ulusunu ve ailesini koruma çabası.
HAMLAÇ: Küçük körük.
HAMLE: Atılım, Teşebbüs, Atak, Savlet
HAMR: Eski dilde şarap..
HAMSİN: Erbainden sonra gelen,31 Ocakta başlayan elli günlük kış dönemi.
HAMSİN: Kışın elli gün suren bölümü.
HANA: Dokuma tezgâhı, Istar.
HANAY: Avlu.,iki ve daha çok katlı ev,sofa.
HANAY: İki veya daha çok katlı ev.
HANÇER: Cenbiye.
HANDAN: Gülen.
HANDE: Gülme,gülüş.
HANDE: Gülüş.
HANDE: Gülme, Gülüş.
HANEK: Söz,konuşma.
HANGAR: Büyük araç korunağı,sundurma.
HANIMELİ: Güzel kokulu çiçekleri olan tırmanıcı bir bitki.
HANIMİĞNESİ: Eskiden kullanılmış ince,uzun ve zarif bir kayık.
HANİ: Akdeniz’de yaşayan beyaz etli bir balık.
HANOT: Dükkan sahiplerince, kendilerine müşteri getirenlere verdiği komisyona verilen ad.
HANÜMAN: Ev, Bark, Ocak.
HAOMA: Eski Mezdeki dinine bağlı Perslerin ayinlerde kullandıkları,bazılarının yalancı altın mantarı gibi sanrı yaratıcı bir mantar sandığı bitki.
HAR: Eski dilde eşek .
HAR: Kızgın,yakıcı.
HAR: Sıcak,kızgın,yakıcı.
HARA: At üretilen çiftlik.
HARABAT: Meyhane.
HARABATİ: Derbeder.
HARAÇ: Gasp, Peç, Selp, Baç.
HARANİ: Büyük tencere.
HARAR: Çoğu kıldan dokunmuş büyük çuval.
HARAR: Büyük kıl çuval.
HARARE: Zimbabwe’nin başkenti.
HARARET: Sıcaklık
HARAŞO: Bir tür yün örgüsü.
HARAŞO: Bir yün örgü örme stili.
HARAZA: Öfke,sinir.
HARAZA: Sığırın öd kesesinden çıkan taş
HARAZA: Sığırın öd kesesinden çıkan taş.
HARDALİYE: İçine hardal katılarak yapılan üzüm şırası.
HARDALİYE: Hardal katılmış üzüm şırası.
HARE: Dalgalı çizgiler, Meneviş./ Çok sert taş, Mermer.
HAREKE: Arap harfleriyle yazılmış metinlerde kısa ünlüleri göstermek için kullanılan işaret.
HAREKE: Arap yazısında kısa ünlü yerine kullanılan im.
HAREKET: Devinim.
HARHARYAS: Çok tehlikeli bir köpek balığı türü.
HARİS: Açgözlü
HARİS: Açgözlü.
HARKA: Arap ülkelerinde milis grubu.
HARKİLER: Cezayir kurtuluş savaşında,Fransa saflarında yer alan Cezayirlilere verilen ad.
HARMAN: Tahılı aletler kullanarak başaktan ayırma işi.
HARMANİ: Pelerin.
HARMANİYE: Cıllaba.
HARS: Tarla sürme.
HARTAMA: Kiremit yerine kullanılan veya kiremitlerin altına konan ince tahta.
HARTAMA: Kiremit yerine kullanılan veya kiremitlerin altına konulan ince tahta.
HAS: Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik.
HAS: Halis, Öz, Özgü, Öze, Saf.
HASA: Bir çeşit pamuklu kumaş.
HASALBAN: Biberiye,dişbudak.
HASANABDAL: Van’ın Erciş ilçesinde bir kaplıca.
HASANBEY: Özellikle Trakya yöresinde yetiştirilen sulu ve hoş kokulu bir kavun cinsi.
HASAT: Deyriği, Deyirgi, Harman.
HASBİ: Karşılıksız ve gönülden.
HASBİHAL: Ayak üstü konuşma.
HASEBE: Kalın ve kuru ağaç.
HASEKİ: Osmanlı sarayında karavaşlar arasından seçilen padişah gözdesi.
HASENAT: İyilikler.
HASEP: Soyluluk.
HASEP: Kişisel özellik.
HASILA: Bir işten elde edilen sonuç.
HASLET: Tabiat,huy.
HASNA: Güzel,iyi kadın anlamında kullanılan bir sözcük
HASSA: Bir şeye ya da kişiye özgü nitelik.
HASTA: Bimar, Sayrı, Alil.
HASTALIK: Çor, Da, İllet, Maraz, Maraza.
HASTALIKLAR: Emraz
HAŞ: Sığır işkembesi.
HAŞERE: Böcek.
HAŞIL: Dokumacılıkta kullanılan unlu yada çirişli sıvı.
HAŞIL: Çirişli sıvı.
HAŞİŞ: Hint kenevirinden çıkarılan esrara eskiden verilen ad.
HAŞİYE: Bir yazı sayfasının altına,metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama.
HAŞİYE: Dip not.
HAT: Çizgi.
HAT: Çizgi, Yazı, Sınır, Ova.
HATAYİ: Şah İsmail’in şiirlerinde kullandığı mahlas.
HATEM: En son.
HATEMKAR: Kakma tekniğiyle yapılar bir süsleme türü.
HATIL: Duvarı berkitmek için taşların arasına yatay olarak yerleştirilen direk.
HATIRA: Anı, Yadigâr, Andaç.
HATIRAT: Andaç.
HATİF: Sesi duyulup kendisi görünmeyen.
HATİME: Sonuç, Netice.
HATTİ: Orta Anadolu’da Kızılırmak kıvrımı içinde kalan bölgenin eski çağlardaki adı.
HAV: Kadifenin ince tüyü,kumaş tüyü.
HAV: Kadife'nin ince tüyü.
HAVACIVA: Akdeniz yöresinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen bir bitki.
HAVADAR: Yeleken, Yeleç.
HAVAİ: Gayrı ciddi, Alaycı kimse.
HAVANELİ: Havan tokmağı.
HAVAPARASI: Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya içindeki kiracıya açıktan verilen para.
HAVAS: Kendilerini halktan ayrı sayan yurttaş sınıfı.
HAVİ: İçinde bulunduran.
HAVİYE: Bir cehennem katının adı.
HAVSALA: Kalça kemikleri arasındaki boşluk.
HAVUT: Deve semeri.
HAY: Karagöz oyununda Ermeni tipi.
HAYA: Ar, Hicap, Namus, Ut, İffet. Edep.
HAYALİ: Karagöz oynatan kimse.
HAYASTAN: Ermenistan’ın kendi dilindeki adı.
HAYDUT: Eşkiya, Harami, Şaki, Şenk.
HAYDUTLUK: Şekavet.
HAYIZ: Kadınların regl dönemi.
HAYKIRMA: Avaz, Bang, Nara.
HAYLAZ: Nabekar.
HAYMANA: Hayvan otlatılan geniş çayırlık.
HAYMATLOS: Uluslar arası hukukta vatandaşlık hakkını kaybeden ve bir yenisini kazanamayan kimse,vatansız.
HAYSİYET: Onur, İzzeti'nefis, Özsaygı.
HAYTA: Boşta gezen.
HAYTA: Boşta gezen, İşsiz, Avare.
HAZ: Zevk, Duygulanım.
HAZA: Eksiksiz,kusursuz.
HAZA: Kesme,kesip ayırma.
HAZA: Mükemmel.
HAZAKAT: Bir hekimin ustalığı,mahareti.
HAZAKAT: Hekimlikte ustalık.
HAZAL: Dökülen yaprak.
HAZAR: Barış.
HAZIM: Peptik.
HAZIR: Anık, Alesta.
HAZIRLAMA: İhzar.
HAZİN: Kışlık yiyecek.
HAZİRE: Çevresi duvarla çevrili mezarlık.
HEBA: Boşa gitme, Nafile.
HECE: Bir solukta çıkarılan ses ya da ses birliği.
HECİN: Devegiller familyasından,sırtında besin depo etmeye yarayan tek hörgücü bulunan bir memeli türü.
HECİN: Tek hörgüçlü deve.
HECR: Ayrılık.
HEDER: Boşa gitmek, Ziyan olmak.
HEDİ: Hac sırasında kesilen kurban.
HEDİYE: Tuhfe, Armağan, Ödül, Sunu. Ata, Mükâfat.
HEDONİZM: Zevk'i tek değer sayan öğreti.
HEGEMONYA: Devletlerin birbirlerine siyasî üstünlük sağlaması.
HEK: Kullanılmaz durumdaki askeri malzeme.
HEKİM: Savman, Dirger, Atasagun, Otacı, Tabip, Otçu, Ataraç.
HEKİMLİK: Tababet.
HELAK: Ölme, Heba, Telef.
HELALİ: Yarım ipekli,bürümcük türü bir kumaş.
HELEN: Eski Yunanlı,Grek.
HELEZONİ: Sarmal biçimde olan.
HELEZONİK: Yılankavi.
HELİK: Duvar örülürken büyük taşların arasına konan ufak taşlar.
HELİK: Duvar örümünde kullanılan ufak taşlar.
HELİKON: Çalgı ağızlığı ile pistonu olan,boyundan geçirilerek tutulan,çember biçimli,üflemeli bakır çalgı.
HELİSEL: Sarmal.
HELİSEL: Sarmal biçimli olan.
HELYOGRAF: Güneşten yayılan ısı miktarını ölçmeye yarayan alet.
HELYOTERAPİ: Güneşle tedavi yöntemi.
HEM: Eski dilde üzüntü,kaygı,
HEMATİ: Kanın hemoglobinle renklenmiş kırmızı yuvarı.
HEMATİ: Kanın hemoglobinle renklenmiş kırmızı yuvarı.
HEMATOFAJ: Kanla beslenen.
HEMATOFAJİ: Canlı hayvan kanıyla
HEMATOFOBİ: Kan korkusu.
HEMATOLOJİ: Kan hastalıkları bilimi.
HEMATÜRİ: Kan işeme.
HEMMAL: Aynı durumda olan.
HEMOFİLİ: Kan dinmezliği.
HEMOROİT: Basur.
HEMPA: Kötü bir işte yardımcılar, Yardakçılar, Avene.
HEN: Güneydoğu Asya’da özellikle Laos’ta kullanılan ağızlı org.
HENİ: Sindirimi kolay, Sağlığa uygun. Sıhhi.
HEPÇİL: Hem et hem otla beslenen.
HERA: Yunan mitolojisinde evlilik ve kadın yaşamının tanrıçası.
HERBOLOJİ: Otları inceleyen bilim dalı.
HERCİL: Küçük zahire ambarı.
HEREK: Asma dikilen çubuk.
HERİSE: Az kavrulmuş un ve tavuk eti dövülerek yapılan,pelte kıvamında yöresel bir yemeğe verilen ad.
HERİSE: Kimi yörelerde az kavrulmuş un ve tavuk eti ile dövülerek yapılan,pelte kıvamında bir tür yiyecek.
HERK: Sürüldükten sonra nadasa bırakılan tarla.
HERK: Nadasa bırakılmış tarla.
HERMETİZM: İtalya’da 20. asır başında ortaya çıkan modern şiir hareketi.
HERPESZOSTER: Zona.
HERZE: Boş ve saçma söz.
HERZEVEKİL: Kendisiyle ilgisiz işlere karışan
HETEROJEN: Aynı cins.
HETEROJEN: Değişik yapıdaki elemanlardan oluşup bütünlük göstermeyen.
HEVENK: Bir ipe geçirilmiş yada birbirine bağlanmış yaş yemiş yada sebze bağı.
HEVENK: Bir ipe veya çubuğa dizilmiş yada saplarından birbirine bağlanmış yemiş veya sebze bağı.
HEVES: Geçici istek.
HEYAMOLA: Gemicilerin gayret sözü.
HEYBE: Sapı veya ortası omuza geçirilebilen tek veya iki gözlü bir tür çanta.
HEYELAN: Kayşa, Erozyon.
HEYULA: Korkunç hayal.
HEZARAN: Bambu saplarından yapılmış.
HEZARAN: Bambu kamışının diğer bir adı.
HEZAREN: Kurumuş saplarından mobilya yapılan bambu türü.
HEZARFEN: Çok şey bilen,her şeyden anlayan.
HEZEK: İri kalas.
HEZEL: Edebiyatta bir şiiri yada şiir parçasını şakacı bir anlatıma çevirme.
HF: Hafniyum’un simgesi.
HINIS: Kerpiçle örülmüş duvar.
HINZIR: Arapça’da domuz.
HINZIR: " Arapçada ""Domuz"" sözcüğü."
HIRA: Çok yiyen,obur.
HIRA: Obur..
HIRA: Obur, Çok yiyen.
HIRBO: Kaba saba kimse.
HIRİSTİYAN: İsevi, İsavi, Nasrani.
HIRSIZ: Sarık, Sarika, Uğru.
HIRSIZLIK: Sirkat, Sürrak, Sereka.
HIRSLI: Muhteris.
HIRT: Argo’da sersem,budala,ahmak.
HISIM: Taallukat
HISIMLIK: Karabet, Akrabalık.
HIŞA: Ölen anneden çıkarılan çocuk.
HIYABAN: İki tarafı ağaçlı yol.
HIYAR: Bir şeyi yapmak ve seçip seçmemekteki özgürlük.
HIZAR: Tahta ve kereste biçmeye yarayan,elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı.
HİBAKUŞA: Hiroşima’da atomdan sağ kurtulanlar.
HİBEŞ: Antalya’ya özgü tahinle yapılan bir yiyecek.
HİBR: Mürekkep.
HİCAP: Utanma, Ar, Ut.
HİCİV: Satir, Yergi, Taşlama.
HİCRAN: Büyük üzüntü, Uhte.
HİÇ: Neyzen Tevfik’in bir şiir kitabı.
HİÇ: Nül, Boş, Sıfır.
HİÇİRİKİ: Japon müziğine özgü kısa ve çift kamışlı nefesli çalgı.
HİDAYET: Doğru yolu arama.
HİDİV: Eski Mısır valilerine verilen ad.
HİDİV: Kavalılar’a mensup Mısır valilerine babadan oğula geçmek üzere 1867’de verilen resmi unvan.
HİERAPOLİS: Pamuk kale’nin mitolojik dönemlerdeki adı.
HİFEMA: Gözün ön odasına kan dolması.
HİJYENİK: Sıhhi.
HİJYENİK: Sıhhi, Sağlık kurallarına uygun.
HİKAYE: Anlatı, Öykü, Tahkiye.
HİKMET: Felsefe,bilgelik.
HİLAF: AYKIRI, KARŞIT
HİLB: Turp.
HİLE: Al, Desise, Fukus, Dek, Fent, Riv.
HİLEKAR: Ayyar, Çıfıt.
HİLKAT: Yaradılış.
HİLOZOİZM: Evrenin temeli olarak düşünülen maddenin canlı olduğunu savunan öğreti.
HİMEN: Kızlık zarı.
HİN: Kurnaz,cin fikirli.
HİN: Açıkgöz, Kurnaz, Eke, Sak.
HİNTİRMİĞİ: Sagu’da denilen ve kimi hurma ağaçlarının özünden çıkarılan nişastalı bir maddeye verilen ad.
HİNTO: Bir tür yaylı at arabası.
HİPERBOL: Bir düzlemin odak denilen durağan iki noktaya uzaklıkları değişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri.
HİPHOP: Rap başta olmak üzere 1980’lerin siyah ABD müziğini ve Newyork popunu içine alan müzik türlerinin genel adı.
HİPOSTAZ: Asıl unsur, Uknum.
HİPOTETİK: Farazi.
HİRA: Mekke’nin kuzeydoğusunda Hz Muhammed’in Allah’tan ilk buyruğu aldığı dağ.
HİS: Akraba,Hısım, Kaham. Karabet.
HİSAR.: Türk müziğinde bir makam.
HİSSE: Üleş, Pay, Sehim.
HİSTOLOJİ: Dokubilim.
HİTAN: Eski dilde sünnet etme.
HİTAN: Sünnet etme.
HİV: Aids virüsü.
HİYERARŞİ: Aşama sırası.
HİZİP: Klik.
HİZMET: Yumuş.
HİZMETÇİLER: Etba
HK: Hong Kong’un plakası.
HOAZİN: Güney Amerika’nın sıcak ve bataklık bölgelerinde yaşayan bir kuş.
HODAN: Çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökleri kavrularak yenilen bir bitki,sığırdili.
HODBİNLİK: Enaniyet
HOKKABAZLIK: Şabeze
HOL: Fol yumurtası.
HOMİNİ: Soluk almaksızın atıştırmak.
HON: Ekin biçerken sıralanan işçi takımı.
HOR: Boş, Değersiz, Önemsiz.
HORA: Bir çok kişi tarafından el ele tutuşarak oynanan bir halk oyunu.
HORANTA: Ev halkı,aile.
HORANTA: Aile halkı.
HORASAN: Kiremit ve tuğla tozlarının kireç ve su ile karışımından elde edilen bir tür harç.
HORASAN: Bir tür harç.
HORATA: Halk dilinde şaka anlamında kullanılan sözcük.
HOROZBİNA: Sırt yüzgeci uzun ve geniş küçük bir balık.
HOROZCUK: Yaban tere’si.
HOŞ: Anik, Lâtif, Nik, Rana.
HOŞGÖRÜ: Müsamaha-Tolerans.
HOŞLANMA: Haz, Hoşnutluk.
HOŞUR: Dolgun ve etli kadın.
HOTAMIŞ: Konya’nın Çumra ilçesinde bir göl.
HOTAMIŞ: Konya’nın Çumra ilçesinde bir göl.
HOVAL: Kalıbın arkasına konan ağaç parça.
HOVARDA: Çapkın.
HOYRAT: Güneydoğu Anadolu ile Irak Türk bölgesinde ezgiyle söylenen mani.
HOZAN: Bir kaç yıl dinlendirilen tarla.
HÖL: Nem, Yaşlılık, Ratıp, Öl.
HÖNÜSÜ: Yurdumuzda yetişen sofralık bir üzüm cinsi.
HÖŞMERİM: Tuzsuz taze peynirden nişasta ve pirinç unu konarak yapılan bir helva.
HÖYÜK: Toprak yığını,küçük tepe.
HU: Ahırda hayvan yiyeceği konulan yer, Yemlik./ Derviş selamı
HUĞ: Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi.
HUĞ: Kamıştan yapılmış kulübe.
HUĞ: Saz veya kamıştan yapılmış kulübe.
HUĞ: Sazdan yapılmış kulübe.
HUKUK: Adalet, Hak, Tüze, Kaza.
HULUL: Gelip çatma,girme.
HULUS: Gönül temizliği.
HUM: Şarap küpü.
HUMAR: İçki veya uyku sersemliği.
HUMAR: Uyku sersemliği.
HUMBARA: Bir çeşit top mermisi.
HUMBARA: Tarihte,demirden veya tunçtan dökülmüş,yuvarlak ve boş olan, içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya elle atılan yuvarlak bir tür bomba.
HUMUS: Bir toprak türü.
HUN: Kan.
HUN: Kan.
HUNRİZ: Kan dökücü.
HURAFE: Boş inanç, Sanaka.
HURÇ: Büyük meşin heybe.
HURÇ: Büyük meşin heybe.
HURİ: Cennette yaşadığına inanılan kızlar.
HURUFAT: Harfler.
HURUFAT: Dizgi için kullanılan harf, sayı ve işaretlerin madeni kalıplarına verilen ad.
HURUFİLİK: Kuran’ın harflerinden bir takım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep.
HUSUF: Ay tutulması.
HUSUM: Genellikle 12 Martta görülen,Batı Karadeniz’e özgü şiddetli bir fırtına.
HUŞ: Gürgengillerden,kerestelik bir ağaç cinsi.
HUŞBER: Akıl alan.
HUŞU: Tanrıya boyun eğme,gönlü saygı ve korkuyla dolu olma.
HUŞU: Alçakgönüllülük.
HUT: Büyük balık.
HUTAME: Bir cehennem katı.
HUY: Şîme, Tabiat, Şemail, Mizaç, İtiyat, Hulk.
HUZME: Işın demeti.
HUZUR: Erinç, Rahat, Dirlik, Aram.
HÜCUM: Taarruz, Atak, Salvet.
HÜDAİ: Afyon’un Sandıklı ilçesinde bir kaplıca.
HÜDAYİNABİT: Kendi biten,kendi kendine yetişen bitki.
HÜKÜMDAR: Daver.
HÜKÜMLER: Ahkâm.
HÜLASA: Özet, İcmal, Fezleke.
HÜNER: Marifet, Maharet.
HÜNKARBEĞENDİ: Közlenmiş patlıcanla yapılan bir tür yemek.
HÜRYEMEZ: İri ve çok mayhoş bir elma cinsi.
HÜSRAN: Hayal kırıklığı.
HÜVİYET: Kimlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.