12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -H-

HA: Hektar.
HAB: Uyku.

HABANERA: Afrika’dan  zenciler tarafından getirildiği sanılan ağır bir Küba dansı.
HABBE: Su kabarcığı. 
HABE:  Ekmek, Nan, Nimet.
HABENE:  Testi.
HABER:  Havadis, Peyam, Nebe, Sava.
HABERCİ:  Sai-Ulak, Üsküdar, Aytar.
HABİBNECCAR: Antakya’da,bir çok dinsel yapı bulunan ve tabiatı koruma alanı kapsamına alınan dağ.
HABİTAT: Bitkinin doğal olarak yetiştiği yer,yurt.
HACAMAT: Hafif yaralama 
HACAMAT:  Hafif yaralama.
HACLEGAH:  Gelin odası, Gerdek.
HAÇ:  Salip, Sanem, Çelipa, But, Fetiş, İstavroz.
HAÇLILAR:  Ehlisalip.
HAD: Sınır,uç.
HAD:  Kronik, Akut, İyileşmez.
HADDEHANE: Ham demir madeninin eritildiği büyük ocak,fırın.
HADEKA: Göz bebeği.
HADİ:  Kılavuz.
HADİKA:  Ağaçlı bahçe.
HADİM: Hizmet eden.Sadık,dost.
HADİSE:  Olay, Vaka.
HADUL:  Tok gözlü.
HAFAKAN:  Yürek oynaması, Çarpıntı.
HAFAZANALLAH: " ""Tann bizi korusun"" anlamında dilek sözü."
HAFIZ: Kuranı ezberlemiş kişi. 
HAFIZA:  Bellek, Hatır, Anlak, Zeyrek Us.
HAFIZIKÜTÜB:  Eskiden kütüphaneden sorumlu görevli.
HAFİD: Torun,evlat.
HAFİF:  Yeğni.
HAFİFMEŞREP:  Davranışları toplum ahlakına uymayan kadınlar için kullanılan sözcük.
HAFRİYAT: Kazı.
HAGARAGORT:  Kötü adam, Düşman, Hain.
HAHAM: Musevi din adamı. 
HAİKU: Beş heceli üç dizeden oluşan Japon şiir türü. 
HAİLE: Acıklı olay,dram.
HAİLE: Çok acıklı olay.
HAİLE: Eskiden trajediye verilen ad.
HAK:  Kağıttaki yazıyı kazıma.
HAK: Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
HAKETME:  İstihkak.
HAKEZA: Bunun gibi,böyle.
HAKİ: Yeşile çalan toprak rengi.
HAKİR:  Aşağı, Değersiz, Hor.
HAKKAK: Oymacı,hak işleri yapan sanatçı.
HAKKAK:  Ağaç oyma sanatçısı.
HAKKIHIYAR:  Seçme hakkı
HAKKIHUZUR: Bir toplantıda bulunma karşılığı alınan para,oturum ücreti.
HAKKISÜKUT:  Bir kimseye bildiklerini gizlemesi için verilen para, Susmalık, Sus payı.
HAKKULLAH: Alevi ve Bektaşi müritleri aydınlatmak için düzenlenen cemaatlerde dedelere yapılan yardım veya verilen para.
HAKSIZ:  Nahak.
HAKSIZLIK:  Gadir.
HAKURAN: Kumru.
HAL:  Tahttan indirme.
HALAS:  Selâmet, Esenlik.
HALASKAR: Kurtarıcı.
HALASTAR: Halk dilinde çay demliğine veya küçük güğüme verilen ad.
HALAT: Kenevirden yapılmış kalın ip
HALAT:  Nabl.
HALEF:  Ardıl.
HALELDAR:  Bozuk olduğundan zarar verme.
HALET: Durum. 
HALHAL: Ayak bilekliği..
HALİKARNASBALIKÇISI: Cevat  Şakir Kabaağaçlı.
HALİLE: Hindistan’da yetişen bir bitki.
HALİM: Yumuşak huylu.
HALİS: Katışıksız.
HALİSTAN: Sihlerin Hindistan’da kurmak istedikleri bağımsız devletin adı.
HALİT: Sonsuz. 
HALİTA: Alaşım.
HALİTA:  Alaşım.
HALİTOFOBİ: Kişinin ağzının kokmasından duyduğu korku.
HALK:  Amme, Kamu, Vera, Beraya.
HALKBİLGİSİ:  Folklor, Halkbilim
HALKÇILIK:  Popülizm.
HALKOYLAMASI:  Referandum, Plebisit.
HALLAÇ: Yün veya pamuk gibi maddeleri tokmak ile kabartan kimse. 
HALOJEN: Madenlerle birleşince tuz verebilen elementlere verilen ad. 
HALT: Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma.
HALÜSİNOJEN: Normal olarak yalnızca şizofrenlerde,düş görenlerde ve dinsel coşkuyla kendinden geçen kişilerde görülen ruh durumuna benzer etkiler yaratan maddelerin ortak adı,psikomimetik.
HALVET:  Issız ve kapalı yer.
HALVETSARAYI:  Eskiden, toplumdan uzak yaşayıp dinlenmek için yaptırılmış köşk ve saraylar için kullanılan sözcük.
HAMA: Halı,kilim veya bez dokuma tezgahı. 
HAMAİL: Omuzdan bele çapraz olarak inen kılıç askısı. 
HAMAİL: Omuzdan çapraz olarak bele inen bağ.
HAMAK: Ağ yatak.
HAMAKAT: Ahmaklık.
HAMAKAT:  Ahmaklık.
HAMAM:  Yunak, Isıdam.
HAMARAT: Çalışkan.
HAMARAT:  Ev işlerinde becerikli kadın.
HAMBELES: Mersin ağacının nohut büyüklüğünde ve morumsu siyah renkli meyvesi. 
HAMEL: Koç burcu
HAMIZ: Asit.
HAMIZ:  Asit.
HAMİDABAD: Isparta kentinin eski adı. 
HAMİL: Taşıyan,yüklü.
HAMİŞ:  Mektubun boş yerine düşülen not.
HAMİYET: Yurtseverlik.
HAMİYET:  İnsanın ulusunu ve ailesini koruma çabası.
HAMLAÇ:  Küçük körük.
HAMLE:  Atılım, Teşebbüs, Atak, Savlet
HAMR: Eski dilde şarap..
HAMSİN: Erbainden sonra gelen,31 Ocakta başlayan elli günlük kış dönemi.
HAMSİN:  Kışın elli gün suren bölümü.
HANA:  Dokuma tezgâhı, Istar.
HANAY: Avlu.,iki ve daha çok katlı ev,sofa.
HANAY: İki veya daha çok katlı ev.
HANÇER:  Cenbiye.
HANDAN:  Gülen.
HANDE: Gülme,gülüş.
HANDE: Gülüş.
HANDE:  Gülme, Gülüş.
HANEK: Söz,konuşma.
HANGAR: Büyük araç korunağı,sundurma. 
HANIMELİ: Güzel kokulu çiçekleri olan tırmanıcı bir bitki.
HANIMİĞNESİ: Eskiden kullanılmış ince,uzun ve zarif bir kayık.
HANİ: Akdeniz’de yaşayan beyaz etli bir balık.
HANOT:  Dükkan sahiplerince, kendilerine müşteri getirenlere verdiği komisyona verilen ad.
HANÜMAN:  Ev, Bark, Ocak.
HAOMA: Eski Mezdeki dinine bağlı Perslerin ayinlerde kullandıkları,bazılarının yalancı altın mantarı gibi sanrı yaratıcı bir mantar sandığı bitki. 
HAR: Eski dilde eşek .
HAR: Kızgın,yakıcı.
HAR: Sıcak,kızgın,yakıcı.
HARA: At üretilen çiftlik.
HARABAT: Meyhane. 
HARABATİ: Derbeder.
HARAÇ:  Gasp, Peç, Selp, Baç.
HARANİ:  Büyük tencere.
HARAR: Çoğu kıldan dokunmuş büyük çuval.
HARAR:  Büyük kıl çuval.
HARARE: Zimbabwe’nin başkenti.
HARARET: Sıcaklık
HARAŞO: Bir tür yün örgüsü. 
HARAŞO:  Bir yün örgü örme stili.
HARAZA: Öfke,sinir.
HARAZA: Sığırın öd kesesinden çıkan taş
HARAZA: Sığırın öd kesesinden çıkan taş.
HARDALİYE: İçine hardal katılarak yapılan üzüm şırası.
HARDALİYE:  Hardal katılmış üzüm şırası.
HARE:  Dalgalı çizgiler, Meneviş./ Çok sert taş, Mermer.
HAREKE: Arap harfleriyle yazılmış metinlerde kısa ünlüleri göstermek için kullanılan işaret.
HAREKE:  Arap yazısında kısa ünlü yerine kullanılan im.
HAREKET:  Devinim.
HARHARYAS: Çok tehlikeli bir köpek balığı türü.
HARİS: Açgözlü
HARİS:  Açgözlü.
HARKA:  Arap ülkelerinde milis grubu.
HARKİLER: Cezayir kurtuluş savaşında,Fransa saflarında yer alan Cezayirlilere verilen ad.
HARMAN: Tahılı aletler kullanarak başaktan ayırma işi.
HARMANİ: Pelerin.
HARMANİYE:  Cıllaba.
HARS:  Tarla sürme.
HARTAMA: Kiremit yerine kullanılan veya kiremitlerin altına konan ince tahta.
HARTAMA: Kiremit yerine kullanılan veya kiremitlerin altına konulan ince tahta.
HAS: Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik.
HAS:  Halis, Öz, Özgü, Öze, Saf.
HASA: Bir çeşit pamuklu kumaş.
HASALBAN: Biberiye,dişbudak.
HASANABDAL: Van’ın Erciş ilçesinde bir kaplıca.
HASANBEY: Özellikle Trakya yöresinde yetiştirilen sulu ve hoş kokulu bir kavun cinsi.
HASAT:  Deyriği, Deyirgi, Harman.
HASBİ:  Karşılıksız ve gönülden.
HASBİHAL:  Ayak üstü konuşma.
HASEBE:  Kalın ve kuru ağaç.
HASEKİ: Osmanlı sarayında karavaşlar arasından seçilen padişah gözdesi.
HASENAT: İyilikler.
HASEP: Soyluluk.
HASEP:  Kişisel özellik.
HASILA:  Bir işten elde edilen sonuç.
HASLET: Tabiat,huy. 
HASNA: Güzel,iyi kadın anlamında kullanılan bir sözcük
HASSA:  Bir şeye ya da kişiye özgü nitelik.
HASTA:  Bimar, Sayrı, Alil.
HASTALIK:  Çor, Da, İllet, Maraz, Maraza.
HASTALIKLAR:  Emraz
HAŞ:  Sığır işkembesi.
HAŞERE: Böcek.
HAŞIL: Dokumacılıkta kullanılan unlu yada çirişli sıvı.
HAŞIL:  Çirişli sıvı.
HAŞİŞ: Hint kenevirinden çıkarılan esrara eskiden verilen ad.
HAŞİYE: Bir yazı sayfasının altına,metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama.
HAŞİYE: Dip not.
HAT: Çizgi.
HAT:  Çizgi, Yazı, Sınır, Ova.
HATAYİ: Şah İsmail’in şiirlerinde kullandığı mahlas.
HATEM: En son.
HATEMKAR:  Kakma tekniğiyle yapılar bir süsleme türü.
HATIL: Duvarı berkitmek için taşların arasına yatay olarak yerleştirilen direk.
HATIRA:  Anı, Yadigâr, Andaç.
HATIRAT:  Andaç.
HATİF:  Sesi duyulup kendisi görünmeyen.
HATİME:  Sonuç, Netice.
HATTİ: Orta Anadolu’da Kızılırmak kıvrımı içinde kalan bölgenin eski çağlardaki adı.
HAV: Kadifenin ince tüyü,kumaş tüyü.
HAV:  Kadife'nin ince tüyü.
HAVACIVA: Akdeniz yöresinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen bir bitki.
HAVADAR:  Yeleken, Yeleç.
HAVAİ:  Gayrı ciddi, Alaycı kimse.
HAVANELİ:  Havan tokmağı.
HAVAPARASI: Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya içindeki kiracıya açıktan verilen para.
HAVAS:  Kendilerini halktan ayrı sayan yurttaş sınıfı.
HAVİ:  İçinde bulunduran.
HAVİYE:  Bir cehennem katının adı.
HAVSALA:  Kalça kemikleri arasındaki boşluk.
HAVUT: Deve semeri. 
HAY: Karagöz oyununda Ermeni tipi.
HAYA:  Ar, Hicap, Namus, Ut, İffet. Edep.
HAYALİ: Karagöz oynatan kimse.
HAYASTAN: Ermenistan’ın kendi dilindeki adı. 
HAYDUT:  Eşkiya, Harami, Şaki, Şenk.
HAYDUTLUK:  Şekavet.
HAYIZ:  Kadınların regl dönemi.
HAYKIRMA:  Avaz, Bang, Nara.
HAYLAZ:  Nabekar.
HAYMANA:  Hayvan otlatılan geniş çayırlık.
HAYMATLOS: Uluslar arası hukukta vatandaşlık hakkını kaybeden ve bir yenisini kazanamayan kimse,vatansız.
HAYSİYET:  Onur, İzzeti'nefis, Özsaygı.
HAYTA: Boşta gezen.
HAYTA:  Boşta gezen, İşsiz, Avare.
HAZ:  Zevk, Duygulanım.
HAZA: Eksiksiz,kusursuz.
HAZA: Kesme,kesip ayırma.
HAZA:  Mükemmel.
HAZAKAT: Bir hekimin ustalığı,mahareti. 
HAZAKAT:  Hekimlikte ustalık.
HAZAL: Dökülen yaprak.
HAZAR: Barış.
HAZIM:  Peptik.
HAZIR:  Anık, Alesta.
HAZIRLAMA:  İhzar.
HAZİN:  Kışlık yiyecek.
HAZİRE:  Çevresi duvarla çevrili mezarlık.
HEBA:  Boşa gitme, Nafile.
HECE:  Bir solukta çıkarılan ses ya da ses birliği.
HECİN: Devegiller familyasından,sırtında besin depo etmeye yarayan tek hörgücü bulunan bir memeli türü.
HECİN: Tek hörgüçlü deve.
HECR:  Ayrılık.
HEDER:  Boşa gitmek, Ziyan olmak.
HEDİ: Hac sırasında kesilen kurban.
HEDİYE:  Tuhfe, Armağan, Ödül, Sunu. Ata, Mükâfat.
HEDONİZM:  Zevk'i tek değer sayan öğreti.
HEGEMONYA:  Devletlerin birbirlerine siyasî üstünlük sağlaması.
HEK:  Kullanılmaz durumdaki askeri malzeme.
HEKİM:  Savman, Dirger, Atasagun, Otacı, Tabip, Otçu, Ataraç.
HEKİMLİK:  Tababet.
HELAK:  Ölme, Heba, Telef.
HELALİ: Yarım ipekli,bürümcük türü bir kumaş.
HELEN: Eski Yunanlı,Grek.
HELEZONİ:  Sarmal biçimde olan.
HELEZONİK: Yılankavi.
HELİK: Duvar örülürken büyük taşların arasına konan ufak taşlar.
HELİK:  Duvar örümünde kullanılan ufak taşlar.
HELİKON: Çalgı ağızlığı ile pistonu olan,boyundan geçirilerek tutulan,çember biçimli,üflemeli bakır çalgı.
HELİSEL: Sarmal.
HELİSEL:  Sarmal biçimli olan.
HELYOGRAF: Güneşten yayılan ısı miktarını ölçmeye yarayan alet.
HELYOTERAPİ:  Güneşle tedavi yöntemi.
HEM: Eski dilde üzüntü,kaygı, 
HEMATİ: Kanın hemoglobinle renklenmiş kırmızı yuvarı. 
HEMATİ: Kanın hemoglobinle renklenmiş kırmızı yuvarı.
HEMATOFAJ:  Kanla beslenen.
HEMATOFAJİ:  Canlı hayvan kanıyla
HEMATOFOBİ: Kan korkusu.
HEMATOLOJİ: Kan hastalıkları bilimi.
HEMATÜRİ: Kan işeme.
HEMMAL:  Aynı durumda olan.
HEMOFİLİ: Kan dinmezliği.
HEMOROİT: Basur.
HEMPA:  Kötü bir işte yardımcılar, Yardakçılar, Avene.
HEN: Güneydoğu  Asya’da özellikle Laos’ta kullanılan ağızlı org.
HENİ:  Sindirimi kolay, Sağlığa uygun. Sıhhi.
HEPÇİL:  Hem et hem otla beslenen.
HERA: Yunan mitolojisinde evlilik ve kadın yaşamının tanrıçası.
HERBOLOJİ: Otları inceleyen bilim dalı. 
HERCİL:  Küçük zahire ambarı.
HEREK:  Asma dikilen çubuk.
HERİSE: Az kavrulmuş un ve tavuk eti dövülerek yapılan,pelte kıvamında yöresel bir yemeğe verilen ad. 
HERİSE: Kimi yörelerde az kavrulmuş un ve tavuk eti ile dövülerek yapılan,pelte kıvamında bir tür yiyecek.
HERK: Sürüldükten sonra nadasa bırakılan tarla.
HERK:  Nadasa bırakılmış tarla.
HERMETİZM: İtalya’da 20. asır başında ortaya çıkan modern şiir hareketi.
HERPESZOSTER: Zona.
HERZE:  Boş ve saçma söz.
HERZEVEKİL:  Kendisiyle ilgisiz işlere karışan
HETEROJEN: Aynı cins. 
HETEROJEN:  Değişik yapıdaki elemanlardan oluşup bütünlük göstermeyen.
HEVENK: Bir ipe geçirilmiş yada birbirine bağlanmış yaş yemiş yada sebze bağı. 
HEVENK: Bir ipe veya çubuğa dizilmiş yada saplarından birbirine bağlanmış yemiş veya sebze bağı.
HEVES:  Geçici istek.
HEYAMOLA: Gemicilerin gayret sözü. 
HEYBE: Sapı veya ortası omuza geçirilebilen tek veya iki gözlü bir tür çanta. 
HEYELAN:  Kayşa, Erozyon.
HEYULA: Korkunç hayal. 
HEZARAN: Bambu saplarından yapılmış.
HEZARAN:  Bambu kamışının diğer bir adı.
HEZAREN: Kurumuş saplarından mobilya yapılan bambu türü.
HEZARFEN: Çok şey bilen,her şeyden anlayan.
HEZEK:  İri kalas.
HEZEL: Edebiyatta bir şiiri yada şiir parçasını şakacı bir anlatıma çevirme.
HF: Hafniyum’un simgesi.
HINIS:  Kerpiçle örülmüş duvar.
HINZIR: Arapça’da domuz. 
HINZIR: " Arapçada ""Domuz"" sözcüğü."
HIRA: Çok yiyen,obur.
HIRA: Obur..
HIRA:  Obur, Çok yiyen.
HIRBO: Kaba saba kimse.
HIRİSTİYAN:  İsevi, İsavi, Nasrani.
HIRSIZ:  Sarık, Sarika, Uğru.
HIRSIZLIK:  Sirkat, Sürrak, Sereka.
HIRSLI:  Muhteris.
HIRT: Argo’da sersem,budala,ahmak.
HISIM:  Taallukat
HISIMLIK:  Karabet, Akrabalık.
HIŞA:  Ölen anneden çıkarılan çocuk.
HIYABAN:  İki tarafı ağaçlı yol.
HIYAR:  Bir şeyi yapmak ve seçip seçmemekteki özgürlük.
HIZAR: Tahta ve kereste biçmeye yarayan,elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı.
HİBAKUŞA: Hiroşima’da atomdan  sağ  kurtulanlar.
HİBEŞ: Antalya’ya özgü tahinle  yapılan bir yiyecek.
HİBR:  Mürekkep.
HİCAP:  Utanma, Ar, Ut.
HİCİV:  Satir, Yergi, Taşlama.
HİCRAN:  Büyük üzüntü, Uhte.
HİÇ: Neyzen Tevfik’in bir şiir kitabı.
HİÇ:  Nül, Boş, Sıfır.
HİÇİRİKİ: Japon müziğine özgü kısa ve çift kamışlı nefesli çalgı.
HİDAYET: Doğru yolu arama.
HİDİV: Eski Mısır valilerine verilen ad.
HİDİV: Kavalılar’a mensup Mısır valilerine babadan oğula geçmek üzere 1867’de verilen resmi unvan.
HİERAPOLİS: Pamuk kale’nin mitolojik dönemlerdeki adı.
HİFEMA: Gözün ön odasına kan dolması.
HİJYENİK: Sıhhi.
HİJYENİK:  Sıhhi, Sağlık kurallarına uygun.
HİKAYE:  Anlatı, Öykü, Tahkiye.
HİKMET: Felsefe,bilgelik.
HİLAF: AYKIRI, KARŞIT
HİLB:  Turp.
HİLE:  Al, Desise, Fukus, Dek, Fent, Riv.
HİLEKAR:  Ayyar, Çıfıt.
HİLKAT: Yaradılış. 
HİLOZOİZM: Evrenin temeli olarak düşünülen maddenin canlı olduğunu savunan öğreti.
HİMEN: Kızlık zarı.
HİN: Kurnaz,cin fikirli.
HİN:  Açıkgöz, Kurnaz, Eke, Sak.
HİNTİRMİĞİ: Sagu’da denilen ve kimi hurma ağaçlarının özünden çıkarılan nişastalı bir maddeye verilen ad.
HİNTO:  Bir tür yaylı at arabası.
HİPERBOL: Bir düzlemin odak denilen durağan iki noktaya uzaklıkları değişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri.
HİPHOP: Rap başta olmak üzere 1980’lerin siyah ABD müziğini ve Newyork popunu içine alan müzik türlerinin genel adı.
HİPOSTAZ:  Asıl unsur, Uknum.
HİPOTETİK: Farazi.
HİRA: Mekke’nin kuzeydoğusunda Hz Muhammed’in Allah’tan ilk buyruğu aldığı dağ.
HİS:  Akraba,Hısım, Kaham. Karabet.
HİSAR.: Türk müziğinde bir makam.
HİSSE:  Üleş, Pay, Sehim.
HİSTOLOJİ: Dokubilim.
HİTAN: Eski dilde sünnet etme.
HİTAN: Sünnet etme.
HİV: Aids virüsü.
HİYERARŞİ:  Aşama sırası.
HİZİP:  Klik.
HİZMET:  Yumuş.
HİZMETÇİLER:  Etba
HK: Hong Kong’un  plakası.
HOAZİN: Güney Amerika’nın sıcak ve bataklık bölgelerinde yaşayan bir kuş.
HODAN: Çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökleri kavrularak yenilen bir bitki,sığırdili.
HODBİNLİK:  Enaniyet
HOKKABAZLIK:  Şabeze
HOL:  Fol yumurtası.
HOMİNİ:  Soluk almaksızın atıştırmak.
HON: Ekin biçerken sıralanan işçi takımı.
HOR:  Boş, Değersiz, Önemsiz.
HORA: Bir çok kişi tarafından el ele tutuşarak oynanan bir halk oyunu.
HORANTA: Ev halkı,aile.
HORANTA:  Aile halkı.
HORASAN: Kiremit ve tuğla tozlarının kireç ve su ile karışımından elde edilen bir tür harç.
HORASAN:  Bir tür harç.
HORATA: Halk dilinde şaka anlamında kullanılan sözcük.
HOROZBİNA: Sırt yüzgeci uzun ve geniş küçük bir balık.
HOROZCUK: Yaban tere’si.
HOŞ:  Anik, Lâtif, Nik, Rana.
HOŞGÖRÜ:  Müsamaha-Tolerans.
HOŞLANMA:  Haz, Hoşnutluk.
HOŞUR:  Dolgun ve etli kadın.
HOTAMIŞ: Konya’nın Çumra ilçesinde bir göl. 
HOTAMIŞ: Konya’nın Çumra ilçesinde bir göl.
HOVAL:  Kalıbın arkasına konan ağaç parça.
HOVARDA: Çapkın.
HOYRAT: Güneydoğu Anadolu ile Irak Türk bölgesinde ezgiyle söylenen mani.
HOZAN:  Bir kaç yıl dinlendirilen tarla.
HÖL:  Nem, Yaşlılık, Ratıp, Öl.
HÖNÜSÜ: Yurdumuzda yetişen sofralık bir üzüm cinsi. 
HÖŞMERİM: Tuzsuz taze peynirden nişasta ve pirinç unu konarak yapılan bir helva.
HÖYÜK: Toprak yığını,küçük tepe.
HU:  Ahırda hayvan yiyeceği konulan yer, Yemlik./  Derviş selamı
HUĞ: Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi.
HUĞ: Kamıştan yapılmış kulübe.
HUĞ: Saz veya kamıştan yapılmış kulübe.
HUĞ:  Sazdan yapılmış kulübe.
HUKUK:  Adalet, Hak, Tüze, Kaza.
HULUL: Gelip çatma,girme. 
HULUS:  Gönül temizliği.
HUM:  Şarap küpü.
HUMAR: İçki veya uyku sersemliği.
HUMAR:  Uyku sersemliği.
HUMBARA: Bir çeşit top mermisi.
HUMBARA: Tarihte,demirden veya tunçtan dökülmüş,yuvarlak ve boş olan, içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya elle atılan yuvarlak bir tür bomba.
HUMUS:  Bir toprak türü.
HUN: Kan.
HUN:  Kan.
HUNRİZ:  Kan dökücü.
HURAFE:  Boş inanç, Sanaka.
HURÇ: Büyük meşin heybe. 
HURÇ:  Büyük meşin heybe.
HURİ:  Cennette yaşadığına inanılan kızlar.
HURUFAT: Harfler.
HURUFAT:  Dizgi için kullanılan harf, sayı ve işaretlerin madeni kalıplarına verilen ad.
HURUFİLİK: Kuran’ın harflerinden bir takım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep.
HUSUF:  Ay tutulması.
HUSUM: Genellikle 12 Martta görülen,Batı Karadeniz’e özgü şiddetli bir fırtına.
HUŞ: Gürgengillerden,kerestelik bir ağaç cinsi.
HUŞBER:  Akıl alan.
HUŞU: Tanrıya boyun eğme,gönlü saygı ve korkuyla dolu olma.
HUŞU:  Alçakgönüllülük.
HUT:  Büyük balık.
HUTAME:  Bir cehennem katı.
HUY:  Şîme, Tabiat, Şemail, Mizaç, İtiyat, Hulk.
HUZME: Işın demeti. 
HUZUR:  Erinç, Rahat, Dirlik, Aram.
HÜCUM:  Taarruz, Atak, Salvet.
HÜDAİ: Afyon’un Sandıklı ilçesinde bir kaplıca.
HÜDAYİNABİT: Kendi biten,kendi kendine yetişen bitki.
HÜKÜMDAR:  Daver.
HÜKÜMLER:  Ahkâm.
HÜLASA:  Özet, İcmal, Fezleke.
HÜNER:  Marifet, Maharet.
HÜNKARBEĞENDİ: Közlenmiş patlıcanla yapılan bir tür yemek.
HÜRYEMEZ: İri ve çok mayhoş bir elma cinsi. 
HÜSRAN:  Hayal kırıklığı.
HÜVİYET:  Kimlik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.