12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -Ç-

ÇABA:  Ceht-Efor-Gayret.
ÇABALAYIŞ:  Ceht.
ÇABUK:  Sebük, Seri, Esra.
ÇABUKLAŞTIRMA:  Tacil
ÇABUKLUK:  Şitap.
ÇAÇA: Eski ve usta gemici.
ÇAÇA: Genelev işleten kadın,mama.
ÇAÇA:  Genelev işleten kadın.
ÇAÇARON:  Karşısındakini susturacak kadar çok konuşan.
ÇADE:  Akılsız, Aptal.
ÇADIR:  Hayme, Gedeme, Torakev, Çetr, Çetir.
ÇAĞ:  Dem, Devir, Vakit, Zaman.
ÇAĞANOZ: Eti için avlanan,pavuryaya benzer küçük su hayvanı.
ÇAĞAŞIMSAL:  Anakronik, Aykırılık.
ÇAĞDAŞ:  Asri, Modern, Muasır.
ÇAĞLA: Ham olarak yenilen badem,erik,kayısı gibi yemişler.
ÇAĞRI:  Davet, Car, Okumak, Okuntu, İlân.
ÇAĞRILMIŞ:  Medu, Davetli.
ÇAĞRIŞIM:  Tedayi.
ÇAK: Eski dilde yırtma.
ÇAK: Yırtık,yarık.
ÇAK:  Yırtmaç.
ÇAKABEY: On birinci yüzyılın ikinci yarısında İzmir’e egemen olarak Anadolu kıyılarında ilk Türk donanmasını kuran Türk Beyi.
ÇAKAK: Yere çakılan kısa ve kalın kazık.
ÇAKALOZ: Eskiden kullanılmış mermi yerine çakıl taşı atan bir tür top.
ÇAKALOZ: Mermi olarak çakıl taşı atan bir tür top.
ÇAKALOZ:  Taş atan top.
ÇAKIR: Mavi hareli ela göz.
ÇAKIR: Mavimsi bir göz rengi.
ÇAKIR: Şarap.
ÇAKIRDOĞAN: Yırtıcı kuşlardan bir doğan çeşidi.
ÇAKIRKANAT: Çamurcun,eğri koca gibi adlar da verilen ve yurdumuzun sulak alanlarında yaşayan küçük ördek cinsi.
ÇAKŞIR: Bir çeşit erkek şalvarı.
ÇAL:  Çıplak dağ tepesi.
ÇALAĞAN: Kartal,atmaca gibi yırtıcı kuşlara verilen ad.
ÇALAK: Atik,çevik.
ÇALAK: Ayağına çabuk,atik,çevik.
ÇALAK: Eline,ayağına çabuk,çevik,atik.
ÇALAK:  Atik, Tetik, Anık, Seri, Çevik.
ÇALAKALEM:  Gelişigüzel ve durmadan yazmak.
ÇALAMAR: Yazlık davar ağılı
ÇALAP: Tanrı.
ÇALGICI:  Sazende, Virtiöz.
ÇALGIÇ:  Mızrap, Pena, Tezene.
ÇALI: Dalları çok çatallı ve sapları odunsu bir bitki.
ÇALIK: Yan yan giden.
ÇALILIK:  Funda.
ÇALIM:  Kılıcın keskin tarafı./ Yordam.
ÇALIMLI:  Kırmak, Hodpesent, Müteazzım, Mütekebbir, Yordamlı.
ÇALIŞKAN:  Hamarat, İşgüzar.
ÇALIŞMA:  Emek, Say, Edi, Kılgı, Mesai, İcra, Talim, Temrin, İstihzar, İdman, Egzersiz.
ÇALPARA: Parmaklara takılıp çalınan zil veya buna benzer ses çıkarıcı alet.
ÇAMÇAK:  Ağaçtan yapılmış testi.
ÇAME:  Şiir, Söz, Nutuk.
ÇAMİÇİ: Bafa gölünün diğer adı.
ÇAMUKA: Gümüş balığına benzer bir küçük balık.
ÇAMUR:  Lay, Tin, Mırık, Cıvık.
ÇAN:  Kampana.
ÇANAK: Göz çukuru.
ÇANAK:  Çiçeği çevreleyen yeşil yapraklar.
ÇAP:  Kutur.
ÇAPA.: Gemi demiri.
ÇAPAK: Sazan familyasından vücudu yandan basık,sarı pullu,eti tatsız,kılçıklı bir tatlı su balığına verilen ad.
ÇAPAK:  Rime, Pürüz.
ÇAPAN: Kimi yörelerde kaput bezine verilen ad.
ÇAPANOĞLU: Başa dert açacak karışık durum.
ÇAPANOĞLU:  İçinden çıkılmaz durum.Açmaz.
ÇAPAR: Benekli hayvan.
ÇAPAR: Çiçek bozuğu yüz.
ÇAPAR: Eski dilde atlı haberci,postacı.
ÇAPAR: Taka’dan büyük,baş ve kıç tarafı yukarı kalkık bir çeşit Karadeniz teknesi.
ÇAPAR: Takadan büyük,baş ve kıç tarafı yukarı kalkık bir çeşit Karadeniz kayığı.
ÇAPARIZ: Karışık iş.
ÇAPARIZ:  Çok karmaşık durum.
ÇAPARİ: Çok iğneli olta takımı.
ÇAPÇAK:  Ağzı açık fıçı.
ÇAPLA:  Çelik kalem.
ÇAPRAK: Eyer örtüsü.
ÇAPULA: Daha çok Karadeniz yöresinde giyilen bir tür erkek ayakkabısı.
ÇAPUT: Eski bez parçası,paçavra.
ÇAPUT:  Eski bez parçası, Paçavra.
ÇARÇABUK:  Alaminüt.
ÇARDAK: Ağaç dallarından yapılmış gölgelik.
ÇARDAK: Tarla,bahçe gibi yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak.
ÇARE:  Umar, Çözüm, Arana, Em, Salah, Reha, Şifa, Deva.
ÇARESİZ:  Naçar, Biçare, Umarsız, Muztar.
ÇARH:  Gökyüzü, Asuman, Sema, Feza, Felak.
ÇARIK: Ham deriden yapılan köylü ayakkabısı.
ÇARK:  Bekre.
ÇARKIFELEK: İşleme,oya ve yazmalarda kullanılan ve adını aynı adlı bitkiden alan geleneksel Türk bezeme öğesi.
ÇARMIH: Haç 
ÇARNAÇAR: İster istemez.
ÇARPANA: Anadolu’da yüzyıllardan buyana göçerler arasında dokunan bir tür ensiz dokumaya verilen ad.
ÇARPI:  Kaba sıva.
ÇARPINTI:  Hafakan.
ÇARPIŞMA:  Müsademe, Sadme.
ÇARŞI:  Suk.
ÇASAR:  Eski Alman imparatorlarına verilen ad.
ÇAŞIT: Casus.Ajan.
ÇAŞT: Eski dilde kuşluk vakti.
ÇAŞT:  Kuşluk vakti.
ÇAT: Kavşak.İki yolun birleştiği yer.
ÇAT:  Kavşak.
ÇATAK:  İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı.
ÇATAK: Kavşak.
ÇATAK: Yapışık,ikiz meyve.
ÇATALAĞIZ: Bir ırmağın denize kavuştuğu yerde lığların birikmesiyle oluşan üçgen biçimli ova,delta.
ÇATALAĞIZ: Delta
ÇATANA: Filika büyüklüğünde  bir deniz teknesi,küçük vapur,istimbot.
ÇATANAK: Bir dalda dördü beşi bir arada bulunan meyve kümesi.
ÇATI:  Sakaf, Ruf, Şatu, Dam, Taraş, Teras.
ÇATKI: Başın çevresine çember gibi dolanıp bağlanan bağ.
ÇATLAK:  Mecazi anlamda deli sözcüğü. / Şak.
ÇAV: İran Moğolları döneminde bastırılan bir tür kağıt para.
ÇAV:  Ses, Ün, Haber, Çın.
ÇAVLAN: Büyük çağlayan.
ÇAVMAK: Amaçtan şaşmak
ÇAVUN: Hayvan derisinden yapılmış kırbaç.
ÇAVUŞÜZÜMÜ: Kabuğu ince,çekirdeği ufak,iri taneli bir tür beyaz üzüm.
ÇAY: Irmak ile dere arası büyüklükte akarsu.
ÇAYIR: Üzerinde gür ot biten,toprağı nemli düzlük.
ÇAYLAK: Toy,acemi.
ÇEÇ: Tahıl yığını.
ÇEÇ:  Tahıl yığını.
ÇEDENE: Kendir tohumu
ÇEDENE:  Keten tohumu.
ÇEKEK: Kayık,mavna,küçük gemilerin kıyıda çekildiği yer.
ÇEKELEVE: Eskiden kullanılan,kıç tarafı yüksek,hızlı giden yelkenli.
ÇEKELEVE: Kıç tarafı yüksek,hızlı giden yelkenli.
ÇEKELEZ: Halk dilinde sincap.
ÇEKELEZ: Sincap.
ÇEKİ: İkiyüzelli kiloluk bir ağırlık birimi.
ÇEKİNEN:  Muhteriz, Mütereddid.
ÇEKİNİK:  Resesif.
ÇEKİNME:  İba, İmtina, Perva, Ürkü. Haşyet, Yılgı, Fobi.
ÇEKİNMEDEN:   Biperva, Pervasızca Fütursuzca.
ÇEKİRDEK:  Nüve.
ÇEKİŞME:  Niza, Hır, Maraza, Şiraz. Keşakeş.
ÇEKİŞTİREN:  Laim.
ÇEKİŞTİRME:  Kov, Yergi, Gıybet.
ÇEKMECE:  Göz, Raf, Sürme, Çekme.
ÇEKMEN: Vantuz 
ÇEKTİRİ: Yelkenli ve kürekli eski bir gemi türü.
ÇELEBİ: Görgülü,terbiyeli,olgun kimse.
ÇELEBİ:  Olgun ve terbiyeli kimse.
ÇELİK:  Pulat.
ÇELİKÇOMAK:  Pil, Met.
ÇELİMSİZ:  Hıra.
ÇELİŞKİ:  Tenakus.
ÇELLO: Viyolonsele verilen ad.
ÇELMİK:  Kaba saman.
ÇELTİK: Kabuğu ayıklanmamış pirinç.
ÇELTİK: Kabuklu pirinç.
ÇEMBALO: Klavsene verilen bir ad.
ÇEMEK:  Değnek ucundaki demir.
ÇEMEN: Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu.
ÇEMENZAR: Çimenlik,bahçe.
ÇEMKİRMEK: Birine karşı gelmek,sert cevap vermek.
ÇEND:  Birkaç, Bazı.
ÇENEK: Tohumda embriyonu kaplayan etli bölüm.
ÇENET: Yarıldığında tohumların ortaya çıktığı kabuk.
ÇENET:  Açıldığında tohumların ortaya çıktığı kabuk.
ÇENTİK: Küçük kertik.
ÇEPEL:  Kirli ve bulaşık.
ÇEPER: Bağ çubuğu,çalı çırpı.
ÇEPER: Çit.
ÇEPER:  Ahlâksız.
ÇEPEZ: Denizde yosunlu sazlı yer.
ÇEPİÇ: Ayırıcı duvar,cidar.
ÇER: Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış anlamında
ÇERCE:  Derme-çatma göçebe cadın.
ÇERÇİ: Köy köy dolaşarak ufak tefek eşyalar satan gezgin esnaf.
ÇERÇİ:  (PİLEVER) Tuhafiyeci, Ufak tefek şeyler satan kişi.
ÇERÇÖP:  Haşak, Yonga.
ÇERGİ: Çingene çadırı.
ÇERİ:  Asker, Sü./ Yılmayan, Gözüpek.
ÇERMİK: Kaplıca,ılıca.
ÇERVİŞ:  Kasaplık hayvanların eritilmiş yağlan.
ÇEŞİTLEME:  Variasyon, Varyasyon.
ÇEŞİTLİLİK:  Tenevvü.
ÇEŞMİBÜLBÜL: On dokuzuncu asırdan başlayarak İstanbul’da gerçekleştirilen renkli çizgili ve hareli cam eşyaya verilen ad.Noktalı yada dumanlı sırça,işlemeli cam işi.
ÇETELE: Çizilerek veya oyularak açılan kertik.
ÇETELE:  Hesap çubuğu.
ÇEVİK:  Atik, Tetik, Seri, Anık, Çalak.
ÇEVİRME:  Tedvir.
ÇEVİRMEN:  Mütercim,   Tercüman , Translatör.
ÇEVRE:  Dola, Etraf, Civar, Dolay, Yöre.
ÇEVREN: Ufuk.
ÇEYREK:  Dörtte bir, Rubu.
ÇEYREKÇİ:   Seyyar olarak et satar kimseye verilen ad.
ÇIĞ:  Bölme, Paravana.
ÇIĞA: Horozun en gösterişli tüyü.
ÇIĞA: Mersin balığı türü.
ÇIĞIN:  Omuz.
ÇIĞLIK:  Figan, Surah, Vaveyla, Feryat, Sayha, Avaz.
ÇIĞLIKARA: Antalya’nın Elmalı ilçesinde tabiatı koruma alanı kapsamına alınan ve Toros sediri ağaçlarıyla kaplı olan orman alanı.
ÇIKAN:  Sadır.
ÇIKAR:  Nef, Ası, Menfaat.
ÇIKARCI:  Asıcıl, Aferist.
ÇIKARILMA:  Isdar.
ÇIKI:  Küçük bohça.
ÇIKIN: Küçük bohça.
ÇIKIŞMA:  Saparta, Tahkir, Tazir, Tedip, Tekdir, Zılgıt.
ÇIKMA:  Mecla.
ÇIKRIK: İplik eğirmek için kullanılan bir alet.
ÇIKRIK:  Bekre.
ÇILBIR: Yoğurtlu yumurta yemeği.
ÇIMA: Halat ucu.
ÇIN: Doğru,gerçek.
ÇIN:  Gerçek, Doğru.
ÇINARALTI: İstanbul’da Orhan Seyfi Orhon  tarafından çıkarılan haftalık dergi.
ÇINGIRAK: Küçük çan.
ÇIPLAK:  Dal, Sade, Üryan, Dazlak, Nü, Yalın, Ari, Tırıl, Muarra, Cavlak.
ÇIPLAKLIK:  Ura.
ÇIRAKMAN: Şamdan.
ÇIRÇIR: Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan alet.
ÇIRÇIR:  Küçük pınar.
ÇIRPI: Dal ve budak kırpıntısı.
ÇITA.: Düzgün biçilmiş uzun ve ensiz tahta
ÇITAK: Geçimini orman ürünlerinden sağlayan köylü.
ÇITAK:  Dağda yaşayıp, odun satarak geçimini sağlayan kimse. / Huysuz, kavgacı.
ÇITÇIT:  Fermejüp.
ÇIVGAR: Koşu hayvanlarına yardımcı olarak koşulan hayvan.
ÇIVGIN: Rüzgar ve karla karışık yağan yağmur.
ÇIVGIN: Yurdumuzun hemen her bölgesinde yaşayan ötücü bir kuş.
ÇIVGIN:  Karla karışık ve rüzgârla yağan yağmur.
ÇİÇA: Peru’da mısırdan elde edilen bir içki.
ÇİÇE:  Babanın kız kardeşi, Hala.
ÇİÇEKTOZU:  Tal, Polen.
ÇİDAM:  Sabır, tahammül.
ÇİFT:  Koşa, Duble, Düet, İkili, İkiz.
ÇİFTÇİ:  Zürra, Rençper.
ÇİFTEHANE: Kuş üretmeye yarayan kafesli yer.
ÇİFTLEŞME:  (İnsan için) Cima.
ÇİGAN: Macar göçebesi.
ÇİĞDEM: Zambakgillerden bir kır bitkisi,mahmur çiçeği.
ÇİĞDENE:  Çıralı tahta.
ÇİĞE: Ceviz veya badem içi.
ÇİĞİT:  Pamuk çekirdeği.
ÇİKOLATA: Kakao,süt ve şekerden yapılan tatlı bir yiyecek türü.
ÇİL: Dağ tavuğu.
ÇİL: Yeni ve parlak.
ÇİLAV: İran pilavı.
ÇİLE: İplik kangalı.
ÇİLE:  Yay kirişi.
ÇİLEME: Ispanak,pancar gibi sebzelerle pirinç ve bulgur karıştırılarak yapılan bir yemek.
ÇİLENTİ: Hafif yağmur,serpinti.
ÇİLİNGİR: İri gözlü kalbur 
ÇİLİNGİRSOFRASI: Rakı içilen masa.
ÇİMÇİM: Ege bölgesine özgü,küçük ama lezzetli bir karides cinsi.
ÇİMME:  Suya girip dalıp çıkma.
ÇİMMEK: Bütün vücudu yıkamak.
ÇİNA:  Çoban yamağı.
ÇİNAKOP: Lüfer balığının küçüğü.
ÇİNÇİLYA: Yumuşak ve gümüş rengi postu için avlanan kemirici bir hayvan.
ÇİNGENE:  Abdal, Kıpti, Cipsi, Jitan, Elekçi, Şugar.
ÇİNİ: Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan ve çiçek resimleriyle bezeli pişmiş balçık levha,fayans.
ÇİNİ: Pişmiş balçık.
ÇİNİLEK:  Yankıdan sesin anlaşılmadığı mekân.
ÇİNKE: Sağlam ve sert taş.
ÇİNKE:  Sert ve sağlam taş.
ÇİNKO: Mavimsi beyaz renkte parlak yüzlü bir maden veya bu madenden yapılmış eşya.
ÇİNKO:  Tutya.
ÇİNTOMANİ: Kumaşlara ve çinilere uygulanan bir süsleme motifi.
ÇİPİL: Ağrılı ve kirpikleri dökülmüş göz.
ÇİPİL:  Hastalıklı ya da çapaklı göz.
ÇİPLİK:  Açık duran baş ve işaret parmağı arasındaki mesafe.
ÇİPURA: Karagöz balığına benzer bir Akdeniz balığı.
ÇİR: Başka,öteki,diğer.
ÇİR: Kayısı,zerdali gibi meyvelerin  kurusu.
ÇİR:  Meyve kurusu.
ÇİRA:  Neden, Niçin, Sebep, Saik, Güdü Saika.
ÇİRİŞ: Ayakkabı yapıştırıcısı.
ÇİRİŞ: Bir ot ve bu otun öğütülmesiyle elde edilen tozdan yapılan bir çeşit tutkal.
ÇİRK:  Kir, Pas.
ÇİRKİN:  Kaknem, Sakil, Gudubet, Kubat, Seme, Şeni.
ÇİROZ: Uskumru balığının kurutulmuşu.
ÇİS: Kimi bitkilerden sızan ve katılaşarak sarımtırak bir cisim durumuna gelen bir çeşit şekerli özsu.
ÇİS: Kudret helvası.
ÇİS:  Kudret helvası, Balsıra, Kirpi..
ÇİSE:  İnce taneli yağmur, Çisi.
ÇİSENTİ: İnce yağan yağmur.
ÇİSİ:  Bir kudret helvası türü.
ÇİT: Bağ,bahçe gibi yerlerin çevresine çalı,kamış,ağaç gibi şeylerden çekilen duvar.
ÇİT: Çalı bahçe duvarı.
ÇİT:  Çalı çırpıdan yapılı sınır duvarı. /  Ör, Perde, Çeper, Revk, Mizar.
ÇİTARİ: Bir tür ince dokunmuş çizgi kumaş.
ÇİTARİ: En büyüğü yarım kiloyu aşmayan kılçıklı küçük balıklara verilen ad.
ÇİTARİ: İzmaritgillerden kılçıklı bir balık.
ÇİTEN: Arabada saman yüklenen taşıma sepeti.
ÇİTEN: Dallardan örülmüş büyük sepet.
ÇİTEN: Kuzu ağılı.
ÇİTEN: Saman taşımak için arabalara konulan ince dallardan örülmüş büyük sepet veya çit.
ÇİTEN:  Bir tür sepet.
ÇİTİHA: Tunus kıyılarında kullanılan üç direkli yelkenli tekne.
ÇİTİNEK:  Kulplu bir sepet cinsi.
ÇİTLEMBİK: Karaağaçgillerden buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç türü.
ÇİTLEMBİK: Mercimekten az büyük ,buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç,melengiç.
ÇİTLENBİK:  Melengiç, Çitlembik.
ÇİTMİK:  Tutam, Fiske.
ÇİVİ:  Mismar.
ÇİVİT: Sararmayı gidermek için beyaz çamaşırların son suyuna karıştırılan mavi renkte bir toz boya.
ÇİY:  Şebnem, Jale.
ÇİYAN: Eklembacaklılardan taşlar altında yaşayan zehirli bir böcek.
ÇİZİ: Saban demirinin toprakta bıraktığı iz.
ÇOBAN:  Rai.
ÇOBANLAR:  Ruat.
ÇOBANYILDIZI: Venüs,Çulpan.
ÇOCUK:  Bala, Bele, Çağa, Uşak, Zade, Evlât, Velet, Torun, Kızan, Kerime, Bacaksız, Beçe, Döl, Göbel, Kuzu, Kopil, Çopur, Oğul, Sübyan, Yavru, Tosuncuk.
ÇOCUKLAR:  Füru.
ÇOĞALMA:  Tezayüt, Tekessür.
ÇOĞALTMA:  Teksir.
ÇOK:  Deste, Gayret, Gümrah, Pür, Ziyade, Mebzul, İbadullah, Müteaddit, Efzun.
ÇOKAL: Savaşlarda giyilen zırh.
ÇOKAL:  Zırh, korunmalık.
ÇOKEŞLİLİK:  Poligami.
ÇOKKARILILIK:  Polijini.
ÇOKKOCALILIK:  Poliandri.
ÇOKSESLİLİK:  Polifonik.
ÇOKTANRICILIK:  Paganizm, Politeizm.
ÇOLPA: Ayağı sakat olan.
ÇOLPAN: Çoban yıldızı,Venüs.
ÇOLPAN: Venüs gezegeni. 
ÇOM: Halk dilinde küme,topluluk anlamında kullanılan sözcük.
ÇOMA: Halk dilinde lor peynirine verilen ad.
ÇOMAK:  Kesilmiş dal.
ÇOMAR: İri köpek,,çoban köpeği.
ÇOMU: Küçük kulaklı koyun yada keçi.
ÇONA: Çoban yamağı anlamında kullanılan yöresel bir sözcük.
ÇONA:  Çoban yamağı.
ÇOPUL:  Bostan sulamak için yağmur suyu biriktirilen çukur.
ÇOPUR: Bir geyik türü.
ÇOPUR: Yüzü çiçek hastalığından kalma küçük yara izleri taşıyan,aşırı çiçek bozuğu olan kimse.
ÇOR: Hastalık,dert.
ÇOR: Sığır vebası. 
ÇOR:  Hastalık anlamında eski sözcük,Da.
ÇORAK:  Verimsiz toprak.
ÇORUH: Anadolu’da doğup Karadeniz’e dökülen akarsuların en doğuda olanı.
ÇOTANAK: Üzerinde bir çok fındık dalı bulunan dal.
ÇOTİRA: Dikenli,sert pullu,kısa ve geniş,siyaha yakın esmer bir balık.
ÇOTİRA.: Bir tatlı su balığı
ÇOTUK:  Dışarıda kalmış ağaç kökü.
ÇÖĞÜNDÜR: Kırmızı pancar.
ÇÖĞÜR: İri gövdeli ve kısa saplı bir tambura türü.
ÇÖKELEK:  Ekşimiş, Kesik.
ÇÖKELTİ:  Toput, Rüsup, Rüsub, Tortu.
ÇÖL:  Badiye, Beyaban, Deşt, Rekiye, Şure, Tih, Sahra.
ÇÖMÇE:  Tahta kepçe.
ÇÖMEZ:  Çırak ya da yardımcı eleman.
ÇÖMLEK: Topraktan yapılmış tencere.
ÇÖP:  Zibil, Süprüntü.
ÇÖPÇÜ:  Kennas.
ÇÖRDÜK: Sarı çiçekli,keskin kokulu bir bitki.(Turşulara lezzet ve koku vermek için kullanılır).
ÇÖRKÜ:  Sayı boncuğu.
ÇÖRTEN:  Yağmur sularını damdan alarak uzağa döken oluk.
ÇÖRTÜ:  Değirmen oluğu.
ÇÖTELE:  Tehlike işareti değneği.
ÇÖTERE:  Cam testi.
ÇÖVEN: Sabun otu,çevgen.
ÇÖZ:  Bumbar, Bağırsak.
ÇÖZGÜ: Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler
ÇÖZÜMLEME:  Analiz.
ÇÖZÜMLEMELİ:  Analitik, Tahlili.
ÇÖZÜMLEYİCİ:  Analizör.
ÇÖZÜMSEL:  Analitik.
ÇU: Kırgızistan ve Kazakistan’da bir ırmak. 
ÇUHA: Sık dokunmuş yünlü bir kumaş türü.
ÇUHA: Tüysüz,ince,sık dokunmuş yün kumaş.
ÇUHAÇİÇEĞİ: Değişik  renkli  çiçekleri  ve  rozet  yaprakları  olan, dere  kenarlarında da  yetişen  bir  süs bitkisi.
ÇUHADAR: Padişahın giyeceklerine bakan memur.
ÇUKUR:  Emen, Ufac, Ubaran, Azmak, Kasis.
ÇUL: Kıl dokuma.
ÇULHA: El tezgahında bez dokuyan kimse.
ÇULLUK: Göçebe,eti için avlanan bir kuş.
ÇUVAL: Seyrekçe örülmüş büyük torba.
ÇUVALDIZ: Yassı uçlu büyük iğne.
ÇUVAŞÇA: Türk lehçelerinden biri.
ÇÜNKÜ:  Zira, Zaten, Esasen, Naşi, Hasebiyle, Ötürü, Dolayı,
ÇÜRÜK:  Fos, Kof, Batıl, Puside, Müteaffın, Mütefessıh.
ÇÜRÜKÇÜL:  Sapforit.
ÇÜRÜKLÜK:  Butlan.
ÇÜRÜME:  Tefessüh.
ÇÜRÜMÜŞ:  Puside.
ÇÜRÜTME:  Tezvif.
ÇÜTRE: Yurdumuzda da yaşayan ötücü bir kuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.