ÇABA: Ceht-Efor-Gayret.
ÇABALAYIŞ: Ceht.
ÇABUK: Sebük, Seri, Esra.
ÇABUKLAŞTIRMA: Tacil
ÇABUKLUK: Şitap.
ÇAÇA: Eski ve usta gemici.
ÇAÇA: Genelev işleten kadın,mama.
ÇAÇA: Genelev işleten kadın.
ÇAÇARON: Karşısındakini susturacak kadar çok konuşan.
ÇADE: Akılsız, Aptal.
ÇADIR: Hayme, Gedeme, Torakev, Çetr, Çetir.
ÇAĞ: Dem, Devir, Vakit, Zaman.
ÇAĞANOZ: Eti için avlanan,pavuryaya benzer küçük su hayvanı.
ÇAĞAŞIMSAL: Anakronik, Aykırılık.
ÇAĞDAŞ: Asri, Modern, Muasır.
ÇAĞLA: Ham olarak yenilen badem,erik,kayısı gibi yemişler.
ÇAĞRI: Davet, Car, Okumak, Okuntu, İlân.
ÇAĞRILMIŞ: Medu, Davetli.
ÇAĞRIŞIM: Tedayi.
ÇAK: Eski dilde yırtma.
ÇAK: Yırtık,yarık.
ÇAK: Yırtmaç.
ÇAKABEY: On birinci yüzyılın ikinci yarısında İzmir’e egemen olarak Anadolu kıyılarında ilk Türk donanmasını kuran Türk Beyi.
ÇAKAK: Yere çakılan kısa ve kalın kazık.
ÇAKALOZ: Eskiden kullanılmış mermi yerine çakıl taşı atan bir tür top.
ÇAKALOZ: Mermi olarak çakıl taşı atan bir tür top.
ÇAKALOZ: Taş atan top.
ÇAKIR: Mavi hareli ela göz.
ÇAKIR: Mavimsi bir göz rengi.
ÇAKIR: Şarap.
ÇAKIRDOĞAN: Yırtıcı kuşlardan bir doğan çeşidi.
ÇAKIRKANAT: Çamurcun,eğri koca gibi adlar da verilen ve yurdumuzun sulak alanlarında yaşayan küçük ördek cinsi.
ÇAKŞIR: Bir çeşit erkek şalvarı.
ÇAL: Çıplak dağ tepesi.
ÇALAĞAN: Kartal,atmaca gibi yırtıcı kuşlara verilen ad.
ÇALAK: Atik,çevik.
ÇALAK: Ayağına çabuk,atik,çevik.
ÇALAK: Eline,ayağına çabuk,çevik,atik.
ÇALAK: Atik, Tetik, Anık, Seri, Çevik.
ÇALAKALEM: Gelişigüzel ve durmadan yazmak.
ÇALAMAR: Yazlık davar ağılı
ÇALAP: Tanrı.
ÇALGICI: Sazende, Virtiöz.
ÇALGIÇ: Mızrap, Pena, Tezene.
ÇALI: Dalları çok çatallı ve sapları odunsu bir bitki.
ÇALIK: Yan yan giden.
ÇALILIK: Funda.
ÇALIM: Kılıcın keskin tarafı./ Yordam.
ÇALIMLI: Kırmak, Hodpesent, Müteazzım, Mütekebbir, Yordamlı.
ÇALIŞKAN: Hamarat, İşgüzar.
ÇALIŞMA: Emek, Say, Edi, Kılgı, Mesai, İcra, Talim, Temrin, İstihzar, İdman, Egzersiz.
ÇALPARA: Parmaklara takılıp çalınan zil veya buna benzer ses çıkarıcı alet.
ÇAMÇAK: Ağaçtan yapılmış testi.
ÇAME: Şiir, Söz, Nutuk.
ÇAMİÇİ: Bafa gölünün diğer adı.
ÇAMUKA: Gümüş balığına benzer bir küçük balık.
ÇAMUR: Lay, Tin, Mırık, Cıvık.
ÇAN: Kampana.
ÇANAK: Göz çukuru.
ÇANAK: Çiçeği çevreleyen yeşil yapraklar.
ÇAP: Kutur.
ÇAPA.: Gemi demiri.
ÇAPAK: Sazan familyasından vücudu yandan basık,sarı pullu,eti tatsız,kılçıklı bir tatlı su balığına verilen ad.
ÇAPAK: Rime, Pürüz.
ÇAPAN: Kimi yörelerde kaput bezine verilen ad.
ÇAPANOĞLU: Başa dert açacak karışık durum.
ÇAPANOĞLU: İçinden çıkılmaz durum.Açmaz.
ÇAPAR: Benekli hayvan.
ÇAPAR: Çiçek bozuğu yüz.
ÇAPAR: Eski dilde atlı haberci,postacı.
ÇAPAR: Taka’dan büyük,baş ve kıç tarafı yukarı kalkık bir çeşit Karadeniz teknesi.
ÇAPAR: Takadan büyük,baş ve kıç tarafı yukarı kalkık bir çeşit Karadeniz kayığı.
ÇAPARIZ: Karışık iş.
ÇAPARIZ: Çok karmaşık durum.
ÇAPARİ: Çok iğneli olta takımı.
ÇAPÇAK: Ağzı açık fıçı.
ÇAPLA: Çelik kalem.
ÇAPRAK: Eyer örtüsü.
ÇAPULA: Daha çok Karadeniz yöresinde giyilen bir tür erkek ayakkabısı.
ÇAPUT: Eski bez parçası,paçavra.
ÇAPUT: Eski bez parçası, Paçavra.
ÇARÇABUK: Alaminüt.
ÇARDAK: Ağaç dallarından yapılmış gölgelik.
ÇARDAK: Tarla,bahçe gibi yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak.
ÇARE: Umar, Çözüm, Arana, Em, Salah, Reha, Şifa, Deva.
ÇARESİZ: Naçar, Biçare, Umarsız, Muztar.
ÇARH: Gökyüzü, Asuman, Sema, Feza, Felak.
ÇARIK: Ham deriden yapılan köylü ayakkabısı.
ÇARK: Bekre.
ÇARKIFELEK: İşleme,oya ve yazmalarda kullanılan ve adını aynı adlı bitkiden alan geleneksel Türk bezeme öğesi.
ÇARMIH: Haç
ÇARNAÇAR: İster istemez.
ÇARPANA: Anadolu’da yüzyıllardan buyana göçerler arasında dokunan bir tür ensiz dokumaya verilen ad.
ÇARPI: Kaba sıva.
ÇARPINTI: Hafakan.
ÇARPIŞMA: Müsademe, Sadme.
ÇARŞI: Suk.
ÇASAR: Eski Alman imparatorlarına verilen ad.
ÇAŞIT: Casus.Ajan.
ÇAŞT: Eski dilde kuşluk vakti.
ÇAŞT: Kuşluk vakti.
ÇAT: Kavşak.İki yolun birleştiği yer.
ÇAT: Kavşak.
ÇATAK: İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı.
ÇATAK: Kavşak.
ÇATAK: Yapışık,ikiz meyve.
ÇATALAĞIZ: Bir ırmağın denize kavuştuğu yerde lığların birikmesiyle oluşan üçgen biçimli ova,delta.
ÇATALAĞIZ: Delta
ÇATANA: Filika büyüklüğünde bir deniz teknesi,küçük vapur,istimbot.
ÇATANAK: Bir dalda dördü beşi bir arada bulunan meyve kümesi.
ÇATI: Sakaf, Ruf, Şatu, Dam, Taraş, Teras.
ÇATKI: Başın çevresine çember gibi dolanıp bağlanan bağ.
ÇATLAK: Mecazi anlamda deli sözcüğü. / Şak.
ÇAV: İran Moğolları döneminde bastırılan bir tür kağıt para.
ÇAV: Ses, Ün, Haber, Çın.
ÇAVLAN: Büyük çağlayan.
ÇAVMAK: Amaçtan şaşmak
ÇAVUN: Hayvan derisinden yapılmış kırbaç.
ÇAVUŞÜZÜMÜ: Kabuğu ince,çekirdeği ufak,iri taneli bir tür beyaz üzüm.
ÇAY: Irmak ile dere arası büyüklükte akarsu.
ÇAYIR: Üzerinde gür ot biten,toprağı nemli düzlük.
ÇAYLAK: Toy,acemi.
ÇEÇ: Tahıl yığını.
ÇEÇ: Tahıl yığını.
ÇEDENE: Kendir tohumu
ÇEDENE: Keten tohumu.
ÇEKEK: Kayık,mavna,küçük gemilerin kıyıda çekildiği yer.
ÇEKELEVE: Eskiden kullanılan,kıç tarafı yüksek,hızlı giden yelkenli.
ÇEKELEVE: Kıç tarafı yüksek,hızlı giden yelkenli.
ÇEKELEZ: Halk dilinde sincap.
ÇEKELEZ: Sincap.
ÇEKİ: İkiyüzelli kiloluk bir ağırlık birimi.
ÇEKİNEN: Muhteriz, Mütereddid.
ÇEKİNİK: Resesif.
ÇEKİNME: İba, İmtina, Perva, Ürkü. Haşyet, Yılgı, Fobi.
ÇEKİNMEDEN: Biperva, Pervasızca Fütursuzca.
ÇEKİRDEK: Nüve.
ÇEKİŞME: Niza, Hır, Maraza, Şiraz. Keşakeş.
ÇEKİŞTİREN: Laim.
ÇEKİŞTİRME: Kov, Yergi, Gıybet.
ÇEKMECE: Göz, Raf, Sürme, Çekme.
ÇEKMEN: Vantuz
ÇEKTİRİ: Yelkenli ve kürekli eski bir gemi türü.
ÇELEBİ: Görgülü,terbiyeli,olgun kimse.
ÇELEBİ: Olgun ve terbiyeli kimse.
ÇELİK: Pulat.
ÇELİKÇOMAK: Pil, Met.
ÇELİMSİZ: Hıra.
ÇELİŞKİ: Tenakus.
ÇELLO: Viyolonsele verilen ad.
ÇELMİK: Kaba saman.
ÇELTİK: Kabuğu ayıklanmamış pirinç.
ÇELTİK: Kabuklu pirinç.
ÇEMBALO: Klavsene verilen bir ad.
ÇEMEK: Değnek ucundaki demir.
ÇEMEN: Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu.
ÇEMENZAR: Çimenlik,bahçe.
ÇEMKİRMEK: Birine karşı gelmek,sert cevap vermek.
ÇEND: Birkaç, Bazı.
ÇENEK: Tohumda embriyonu kaplayan etli bölüm.
ÇENET: Yarıldığında tohumların ortaya çıktığı kabuk.
ÇENET: Açıldığında tohumların ortaya çıktığı kabuk.
ÇENTİK: Küçük kertik.
ÇEPEL: Kirli ve bulaşık.
ÇEPER: Bağ çubuğu,çalı çırpı.
ÇEPER: Çit.
ÇEPER: Ahlâksız.
ÇEPEZ: Denizde yosunlu sazlı yer.
ÇEPİÇ: Ayırıcı duvar,cidar.
ÇER: Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış anlamında
ÇERCE: Derme-çatma göçebe cadın.
ÇERÇİ: Köy köy dolaşarak ufak tefek eşyalar satan gezgin esnaf.
ÇERÇİ: (PİLEVER) Tuhafiyeci, Ufak tefek şeyler satan kişi.
ÇERÇÖP: Haşak, Yonga.
ÇERGİ: Çingene çadırı.
ÇERİ: Asker, Sü./ Yılmayan, Gözüpek.
ÇERMİK: Kaplıca,ılıca.
ÇERVİŞ: Kasaplık hayvanların eritilmiş yağlan.
ÇEŞİTLEME: Variasyon, Varyasyon.
ÇEŞİTLİLİK: Tenevvü.
ÇEŞMİBÜLBÜL: On dokuzuncu asırdan başlayarak İstanbul’da gerçekleştirilen renkli çizgili ve hareli cam eşyaya verilen ad.Noktalı yada dumanlı sırça,işlemeli cam işi.
ÇETELE: Çizilerek veya oyularak açılan kertik.
ÇETELE: Hesap çubuğu.
ÇEVİK: Atik, Tetik, Seri, Anık, Çalak.
ÇEVİRME: Tedvir.
ÇEVİRMEN: Mütercim, Tercüman , Translatör.
ÇEVRE: Dola, Etraf, Civar, Dolay, Yöre.
ÇEVREN: Ufuk.
ÇEYREK: Dörtte bir, Rubu.
ÇEYREKÇİ: Seyyar olarak et satar kimseye verilen ad.
ÇIĞ: Bölme, Paravana.
ÇIĞA: Horozun en gösterişli tüyü.
ÇIĞA: Mersin balığı türü.
ÇIĞIN: Omuz.
ÇIĞLIK: Figan, Surah, Vaveyla, Feryat, Sayha, Avaz.
ÇIĞLIKARA: Antalya’nın Elmalı ilçesinde tabiatı koruma alanı kapsamına alınan ve Toros sediri ağaçlarıyla kaplı olan orman alanı.
ÇIKAN: Sadır.
ÇIKAR: Nef, Ası, Menfaat.
ÇIKARCI: Asıcıl, Aferist.
ÇIKARILMA: Isdar.
ÇIKI: Küçük bohça.
ÇIKIN: Küçük bohça.
ÇIKIŞMA: Saparta, Tahkir, Tazir, Tedip, Tekdir, Zılgıt.
ÇIKMA: Mecla.
ÇIKRIK: İplik eğirmek için kullanılan bir alet.
ÇIKRIK: Bekre.
ÇILBIR: Yoğurtlu yumurta yemeği.
ÇIMA: Halat ucu.
ÇIN: Doğru,gerçek.
ÇIN: Gerçek, Doğru.
ÇINARALTI: İstanbul’da Orhan Seyfi Orhon tarafından çıkarılan haftalık dergi.
ÇINGIRAK: Küçük çan.
ÇIPLAK: Dal, Sade, Üryan, Dazlak, Nü, Yalın, Ari, Tırıl, Muarra, Cavlak.
ÇIPLAKLIK: Ura.
ÇIRAKMAN: Şamdan.
ÇIRÇIR: Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan alet.
ÇIRÇIR: Küçük pınar.
ÇIRPI: Dal ve budak kırpıntısı.
ÇITA.: Düzgün biçilmiş uzun ve ensiz tahta
ÇITAK: Geçimini orman ürünlerinden sağlayan köylü.
ÇITAK: Dağda yaşayıp, odun satarak geçimini sağlayan kimse. / Huysuz, kavgacı.
ÇITÇIT: Fermejüp.
ÇIVGAR: Koşu hayvanlarına yardımcı olarak koşulan hayvan.
ÇIVGIN: Rüzgar ve karla karışık yağan yağmur.
ÇIVGIN: Yurdumuzun hemen her bölgesinde yaşayan ötücü bir kuş.
ÇIVGIN: Karla karışık ve rüzgârla yağan yağmur.
ÇİÇA: Peru’da mısırdan elde edilen bir içki.
ÇİÇE: Babanın kız kardeşi, Hala.
ÇİÇEKTOZU: Tal, Polen.
ÇİDAM: Sabır, tahammül.
ÇİFT: Koşa, Duble, Düet, İkili, İkiz.
ÇİFTÇİ: Zürra, Rençper.
ÇİFTEHANE: Kuş üretmeye yarayan kafesli yer.
ÇİFTLEŞME: (İnsan için) Cima.
ÇİGAN: Macar göçebesi.
ÇİĞDEM: Zambakgillerden bir kır bitkisi,mahmur çiçeği.
ÇİĞDENE: Çıralı tahta.
ÇİĞE: Ceviz veya badem içi.
ÇİĞİT: Pamuk çekirdeği.
ÇİKOLATA: Kakao,süt ve şekerden yapılan tatlı bir yiyecek türü.
ÇİL: Dağ tavuğu.
ÇİL: Yeni ve parlak.
ÇİLAV: İran pilavı.
ÇİLE: İplik kangalı.
ÇİLE: Yay kirişi.
ÇİLEME: Ispanak,pancar gibi sebzelerle pirinç ve bulgur karıştırılarak yapılan bir yemek.
ÇİLENTİ: Hafif yağmur,serpinti.
ÇİLİNGİR: İri gözlü kalbur
ÇİLİNGİRSOFRASI: Rakı içilen masa.
ÇİMÇİM: Ege bölgesine özgü,küçük ama lezzetli bir karides cinsi.
ÇİMME: Suya girip dalıp çıkma.
ÇİMMEK: Bütün vücudu yıkamak.
ÇİNA: Çoban yamağı.
ÇİNAKOP: Lüfer balığının küçüğü.
ÇİNÇİLYA: Yumuşak ve gümüş rengi postu için avlanan kemirici bir hayvan.
ÇİNGENE: Abdal, Kıpti, Cipsi, Jitan, Elekçi, Şugar.
ÇİNİ: Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan ve çiçek resimleriyle bezeli pişmiş balçık levha,fayans.
ÇİNİ: Pişmiş balçık.
ÇİNİLEK: Yankıdan sesin anlaşılmadığı mekân.
ÇİNKE: Sağlam ve sert taş.
ÇİNKE: Sert ve sağlam taş.
ÇİNKO: Mavimsi beyaz renkte parlak yüzlü bir maden veya bu madenden yapılmış eşya.
ÇİNKO: Tutya.
ÇİNTOMANİ: Kumaşlara ve çinilere uygulanan bir süsleme motifi.
ÇİPİL: Ağrılı ve kirpikleri dökülmüş göz.
ÇİPİL: Hastalıklı ya da çapaklı göz.
ÇİPLİK: Açık duran baş ve işaret parmağı arasındaki mesafe.
ÇİPURA: Karagöz balığına benzer bir Akdeniz balığı.
ÇİR: Başka,öteki,diğer.
ÇİR: Kayısı,zerdali gibi meyvelerin kurusu.
ÇİR: Meyve kurusu.
ÇİRA: Neden, Niçin, Sebep, Saik, Güdü Saika.
ÇİRİŞ: Ayakkabı yapıştırıcısı.
ÇİRİŞ: Bir ot ve bu otun öğütülmesiyle elde edilen tozdan yapılan bir çeşit tutkal.
ÇİRK: Kir, Pas.
ÇİRKİN: Kaknem, Sakil, Gudubet, Kubat, Seme, Şeni.
ÇİROZ: Uskumru balığının kurutulmuşu.
ÇİS: Kimi bitkilerden sızan ve katılaşarak sarımtırak bir cisim durumuna gelen bir çeşit şekerli özsu.
ÇİS: Kudret helvası.
ÇİS: Kudret helvası, Balsıra, Kirpi..
ÇİSE: İnce taneli yağmur, Çisi.
ÇİSENTİ: İnce yağan yağmur.
ÇİSİ: Bir kudret helvası türü.
ÇİT: Bağ,bahçe gibi yerlerin çevresine çalı,kamış,ağaç gibi şeylerden çekilen duvar.
ÇİT: Çalı bahçe duvarı.
ÇİT: Çalı çırpıdan yapılı sınır duvarı. / Ör, Perde, Çeper, Revk, Mizar.
ÇİTARİ: Bir tür ince dokunmuş çizgi kumaş.
ÇİTARİ: En büyüğü yarım kiloyu aşmayan kılçıklı küçük balıklara verilen ad.
ÇİTARİ: İzmaritgillerden kılçıklı bir balık.
ÇİTEN: Arabada saman yüklenen taşıma sepeti.
ÇİTEN: Dallardan örülmüş büyük sepet.
ÇİTEN: Kuzu ağılı.
ÇİTEN: Saman taşımak için arabalara konulan ince dallardan örülmüş büyük sepet veya çit.
ÇİTEN: Bir tür sepet.
ÇİTİHA: Tunus kıyılarında kullanılan üç direkli yelkenli tekne.
ÇİTİNEK: Kulplu bir sepet cinsi.
ÇİTLEMBİK: Karaağaçgillerden buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç türü.
ÇİTLEMBİK: Mercimekten az büyük ,buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç,melengiç.
ÇİTLENBİK: Melengiç, Çitlembik.
ÇİTMİK: Tutam, Fiske.
ÇİVİ: Mismar.
ÇİVİT: Sararmayı gidermek için beyaz çamaşırların son suyuna karıştırılan mavi renkte bir toz boya.
ÇİY: Şebnem, Jale.
ÇİYAN: Eklembacaklılardan taşlar altında yaşayan zehirli bir böcek.
ÇİZİ: Saban demirinin toprakta bıraktığı iz.
ÇOBAN: Rai.
ÇOBANLAR: Ruat.
ÇOBANYILDIZI: Venüs,Çulpan.
ÇOCUK: Bala, Bele, Çağa, Uşak, Zade, Evlât, Velet, Torun, Kızan, Kerime, Bacaksız, Beçe, Döl, Göbel, Kuzu, Kopil, Çopur, Oğul, Sübyan, Yavru, Tosuncuk.
ÇOCUKLAR: Füru.
ÇOĞALMA: Tezayüt, Tekessür.
ÇOĞALTMA: Teksir.
ÇOK: Deste, Gayret, Gümrah, Pür, Ziyade, Mebzul, İbadullah, Müteaddit, Efzun.
ÇOKAL: Savaşlarda giyilen zırh.
ÇOKAL: Zırh, korunmalık.
ÇOKEŞLİLİK: Poligami.
ÇOKKARILILIK: Polijini.
ÇOKKOCALILIK: Poliandri.
ÇOKSESLİLİK: Polifonik.
ÇOKTANRICILIK: Paganizm, Politeizm.
ÇOLPA: Ayağı sakat olan.
ÇOLPAN: Çoban yıldızı,Venüs.
ÇOLPAN: Venüs gezegeni.
ÇOM: Halk dilinde küme,topluluk anlamında kullanılan sözcük.
ÇOMA: Halk dilinde lor peynirine verilen ad.
ÇOMAK: Kesilmiş dal.
ÇOMAR: İri köpek,,çoban köpeği.
ÇOMU: Küçük kulaklı koyun yada keçi.
ÇONA: Çoban yamağı anlamında kullanılan yöresel bir sözcük.
ÇONA: Çoban yamağı.
ÇOPUL: Bostan sulamak için yağmur suyu biriktirilen çukur.
ÇOPUR: Bir geyik türü.
ÇOPUR: Yüzü çiçek hastalığından kalma küçük yara izleri taşıyan,aşırı çiçek bozuğu olan kimse.
ÇOR: Hastalık,dert.
ÇOR: Sığır vebası.
ÇOR: Hastalık anlamında eski sözcük,Da.
ÇORAK: Verimsiz toprak.
ÇORUH: Anadolu’da doğup Karadeniz’e dökülen akarsuların en doğuda olanı.
ÇOTANAK: Üzerinde bir çok fındık dalı bulunan dal.
ÇOTİRA: Dikenli,sert pullu,kısa ve geniş,siyaha yakın esmer bir balık.
ÇOTİRA.: Bir tatlı su balığı
ÇOTUK: Dışarıda kalmış ağaç kökü.
ÇÖĞÜNDÜR: Kırmızı pancar.
ÇÖĞÜR: İri gövdeli ve kısa saplı bir tambura türü.
ÇÖKELEK: Ekşimiş, Kesik.
ÇÖKELTİ: Toput, Rüsup, Rüsub, Tortu.
ÇÖL: Badiye, Beyaban, Deşt, Rekiye, Şure, Tih, Sahra.
ÇÖMÇE: Tahta kepçe.
ÇÖMEZ: Çırak ya da yardımcı eleman.
ÇÖMLEK: Topraktan yapılmış tencere.
ÇÖP: Zibil, Süprüntü.
ÇÖPÇÜ: Kennas.
ÇÖRDÜK: Sarı çiçekli,keskin kokulu bir bitki.(Turşulara lezzet ve koku vermek için kullanılır).
ÇÖRKÜ: Sayı boncuğu.
ÇÖRTEN: Yağmur sularını damdan alarak uzağa döken oluk.
ÇÖRTÜ: Değirmen oluğu.
ÇÖTELE: Tehlike işareti değneği.
ÇÖTERE: Cam testi.
ÇÖVEN: Sabun otu,çevgen.
ÇÖZ: Bumbar, Bağırsak.
ÇÖZGÜ: Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler
ÇÖZÜMLEME: Analiz.
ÇÖZÜMLEMELİ: Analitik, Tahlili.
ÇÖZÜMLEYİCİ: Analizör.
ÇÖZÜMSEL: Analitik.
ÇU: Kırgızistan ve Kazakistan’da bir ırmak.
ÇUHA: Sık dokunmuş yünlü bir kumaş türü.
ÇUHA: Tüysüz,ince,sık dokunmuş yün kumaş.
ÇUHAÇİÇEĞİ: Değişik renkli çiçekleri ve rozet yaprakları olan, dere kenarlarında da yetişen bir süs bitkisi.
ÇUHADAR: Padişahın giyeceklerine bakan memur.
ÇUKUR: Emen, Ufac, Ubaran, Azmak, Kasis.
ÇUL: Kıl dokuma.
ÇULHA: El tezgahında bez dokuyan kimse.
ÇULLUK: Göçebe,eti için avlanan bir kuş.
ÇUVAL: Seyrekçe örülmüş büyük torba.
ÇUVALDIZ: Yassı uçlu büyük iğne.
ÇUVAŞÇA: Türk lehçelerinden biri.
ÇÜNKÜ: Zira, Zaten, Esasen, Naşi, Hasebiyle, Ötürü, Dolayı,
ÇÜRÜK: Fos, Kof, Batıl, Puside, Müteaffın, Mütefessıh.
ÇÜRÜKÇÜL: Sapforit.
ÇÜRÜKLÜK: Butlan.
ÇÜRÜME: Tefessüh.
ÇÜRÜMÜŞ: Puside.
ÇÜRÜTME: Tezvif.
ÇÜTRE: Yurdumuzda da yaşayan ötücü bir kuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.