CABA: Fazladan, Üstüne üstlük.
CABİ: Tahsildar.
CABİ: Tahsildar.
CAD: Kıvırcık saç.
CAD: Kıvırcık saç.
CADALOZ: Huysuz şirret kadın.
CADALOZ: Kocakarı.
CADI: Büyücü.
CAELUM: Çelikkalem takımyıldızının Latince adı.
CAFCAF: Gösteriş,şatafat.
CAFCAF: Şatafat.
CAFER: Küçük akarsu.
CAFER: Küçük akarsu.
CAĞ: Bez torba.
CAĞ: Parmaklık,korkuluk.
CAĞ: Araba tekerinin parmaklı göbeği./ Bez torba.
CAĞAZ: Biçilen tarlada dökülen ve tırmıkla toplanan başak.
CAHİL: Ebleh, Eçhel,
CAHİLLER: Cehele.
CAHİM: Cehennemin bir katı.
CAHİT: Çalışan,çaba gösteren.
CAİZE: Eski şairlerin kasidelerinde övdükleri kişilerden aldıkları bahşiş.
CAİZE: Eskiden şairlerin kasidelerinde övgüsünü yaptıkları kişilerden aldıkları para veya armağana verilen ad.
CAİZE: Şair bahşişi.
CALİ: Sahte,düzmece.
CALİP: Celbeden,çeken.
CALİP: Çekici.
CAM: Kadeh, İçki./ Sırça, Minu.
CAMADAN: Eskiden işlemeli kısa yelek türü.
CAMADAN: Yelken bağı.
CAMBAZLIK: Akrobasi.
CAME: Elbise,çamaşır.
CAMGÖBEĞİ: Mavi ile yeşil arası bir renk.
CAMİLER: Cevami.
CAMİT: Cansız.
CAMORRA: Napoli mafyasına verilen ad.
CAN: Bektaşilikte tarikat kardeşi.
CANAVAR: Dragon, Ejderha.
CANCER: Burçlar kuşağının dördüncü işareti (Yengeç).
CANFES: İpekli bir kumaş türü.
CANFES.: Bir kumaş türü.
CANFEZA.: Türk müziğinde bir makam.
CANHIRAŞ: Yürek paralayan,tüyler ürpertici.
CANİP: Yan,taraf,cihet.
CANLANDIRMA: İhya, Animasyon, Alegori
CANLI: Diri, Zihayat, Ziruh, Tüvana, Zinde.
CANLICILIK: Erhaviye, Animizm.
CANLILAR: Ahya.
CANSIZ: Bihayat, İnorganik, Camit, Cemad.
CAR: Kadınların sokağa çıkarken örtündükleri büyük ve dört köşe sınır.
CAR: Tehlike durumu,imdat,yardım.
CAR: Yüksek sesle yapılan çağrı,duyuru.,tellalla duyurma
CAR: Tellâl ile duyurma, İlân etme.
CARİ: Geçerli,akan.
CARİS: Tahta çıkan.
CARİYE: Halayık, Karavaş, Odalık.
CARTLAK: Gaziantep yöresine özgü bir tür kebap.
CARU: Süpürge.
CARU: Süpürge.
CASUS: Ajan, Çaşıt.
CAV: Lavabo.
CAV: Lavabo, Banyo.
CAVALACOZ: Argoda değersiz,önemsiz,derme çatma.
CAVCAV: Telve ile yapılmış sahte kahve.
CAVİ: Bir kalem türü.
CAVİDAN: Sonsuz,ebedi.
CAVLAK: Çıplak,tüysüz.
CAVLAK: Çıplık ve tüysüz.
CAVLAN: Büyük çağlayan.
CAYO: Küçük ada.
CAYO: Küçük ada.
CAZ: Afrika kökenli bir Amerikan müziği.
CAZGIR: Güreş meydancısı.
CAZGIR: Pehlivanları çeşitli övgü ve dualarla seyirciye tanıtan kimse.
CAZİBE: Albeni, Atraksiyon.
CAZİP: Frapan, Çekici, Calip.
CAZU: Hortlak.
CAZU: Hortlak.
CD: Yabancı devlet elçiliklerine ait arabaların plakalarında kullanılan kısaltma.Kor diplomatik.
CE: Seryum elementinin simgesi.
CEBBAR: Kudret sahibi.
CEBE: Halkalar geçirilerek yapılmış veya zincirden örülmüş zırh.
CEBE: Zırh veya silah.
CEBE: Zırh.Silah.
CEBE: Zırh, Silah.
CEBEL: Ekilmemiş tarla.
CEBELİSTAN: Dağlık yer.
CEBELİSTAN: Dağlık yer anlamında eski sözcük.
CEBERRUT.: Zorba.
CEBİN: Korkak.
CEDEL: Münazara.
CEDEL: Diyalektik, Eytişim.
CEDİ: Eskiden oğlak burcuna verilen ad.
CEDİT: Eski dilde yeni anlamında bir sözcük.
CEDİT: Yeni.
CEFFELKALEM: Bir grup altında toplama.
CEFN: Asma çubuğu./ Göz kapağı.
CEHENNEM: Sakar, Tamu, Duzah, Cahim, Niran.
CEHENNEMLİK: Külhan.
CEHREN: Açık ve yüksek sesle.
CEHT: Çabalama.
CEKETATAY: Arkası yırtmaçlı resmi ceket.
CELA: Gurbete gitme.
CELA: Gurbete gitme.
CELADET: Yiğitlik,kahramanlık.
CELADET.: Kahramanlık.
CELAL: Öfke,kızgınlık.
CELBE: Avcı çantası.
CELBE: Avcı çantası.
CELBETMEK: Kendine çekmek,ilgi toplamak.
CELEP: Sığır tüccarı,kasaplık hayvan tüccarı.Koyun,keçi,sığır gibi kesilecek hayvanların ticaretini yapan kimse..
CELİ: Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü.
CELİ: Parlak.
CELİ: Aydın, Açık, Belli, Vazıh./ Parlak.
CELİL: Büyük ve ulu.
CELİL: Büyük ve ulu.
CELİM: Boy, Bos, Kalıp.
CELP: Mahkeme davetiyesi.
CELSE: Oturum.
CELSE: Oturum.
CEM: Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad Alevi semahı.
CEM: Toplama,toplanma.
CEM: Alevi bektaşi törenlerinin adı.
CEMAAT: İnsan kalabalığı.
CEMAD: Canlılığı ve gelişmesi olmayan cisim.
CEMADAT: Cansız varlıklar.
CEMAL: Yüz güzelliği.
CEMAN: Toplam olarak.
CEMAN: Toplu olarak.
CEMAN: Topluca, Hepsi birlikte.
CEMAZİYÜLEVVEL: Ay ( kamer ) takviminin beşinci ayı,büyük tövbe ayı.
CEMEK: Yerdeki çamuru kazımak için bir değneğin ucuna geçirilen yassı demir.
CEMEK: Yerdeki çamuru kazımak için sopanın ucuna takılan yassı demir.
CEMİ: Bütün, Hep, Kül, Küll, Tamami.
CEMİLE: Gönül alıcı davranış, kompliman.
CEMİLE: Gönül alan davranış.
CEMİYETİBEŞERİYE: İnsan topluluğu.
CEMRE: Bahardan az önce,ilkin havada,sonra suda ve en sonra toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi.
CEMRE: Isı yükselişi.
CEMRE: Şubat sonlarında,sırayla havaya,suya ve toprağa düşerek oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi.
CEMRE: Yanmış kömür tanesi.
CEMRE: Yanmış kömür tanesi.
CENADİL: İri kayalar.
CENAH: Cephe.
CENAH: Kuş kanadı.
CENAH: Savaş düzeninde ordunun iki yanından her biri.
CENAHIKEBUTER: Güvercin kanadı.
CENDERE: Sıkıştırma aleti,pres.
CENDERE: Pres.
CENDEREHANE: Ütüevi.
CENEVİZ: Osmanlıların Cenova Cumhuriyetine verdikleri ad.
CENGE: Ufak ateş tanesi.
CENGE: Kıvılcım gibi ufak ateş tanesi.
CENGE: Gelin karşılama.
CENİN: Ana rahminde doğma zamanını tamamlayamamış veya vaktinden önce düşmüş çocuğa verilen ad.
CENİNİSAKIT: Düşük
CENNET: İrem, Tuba, Minu,Firdevs.Araf, Aden, Bihişt, Uçmak, Adin.
CEPHANE: Ateşli silahlarda atılmak için hazırlanan her türlü patlayıcı madde.
CEPHE: Alnaç.
CER: Sürükleyerek götürme.
CER: Çekme, Sürükleyerek götürme./ Üç aylarda medrese öğrencilerinin dolaşarak para toplamaları.
CERAHAT: İrin.
CERBEZE: Güzel ve inandırıcı konuşma.
CERBEZE: Kandırıcı ve güzel söz söyleme.
CERBEZER: Açıkgöz, Hin fikirli, Eke, Sak.
CEREME: Kendisinin sebep olmadığı bir zararı ödeme.
CEREME: Başkasının yaptığı zararı ödeme.
CEREYAN: Akım.
CERH: Yaralama.
CERHOCASI: Köylere para toplamak için çıkan din adamı veya medrese softası.
CERİDE: Gazete.
CERİDE: Gazete.
CERİHA: Yara.
CERRAH: Operatör.
CERRAR: Savaş amacıyla donatılmış kalabalık ordu.
CESAMET: Büyüklük,irilik.
CESAMET: İrilik.
CESAMET: Heybet, Büyük görünme, Azamet.
CESİM: Büyük,kocaman.
CESUR: Alp, Dilâver.
CET: Ata, Soy, Uruk, Kan, Hun,Nesil, Silsile, Bab, Önder, Irk.
CEVAHİR: Elmas,yakut gibi değerli taşlar,mücevher.
CEVAHİR: Mücevher.
CEVAHİR: Değerli taşlar.
CEVAT: Cömert,eli açık.
CEVAZ: İzin,müsaade.
CEVDET: Kusursuzluk.
CEVELAN: Dolaşma,gezinti.
CEVELANGAH: İnsanların üzerinde gezip dolaştıkları yer, Dünya.
CEVHER: Güher.
CEVHERİYUN: Allah'ı bir cevher varsayan mutezile sınıfı.
CEVİZ: Koz.
CEVV: Gök boşluğu.
CEVVAL: Canlı,hareketli.
CEVVAL: Davranışları çabuk olan.
CEYLAN: Ahu, Gazal, Maral, Ece, Ceren.
CEYŞ: Asker,ordu.
CEZA: Müeyyide.
CEZALANDIRMA: Tecziye
CEZBE: Bir inanışın heyecanı ile coşup kendisinden geçme hali,vecd.
CEZERYE: Ezilmiş havuç içine fındık,şeker vs eklenerek yapılan bir tatlı türü.
CEZİR: Denizin çekilmesi.
CEZİR: Denizin çekilmesi.
CEZİRE: Denizde ada.
CEZL: Bol, Çok.
CEZR: Kök.
CEZR: Kök.
CEZZAR: Kasap.
CEZZAR: Eskiden kasaba verilen ad.
CH: İsviçre’nin plakası.
CHAC: Mayalar’da yağmur tanrısı.
CHONİN: Eski Japonya’da tüccar sınıfı .
CIBAYET: Vergi toplamı.
CIDA: Mızrak.
CIDAR: İç duvar.
CIGA: Cinas.
CIHAR: Dört.
CILIZ: Arık, İneze, Hıra, Lagar, Eneze, Debil.
CILK: Bozularak kokuşmuş.
CILKAVA: Tilkinin ense postu kürkü.
CINGIL: Reklâm filmi müziği.
CIRNAK: Tırnak.
CIRNIK: Set duvarlarında su akacak delik.
CIVATA: Ağaç veya demir parçalarını birbirine bağlamakta kullanılan somunlu iri başlı vida
CIZ: Çocuk dilinde ateş.
Cİ: Fildişi kıyısı plakası.
CİBAYET: Eski dilde vergi toplama .
CİBİLLİYET: Yaradılış, Tıynet, Şemail. Natura
CİBİN: Sinek.
CİBRE: Meyve posası.
CİCE: Abla.
CİCE: Abla.
CİCİK: İnsan veya hayvan memesi.
CİCİM: Bir kilim türü.
CİCİM: Küçük parçalardan oluşan nakışlı ve ince bir kilim türü.
CİCİM: Bir tür nakışlı ince kilim.
CİCOZ: Cam bilye.
CİCOZ: Cam bilye.
CİDA: Mızrak.
CİDAL: Çekişme.
CİDAR: Çeper,zar.
CİFE: Leş.
CİFİR: Bir fal türü.
CİFİR: Sayılar,harfler ve semboller kullanılarak açılan bir çeşit fal.
CİHANGİR: Dünyanın büyük bir kısmını eline geçiren.
CİHANNÜMA: Her yanı görmeye elverişli,camlı çatı katı veya taraça,kule.
CİHANNÜMA: Dünya haritası.
CİHANŞÜMUL: Dünya çapında.
CİHANŞÜMUL: Evrensel, Alemşümul Üniversal
CİHAT: Din uğruna yapılan savaş.
CİHAZ: Aparat, Aparey, Gereç, Alet, Aygıt.
CİHET: Yön,taraf.
CİLA: Perdah.
CİLALI: Cali.
CİLVELİ: Nazenin, İşvebaz, Fettan Dilara.
CİMBAKUKA: Çelimsiz ve biçimsiz kimse.
CİMBAKUKA: Çelimsiz ve biçimsiz kimse.
CİMRİ: Hasis, Nekes, Kısmık, Pinti.
CİMRİLİK: Mesak, Buhl.
CİNA: İnsanlarda çiftleşme.
CİNAS: Çok anlamlı bir kelimeye her defasında başka bir anlam yükleyerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma.
CİNAS: Edebiyatta birden çok anlamı olan bir kelimenin iyi anlamını kullanır görünerek,kötüsünü kastetmek.
CİNAS: Bir sözü iyi anlamında kullanarak aslında kötü anlamını söylemek, Cıga.
CİNAYET: Kıya.
CİNGÖZ: Açıkgöz.
CİNNET.: Delilik.
CİNSİYET: Eşey.
CİPİ: Gözleri ağrılı ve kirpikleri dökülmüş kimse.
CİRİM: Canlı olmayan cisim.
CİRİM: Hacim,oylum.
CİRİT: At koşturup karşı takım oyuncularına değnek atarak topluca oynanan eski bir Türk oyunu.
CİRM: Cansız şeyler.
CİRMAN: Baş, gövde ve ayaklarla bütün vücut.
CİSR: Köprü.
CİVAN: Delikanlı.Yakışıklı erkek
CİVANMERT: Yiğit.
CİVELEK: Neşeli,hareketli,sokulgan.
CİVELEK: Sokulgan.
CİVELEK: Yeniçeri ocağına yeni girmiş delikanlı.
CİZVİT: Bir Hıristiyan derneği.
CİZVİT: İsa Derneği denilen bir Hıristiyan derneğinin üyesi.
CİZYE: Eskiden Müslüman olmayanlardan alınan bir çeşit vergi.
COGİTO: Varoluşu düşünceden çıkarsayan Descartes’çı akıl yürütme.
COP: Kısa, kalın değnek.
COSANOSTRA: Sicilya kökenli Newyork mafyasına verilen ad.
COŞKUNLUK: Cuşiş, Teheyyüç.
COŞMA: Cuşiş, Galeyan.
CÖMERT: Akı, Selek, Bonkör, Rad, Semih, Alicenap, Sahakâr, Koçak.
CÖMERTLİK: Sahavet.
CÖNK: Bir yelkenli türü.
CÖNK: Büyük yelkenli gemi.
CÖNK: Antoloji, Güldeste, Seçki.
CUD: Orta oyunu ve Karagöz’de Yahudi tiplemesine verilen ad.
CUDAM: Görgüsüz.
CUDAM: Görgüsüz, Kaba, Nobran.
CULUK: Halk arasında hindiye verilen ad.
CUMBA: Yapıların üst katlarından ana duvarların dışına,sokağa doğru çıkıntı yapmış balkon.
CUMHUR: Halk,topluluk.
CUMHUR: Topluluk.
CUMHUR: Ahali, Halk, Toplum,Topluluk.
CUMHURBAŞKANI: Reisicumhur,Cumhurreisi
CUMUDİYE: Buzul.
CUMUDİYE: Eski dilde aysberg.
CUMUDİYE: Buzdağı, Aysberg.
CUNTA: Bir ülkede yönetime el koyan kimselerden oluşan kurul.
CURA: İki veya üç telli bir saz türü.
CURA: Türk Halk Müziğinde bağlama ailesinden çalgıların en küçük boylusu.Tezene ile çalınan iki yada üç telli halk sazı.
CURA: Yudum.
CURA: Yudum.
CURCUNA: Karışık durum.
CURNATA: Bıldırcın sökünü.
CÜBN: Peynir.
CÜCÜK: Kuş,tavuk yavrusu.
CÜCÜK: Soğan ve benzeri katmerli şeylerin iç kısmı.
CÜCÜKLENMEK: Filizlenmek.
CÜDA: Yurt,baba ocağı gibi sevilen şeylerden ayrılmış olan,uzak kalmış olan.
CÜDAM: Beceriksiz,güçsüz.
CÜHELA: Cahiller.
CÜLUS: Taht'a çıkma.
CÜLÜS: Şehzadenin hükümdar olarak tahta çıkması.
CÜMBÜŞ: Tambura benzeyen maden gövdeli bir saz türü.
CÜNUN: Cinnet,delirme,çıldırma.
CÜPPE: Lata.
CÜRMÜMEŞHUT: Suçüstü.
CÜRMÜMEŞHUT: Suçüstü
CÜRUF: Maden posası.
CÜRUF: Maden posası, Dışık.
CÜRÜM: Suç.
CÜST: Araştırma.
CÜZ: Kuran’ın bölünmüş olduğu otuz kısımdan her biri.
CÜZ: Bir bütünü oluşturan parçalardan her biri.
CÜZAM: Lepra.
CÜZAMLI: Alaten.
CÜZEYRE: Küçük ada.
CÜZİ: Az miktarda.
CÜZİ: Az miktarda, Tikel, Biraz, Zerre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.