AGAH: Bilgili,haberli,uyanık.
AGAH: Bilgili, Haberli.
AGAMAFOBİ: Evlilik korkusu.
AGAMEMNON: Efsanevi Argos kralı.
AGAMİ: Borazan kuşu.
AGAMİ: Güney Amerika ormanlarında yaşayan,mavi ve yeşil metalik yansımalı bir kuş.
AGAMİ: Cinsel özelliklerden yoksunluk.
AGANTA: Yısa veya laçka edilmekte olan bir halatın ve zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emir.
AGAR: Samimi, Şerefli kimse.
AGARAGAR: Bir tür jelatin.
AGARAGAR: Jeloz’da denilen ve Eskimoların besin olarak kullandıkları yosun türü.
AGARİS: Süngerimsi bir kalker türü.
AGAZ: Başlama, Dibace.
AGEL: Arap erkek giyiminde,kefiyenin kaymaması için başa geçirilen ayarlı çember.Yün çember bağ.
AGİN: Dolu.
AGİŞ: İlişik, Yapışık.
AGLOMERASYON: Kümeleşme, Toplanıp yığılma.
AGLÜTİNASYON: Kümeleşim.
AGLÜTİNİN: Serumda meydana gelen antikor.
AGNİ: Ateş anlamına gelen Sanskritçe sözcük.
AGNOSİ: Tanısızlık
AGNOSİ: Tanısızlık, Bilinen olguları tanıyamama.
AGNOSTİSİZM: Bilinemezcilik.
AGONUM: Su kıyılarında veya taşların altında yaşayan kınkanatlı böcek.
AGORA: Eski Yunan kentlerinde pazar yeri,antik kent meydanı.Yönetim,politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan.
AGORAFOBİ: Açık alan korkusu.
AGORAFOBİ: Alan korkusu.
AGORAFOBİ: Meydan korkusu.
AGRA: Tac Mahal’in bulunduğu kent.
AGRAF: Kopça,kanca.
AGRAF: Kopça, Çengel, Kanca, Broş.
AGRAFİ: Yazma yitimi.
AGRAFİ: Yazma yitimi.Ellerde ve parmaklarda hiçbir sakatlık olmamasına rağmen ruhsal nedenlerle yazma yetisini yitirme.
AGRANDİSMAN: Büyültme.
AGRANDİSMAN: Büyültme
AGRAP: Yurdumuzda yetişen ve palaz’da denilen bir fındık cinsi.
AGREJE: Kimi ülkelerde profesör olmak için sınav veren kimse.
AGREJE: Yabancı ülkelerde,doçent olmak için sınav vermiş kimse,doçent.
AGREJE: Özel bir sınavla lise ya da üniversite öğretmeni olmaya yetenekli sayılan kişi.
AGREMAN: Bir elçinin bir ülkeye atanmasından önce o ülkeden istenen uygun görme yazısı.
AGREMAN: Elçi atanma yazısı.
AGREMAN: Güven mektubu.
AGUŞ: Kucak.
AGUTİ: Amerika’nın tropikal bölgelerinde yaşayan kimi kemiricilerin ortak adı.
AGUTİ: Güney Amerika kemiricisi
AĞ: Şebeke
AĞABEY: Ağa, Aka, Ede.
AĞABEY: Aka, Ede, Ağa, Abi.
AĞAÇ: Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
AĞAÇÇİLEĞİ: Ahududu.
AĞAÇERİLER: Tahtacılar da denilen konar göçer Türk topluluğu.
AĞAN: Akanyıldız.
AĞARTI: Süt, yoğurt, peynir gibi ürünlerin topluca adı.
AĞIAĞACI: Zakkum
AĞIL: Koyun barınağı.
AĞIR: Rezan, Vekarlı, Aheste.
AĞIRAYAK: Doğurması yakın olan hamile kadın.
AĞIRLAMA: İzaz, İkram.
AĞIRŞAK: Bayrak direklerinin tepesindeki küçük, yuvarlak tahta./ Yün eğirmeyi ağırlaştırmayı amaçlayan ilâve parça.
AĞIT: Mersiye, Yakı, Yakım, Sağu.
AĞIZ: Fem.
AĞLA: Çalı çırpıdan engel.
AĞLAK: Asma budanırken akan özsu.
AĞLAYAN: Giryan, Zar, Nalân.
AĞLAZ: Çok çirkin ve kaba.
AĞMAN: Eksiklik, Kusur, Hastalık.
AĞNAM: Eskiden koyun ve keçi başına alınan sayım vergisine verilen ad.
AĞRIK: Ağrı, Sancı.
AĞUŞ: Kucak, Yatak.
AĞYAR: Başkaları.
AHAD: Fert, Kişi, Zat.
AHAR: Kağıt cilası.Hattatların kağıt cilalamakta kullandıkları özel bir bileşim.
AHAR: Bir çelik türü. / Hattatların kâğıt cilalamada kullandıkları sıvı. / Kahvaltı.
AHASVERUS: Çarmıha giden İsa’ya kötü davrandığı için sonsuza dek yürümeye mahkum edilen efsanevi kişi.
AHBUN: Gübre, Fışkı.
AHDİATİK: İncil’den önceki kutsal kitaplar.
AHDİCEDİT: İncil’den.
AHEK: Kireç.
AHEN: Eski dilde demir.
AHENK: Uyum.
AHESTE: Ağır-ağır, Yavaşça.
AHIR: Damız.
AHİ: Cömert,dost.
AHİ: Fütüvvet şeyhi.
AHİMSA: Hinduizm’in temel ilkesi olan,hiçbir varlığı incitmeme erdemi.
AHİRET: Uhre, Ukba.
AHİT: Müridin tarikata girerken Şeyhe verdiği söz./Ant.
AHKAM: Hükümler.
AHKAM: Hükümler, Yargılar.
AHLAF: Arkadan gelenler, Gelecek kuşak.
AHLAK: Başka insanların davranışlarını olumlu yada olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçütler bütünü.
AHLAK: Aktöre, Siret, Etik.
AHLAKÇILIK: Moralizm.
AHLAKSIZ: Çeper.
AHLAT: Yaban armudu.
AHMAK: Seme, Ebleh, Alık.
AHMAKLIK: Hamakat.
AHMER: Kızıl,kırmızı.
AHNIT: Sakat,kötürüm,hasta.
AHNIT: Akılsız, Ahmak.
AHRAR: Eski dilde özgürlük yanlısı olanlar.
AHRAZ: Sağır ve dilsiz.
AHRAZ: Sağır ve dilsiz.
AHSEN: Çok güzel,en güzel.
AHŞA: İnsanın iç organları.
AHU: Ceylan.
AHU: Güzel,ince,zarif kadın.Ceylan.
AHUN: Gedik, Yarık, Rahne.
AHURAMAZDA: Zerdüşt dininin iyilik tanrısı.
AHYA: Canlılar.
AHYEL: Vücudu benli adam.
AHZÜKABZ: Kendine mal etme.
Aİ: Uluslar arası af örgütü.
Aİ: Eski Filistin'de bir kent
AİKİDO: Bükme ve fırlatma tekniklerini kullanması ve saldırganın gücünü ve hamlelerini ona karşı kullanmayı amaçlaması bakımından Jiujitsu ve Judo dövüş tekniklerine benzeyen kendini savunma sistemi.
AİL: Ailesine bakan./Yoksul
AİLUROFOBİ: Kediden aşırı derecede korkma.
AİM: Fransa’da bir ırmak.
AİN: Fransa’da bir idari bölge.
AİNOS: Edirne’nin Enez ilçesinin antik adı.
AJ: Eski dilde dinlenme,istirahat.
AJ: Eski dilde dinlenme, istirahat
AJAN: Casus
AJANDA: Andaç.
AJİTASYON: Kışkırtma.
AJİTASYON: Bir topluluğu siyasal alanda etkilemek için yapılan yoğun çalışma.
AJİTE: Yerinde duramayan kimse,yönlendirme.
AJİTPROP: Propaganda sözcüklerinin kısaltılmış şekli, Ajitasyon.
AJUR: Delikli örgü,gözenek.
AJUR: Kumaş ve deri üzerine yapılan bir tür işleme.
AKAB: Arka, Peş, Sırt.
AKABE: Sarp geçit.
AKABİNDE: Hemen sonra, Ardından anlamında sözcük.
AKAÇ: Bir yerde biriken sıvıları dışarıya akıtmakta kullanılan oluk veya boru.
AKAÇ: Su yolu
AKAÇ: Dren, Oluk, Ark, Su yolu.
AKAÇLAMA: Drenaj.
AKADEMİ: Bilginler,yazarlar,sanatçılar kurulu.
AKADEMİCİ: Kurallara bağlı resim ve heykel çalışması yapan kişi veya sanatçı.
AKADEMİK: Bilimsel niteliği olan.
AKAJU: Maun da denilen bir ağaç.
AKAK: Akarsu yatağı., mecra.
AKAK: Akarsu yatağı, Mecra.
AKALA: Pamuk çeşidi
AKALAR: Zehirli bir örümcek cinsi.
AKALEM: Osmanlı imparatorluğunun yedi saltanat sancağından biri.
AKALEM: Yedi Osmanlı saltanat sancağından birinin adı.
AKAMET: Başarısızlık, Verimsizlik.
AKAMPSİS: Yeşil abanozun öteki adı.
AKANA: Altay panteonunda deniz tanrıçası.
AKANA: Eski Türklerde deniz tanrıçası.
AKANAK: Irmak veya dere suyunun hızlı aktığı yer.
AKAR(AKARET): Kira geliri getiren mülk.
AKARAP: Asıl Arap'ları belirtmekte kullanılan sözcük.
AKARCA: Akıntılı hastalık.
AKARCA: Fistül.
AKARCA: Halk dilinde kemik veremi.
AKARCA: Kemik veremi.
AKARFOBİ: Kurtçuk korkusu.
AKASBEST: Amyant.
AKASMA: Bahçelerde süs çiçeği olarak yetiştirilen sarılıcı bir bitki.
AKASMA: Bir tür asma,Meryem ana asması.
AKASYA: Salkımsöğüt. Baklagillerden,sıcak iklimlerde bir çok çeşitleri yetişen ve zamk,boya gibi maddelerinden yararlanılan bir ağaç.
AKAT: Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan, içi oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştırılmış boyalı kemik.
AKAT: Kemik bilye.
AKAT: Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan boyalı kemik.
AKATAFAZİ: Psikolojide sözsel anlatım bozukluğu.
AKATAFAZİ: Sözsel anlatım bozukluğu.
AKCİĞER: Rüe, Şüş, Rie.
AKÇE: Züyuf.
AKDİKEN: Hünnapgillerden,hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan bir bitki cinsi,güvemeriği.
AKEFALİ: Bebeğin başsız olarak doğmasına tıpta verilen ad.
AKEN: Botanikte,kabuğu çatlamamış meyve kabuğuna verilen ad.
AKEN: Olgunlaşınca kendiliğinden çatlayıp açılmayan,tek odacıklı ve tek tek tohumlu kuru meyve.
AKEN: Tek tohumluk kuru meyve.
AKERE: Öküz yemliği
AKGÖZ: Budala, Ahmak, Korkak kimse.
AKGÜNLÜK: Ardıç zamkı.
AKHUNLAR: Eftalitler’de denilen ve 5. yüzyılda güçlü bir devlet kuran eski Türk ulusu.
AKI: Seyelan.
AKICI: Selis.
AKIL: Huş, İreb, Hired, Şuur, Us, An.
AKILDIŞICILIK: İrrasyonalizm
AKILGA: Suların akması için bir duvarda düşey olarak bırakılan yarık.
AKILLI: Lebibe.
AKIN: Kazak_- Kırgız Türklerinin saz şairleri.
AKINDIRIK: Reçine, Çamsakızı.
AKIR: Derinleştirme.
AKITMA: Hamurun kızgın sac üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir tür tatlı.
AKITMA: Hayvanların,özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke.
AKITMA: Un,süt,yumurta,şeker veya pekmezle yapılan bir tatlı.
AKITMA: İraka.
AKİDE: Din inancı, Bağlayıcı inanç.
AKİF: Bir dinî mekânda kendini ibadete veren kişi.
AKİLE: Eskiden kansere verilen ad.
AKİLE: Yiyen,yiyici kimseler.
AKİM: Sonuçsuz, Verimsiz.
AKİNAKES: Uzun hançer.
AKİNCİ: Tanrının yarattığı ilk varlık olar Muhammed'in ruhu.
AKİNEZİ: Parkinson hastalığının başlıca belirtisi olan hareket yeteneğinin kaybolması.
AKİR: Bir şeyi kiraya veren.
AKİS: Yansıma,yankı,inikas.
AKİT: Sözleşme
AKİTA: Japonya’da bir ırmak.
AKİTANYA: Fransa’nın güneybatısında planlama bölgesi.
AKİVADES: İzmir ve Ayvalık yöresinde çokça bulunan,kumun 5-6 cm altında yaşayan lezzetli bir midye türü.
AKKAN: Lenf.
AKKARINCA: Divik, Termit.
AKKEFAL: Sazan balığı familyasından bir tatlı su balığı.
AKKIN: Engebesiz düzgün yol.
AKKOR: Narıbeyza.
AKLAMA: İbra, Tezkiye, Temize çıkarma, Tebriye.
AKLAN: Maile.
AKLANMA: Beraat.
AKMAN: Temiz,iffetli.
AKMEİZM: 20. Yüzyıl başlarındaki bir edebiyat akımı, Ademcilik.
AKNE: Sivilce.
AKNE: Ergenlik sivilcesi.
AKO: Afrika’da bir ağaç.
AKONİTİN: Bağan otu’nun zehiri.
AKONT: Bir borca karşılık hesabı daha sonra görülmek üzere yapılan kısmi ödeme.
AKOR: Müzikte armoni kurallarına göre üst üste bindirilmiş sesler.Üç yada daha çok sesin bir arada tınlaması.
AKOVA: Sakarya ovasının diğer adı.
AKPAS: Lahana,şalgam gibi bitkilerin kök dışındaki bütün bölgelerinde yerleşebilen yosunumsu mantar.
AKR: Eskiden Fransa’da kullanılan 52 ar değerinde olan yer ölçüsü.
AKRABA: His, Hısım, Kaham, Karabet.
AKRAMA: Hindistan’da, bir din büyüğünün çevresinde toplananların birlikte oturup eğitildikleri yer
AKRAN: Denk, Yaşıt, Boydaş, Öğür, Tay.
AKREP: Gejdüm, Kejdüm.
AKRİLİK: Özellikle resim yapımında kullanılan sentetik bir boya./Suda ezilmiş pigmentlerin lateks içinde dağılımı sonucunda elde edilen emülsiyon boya.
AKROFOBİ: Yükseklik korkusu.
AKROLİT: Bir bölümü mermer, ağaçtan yapılan antik heykellere verilen ad.
AKROMATİK: Renksemez.
AKROMATİZM: Bir tablodaki renksizlik, renk yitirme.
AKROMATOPSİ: Renk körlüğü, Daltonizm
AKROMEGALİ: Büyüme hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak ellerde,ayaklarda ve başta aşırı büyüme gibi değişikliklerle belirgin hastalık.
AKROMİ: Derinin renksizleşmesi.
AKROSTİŞ: Her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okununca ortaya bir söz çıkacak biçimde düzenlenmiş manzume.
AKS: Dingil.
AKSAK: Türk müziğinde oldukça kıvrak bir usul.
AKSAKAL: Köy yada mahalle ihtiyar heyetindeki kişi.
AKSAN: Konuşma özelliği, Şive.
AKSATA: Alışveriş.
AKSATA: Alış-veriş.
AKSE: Hastalık nöbeti,kriz.
AKSELEROGRAF: İvmeyazar.
AKSEPTANS: Yabancı ülkelerde okuyacak öğrenciler için gönderilen kabul belgesi.
AKSEPTANS: Yabancı bir ülkede okuyacaklara yollanan kabul belgesi.
AKSIRIK: Utas.
AKSİ: Pahal, Ters.
AKSİNE: Bir tür kereste.
AKSİYOM: Belit.
AKSON: Sinir hücresinin gövde kısmından çıkan tek uzun uzantı.
AKSONA: Vurgun hastalığına karşı uygulanan emniyet durakları.
AKSÜLAMEL: Tepki.
AKSÜLAMEL: Tepki, Reaksiyon.
AKSÜYEK: Eski Türklerde soylular sınıfı.
AKTAR: Baharat satıcısı.
AKTAR: Koku satıcısı.
AKTAR: Baharat ve ev ilaçlan satan dükkân.
AKTI: Götürü işlerde verilen hizmet bedeli.
AKTOPRAK: Toprak evleri sıvamak için kireç yerine kullanılan bir tür toprak.
AKUALAND: Su bahçesi.
AKUET: İtalya’da ve Güney Fransa’da üretilen kokulu bir likör.
AKUR: Azgın,kızgın hayvan.
AKUR: Köstebek.
AKUR: Kuduz.
AKUR: Kudurmuş, Azgın.
AKUSTİK: Yankı bilimi.
AKVA: Osmanlı devlet ileri gelenlerinin kullandığı bir bıçak türü.
AKVAREL: Suluboya resmi.
AKVAREL: Suluboya resim.
AKYA: Onbeş ve bazen elli altmış kilo çeken sinagrite benzer bir balık.
AKYA: Uskumrugillerden,genellikle Akdeniz’de yaşayan ufak pullu bir balık.
AKYAKA: Gökova körfezi kıyısında turistik bir belde.
AKYEL: Lodos.
AKYUVAR: Kan ve lenf gibi vücut sıvılarında bulunan çekirdekli,yuvarlak hücre,lökosit.
AKYUVAR: Lökosit.
AL: Alüminyumun simgesi
AL: Arnavutluk’un plakası
AL: Serap.
AL: Hile. Desise, Entrika. Fukus. Dek, Aldatma. Dümen, Dolap, Katakulli, Fent, Riv, Mekr
ALABABULA: Birbiriyle geçinemeyen gemi tayfası.
ALABACAK: Ayağı sekili at.
ALABACAK: Dönek,uğursuz.
ALABANDA: Deniz teknelerinin iç yanları.
ALABANDA: Yelkenlerin iç yanları.
ALABAŞ: Etli,yuvarlakça ve şişkin olan sap kısmı yenen lahana cinsi.
ALABAŞ: Şalgama benzeyen bir bitki.
ALABORİNA: Bir gemici düğümü,ızbarço bağı.
ALABORİNA: Bir tür gemici düğümü.Izbarço bağı.
ALABROS: Bir saç şekli.
ALABROS: Kısa kesilmiş saç şekli.
ALACA: Karışık renkli,birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma.
ALACAHÖYÜK: Çorum ilinde,Hitit Uygarlığını aydınlatan ünlü höyük.
ALACAK: Matlup.
ALACATEK: İyice olgunlaşmamış ekin.
ALACATEK: Tam olgunlaşmamış ekin.
ALACATEK: İyice olgunlaşmamış ekin.
ALACIK: Dalla örtülü, çalı çırpıdan yapılmış kulübe,çardak.
ALACIK: Çul veya keçeden yapılı çadır.
ALAÇATI: İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı turistik bir belde.
ALADARBIZ: Az tavlı toprak.
ALADORLAR: Güney Anadolu’daki konar göçer Türkmenler arasında göç kervanını yöneten genç kıza verilen ad.
ALAF: Hayvanların saman,ot,mısır sapı gibi kışlık yiyeceği.
ALAGARSON: Erkek saçı biçiminde kesilmiş kadın saçı.
ALAGARSON: Kısa kesilmiş saç. Erkek saçı biçiminde kesilmiş kadın saçı.
ALAGAZ: Boşboğaz.
ALAGÜN: Yazın güneş bulut arkasında kaldığında oluşan gölgeli durum.
ALAİM: Eski dilde alametler,işaretler.
ALAİMİSEMA: Gökkuşağı,eleğimsağma.
ALAK: Sülük.
ALAK: Ucu yanmış odun./ Bağ ya da bahçe kulübesi.
ALAKA: İlinti, İlgi.
ALAKADAR: İlgili
ALAKARD: Seçmeli yemek.
ALAKART: Yemek listesinden seçilerek ısmarlanan yemek.
ALAKIR: Antalya’da bir baraj.
ALAKOK: Rafadan.
ALAKOK: Az pişirilmiş yumurta, Rafadan.
ALAKUR: Yarı kuru toprak.
ALALAH: Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Tel Açana’da denilen ünlü höyük.
ALALAMA: Kamuflaj.
ALALAMAK: Kamufle etmek, Kapatmak.
ALALU: Hitit mitolojisinde gökyüzü krallığının ilk yöneticisi.
ALAM: Elemler.
ALAMANA: Büyük balıkçı kayığı.
ALAMECEK: Yurdumuzun bir çok yöresinde yaşayan küçük bir kuş
ALAMİNÜT: Anında,hemen.
ALAMİNÜT: Bir çırpıda, Çok çabuk. Hemen.
ALAMİT: Pamuk ipliğini saran el çıkrığı.
ALAMİT: Yün eğirmekte kullanılan çıkrığın adı.Pamuk ipliğini saran el çıkrığı.
ALAMİT: El çıkrığı.
ALARGA: Açıktan geç,yaklaşma anlamında bir denizcilik ünlemi.
ALARGA: Bir kıyıya yada gemiye göre açık deniz.
ALAS: Odun kömürü.
ALASULU: Ham ile olgun arası.
ALASULU: Ham ile olgun arası, Irasada Aladabrız.
ALAŞA: İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı.Azgın at.
ALAŞAHAN: Kazak Türklerinin soyundan geldiklerine inandıkları,efsanevi Türk hakanı ve kahramanı.
ALAŞIM: Halita.
ALAT: Bez dokuma tezgahı.
ALATA: Akdeniz bölgesinde bir akarsu.
ALATAV: Yarı yaş,yarı kuru nemli toprak.
ALATAV: Az tavlı toprak, Aladarbız.
ALATEN: Cüzamlı.
ALATEN: Cüzamlı.
ALATİNİ: İkinci Abdülhamit’in Selanik’e sürgüne gönderildiği köşkün adı.
ALATURA: Çalgıcıların kullandığı bahşiş.
ALATURA: Müzisyenlerin topladığı bahşiş.
ALATURKA: Türk usulü, Türk geleneğine uygun.
ALAVERE: Bir şeyin elden ele geçmesi.
ALAVURA: Bir tür ferace.
ALAVURA: Gelibolu yöresinde kadınların boydan boya örtündükleri bir tür çarşaf.
ALAY: Saraka, İstihza, Alarga, Matrak.
ALAYBOZAN: Eski bir fitilli tüfek.
ALAYİŞ: Gösteriş.
ALAYİŞ: Gösteriş.
ALAYLI: Gerekli okul eğitimini görmeden kendini yetiştirmiş olan kimse.
ALAZ: Alev.Yalaz.
ALAZ: Ağaçsız, açıklık yer./ Alev, Yalaz, Yalaza.
ALAZA: Dökülen tohumlarla ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl.
ALAZLAMA: Yılancık da denilen,el,ayak ve yüzde kızartı ve şişmelerle kendini gösteren hastalık.
ALBARDAK: Kırmızı renkli,tatlı,sulu ve kokulu bir erik cinsi.
ALBASTI: Loğusa humması.
ALBENİ: Cazibe.
ALBİNO: Boya maddesi oluşmadığından doğuştan her yanı beyaz olan insan ye da hayvan.
ALBORADA: Sabah şarkısı.
ALBÜMİN: Bitkilerin,hayvanların doku ve sıvılarında bulunan,birleşimi karbon,oksijen,azot,hidrojen ve kükürt olan,suda eriyen,beyaza yakın renkte,yapışkan madde.
ALBÜMİN: Zülâl.
ALÇAK: Dun, Şifle, Redi, Şeni, Zül.
ALÇAKÇA: Şeni.
ALÇAKGÖNÜLLÜ: Kalender, Mütevazi, Derviş, Çelebi, Alicenap
ALÇAKLIK: Zül, Pesti.
ALÇALMA: Mezellet, Zül.
ALÇITAŞI: Jips.
ALDAÇ: Hile, Desise, Dalavere, Fukus, Al, Dek.
ALDANGIÇ: Üzeri otla örtülmüş çukur.
ALDATMA: Al, Desise, Entrika, Petente.
ALDIRMAZLIK: Lakaydi.
ALE: Ağaçlıklı yol.
ALE: Bir tür İngiliz birası.
ALE: Hint sülünü.
ALE: İki yanı ağaçlıklı yol.
ALEF: İbrani alfabesinin ilk harfi.
ALEGORİ: Bir görüntü,bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle göz önünde canlandırıp dile getirme.
ALEKA: Balçık
ALEKA: Kan pıhtısı.
ALEKOBACANOS-YORGOBACANOS: Rum asıllı Türk besteciler.
ALEKSİ: Okuma yitimi.
ALEL: Ansızın.
ALELITLAK: Gelişigüzel.
ALEMDAR: Bayraktar.Sancak veya bayrak taşıyan.
ALEMDAR: Bayrak taşıyan, Bayraktar.
ALEMİYAN: İnsanlar,dünya adamları.
ALEMİYANE: Akıllıca.
ALEMLER: Avalim.
ALENAS: On dördüncü asırda kullanılan ince,uzun çoğu kez üç köşeli hançer.
ALENAS: Ortaçağda Avrupa’da kullanılmış bir tür eğri hançer.
ALENİ: Aşikâr, Ayan.
ALERJİ: Bazı canlıların bir takım yiyeceklere,ilaç,koku,toz gibi nesnelere gösterdikleri ters tepkiye verilen ad.
ALESTA: Hazır, Tetikte, Anık, Amade.
ALET: Aparay, Aparey, Cihaz, Aparat, Gereç, Aygıt.
ALEUT: Bering Denizi ile Büyük Okyanus arasında yer alan adalar grubu.
ALFA: Akdeniz yöresinde kendiliğinden yetişen ve dokumacılıkta kullanılan bir bitki.
ALFABE: Abece.
ALG: Su yosunu.
ALGARİNA: Ağır bir şeyi denizden çıkarmak veya denize indirmek işinde kullanılan büyük vinçli deniz teknesi.
ALGARLAMAK: Bir ülkeye yağma amacıyla atlan dörtnala sürerek saldırmak
ALGARNA: Denizde ağır cisimleri kaldırmaya,batık gemileri çıkarma veya askıya almaya yarayan,su kesimi az,vinçli tekne yada duba.
ALGEMRE: Isparta yöresinde yetişen ve iyi bir sofra şarabı elde edilen üzüm cinsi.
ALGI: Afyon toplama kaşığı.
ALGIN: Zayıf, Cılız, Hastalıklı.
ALIÇ: Gülgillerden yabani bir ağaç ve bu ağacın mayhoş yemişi.
ALIK: Aptal.
ALIK: Eskimiş giyecek.
ALIK: Hayvan çulu.
ALIMSATIM: Beyşüra.
ALIN: Pişani.
ALIŞILMIŞ: Mutad, Munis.
ALIŞKANLIK: İtiyat, Meleke, Ünsiyet.
ALIŞMA: Ülfet, Mümarese.
ALIŞMIŞ: Menus.
ALIŞTIRMA: Antrenman, Egzersiz, İdman, Talim, Temrin.
ALIŞVERİŞ: Aksata, Ahzuita.
ALİ: Orhan Hançerlioğlu’nun bir romanı.
ALİ: Yüce,yüksek.
ALİABA: Hazreti Muhammed’in aile üyelerine verilen ad.
ALİCAN: Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır kapısı.
ALİCENAP: Onurlu,şerefli.
ALİCENAP: Onurlu,yüce gönüllü.
ALİDAT: Açı ölçmeye yarayan dönme hareketli bir çeşit cetvel.
ALİDAT: Açı ölçücü dönebilir cetvel.
ALİKURNA: Eskiden özellikle sülüs yazı yazmak için kullanılan perdahlı bir kağıt türü
ALİMAN: Bilginler.
ALİNAZİK: Közlenmiş patlıcan,sarımsaklı yoğurt ve kıymayla yapılan bir çeşit yemek
ALİPAŞAKEBABI: Kuş başı doğranmış et ve baklava yufkasıyla yapılan bir tür kebap.
ALİSİN: Sarımsağın antibiyotik etkisini gösteren maddelerinden biri.
ALİSİN: Sarımsağın antibiyotik etkisi gösteren etkin maddesi.
ALİŞAR: Yozgat ilinde ortaya çıkarılan ve Anadolu’nun tam bir kronolojisini göstermesi bakımından büyük önem taşıyan höyük.
ALİŞAR: Yozgat ilinde ünlü bir höyük.
ALİTERASYON: Benzer seslerin bir mısrada veya bir cümlede kulağa hoş gelecek bir ahenkte tekrarlanması.
ALİTERASYON: Koşuk veya düzyazıda uyum sağlamak için sözcük başlarında aynı ünsüzün ve aynı hecelerin yinelenmesi, Ekoizm
ALİVRE: Ürün henüz tarladayken yapılan satış.
ALİZARİN: Kök boyası.
ALİZARİN: Bir tür boya maddesi.
ALİZE: Okyanus rüzgarı.
ALİZE: Tropikal bölgelerdeki denizlerde kesiksiz esen bir takım rüzgarların adı.
ALK: Kuzey Buz Denizinde yaşayan bir martı türü.
ALK: Kuzey buz denizinde yaşayan dalıcı bir martı türü.
ALKANTARA: Mobilyaların ve otomobil koltuklarının kaplanmasında kullanılan döşemelik bir kumaş cinsi.
ALKARNA: İstiridye,midye gibi kabuklu hayvanları avlamak için deniz dibini taramakta kullanılan ağız kısmı demirden yapılmış bir ağ.
ALKAZAR: İspanya’da,Endülüs Araplarından kalma saraylara verilen ad.
ALKOL: Etanol.
ALKOV: Bir oda veya mekana açılan,duvar yada çitle çevrili girinti.
ALKOV: Çevrili girinti.
ALLAME: Bilgisi çok ve derin kişi, Kırkambar.
ALLAPRİMA: Astarsız ve cilâsız bir tual üstüne yapılan ve bir oturuşta bitirilen resim.
ALLEGRO: Bir parçanın canlı,neşeli ve hızlı çalınacağını belirten müzik terimi.
ALMA: İktibas.
ALMAÇ: Ahize,alıcı,reseptör.
ALMAÇ: Ahize, Reseptör.
ALMADERE: Tek kişilik halk oyunu.
ALMANAK: Bir takım bilgileri içeren kitap şeklinde takvim.
ALMANGÜMÜŞÜ: Çinko,bakır ve nikelden yapılan,gümüşü andırır bir alaşım.Mayşor.
ALMAŞIK: İki veya daha çok seyir sıralanmalarında değişildik olan, Mütenavib.
ALNAÇ: Ön taraf,cephe,karşı,yamaç.
ALNAÇ: Bir şeyin ön yüzü.
ALOPESİ: Kıl ve saçların dökülmesi veya yokluğu.
ALOSA: Tirsi balığı.
ALOTROPİ: Karbon ,fosfor gibi maddelerin,fiziksel bakımdan ayrı özellikler gösterebilmesi durumu.
ALOZOM: Erkekliğin ve dişiliğin belirlenmesinde rol oynayan kromozom.
ALPAGUT: Asilzade,derebeyi.
ALPAKA: Lamaya benzeyen koyunumsu hayvan.
ALPİNİZM: Dağcılık.
ALPİNİZM: Dağcılık.
ALTAMİRA: Kuzey İspanya’da tarih öncesi devirlere ait resimler bulunan mağaralardan ilki.
ALTAR: Akrep takım yıldızının kuyruğunun güneyinde yer alan,küçük güney takımyıldızı,sunak.
ALTAR: Sunak.
ALTERİT: Bir toprak cinsi.
ALTERNATİF: Seçenek.
ALTERNATİF: Seçenek, Şık, Tercih, Mütenavib
ALTES: Peru’da yaşayan uzun tüylü bir memeli hayvan.
ALTIDAN: Hastanelerde perhizsiz hastalara etlisi tatlısıyla verilen tam yemek.
ALTIKARDEŞ: Takım yıldız.
ALTINKÖKÜ: İpeka.
ALTINTOP: Turunçgillerden tadı acımsı bir meyve,greyfurt.
ALTIPARMAK: Palamut balığının bir türü.
ALTO: Kemanla viyolonsel arası büyük keman,viyola.
ALTUNİ: Altın renginde olan.
ALU: Eski dilde erik.
ALÜFTE: İffetsiz kadın.
ALÜVYON: Lığ-Akı.
ALYANAK: Güney Ege ve Akdeniz kıyısı bölgelerimizde Çipura balığına verilen ad.
ALYUVAR: Kana kırmızı rengini veren çekirdeksiz,yuvarlak,küçük hücre.
ALYUVAR: Eritrosit.
AM: Eski dilde yıl.
AMA: Gözleri görmeyen.
AMA: Japonya’da Buda Rahibesi.
AMABİLE: Parçanın sevimli ve cana yakın çalınacağını anlatan müzik terimi.
AMADE: Hazır.
AMADE: Emre hazır, Anık, Alesta.
AMAK: Gözpınarları.
AMAKAT: Derinlik., aptallık.
AMALGAM: Dişçilikte kullanılan,cıva ile bakır veya cıva,gümüş ve kalay bileşiği.
AMALGAM: Dişçilikte kullanılan,cıva ve bakır yada cıva,gümüş ve kalay bileşiği.
AMALİKA: Hud Peygamber döneminde Hicaz’da oturan,kötü ahlakları nedeniyle yok oldukları rivayet edilen,Kutsal Kitap’ta adı geçen bir kavim.
AMAN: Evli olmadığı halde bir kadının dostluğunu kazanmış erkek.
AMANİ: Zonguldak yöresine özgü bir halk oyunu.
AMANİTA: Ormanlarda oldukça yaygın bir mantar türü.
AMANİTA: Şapkasının altında ışınsı levhacıklar,sapının üst kısmında bir yaka ve dip kısmında bir etek bulunan mantar.
AMAREGİR: Muhasebeci,sayman.
AMARİL: Sarı humma virüsü.
AMARİLİS: Bir tür soğanlı süs bitkisi.
AMARİLİS: Soğanlı bir süs bitkisi.
AMASA: Eski dilde şişme,kabarma.
AMATERASU: Japonların ulusal Şinto dininde kutsal güneş tanrıçası.
AMATERASU: Japonların ulusal dini Şintoizm’in en önemli güneş tanrıçası.
AMATÖR: Özengeç.
AMAZON: Ata binen kadın.
AMBERAĞACI: Bir cins mimoza
AMBERİYE: Yayla çiçeği.
AMBLEM: Soyut bir şeyin,bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya.
AMBOLİ: Atardamarda kanın pıhtılaşması veya yağ parçacıklarının oluşması sonucunda meydana gelen tıkanma.
AMBÜVARAN: Su üstündeki kabarcıklar.
AMCA: Emmi.
AME: Divit.yazı hokkası.
AMED: Eskiden daireye gelen evraka konan kayıt.
AMELİ: Pratik.
AMELİMANDA: İşe yaramaz.
AMELİMANDA: İşe yaramaz durumda olan
AMENAJMAN: Bir ormanın en iyi biçimde işletilip değerlendirilmesi için uygulanacak kuralların tümü.
AMENNA: Arapça’da inandık anlamında bir söz.
AMENNA: İnandık, kabul ettik anlamında sözcük.
AMENORE: Adet yokluğu
AMER: Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki.
AMERİKAN: Pamuktan düz dokuma.
AMERİKANÜZÜMÜ: Şekerci boyası.
AMETİST: Bir süs taşı.
AMFİBİ: Hem karada hem suda yaşayabilen.(ANFİBİ.)
AMFİTEATR: Sıraları geriye veya kenarlara doğru yükselen tiyatro salonu.
AMFORA: İki kulplu antik testi.
AMİD: Diyarbakır’ın eski adı.
AMİGO: Çoğunlukla spor yarışlarında seyircileri coşturan kimse
AMİL: Etken,yapan.
AMİL: Etken, Fail.
AMİLAZ: Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim.
AMİNALAYI: Eskiden okul öncesi yaştaki çocuklar mahalle mektebine başlarken yapılan tören.
AMİNO: Alkil kökü.
AMİRLER: Ümera.
AMİTOZ: Amip,akyuvar ve bazı bakterilerde hücre bölünmesi yoluyla olan çoğalma.
AMİTOZ: Eşeysiz bölünme.
AMİTOZ: Amiplerde bölünerek çoğalma.
AMNEZİ: Bellek yitimi.
AMNEZİ: Hafıza kaybı
AMNEZİ: Hafıza kaybı.
AMOK: Malaya dilinde delirme.
AMON: Eski Mısır’da güneş tanrısı.
AMOR: Roma mitolojisinde aşk tanrısı.
AMORA: Yelken açma komutu.
AMORA: Yelkenlerin indirilmesi için verilen komut.
AMORF: Biçimsiz.
AMORF: Özel bir biçimleri olmayan maddeler için kullanılan sözcük.
AMORF: Biçimsiz, Kubat.
AMOROFOBİ: Aşık olmaktan duyulan korku.
AMOROZ: Bakar körlük.
AMORTİSÖR: Motorlu araçlarda sarsıntıyı en aza indirmeye yarayan düzen.
AMPER: Elektrik akımı birimi
AMPİR: Napolyon döneminde Fransa’da ve Avrupa’da yaygın olan yapı,mobilya ve giyim biçemi.
AMPİRİK: Tecrübeye dayanan.
AMPİRİZM: Bilginin, gözlem, deney veya duyularla elde edilebileceğini savunan öğreti.
AMPLİFİKATÖR: Yükselteç.
AMUT: Dikme.Dik.
AMUT: Dikme.
AMYANT: Kolayca bükülebilen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş,bir tür ak asbest.
AN: En kısa zaman.
AN: İki tarla arasındaki sınır.
AN: Zihin.
AN: Güzellik, Görk
ANAARI: Arı beyi.
ANABAS: Sığ sulardaki çalılıkların dibinde yaşayan küçük balık.
ANABASİS: Yunanlı tarihçi Ksenophon’un Onbinlerin Dönüşü adıyla da bilinen ünlü eseri.
ANABOLİZMA: Özümleme.
ANAÇ: Kart, Yaşlı.
ANADUT: Dirgen,yaba.
ANADUT: Sap yüklemede ve harman aktarmada kullanılan tahta tarım aracı.
ANADUT: Üç çatallı değnek.
ANADUT.: Harman aktarma ve sap yükleme işlerinde kullanılan tarım aracı.Dirgen.Yaba
ANAFOR: Burgaç,çevri,eğrim.
ANAGRAM: Bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek elde edilen kelime.
ANAGRAM: Bir sözcükteki harflerin yerini değiştirerek elde edilen yeni sözcük.
ANAGRAM: Kitap,takip,patik,katip örneğinde olduğu gibi,bir sözcük içindeki seslerin yerini değiştirerek elde edilen yeni sözcüğe verilen ad.
ANAGRAM: Bir sözcükteki harflerin değişmesiyle oluşan yeni sözcük.
ANAHİTA: Eski İran dininde aşk ve bereket tanrısı.
ANAHİTA: Eski İran dininde aşk ve doğurganlık tanrısı.
ANAHTAR: Açkı, Açar.
ANAK: Heykel,abide anlamında yerel sözcük.
ANAK: Yaprak sapı.
ANAKİKLİK: " ""Anastas mum satsana"" örneğinde olduğu gibi tersinden okununca da aynı anlamı verir söz ya da tümce."
ANAKONDA: Boagillerden,tropikal Amerika’da yaşayan,avını sararak ve sıkarak öldüren yılan.
ANAKRONİK: Çağı geçmiş, Eskimiş.
ANAKRONİZM: Değişik çağları birbirine karıştırma,bir olayın çağıyla ilgili yanılma.
ANAKRONİZM: Değişik çağları birbirine karıştırma,bir olayın çağıyla ilgili yanılma.
ANALİTİK: Çözümlemeli.
ANALJEZİ: Acı yitimi.
ANALOJİ: Benzeşim,örnekseme.
ANALOJİ: Bir sonuç çıkartma yolu.
ANALOJİ: Benzeşim.
ANAMNEZ: Hastanın veya yakınlarının,onun daha önce geçirmiş olduğu hastalık ve sağlık durumları hakkında hekime verdiği bilgilerin tümü.
ANAMORFOZ: Bir cismin eğri bir ayna önünde aldığı kaba ve biçimsiz görüntü.
ANAN: Hatırlayan.
ANANE: Gelenek.
ANANET: Erkekte cinsel güçsüzlük.,puluçluk.
ANANET: Cinsel güçsüzlük.
ANAPA: Bir cins taze fasulye.
ANAR: Azerbaycanlı ünlü yazar.
ANAR: Boy,klan.
ANAR: Bir kabilenin bölündüğü parçalardan her biri.
ANARTI: Dil tutukluğu.
ANARTRİ: Dil tutukluğu.
ANARTRİ: Dil tutukluğu.
ANASIR: Ögeler.
ANASON: Maydanozgillerden,hamur işlerinde ve rakı yapımında kullanılan bir bitki.
ANASU: Katılaşmakta olan bir sıvıda cisimler kristalleştikten sonra arta kalan çökelti.
ANAT: Nüans.
ANATEKSİ: Kayaçların erimesi.
ANATHEMA: Aforoz.
ANATOMİ: İnsan,hayvan ve bitkilerin yapısını ve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim.
ANATOSİZM: Ödünç verilmiş bir paranın,bir yıldan daha kısa bir dönem için hesaplanan faizlerinin ana paraya eklenmesi.
ANAVASYA: Göçücü balıkların Akdeniz’den Karadeniz’e çıkması.
ANAVATA: Sarma tekniğiyle yapılan bir tür işleme.
ANAVUL: Suyun arklara paylaştırıldığı yer.
ANAVUL: Suyun arklardaki taksim yeri.
ANAZARK: Plazma sıvısının deri altı dokusuna ve seroz zarlara yaygın biçimde sızması.
ANÇÜEZ: Genellikle hamsi veya sardalye balığından yapılan zeytinyağlı ve tuzlu balık ezmesine verilen ad.
ANÇÜEZ(ANÇUVEZ): Balıkların tuzlaması.
ANDAÇ: Ajanda.
ANDAÇ: Hatıra,yadigar.
ANDAÇ: Hatırat.
ANDAL: Tütün fidelerinin yetiştirildiği yatak.
ANDAL: Tütün fideliği.
ANDANTE: Müzikte yarı yavaş,orta hızda.
ANDANTE: Yarı yavaş anlamında müzik terimi,adagio ile antantino arası.
ANDELİB: Eski dilde bülbül.
ANDIRAK: Unutulmaması gereken şeyler için konan nişan.
ANDIZ: Servi ağacı.
ANDIZOTU: Sarı çiçekli,acı ve kokulu bir ot.
ANDROCLE: Efes kentinin kurucusu.
ANDROPOZ: Erkeklerde yaş dönemi.
ANE: Kasık.,
ANE: Yabani dişi eşek.
ANEKDOT: Fıkra.
ANEKDOT: Kısa veya özlü anlatımı olan komik öykü.
ANELE: Gemilerde kullanılan demir halka.
ANEMİ: Kansızlık.
ANEMOMETRE: Rüzgarın veya gaz durumundaki akışkanların akış hızını ölçmeye yarayan aygıt.
ANEMON: Dağ lalesi.Manisa lalesi
ANEN: Bir anda.
ANEVRİZMA: Bir atardamarın bir noktasında oluşan ur biçiminde gevşeme şişkinliği.
ANGIN: Ünlü,soylu.
ANGLİKAN: Dini bakımdan İngiliz kilisesine bağlı kimse.
ANGOB: Doğal rengini gizlemek için çiniye sürülen beyaz sır.
ANGOR: Ruhsal bunaltı.
ANGSTRÖM: Metrenin on milyarda biri değerine eşit olan ışık dalgalarını ölçme birimi.
ANGUAZ: Karın üstü kaslarının veya boğazın kasılmasına yol açan,paniğe kapılma şeklinde görülen ruhsal ve fiziksel rahatsızlık.
ANGUT: Ördeğe benzer,tüyleri kiremit renginde bir yaban kuşu.
ANGUT: Ördekgillerden bir yaban kuşu.
ANIK: Doğuştan yetenekli.
ANIZ: Ekin biçildikten sonra toprakta kalan köklü sap.
ANİF: Sert,kaba.
ANİK.: Kimi yörelerde mayası tutmamış hamur anlamında kullanılan sözcük
ANİLİN: Benzenden türeyen ve boya sanayiinde kullanılan zehirli bir madde.Organik boya cevherine verilen ad.
ANİLİN: Yapma boyaların yapımında kullanılan bir madde.
ANİMA: Can.
ANİMA: Jing’un terminolojisinde insanoğlunun kadınsı bölümünü belirten ilk örnek.
ANİMASYON: Canlandırma.
ANİMATÖR: Canlandırıcı.
ANİMİZM: Nesnelerin ruhsal varlık tarafından yönetildiğine inanmak.
ANİSA: Kapadokya bölgesinde bir ilk çağ kenti.
ANJİN: Boğaz mukozasının şişmesi,yutak iltihabı.
ANKASTRE: Bir oyuğa,bir yuvaya yerleştirilmiş tesisat.
ANKİLOZ: Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi.
ANKİLOZ: Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi.
ANKLAV: Bir devletin topraklarıyla çevrilmiş,başka bir devlete ait arazi.
ANKLAV: Bir devletin topraklarıyla çevrilmiş, başka bir devlete ait arazi.
ANKSİYETE: Yürek darlığı.,aşırı sıkıntı,kaygı,bunaltı.
ANLAK: Zeka.
ANLAM: Meal, Mazmun.
ANLAMDAŞ: Sinonim, Müteradif, Eşanlamlı.
ANLAŞMAZLIK: İhtilaf, Nifak.
ANLAYIŞ: İzan, Mantalite.
ANLIK: Akıl, İdrak, Zihin, Zeyrek, An, Us.
ANMALIK: Hediye, Armağan.
ANNEMHAKKINDAHERŞEY: Pedro Almodovar’ın bir filmi.
ANOA: Sulavesi Adalarında yaşayan bir manda.
ANOA: Sulavesi adalarında yaşayan cüce bir manda.
ANOMALİ: Sapaklık,aykırılık.
ANONA: Ekvator bölgelerinde yetişen bir meyve ağacı.
ANONA: Ekvator bölgesinde yetişen bir meyve ağacı.
ANONİM: Genel, kimin yaptığı bilinmeyen.
ANORAK: Su geçirmez,kukuletalı kısa ceket.
ANOREKSİ: Aşırı iştahsızlık.
ANOREKSİ: İştahsızlık.
ANOREKSİ: Tıpta iştahsızlık.
ANOT: Pozitif elektrot.
ANSEFALİT: Beyin yangısı.
ANSIZ: Meşru olmayan çocuk.
ANSIZIN: Alel, Anen, Ani.
ANSİKLOPEDİ: Bilgilik.
ANT: Yemin.
ANTAGONİZMA: Tezat.
ANTANT: Anlaşma,uyuşma.
ANTANT: Anlaşma, Uyuşma, Antlaşma. İttifak, İtilâf, Muahede.
ANTERİT: Bağırsak iltihabı.
ANTERİT: İnce bağırsak iltihabı.
ANTET: Yazı veya resim başlığı.
ANTİ: Bileşimine girdiği sözcüğe karşıt anlam yükleyen yabancı bir önek.
ANTİDOT: Panzehir.
ANTİK: İlk çağdaki uygarlıkla ilgili olan.
ANTİKOR: Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde.
ANTİKOR: Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde.
ANTİSİKLON: Yüksek basınçlı atmosfer kütlesi.
ANTLAŞMA: Pakt, Muahede, Akit, Antant, Misak.
ANTOLOJİ: Güldeste, Cönk, Seçki.
ANTRAKT: Ara.
ANTRAKT: Bir gösteri sırasında perde arasındaki dinlenme zamanı.
ANTRAKT: Bir oyunda,bir filmde dinlenme süresi,ara.
ANTRASİT: Bir tür taşkömürü.
ANTRASİT: Bir taşkömürü cinsi.
ANTREPO: Gümrük deposu.
ANTROPOLOG: İnsan bilimi uzmanı.
ANTROPOLOJİ: İnsanbilim.
ANU: Mezopotamya’da gök tanrısı.
ANU: Sümerlerde gök tanrısı.
ANUBİS: Mısır’da ölüler tanrısı.
ANURA: Kurbağaların bilimsel adı.
ANUŞTİGİN: Harzemşahların ilk hükümdarı.
ANUT: İnatçı,ayak direyen
ANÜRİ: İdrarını yapamama şeklinde ağır bir böbrek rahatsızlığı belirtisi,İdrarın kesilmesi.
ANÜRİ: Tıp dilinde idrar salgısının azalmasına verilen ad.
ANÜRİ: İdrarın kesilmesi.
ANZAROT: Argo’da rakı.
ANZAROT: Sıcak ülkelerde yetişen bodur bir ağaç.
ANZER: Rize ilinde balıyla ünlü bir yayla.
ANZER: Rize ilinde,aynı adlı balıyla ünlü bir yayla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.