12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -AF-

AABAMA: Simyacıların kurşuna verdikleri ad.
AAMU: Eski Mısırlıların,Asya’nın Mısır’a yakın bölgelerinde yaşayan Sami kavimlerine verdikleri ad.
AARE: İsviçre’de ırmak.
AB: Eski dilde su..
AB: Evrensel alıcı kan grubu.
ABA: Eski Türk güreşlerinden biri.
ABA: Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş.
ABAB:  Yirminci yüzyıl başında Vantrilok anlamında kullanılmış sözcük.
ABADAN: Yünlü yada pamuklu bir dokuma.
ABADİ: Kalınca ve açık saman renginde ipekten yapılan yarı mat bir kağıt türü.
ABAİNDİ: Van Gölü kıyısındaki Urartu   kenti.
ABAİNDİ:  Van gölü kıyısında Urartu kenti.
ABAK: Eski Yunanistan’da tapınaklarda yer alan ve üzerine sungular konan masa.
ABAKA: Filipinlerde yetişen ve Manila keneviri adlı elyafı veren muz türü.
ABAKÜS: Sayı boncuğu,çörkü.
ABAKÜS:  Sayı boncuğu, Çörkü.
ABALON: Düğme ve süs eşyası yapımında kullanılan bir deniz kabuklusu.
ABALON: Kabuğundan düğme ve süs eşyası yapılan deniz kabuklusu .
ABAN: Eskiden İran’da kullanılan Zerdüşt takviminde yılın sekizinci ayı.
ABANİ: İpekten sarımtırak dallı nakışlarla işlenmiş bir tür beyaz ve ağır kumaş.
ABANİ: Sarımtırak dallı nakışlarla işlenmiş bir tür beyaz ipek kumaş.
ABANOZ: Sert ve siyah renkli tahta.
ABAR: Eski dilde hesap defteri..
ABARA: Tarlada açılan su yolu,tarlayı sulamakta kullanılan tahta oluklar.
ABARA: Tarlada saban izi.
ABARA: Toprak,kum ve saman elemeye yarayan iri delikli kalbur
ABARA:  Bir tür iri delikli kalbur./Saban demirinin tarlada açtığı çizgi./Tarlada açılan su yolu.
ABARNA: Orta Anadolu’da bir ilk çağ yerleşmesi.
ABAS:  Bir kâhin ismi.
ABAŞO: Denizcilik dilinde aşağıda,alt anlamında kullanılan söz.Gemiyi baştan yada kıçtan halatla karaya bağlama.
ABAŞO:  Altta, Aşağıda.
ABAZAN: Uzun süre kadınsız kalan erkek,cinsel açlık çeken.
ABBARA: Mardin’in geleneksel sokaklarındaki kemerli geçitlere verilen ad.
ABBAS:  Sert tavırlı, Çatık kaşlı kimse.
ABBASSOS:  Eski çağlarda Anadolu'da kent.
ABBAYE:  Manastır.
ABBOT:  Başkeşiş.
ABDAL: Eskiden kimi gezgin dervişlere verilen ad.
ABDAL:  Çingene, Dilenci.
ABDİKÖR: Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesine özgü bir tür köfte.
ABECE:  Alfabe.
ABECESEL:  Alfabetik.
ABEK: Eski dilde cıva.
ABERASYON: Sapınç.
ABERASYON:  Sapınç.
ABERECİ: Sırf buğday yolmakta çalıştırılan tarım işçisi.
ABES: Boş.,yararsız,.saçma.
ABES:  Akla ve gerçeğe uygun olmayan.
ABESE: Kuranda bir sure.
ABEYİ: Bir baş rahip yada bir baş rahibe tarafından yönetilen manastır.
ABIHAYAT: Efsanelere göre içene ölümsüzlük sağlayan bir su.
ABIHAYAT:  Efsaneye göre içene ölümsüzlük veren su, Bengisu.
ABIRU:  Yüz suyu, Irz, Namus, Şeref.
ABİ: Açık mavi, kırmızı ve beyaz,sıkı ve tatlı küçük elma.
ABİD:  Allah'a tapan.
ABİR: Safran,amber ve misk karıştırılarak yapılan güzel bir koku.
ABİR:  Güzel bir koku adı.
ABİS: Okyanusların çok derin yeri.
ABİSAL: Derin sular.
ABİŞ:  Bir hayvan adı.
ABİYE: "Erkeklerde resmi,ciddi;kadınlarda öğleden sonra giyilen,özenli,süslü,aksesuarı tamam giyime verilen ad."
ABİYE: Kadınların özel gecelerde giydiği şık giysi veya tuvalet.
ABİYE: Şık,lüks ve gösterişli,bir törene,bir davete uygun giyim tarzı.Fantezi ve öğleden sonra giyilebilecek kadın giysisi biçimi.
ABLA:  Bila, Cice.
ABLAK:  Yayvan ve dolgun yüzlü kimse.
ABLATİF: Gramerde çıkma durumu.
ABLATİF:  Çıkma durumu.
ABLATYA: Bir tür balık ağı.
ABLİ:  Bir tür palanga.
ABLUKA: Kuşatma.
ABLUKA:  Kuşatma, Bir yerin iç ve dış bağlantısını zor kuvvetle kesme.
ABO: Turku’nun İsveç’teki adı.
ABOLİ: İstenç yitimi.
ABOLİSYON:  Köleliğin kaldırılması.
ABONDONE: Dövüşemeyecek duruma gelen bir boksörün karşılaşmayı bırakması.
ABONE: Önceden ödemede bulunarak süreli yayınlara alıcı olma işi
ABONE:  Sürdürüm.
ABORDA: Bir deniz teknesinin başka bir tekneye veya iskeleye yanını vererek yanaşması.
ABOSA: Denizcilikte,çekilmekte veya indirilmekte olan bir halatı veya zinciri bir yere bağlamak için verilen komut.
ABOSA: Gemide hareket halinde bulunan bir halatın veya zincirin,bir an durdurulması için verilen komut.
ABRA: Değiş tokuş da üste verilen şey.
ABRA: Teraziyi denklemek için hafif gelen gelen kefeye konulan ağırlık.
ABRA:  Bir değiş-tokuşta üste verilen şey.
ABRAKADABRA:  Eski dönemlerde, hastalıkları iyileştirdiğine inanılan büyülü sözcük
ABRAMAK: Deniz taşıtlarını yönetmek.
ABRAMAK: Eski dilde idare etmek.,temize çıkarmak.
ABRAMAK:  Yönetim, İdare, Deniz taşıtları için idare etmek.
ABRAŞ: Alaca benekli./Cüzamlı./Çiçek bozuğu.
ABRAŞ:  Alaca benekli./ Çarpık, Eğri, Yamuk.
ABSTRE: Soyut,mücerret.
ABSTRE:  Soyut, Mücerret.
ABSÜRD: Saçma.
ABSÜRT:  Saçma.
ABUHAVA:  İklim.
ABULLABUT:  Hantal, Kaba, Anlayışsız kimse, Battal, Nadan.
ABUS: Asık suratlı,somurtkan.
ABUS: Somurtkan.
ABUS:  Somurtkan, Asık yüzlü.
ABUZAMBAK:  Abuk-sabuk.
AC: Aktinyum elementinin simgesi.
AC: Eski dilde ılgın ağacı.
ACAİBİSEBA:  Dünyanın yedi harikasının eski söyleniş biçimi.
ACAR: Gözüpek.
ACAR:  Besili, semiz hayvan.
ACE: Teniste hızlı,iyi,karşılanamayan servis atışı.
ACELE:  İvedi, Müstacel, Ekspres, Aladı, Tez.
ACELECİ:  İvecen.
ACER:  Yeni, Kullanılmamış.
ACEVELE: Suda yüzdürülerek çekilen veya herhangi bir yere asılan cismin sağa sola   çarpmasını önleyen donanım.
ACEZE:  Acizler, Güçsüzler.
ACIBADEM: İrmik ve şekerle yoğrularak fırında pişirilen bir tür kurabiye.
ACIK:  Yas, Acı, Matem.
ACIKLI:  Elim, Trajik, Hazin, Dramatik.
ACIMSI:  Acırak.
ACİBE: Hiç görülmemiş,alışılmamış,şaşılacak veya yadırganacak şey.Ucube.
ACİBE:  Alışılmamış, Yadırganacak şey.
ACİL: Hemen yapılması gereken, ivedi, müstacel
ACİR:  Bir şeyi kiraya veren.
ACUBE:  Acayip, Çirkin şey, Ucubet.
ACUK: Yabani elma.
ACUL: Tez canlı,içi tez,ivecen.
ACUL:  Aceleci.
ACUN:  Dünya.
ACYO: Bir ticaret senedinin yenilenmesinden alınan komisyon.
AÇANA: Hatay ili Reyhanlı ilçesinde arkeolojik höyük.
AÇAR: Anahtar.
AÇAR:  Anahtar, Açkı. / Yemek   öncesi   iştah   açıcı, Aperitif.
AÇELYA: Orman gülü.
AÇGI:  Hah, Kilim gibi yaygılara veriler ad.
AÇGÖZLÜLÜK:  Tamah
AÇIK:  Vazıh, Celi, Baz, Münhal, Sarih.
AÇIKLAMA:  İzahat, Tavzih, İfşa, Şerh. Tefsir, Beyan.
AÇIKLAMALAR:  İşfaat, Meşruhat.
AÇIKLIK:  Sarahat, Vuzuh, Aleniyet.
AÇILIŞ:  Kuşat.
AÇILMA:  İncilâ.
AÇIM:  Vahiy.
AÇKI: Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç.
AÇKI:  Cilalama, Perdah.
AÇMA:  Yayma, Şerh.
AÇMAZ:  İçinden çıkılması zor durum, Çaparız.
AD: Sayma,sayılma.
AD:  Peygamberleri Hud'u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim.
ADA: Bir cins orkide.
ADABEYİ: Lipsos balığının bir diğer adı.
ADABIMUAŞERET:  Görgü, Terbiye.
ADADİYOZ: Argoda külhanbeyi tavırlı kimse.
ADAGİO: Yavaş,ağır anlamında kullanılan müzik terimi.
ADAK:  Nezir.
ADAKARASI: Avşa adasında yetişen ve iyi bir sofra şarabı elde edilen kırmızı üzüm cinsi.
ADAKLAMAK: Küçük çocuğun yürümeye başlaması.
ADALARDENİZİ: Ege Denizinin eski adı.
ADALET:  Tüze.
ADALYA: Antalya’nın eski adı.
ADAMOTU: Kan kurutan.
ADAMOTU: Patlıcangillerden kötü kokulu bir bitki.
ADAMOTU: Patlıcangillerden,geniş yapraklı,kötü kokulu bir bitki,kankurutan.
ADAPTASYON: Uyarlama.
ADAPTÖR: Bir aletin çapları birbirinden farklı olan parçalarından birini ötekine geçirebilmek için yararlanılan bağlayıcı.
ADAR: Zaman,vakit (yerel sözcük)
ADASOĞANI: Zambakgillerden,soğanından ilaç olarak yararlanılan bir takım maddeler elde edilen bir bitki.
ADATİS: Çok ince ve çok seyrek muslin yada pamuklu bez.
ADAVET: Düşmanlık.
ADCILIK:  Nominalizm.
ADEL:  Daha, En çok, Çok adil.
ADELA: Avrupa’da yaşayan bol renkli iri bir kelebek türü.
ADEM:  Yokluk, Hiçlik, Gaybubet.
ADEMABAD:  Yokluk ülkesi.
ADEMCİLİK:  Akmeizm.
ADEN:  Cennet.
ADENİT: Lenf düğümlerinin iltihabı.
ADENOM: Bir salgı bezi dokusunda,o doku aleyhine gelişen tehlikesiz ur.
ADENOM: Tehlikesiz salgı bezi uru.
ADES:  Mercek, Büyüteç.
ADESE:  Mercek.
ADET:  Aybaşı, Hayız
ADHA: Eski dilde kurban bayramı.
ADHA:  Kurban bayramı.
ADIL: Zamir.
ADIL:  Zamir.
ADİD:  Bir-çok, Pekçok.
ADİGE: İtalya’nın Po’dan sonra en uzun nehri.
ADİM:  Yok, Bulunmayan.
ADİNAMİ: Tıp’ta kuvvetsizlik
ADİNAMİ: Tifo gibi bazı hastalıklara eşlik eden kas zayıflığı.
ADİVASİ: Hindistan’da kastlar halinde değil de kabileler halinde örgütlenmiş ve kültürleri Hindu olmayan yerli halk.
ADLA:  Kenarlar, Sayı kökleri.
ADLAMA:  Tesmiye.
ADLANDIRMA:  Tesmiye
ADLİ: İkinci Bayezit’in şiirlerinde kullandığı mahlas
ADOLESAN: Tıp dilinde ergenlik,buluğ anlamında kullanılan sözcük.
ADONİS: Avlamak istediği yaban domuzu tarafından öldürülen,Bybloslu genç Fenike tanrısı.
ADONİS: Parlak,mavi renkli gündüz kelebeği.
ADONİS: Yunan mitolojisinde Afrodit’in gözdesi olan genç delikanlı.
ADRAS:  Azı dişleri.
ADRASAN: Antalya Körfezinin batı kıyısında bir koy ve burun.
ADRENALİN: Böbrek üstü bezlerinin etkili bir maddesi.
ADRES:  Bulunak.
ADSIL:  Ad belirtilerek yapılan iş, Nominal.
ADÜV:  Düşman, Adu, Yağı, Hasım.
AE: George  William  Russell  (takma adı).
AEDİCULA: Roma sanatında,tapınak yada mezarlarda Tanrı heykelinin,ölü heykelinin yada kutsal eşyanın konulduğu küçük niş.
AERAJ:  Maden ocaklarında havalandırma sistemi.
AERANKİMA: Kimi  su  bitkilerinin, suyun  altındaki  organlarında  bulunan  ve  hava  boşlukları  içeren dokusu.
AERODİNAMİK: Gazların hareketini inceleyen fizik bilimi dalı.
AEROFAJİ: Hava yutma.
AEROFOBİ: Hava korkusu.
AEROFOBİ: Uçma korkusu.
AEROLİT: Göktaşı. Taş meteorit.
AEROSKOP: Havadaki toz taneciklerini ölçmeye yarayan araç.
AEROSO:  Yalnız oksijenin olduğu ortamlarda gelişebilen mikroorganizma.
AFACAN:  Ele avuca sığmaz yaramaz çocuk.
AFAK: Ufuklar.
AFAK:  Billur cismi olmayan göz.
AFAKAN: İç sıkıntısı.
AFAKİ: Nesnel.
AFARA: Tahılın taş ve samanla karışması./Harmanda ürün kalıntısı.
AFARA:  Tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı.
AFARACI: Harman yerlerindeki hububat döküntülerini toplayan kişi.
AFAT: Kıranlar.
AFAZİ: Söz yitimi.
AFEL: Yer yuvarlağının yıl içinde Güneşe en uzak olduğu nokta.
AFEMİ: Konuşma bozukluğu.
AFERİST: Vurguncu,dalavereci.,spekülatör.
AFERİST:  Vurguncu, Çıkarcı, Muktedir. Spekülatör.
AFFETME:  Gufran.
AFİ: Argoda gösteriş,çalım.
AFİFE: Namuslu,iffetli kadın.
AFİFEJALE: Tiyatro sahnesine ilk çıkan Müslüman Türk kadını.
AFİKA: Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban.
AFİL:  Batan, Kaybolan.
AFİS: Gümüşbalığının küçüğü.
AFİŞ:  Ası.
AFİTAL: Bitkisiz.
AFİTAP.: Güneş.
AFONİ: Ses yitimi
AFORİZMA:  Tarzıyla, atasözünden ayrılan kısa ve vurucu cümle, Vecize.
AFOROZ: Hıristiyanlıkta kilise tarafından verilen cemaatten kovma cezası.
AFOROZ: Hıristiyanlıkta kilise tarafından verilen cemaatten kovma cezası.
AFOROZ:  Anathema.
AFRİKANER: Güney Afrika Cumhuriyetinde doğmuş veya uzun süredir orada yaşayan ve Afrikaans dili konuşan beyaz ırktan kişiler.
AFRO:  Kıvırcık bir saç modeli.
AFSUN:  Büyü, Efsun.
AFT: Ağzın içinde oluşan pamukçuk.
AFTOS: Argoda oynaş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.