1 Ekim 2011 Cumartesi

ZAMBAK 10.SINIF EDEBİYAT 51-56.SAYFA CEVAPLARI (İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ)

51-56.SAYFA CEVAPLARI
2. İslami Dönemde İlk Dil ve Edebiyat Ürünleri (XI-XII. yy.)
Kutadgu Bilig
Atebetü'l-Hakayık
Divan-ı Hikmet
Divanü Lügati't-Türk
HAZIRLIK
1.     XI-XII. yüzyıllarda Türklerin tarihî, siyasi ve sosyal yapısı hakkında bilgi toplayınız ve bunların özetini çıkarınız.

İslâmiyet, bu dini kabul eden Türklerin duyuş ve düşünüşünü, dünya görüşünü, yaşayış tarzını değiştirmiştir. Bu dönemde kentlerin ve kentsel yaşamın oluşması sonucunda toplumda tabakalaşma meydana gelmiş, bu da Arap ve Fars kültür­lerinin yüzyıllar boyunca beslediği büyük bir zevk ayrılığını doğurmuştur.
Gerçekten kentlerde, medrese ve saray çevresinde oluşan yüksek zümre ede­biyatı, gerek dil gerek içerik gerekse ölçü ve biçim bakımından yeni uygarlığın etki­sine hızla girmiştir. Halkın edebiyatı ise içerik bakımından değişmekle birlikte dil, ölçü ve biçim yönlerinden eski geleneğine bağlı kalarak gelişmesini sürdür­müştür. Böylece Türk edebiyatı, aydınlar için ayrı, halk için ayrı olmak üzere iki kolda gelişme göstermiştir.
Genellikle medrese öğrenimi gören ve İslâmî bilimleri öğrenen yüksek zümre şairleri, Fars edebiyatını örnek almakla birlikte, aynı konu ve temaları, aynı ölçü ve biçimleri kullanarak, kendi üslûplarının damgasını taşıyan klâsik bir edebiyat meydana getirmeyi başarmışlardır. Geçen yıl örneklerini gördüğünüz bu Klâsik Türk Edebiyatı'nı, ileride daha geniş olarak inceleyeceğiz.
İslâmiyet’in Türk edebiyatı üzerindeki etkilerini belirtirken tasavvuf düşüncesine de değinmek gerekir. Bu İslâm mistisizminin özellikle Türk Halk Edebiyatı içinde Dinî - Tasavvufî Türk Edebiyatı diye ayrı bir dal oluşturduğunu, yine geçen yılki derslerinizden biliyorsunuz.
Demek ki İslâmiyet, toplumda bir zevk ayrılığına yol açmakla birlikte, Türk ede­biyatının birtakım yeni değerler kazanarak zenginleşmesinde ve böylece çok yön­lü bir gelişme göstermesinde etkili olmuştur.
2.      Hakaniye Lehçesi ve Karahanlı Türkçesinin özelliklerini ve kullanım alanlarını araştırınız.


Hakaniye (Karahanlı) lehçesi ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar zamanında yazılmış olan eserlerde kullanılan lehçedir. O dönemde ilk İslamî eserler dediğimiz dört önemli eser yazılmıştır (Kutadgu Bilig 1069, Divanü Lügati't-Türk, Atebetül Hakayık ve Divan-ı Hikmet). Bu eserlerde kullanılan dil Türkçedir (Divanü Lügati't-Türk'ün kelimelerin anlamlarını açıkladığı bölümleri Arapçadır; diğer bölümler ise tamamen Türkçedir). Türkçenin Hakaniye lehçesi kullanılmıştır bu dört eserde.
      Göktürkler, Göktürk alfabesini ve Göktürk lehçesini ; Uygurlar Uygur alfabesini ve Uygur lehçesini ; Karahanlılar ise Arap alfabesini ve Karahanlı (Hakaniye) lehçesini kullanmışlardır. Bu üç lehçe arasında az da olsa farklılıklar vardır. Fakat bu farklılıklar çok büyük oranda olmadığı için bu üç devlet zamanında (6. yüzyıl ile 13. yüzyıl arası) konuşulan ve yazılan Türkçeye  "Eski Türkçe" denir. "Eski Türkçe Dönemi"nin son devresi, yani Karahanlılar zamanında ise dediğimiz gibi Karahanlı (Hakaniye) lehçesi kullanılmıştır. Bir süre sonra Türkçenin şiveleri arasındaki farklılık artmaya başladığı için 13. yüzyıldan sonra Türkçe, iki ana kola ayrılmıştır:
 1. Batı Türkçesi: Asıl kaynağı Göktürk lehçesidir. Şu anki Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Gagavuz Türkçesi, Batı Tükçesi grubuna girer. Göktürk lehçesi yüzyıllar içerisinde gelişip değişerek günümüzde Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Gagavuz Türkçesi halini almıştır.
 2. Kuzey-Doğu Türkçesi: Asıl kaynağı Uygur ve Karahanlı (Hakaniye) lehçesidir. Şu anki Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Uygur Türkçesi ve Tatar Türkçesi, Kuzey-Doğu Tükçesi grubuna girer. Uygur ve Karahanlı (Hakaniye) lehçesi yüzyıllar içerisinde gelişip değişerek günümüzde Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Uygur Türkçesi (Not: Günümüzde Uygurlar hala yaşamakta olup Orta Asya civarında özerk bir devletleri vardır.) ve Tatar Türkçesi halini almıştır.
3.      Mesnevi nazım şeklinin özelliklerini ve Türk edebiyatındaki kullanımını araştırınız.
Sözlük anlamı ikişer ikişer anlamında, iki mısralık nazım birimidir. Mesnevî, aslı Arapça olmasına rağmen Arapçada kullanılmayan bir kelimedir. Edebiyatta her beyti kendi arasında kafiyeli, iki beyitten binlerce beyte kadar uzanan nazım şeklinin adıdır. Beyitlerin ayrı ayrı kafiyeli olması yanında her beytin anlamının kendi içinde tamamlanması ve öteki beyitlere geçmemesi gerekir. Ancak beyit­ler arasındaki konu birliğine de dikkat edilir. Mesnevî beyitlerinin kafiyeleri ba­ğımsız olduğundan uzun hikâyelerin yazılmasına elverişli bir nazım şeklidir. Destanlar, uzun aşk hikâyeleri, didaktik, dinî ve ahlâkî konular ve ansiklopedik bilgiler veren eserler mesnevî şeklinde yazılmışlardır.
Mesnevî İran edebiyatında doğmuş, buradan Arap ve Türk edebiyatlarına geç­miştir. Türkçenin ilk mesnevîsi, Yusuf Has Hâcib(ö.1077)'in Kutadgu Bilig (1069-70) adlı siyâsetnâmesidir. Bu mesnevî 6645 beyitten oluşmaktadır. XIII. asırda Mevlânâ Celaleddin-i Rumî  26.000 beyitlik Mesnevîsi ile Yunus Emre'nin Risaletü'n-Nushiyye adlı mesnevîleri XIII. asrın önemli mesnevîleridir. XIV. asırda ise Ferahnâme (Kemaloğlu), Garibnâme (Âşık Paşa), Mantıku’t-Tayr (Gülşehrî), İskendernâme, Cemşid ü Hurşid (Ahmedî), Yusuf u Züleyha (Şeyyâd Hamza), Hurşidnâme (Şeyhoğlu Mustafa),  Süheyl ü Nevbahar (Mes'ud bin Ahmed) önemli mesnevîlerdir.
4.      Bir milletin dinini değiştirmesi onun edebiyatına ne şekilde yansır?
Bir milletin dinini değiştirmesiyle bütün hayatında değişim olur. Bu değişimden edebiyatta nasibini alır. Kullanılan kelimeler, şiirlerin ölçüsü, dinin doğduğu milletin edebiyatı, yaşam tarzı edebiyatta kendini gösterir. Şairler bu yenini dinin kavram ve kelimelerini şiirlerinde kullanırlar.
5.  Türkler İslamiyet’i seçtikten sonra eski kültürlerini tamamen bırakmışlar mıdır? Düşüncelerinizi söyleyiniz.
Tamamen bırakmamışlardır. Çünkü İslamiyet Türklerin İslamiyet öncesi bir çok düşüncesini içinde barındırıyordu. Örneğin savaşçılık, cihan hakimiyeti düşüncesi, misafirperverlik, temizlik… bunlar Türklerin her zaman sahip olduğu kültürel değerlerdir.
6. Yusuf Has Hâcip, Edip Ahmet Yüknekî, Ahmet Yesevî ve Kaşgarlı Mahmut'un edebî ve fikrî özelliklerini araştırınız.

Yusuf Has Hâcip: Karahanlı ve İslâm devri Türk edebiyatının ilk büyük eseri olan Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hâ­cib tarafından Balasagun'da yazılmağa başlan­mış, 1069-1070'te Kaşgâr'da tamamlanmış. Yusuf, Balasagun'un asil bir ailesine mensup olup 1019 yılı civarında doğmuştur. İyi tahsil gör­müş, Arapçayı ve Farsçayı öğrenmiş, bu dillerin edebiyatlarına, zamanının ilim ve hünerlerine vâ­kıf olmuştur. Balasagun'da değerini gösterme fır­satını bulamayan Yusuf, elli yaşını geçince Kaşgâr'a gelmiş, hükümdara sunduğu ve huzurunda okuduğu Kutadgu Bilig sayesinde "Ulug Has Hâciblik" (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği) makamına getirilmiştir. Bundan sonraki ömrünü devlet hizmetinde geçi­ren Yusuf Has Hâcib uzun bir ömür sürdükten sonra vefat etmiştir. Akıllı; ilim, fazilet ve takva sahibi bir zat olduğu için halk içinde çok itibar ve hürmet görmüştür.
Edip Ahmet Yükneki: İslami dönem Türk edebiyatında, yine Karahanlılar sahasında yetişmiş ikinci önemli yazar Edip Ahmed'dir. Yüknek şehrinde doğduğundan Edip Ahmed İbn Yükneki diye de anılmaktadır. Atebetü'l Hakayık, hakikatlerin eşiği manasına gelmektedir. Eser, Dâd Sipehsâlâr Mehmed Beğ adlı bir Türk beyine sunulmuştur. Bütünü gazel şeklinde söylenmiş, 40 beyit ve 101 dörtlük olmak üzere 484 mısra tutarındaki eser, Türk dili, tarihi, edebiyatı araştırmalarında büyük öneme sahiptir. Eserde konu tamamiyle dini ve ahlakidir. Edip Ahmed, öğretici bir vaaz ve nasihat kitabı yazmak istemiş, eserini İslam ahlakçısı hüviyetinde yazmıştır. Eserde, dindarlığın fâziletlerinden, ilmin mutluluğa götüren yol oluşundan, cömertliğin bütün ayıpları, kirleri yıkayan, hatta şeref, şan ve güzellik artırıcı bir tabiat olduğundan, tevazuun iyiliğinden, kibrin ve ihtirasın kötülüğünden bahsedilmiştir.
Ahmet Yesevî:  Ahmet Yesevî, 11. yüzyılın sonlarında Batı Türkistan'ın Sayram (İsfîcab) kasabasında doğdu.  Rivayete göre Ahmet Yesevî 63 yaşına gelin­ce Hazreti Peygamber'e olan bağlılığından dolayı bir kuyu kazdırmış ve geri kalan ömrünü bu kuyu­nun dibindeki tek kişilik hücrede geçirmiştir. Ahmet Yesevî'nin iyi bir tahsil görmüştür. Arapçayı, Farsçayı ve İslâmî ilimleri iyi öğrenmiştir. Küçük yaşta iken kerametleri yayıl­mış, sade bir dille yazılan ve halkın ruhunu okşa­yan hikmetleriyle kısa zamanda Türkistan halkı­nın, bilhassa göçebe Türklerin gönlünde taht kur­muştur. Onun irşatları etrafında teşekkül eden Ye-seviyye tarikati Türkistan'da geniş sahalara yayıl­mış, Yesevîlikten doğan birçok tarikat Orta Asya ve Anadolu'da asırlarca Türk halkının manevî cep­hesini beslemiştir. Tahta kaşık ve kepçe yontup bunları satarak geçimini sağlayan Ahmet Yesevî'­nin rivayete göre 99.000 müridi vardı ve bunlar dört bir yana dağılarak onun irşatlarını ve hik­metlerini her tarafa yayıyorlardı. Onun şöhret ve tesiri, ölümünden sonra daha da kuvvetlenerek devam etmiştir. Yesevî’yi rüyasında gören Temür, kazandığı bir zaferden sonra Yesi'ye gelerek onun kabrini ziyaret eder ve 1396-1397 yıllarında Yesevî için büyük bir türbe inşa ettirir. Daha soma Şibânî Han tarafından tamir ettirilen türbe Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgâhtır. On binlerce Türkistanlı yılın belli bir ayında türbeyi ziyaret ederek bir hafta müddetle onun etrafında ibadette bulunur, hikmetlerini belli makamlarla söyleyerek zikrederlerdi. Türbenin civarına gömülmek Tür­kistan Türkleri için büyük bir bahtiyarlık olduğun­dan sağlıklarında oradan toprak alırlardı. Yesevî'­nin türbesi hâlâ ziyaretgâh olarak kullanılmakta ve Türkistan Türklerinin manevî bağlarından biri­ni teşkil etmektedir.

Kaşgarlı Mahmut: İlk Türk sözlüğünün yazarı Kaşgârlı Mahmut, Karahanlı hükümdar sülâlesine mensup bir şehzade idi. Babası Hüseyin Çağrı Tigin 1056-1057 yıllarından önce Barsgan Emîri (Arslan ilig'i) idi.  Divanü Lûgati't-Türk; Türk milletinin yüceli­ğini anlatmak, Türk dilinin Arapçadan geri kalma­dığını göstermek ve Araplara Türkçeyi öğretmek, böylece o zaman hemen hemen tamamı Türklerce idare edilen Ön Asya'da Arapların Türklerle ko­layca münasebet kurmalarını sağlamak için yazıl­mıştır. Kaşgârlı Mahmut'a göre Tanrı, Türkleri her milletten üstün yaratmış, yeryüzüne onları hâkim kılmış, hakanları onlardan çıkarmış ve dünya milletlerinin idaresini onların eline vermiş­tir. Bunun içindir ki Allah, Türklerle beraber çalışanı aziz eyler, dileğine kavuşturur ve kötüle­rin şerrinden korur. Derdini anlatmak ve Türklerin gönlünü kazanmak için de onların dilleriyle konuş­maktan başka yol yoktur. Eser, Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıy­la yazıldığı için Türkçeden Arapçaya bir sözlük olarak düzenlenmiştir. Eserin çeşitli izahları ihtiva eden kısımları Arapçadır. Türkçe kelimelerin ve bunlarla ilgili örneklerin manaları da Arapça ola­rak verilmiştir. Yine aynı sebeple, yani Araplara Türkçe öğretmek maksadı güdüldüğünden o za­manki Arap lügatçiliği geleneğine uyulmuş ve Türkçe kelimeler, Arapça kelimelerin hususiyet ve vezinlerine göre sıralanmıştır.


7.       Atatürk'ün Türk diline verdiği önemi ve bu konudaki sözlerini araştırınız.
Dil bir milletin iletişimini sağlayan fakat sadece bunula kalmayıp geçmişten gelen birikimleri de geleceğe aktaran kültürden ve tarihten ayrılmaz bir parça ve unsur durumundadır.
Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk dilini ne kadar önemsediği tartışılmaz ve de tüm yurttaşlar tarafından bilinir. Atatürk’ün Türk diline duyduğu sevgiyi ve verdiği önemi anlayabilmek için sarf ettiği şu sözlere bakabiliriz: “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir.”
Aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dili ile ilgili söylediği muhteşem bir sürü sözü vardır, bunlar araştırıldığında çok rahat görülecektir. Diğer bir yandan baktığımızda Mustafa Kemal’in yaptığı Harf Devrimi Türkçe için büyük bir devrimdir, çünkü bu sayede yazı dili Arapça yazı dilinden kurtularak özgünlük kazanmıştır. Bu Harf Devrimi incelendiğinde, bu devrimden sonra yabancı dilden dilimize geçen sözcüklerde azalma olduğu görülecektir. Ancak bu günümüzde tamamen Türkçe kelimeler kullanıyoruz anlamına gelmemelidir.
Türk Dİl Kurumu, Mustafa Kemal’in isteği ile Türk dilinin bilim alanında araştırılıp özgünleştirilmesi ve milli bir dil haline daha hızlı bürünebilmesi için kurulmuştur. Yine TDK’nin kurulması Türkçe’ye büyük katkı sağlamıştır. Türk dili ile ilgili yapılan büyük çalışmalar (Divanü Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig incelemeleri vb.) O’nun döneminde başlamıştır.
Atatürk vasiyetnamesine tüm mal varlığının Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na bıraklımasını vasiyet etmiştir. Bu da dil ve tarih unsurlarına Mustafa Kemal’in ne kadar önem verdiğinin diğer açık bir göstergesidir.

 İNCELEME
1.Metin: Kutadgu Bilig
1. Metindeki kültürel farklılaşmaya ait ifadeleri örneklerle açıklayınız.
Bu kitap her iki dünyayı tutan bir eldir: bu dizede ahret inancı dile getirilmiştir.
Akıl, kitap, akıbet, aziz gibi kelimeler Arapça kelimelerdir. İlk defa bu eserde kullanılmıştır.
Doğruluk, hizmet, hesap verme gibi kavaramlar İslam dininin Türklere kazandırdığı önemli hususlardır.
2. Metinden İslamiyet’le ilgili değer, düşünce ve bilgilere örnekler veriniz. Bunlar, yeni değer­lerin benimsenmesi midir? Belirtiniz.
“Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim ve hâkim, misafire iyi muamele et. Eş dost edindi, onlara yaklaştı; büyüğe ve küçüğe güler yüz gösterdi.” Ahiret inancı, doğruluk, hesap verme, halka kendini sevdirme gibi ifadeler İslamiyet’in değer ölçülerinden bazılarıdır. Bunlar yeni değerlerin benimsenmesidir. Sanatçı bu değer ölçülerini okuyana kavratmak için gayret göstermiştir.
3. Metinde kullanılan lehçeyi ve bu lehçenin özelliklerini belirtiniz.
            Metinde kullanılan lehçe Hakaniye lehçesidir.    Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut'un en çok beğendiği, öyle ki "Kaşgar dili","Kaşgar Türkçesi" olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde "Karahanlı Türkçesi" (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri gelir.
            Kaşgarlı'nın şivelerle karşılaştırılırken "Türkçe" diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir. Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi, bu yazı diline de Uygurca denilebilir.  Fakat Türkoloji ve Türk dili öğretiminde Türkçenin bu ilk devresi için biz "Eski Türkçe" adlandırmasını yapıyoruz."Eski Türkçe" dönemini incelerken bu dönemin kapsadığı Hakaniye lehçesini ve özelliklerini de inceleyebiliyoruz... Türkçe'nin ilk devirlerinden olan Eski Türkçe devresi, dilimizin diğer evrelerindeki gelişmelerin kaynağıdır.Kısacası, Türkçemizin bütün şekillerinin kökenine inecek olursak Eski Türkçe dönemini incelemeliyiz.Türkçe'nin ana devresi ve temel yapıları bu dönemde temellenmiştir.
            Eski Türkçe döneminde Köktürk yazısı (6.-8. yy.),Uygur Türklerinin kullandığı Uygur Yazısı (8.-13. yy.) ve Müslüman olan Karahanlı Türklerinin Uygur yazısı ile birlikte Arap yazısını da kullanmaya başladıkları Karahanlıca (10.-13. yy.) dediğimiz birbirine çok yakın ağızlarda olan üç yazı dili meydana gelmiştir.Üç ayrı alfabe kullanılmış olmasına rağmen yazı geleneğimizin izleri üçünde de aynı özellikler gösterir. (Korkmaz,Zeynep)
4. Metinde kültürel farklılaşmadan söz edilmiş midir? Kültürel özelliklerin dil ve söyleyişe na­sıl yansıdığını örnekler vererek açıklayınız
İslam dininin kabulü başlı başına bir kültürel değişmedir. Bu dinin kabulüyle dil ve söyleyişte değişmiş. Sanatçılar bu dinin kelime ve kavramlarını eserlerinde kullanmaya başlamışlardır. Metinde de bu yeni kavaram ve kelimelere sıkça görmekteyiz.
5. Metnin nazım şeklini ve bağlı olduğu geleneği sözlü olarak ifade ediniz.
Metin nazım şekli beyittir. Beyit nazım şekli divan şiiri geleneğine aittir.
6. Eseri günümüz şartlarına göre düşünerek yorumlayınız.

1. Etkinlik
a. Metnin olay örgüsünü sırasıyla aşağıya yazınız.
Ay-Toldı’nın Kül-Toğdı’nın şöhretini işitmesi
Ay-Toldı’nın Kül-Toğdı’nın hizmetine girmeyi istemesi
Ay-Toldı’nın Kül-Toğdı’nın yanına giderken hazırlık yapması
Ay-Toldı’nın hazırlanıp Kül-Toğdı’nın şehrine gitmesi
Ay-Toldı’nın Hükamdarın şehrine varması
Ay-Toldı’nın bir imarethaneye gitmesi
Ay-Toldı’nın eş dost edinmesi
Ay-Toldı’nın Küsemiş ile dostluk kurması
Kesemiş’in Has Hâcip’e gitmesi ve Ay-Toldı’yı anlatması
Hükümdarın Ay-Toldı’yı huzuruna ve hizmetine kabul etmesi
b. Olay örgüsü çevresinde düşüncelerin nasıl ifade edildiğini açıklayınız.
Olay örgüsü çevresinde düşünceler şahısların karşılıklı konuşması şeklinde ifade edilmiştir.
2. Etkinlik
a. Kutadgu Bilig'de kullanılan Hakaniye Türkçesiyle günümüz Türkiye Türkçesinde kullanılan birçok sözcük aynıdır. Ancak bazı sözcükler ses değişikliğine uğrayarak kullanılmaktadır.
"Bilig, til, bol, anıng, togdı, sözlerse, atı" sözcüklerinde meydana gelen ses değişikliklerini dikkate alarak bu sözcükleri aşağıda günümüz Türkçesiyle verilen sözcüklerin karşısına yazınız.

Söylese
----------------------------------------- sözlerse
Dil
----------------------------------------- til
Bilgi
----------------------------------------- bilig
Doğdu
----------------------------------------- togdı
Ol
----------------------------------------- bol
Adı
----------------------------------------- atı
Onun
----------------------------------------- anıng
b. Araştırmalarınızdan hareketle Hakaniye Lehçesi ve Karahanlı Türkçesinin özelliklerini ve kullanım alanlarını örnek vererek açıklayınız.
3. Etkinlik
a. Kutadgu Bilig'in yazılış amacı ne olabilir? Düşüncelerinizi okuduğunuz metni de dikkate alarak yazınız.
Kitabı yazmasının amacı: okuyana yol göstermesi ve her iki dünyayada da insanı mutlu etmesidir. Yusuf Has Hâcib, kendi devrindeki ideal bir insanda bulunması gereken vasıflar üzerinde durur. Bu insan bütün kötü vasıflardan arınmış ve iyi huylarla bezenmiş bir insandır. Allah’a sıkı sıkı­ya bağlı, takva sahibi bir mü'mindir. Zamanının bütün ilim ve hünerlerini öğrenmiş bir âlim ve hâkimdir. Bütün alfabeleri ve dilleri bildiği gibi şiir, edebiyat, matematik tıb, vb ilimlere vâ­kıf; okçuluk, avcılık, satranç vb. hünerlere sahip­tir. Adaletten ve doğruluktan şaşmaz; ağır başlı ve alçak gönüllüdür. Hırsızlık yapmaz, yalan söy­lemez, içki içmez, dedikodu etmez. Son derece cö­mert ve iyilikseverdir. Etrafındaki insanlara mer­hametli ve insaflı davranır. Âdet ve geleneklere, görgü kurallarına uygun hareket eder.
b. Kutadgu Bilig'de olay, kişi, mekân ve düşünceler birbirinden bağımsız mı yoksa bir düzen içinde mi idealize edilmiştir? Düşüncelerinizi belirtiniz.
Kutadgu Bilig'de olay, kişi, mekân ve düşünceler birbirinden bağımsız olarak verilmemiş bunlar bir plan dâhilinde esere yerleştirilmiştir. Eserdeki kişiler idealize edilmiş tiplerdir. Bu kişilerin temsil ettiği kavramlar İslam dinin en çok üzerinde durduğu kavramlardır. Bu nedenle sanatçı kahramanları idealize tipler haline getirmiştir.
4. Etkinlik
a.       Aşağıdaki metni inceleyiniz. İncelediğiniz metnin sanat metni ve öğretici metin olarak kesin
çizgilerle ayrılıp ayrılmadığını gösteriniz.
Aşağıdaki metin sanat metnidir. Ama didaktiklik yönü ağır basmaktadır. Metin insanı düşünmeye sevk etmektedir. Sanat metinlerinin amacı duygulandırmak, hissettirmek, sezdirmek ve düşündürmektir.
Parlak Bahar Mevsimini ve Büyük Buğra Han'ın Medhini Söyler
Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için, cennet yolunu açtı. Kâfûr gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süsleyerek bezenmek istiyor. Bahar rüzgârı eziyetli kışı sürüp götürdü; parlak yaz tekrar saadet yayını kurdu. Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi.
Büyük Tavgaç Buğra Han dünyaya hâkim oldu; adı kutlu olsun, Tanrı onu her iki cihanda aziz etsin. Tanrı bütün dileklerini verdi; bundan sonra da Tanrı dâimâ sana arka ve destek olsun. Ey dünyanın süsü, ey ululuğun ziyneti, ey saltanatın nuru, ey dönek huylu saadetin bağını elinde tutan. Devran sana memleket ve taht verdi; Tanrı bu taht ile bahtını daim etsin. Hakan tahta oturunca dünya âsâyiş buldu; bundan dolayı dünya ona şâhâne hediyeler gönderdi.
Yusuf Has Hâcip Kutadgu Bilig
b.           Metnin edebiyat ve kültür tarihimizdeki yerini tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metin Türk edebiyatında İslamiyet’in etkisinde yazılan ilk eserdir. Bu eserde İslamiyet’in edebî eserlere ilk olarak nasıl yansıdığını görmekteyiz. Daha önce kullanılmayan kelimeleri içinde barındırması, ilk olarak aruz öcüsünün kullanılması, ilk olarak beyit nazım biriminin kullanılması edebiyat tarihimiz açısından Kutadgu Bilig’i önemli bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.
5. Etkinlik
a.        Yusuf Has Hâcip'in fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz. Çıkarımlarınızı aşağıya maddeler hâlinde yazınız.
Şairin fikrî ve edebî yönü:
1. Yusuf, Balasagun'un asil bir ailesine mensup olup 1019 yılı civarında doğmuştur.
2. Arapçayı ve Farsçayı öğrenmiş, bu dillerin edebiyatlarına, zamanının ilim ve hünerlerine vâ­kıf olmuştur.
3. Balasagun'da değerini gösterme fır­satını bulamayan Yusuf, elli yaşını geçince Kaşgâr'a gelmiş, hükümdara sunduğu ve huzurunda okuduğu Kutadgu Bilig sayesinde "Ulug Has Hâciblik" (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği) makamına getirilmiştir.
      4.  Bundan sonraki ömrünü devlet hizmetinde geçi­ren Yusuf Has Hâcib uzun bir ömür sürdükten sonra vefat etmiştir. Akıllı; ilim, fazilet ve takva sahibi bir zat olduğu için halk içinde çok itibar ve hürmet görmüştür.
b.         Eserle yazar arasında nasıl bir bağ olduğunu anlatınız.
Yazar eserine kendi zihniyetini yansıtır. Biz esere bakarak yazın düşünce dünyasını ortaya çıkarabiliriz. Bu yüzden yazar ile eser arasında sağlam bir bağ vardır. Kutadgu Bilig’in yazarının yaşamı ile eseri arasında da kuvvetli bir bağ vardır. Çok dindar bir insan olan Yusuf Has Hâcip eserine de inandığı dinin özelliklerini aktarmıştır.

1 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.