12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -N-

NAAT:  Bir şeyin niteliklerini övme.
NAB: Azı dişi.

NAB: Eski dilde azı dişi.
NAB: Eski dilde berrak,duru.
NAB: Eski dilde saf,arı,katıksız anlamında sözcük.
NABEKAR: Haylaz,serseri.
NABEKAR:  İşsiz, İşe yaramaz, Haylaz.
NABİGA: Cahiliye devri Arap şairi.
NABİGA: Soyunda şair yokken,hiçbir eğitim görmeden kendi kendine şair olan kimse.
NABİT: Topraktan çıkıp büyüyen.
NABL:  Halat, Kalın ip
NABOLAND: Çanakkale Boğazı’nın Nara Burnu mevkiinde,1954 yılında,Dumlupınar denizaltımıza çarparak batıran İsveç tankeri.
NABOLAND: Çanakkale Boğazında Dumlupınar deniz altısına çarparak, dört Nisan 1953’de batmasına neden olan İsveç yük gemisi.
NACAK: Kısa saplı odun baltası.
NACİ: Cennetlik.
NAÇAR:  Çaresiz, Biçare, Devasız, Umarsız.
NAÇE: Yumuşak yer.
NAÇE:  Yumuşak yer.
NAÇİZ: Değersiz,önemsiz.
NADAN:  Kaba, Görgüsüz, Bilgisiz, Nobran.
NADİ: Meclis,toplantı.
NADİDE:  Müstesna, Benzersiz, Kemyab, Turfa.
NADİM: Pişman.
NADİM:  Pişman olan, Pişmankâr.
NAF: Dizi,sıra.
NAFAKA:  Geçim parası, Maişet, İaşe.
NAFE: Tilki,samur,tavşan gibi hayvanların karın taraflarından elde edilen kürk.
NAFİ: Yararlı.
NAFİ:  Faydalı, Kazançlı.
NAFİA: Bayındırlık işleri.
NAFİZ: Eski dilde delip geçen,içe işleyen.
NAFİZ: Sözü geçen,etkili olan.
NAFİZ:  Delici, İçe işleyen.
NAFSET:  Hak ve adalete uygunluk.
NAFTALİN: Maden kömürü katranının kuru kuruya damıtılmasından elde edilen antiseptik bir hidrokarbon.
NAGAH: Zamansız,uygun zamanda olmayan.
NAGANT: Bir tür tabanca.
NAHIR: Sığır sürüsü.
NAHİ: Eski dilde yasaklayan,engel olan.
NAHİV:  Cümle bilgisi, Sentaks.
NAHİV.: Cümle bilgisi.
NAHİYA:  Cenazenin ardından ağlamak için ücretle tutulmuş kadın.
NAHT:  Oyma, Yontma.
NAHV: Söz dizimi.
NAİ: Birinin ölümünü haber veren.
NAİ: Şom ağızlı,kara haberci.
NAİ:  Birinin ölümünü haber veren.
NAİL: Erişmiş.
NAİM: Yumuşak
NAİM: Kuran’da adı geçen sekiz ce nnetten dördüncüsünün adı.
NAİP: Vekil.
NAİP:  Batı toplumlarında kralın vekâletini yürüten kişilere verilen ad.
NAİRA: Nijerya para birimi.
NAK: Eski dilde sıcak suda haşlama.
NAK: Suyu emme,ıslanma anlamında eski sözcük.
NAK: Toz bulutu.
NAK:  Sıcak suda haşlama.
NAKA: Değerli tespih taşı.(Deniz filinin dişinden yapılan).
NAKA:  Bir teşbih türü.
NAKIL: Güney Anadolu’da yabani olarak bulunan ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen kırmızı çiçekli otsu bir bitki.
NAKISA: Eksiklik,kusur.
NAKİ:  Temiz, Zarif.
NAKKAR: Ağaç,taş ve madenleri oyarak şekil veren usta.
NAKKARE: Mehter müziğinde yer alan ve iki değnekle vurularak çalınan davul, bir tür kös.
NAKKAŞ: Bezekçi. Yapıların duvar ve tavanlarına süslemeler yapan usta.
NAKKAŞ: Duvar ve tavan süslemeleri yapan usta.
NAKKAŞ: Yapıların duvar ve tavanlarına süslemeler yapan usta,bezekçi.
NAKUS: Eski dilde kilise çanı.
NAKZ:  Bir mahkeme kararının üst mahkemece bozulması.
NAL: Eski dilde kuş gagası.
NAL: Şeker kamışı.
NAL:  Takan.
NALAN: İnleyen.
NALBANT: Hayvanları nallayan kimse.
NALÇA: Ayakkabıların altına çakılan demir.
NALDÖKEN: Çakıllı ve bozuk yol.
NALDÖKEN:  Çakıllı ve bozuk yol.
NALIN: Takunya.
NAMİ:  Yerden biten, Yetişen, Büyüyen.
NAMİYE: Eski dilde güç,iktidar elde etme.
NAMLI: Samanından ayrılmamış arpa,buğday yığınları.
NAMLI:  Samanından ayrılmamış arpa.
NAMLU: Kasatura,bıçak gibi kesici silahların uzun ve keskin bölümü.
NAMRUN: Mersin’in Çamlıyayla ilçesinin eski adı.
NAMRUN: Tarsus yakınlarında dinlence yeri olarak kullanılan ünlü yayla.
NAMUS: Toplum içindeki ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık.
NAMÜTENAHİ: Sonsuz,ucu bucağı olmayan.
NAMÜTENAHİ: Ucu bucağı olmayan.
NAMÜTENAHİ:  Sonsuz.
NAN: Ekmek.
NAN: Eski dilde ekmek.
NAN:  Ekmek, Habe.
NANAK: Sih dininin kurucusu.
NANEMOLLA: Sık sık hastalanan,sağlıksız kimse.
NANEMOLLA:  Dayanıksız ve sıklıkla hasta olanlar için söylenen alaycı sözcük
NANHAR: Ölen yeniçerilerin çocuklarına verilen ad.
NANKÖRLÜK:  Lan.
NANNOFASİYES:  Bir kayacın çok küçük ölçekte incelenen paleontolojik özelliklerinin tümü.
NANSARSUKİT:  Demirli doğal sodyum silikotitanat.
NANSUK: Bir cins ince,şık dokunmuş patiska.
NAPA: Çanta,eldiven yapımında kullanılan yumuşak deri.
NAPA: Eldiven ve giysi yapımında kullanılan bir tür yumuşak deri.
NAPALM: Yangın bombalarının doldurulmasında kullanılan bir madde.
NAPOLİTEN: Avrupa’da 18. asırda egemen olan İtalyan opera tarzının adı.
NAPOLİTEN: Napoli balıkçılarının söylediği halk türküleri.
NAR: Bir meyve.
NARCIL: Büyük Hindistan cevizi.
NARCOLEPSİE:  Nöbetler halinde gelen dayanılmaz uyku eğilimi.
NARDENK: Nar,erik,kızılcık gibi yemişlerden yapılan pekmez.
NARDİN: Hayvanlara yedirilen bir çayır bitkisi./Bir tür sümbül.
NAREKE: Karagöz oyununda kullanılan tiz sesli kamış düdük.
NAREKŞİSİ: Yemeklere,çorbalara ve salatalara mayhoş bir tat vermesi için katılan ve narın kaynatılması ile elde edilen bir çeşit pekmez.
NARGİLE: Tömbeki denilen bir cins tütünün dumanının sudan geçirilerek içilmesini sağlayan araç.
NARH:  Tüketim maddelerinin fiyatlarının devletçe belirlenmesi.
NARIBEYZA: Akkor.
NARIBEYZA:  Akkor.
NARİN:  Yepelek, Kikirik, Nazenin.
NARİNCE: Tokat’ta yetişen ve kaliteli bir şarap elde edilen beyaz üzüm çeşidi.
NARİTO: Japonya’da dinsel törenlerde okunan nesir.
NARKOLEPSİ: Uyku hastalığı.
NARSEİN:  Afyon'dan elde edilen alkolid.
NART: Çerkezlerin ulusal destanı.
NAS: Dogma.
NAS: Kesinlikle uyulması gereken Kuran ve Hadis  hükümleri.
NAS:  Gözü kapalı inanılan düşünce. /  Halk, İnsanlar.
NASAD: Tuna  nehrinde  hafif  savaş  gemisi  olarak  veya  yük  ve  insan  taşımakta  kullanılan  bir çeşit gemi.
NASARA: Ayarı bozuk (para).
NASFET: Hak ve adalete uygunluk.
NASFET: İnsaf,haklılık.
NASIRA: İsa Peygamberin doğum ve gizli yaşam yeri olduğu sanılan bugünkü İsrail kenti.
NASİHAT:  Nush, Pend, Öğüt.
NASİYE: Eski dilde alın.
NASR: Eski dilde yardım.
NASR:  Tanrının yardımıyla bir ülkeyi zaptetmek.
NASRANİ: Müslüman egemenliği altındaki Doğu Hıristiyanlarına verilen ad.
NAŞ: Argoda git defol anlamında sözcük.
NAŞA: Kütahya’nın Simav ilçesinde bir kaplıca.
NAŞİ: Ötürü,dolayı.
NAT: Meşinden yapılan döşek, sofra örtüsü.
NATAKA: Hint edebiyatında bir çeşit epik dram.
NATAL: Brezilya’da bir kent.
NATAMAM:  Noksan, Bitmemiş, Eksik.
NATIKA: Güzel konuşma yeteneği.
NATIKA:  Düzgün konuşma yeteneği,İrap.
NATIR: Kadınlar hamamında hizmet eden ve müşterileri yıkayan kadın.
NATIR:  Kadınlar hamamı hizmetçisi.
NATİVİTAS: Noel yortusu.
NATİVİZM: Doğuştancılık.
NATURA: İnsanın yaratılış özelliği.
NATURA:  Yaradılış yapısı özelliği.
NATÜRALİZM: Doğalcılık.
NATÜRALİZM: Gerçeğin doğaya uygun biçimde yansıtılmasını amaçlayan sanat akımı.
NATÜRMORT: Konusu cansız varlıklar veya nesneler olan resim.
NAUR:  Değirmen kanadı./ Kanı durdurulamayan damar.
NAURE: Su dolabı.
NAURE:  Su dolabı.
NAUTİLUS: Dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı.
NAVAHARİ: Namlusu    ince,  sivri  ve   hafifçe   eğik   uzun   İspanyol   bıçağı.    Keskin   İspanyol   bıçağı.
NAVAR: Bir hava taşıtının belirli bir noktadan uzaklığını ve yön açısından belirlemeyi ve çevredeki hava taşıtlarına kimi komutları iletmeyi sağlayan radar eşgüdümlü hava trafik denetleme sistemi.
NAVÇAĞAN: Çiçekleri katmerli ve mor renkte bir tatula türü.
NAVE:  İçi oyuk ağaç.
NAVEL: Bir cins portakal.
NAVİ: Yalnız pruva direği kabasorta,öbür direkleri sübye donanımlı olan,genellikle üç direkli yelkenli gemi.
NAVLUN:  Nevl.
NAY: Eski dilde kamış.
NAYİHA: Eskiden ücret karşılığı ölünün arkasından ağlayan kadın.
NAZAL: Genizsi,genzel.
NAZAR:  Bakma, Bakış, Göz atma, Göz değmesi.
NAZIM: Düzenleyen.
NAZIR:  Bakan, Vekil, Naip, Gümaste.
NAZİRE: Başka bir manzume örnek alınarak aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan manzume.
NAZLANMA:  Tedelli.
NB: Nyobyum’un simgesi.
NE: Neon’un simgesi.
NEBİ: Kitap getirmemiş peygamber.
NEBİ:  Kitap getirmemiş peygamber.
NEBZE:  Biraz, Az miktarda, Zerre.
NECABET:  Huy temizliği.
NECAT: Kurtulma.
NECEFTAŞI: Parlak ve saydam bir çeşit kuvars billuru.
NEDBE: Yara izi.
NEDEN:  Saik, Sebep, Çira, Güdü.
NEDİME: Kadın arkadaş.
NEDİME: Zengin bir kadının yardımcısı olan,onun ,işlerini yapan kadın.
NEF: Kiliselerde ana kapıdan koroya değin uzanan bölüm.
NEF: Mezopotamya’da kullanılan eski bir hacim ölçüsü.
NEF: Mimarlıkta sahın anlamında kullanılan sözcük.
NEF: Orta çağda okyanusta kullanılmış yelkenli büyük gemi.
NEFERİYE: Küçük salkımlı bir üzüm çeşidi. 
NEFES:  Soluk, Nesme, Dom.
NEFHA: Esinti,rüzgarın bir kere esmesi.
NEFHA: Esinti.
NEFHA:  Güzel koku, Rayiha.
NEFİR: Boynuzdan yapılan bir çeşit boru.
NEFİR: Eski dilde boynuzdan yapılan bir tür boru.
NEFİR:  Boynuzdan yapılan bir tür boru.
NEFSANİYET:  Kin besleme.
NEFT: Organik maddelerin ayrışmasından oluşan tutuşur sıvıların birçoğu
NEFTİ: Siyaha yakın koyu yeşil. 
NEHARİ:  Yatısız okul ya da öğrenci.
NEK: On iki hayvanlı eski Türk takviminde timsah yılına verilen ad.
NEKES: Cimri.
NEKİR: İslam   inancına  göre   ölüleri   mezarında   sorguya   çeken   iki   melekten   biri. (Diğeri  Münkir). 
NEKRE: Beklenmedik hoş ve şaşırtıcı sözler söyleyen,güldürücü öykü anlatan kimse.
NEKRE: Güldürücü öyküler,fıkralar anlatıp hoş ve şaşırtıcı sözler söyleyerek halkı eğlendiren kimse.
NEKRE:  Esprili ve hoş kimse, Nüktedan.
NEKROFİLİ: Ölmüş    kimselerle   cinsel    ilişki    kurma    biçiminde   kendini    gösteren    cinsel  sapıklık.
NEKROPOL: Arkeolojide antik kentlerin mezarlarına verilen ad.
NEKROZ: Doku ölümü.
NEKTAR: Bal özü.
NEKTAR:  Çiçeklerin bal özü.
NEKTARİN: Tüysüz şeftali de denilen bir meyve.
NELİK: Bir varlığın doğası.
NELİK:  Bir şeyin niteliği.
NEM:  Göne, Öl, Rutubet, Yaşlık.
NEMÇE: Osmanlıların Avusturya’ya verdikleri ad.
NEMEK: Eski dilde tuz.
NEMEK:  Tuz, Milh.
NEMEL.: Türk Müziğinde bir usul.
NEMESİS: Yunan mitolojisinde intikam tanrıçası.
NEMF: Böceklerin kurtçuk durumundan yetişkin duruma geçerken arada aldıkları özel biçim.
NEMF: Böceklerin kurtçuk durumundan yetişkin duruma geçerken arada aldıkları özel biçim.
NEMFOMANİ:  Kadında cinsel isteğin aşın olması hali.
NEMİME: Dedikodu etme.
NEMMAL: Dedikoducu.
NEMSE: Osmanlılarca Avusturya’ya ve halkına verilen ad.
NEN: Nesne,şey.
NEN:  Şey, Nesne.
NENEHATUN: Osmanlı-Rus savaşında  Aziziye tabyalarındaki yararlılıklarıyla ün kazanmış Türk kadın kahraman.(1877-1978).
NEO:  Başına geldiği sözcüğe yeni anlamını veren yabancı bir önek.
NEOLOJİ: Bir dilde yeni sözcükler kullanma.
NEOLOJİ:  Bir dilde yeni sözcük kullanma.
NEOPLAZMA: Ur.
NEOZOİK:  Dünyanın jeolojik üçüncü ve dördüncü zamanı.
NEP: Lenin’in yeni ekonomi politikası.
NEP: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin ilk yıllarında uygulanan Yeni Ekonomi Politikasını simgeleyen harfler.
NEPOTİZM: Devlet yönetiminde akrabalara ve özellikle yeğenlere yapılan iltimas.
NEPOTİZM:  Devlet yönetiminde akrabalara, özellikle yeğenlere yapılan iltimas.
NER: Eski dilde er,erkek.
NERGİS: Beyaz,sarı renkte soğanlı bir süs bitkisi.
NERİTEL: Denizlerin çekilmesiyle oluşan bölge.
NERİTİK: Sığ deniz.
NERM: Eski dilde yumuşak.
NERM: Eski dilde yumuşaklık.
NERSES: Bir çok Ermeni baş patrik ve patriğin adı.
NERVÜR: Bir veya iki milimlik pli. 
NESEP:  Soy, Baba soyu.
NESİ: Unutkan.
NESİÇ: Eski dilde doku.
NESİH:  Bir Arap yazısı.
NESİM:  Hafif esinti.
NESİMİ: Düşünceleri şeriat ilkelerine aykırı görüldüğünden,Memlük sultanının buyruğu üzerine,Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüş olan Türk tasavvuf şairi.(14. asır).
NESNE:  Şey, Nen.
NESNEL:  Afaki.
NESTEREN: Abdülhak Hamit Tarhan’ın manzum trajedisi.
NESTEREN: Yaban gülü.
NEŞA: Hititlerin  Anadolu  da  yerleştikleri  ilk  kent  olan ve  günümüzde Kültepe olarak adlandırılan yer.
NEŞE:  Meserret, Şetaret.
NEŞİDE:  Atasözü değerinde beyit ya da dize.
NEŞTER: Bistüri.
NEŞVÜNÜMA: Gelişme.
NETA: Derli toplu,özenli,düzgün,temiz.
NETAMELİ:  Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, Tekin olmayan.
NETİCE:  Sonuç, Encam, Akıbet, Hitam.
NEVA: Servet.
NEVA: Ses,ahenk,nağme.
NEVA.: Türk müziğinde bir makam.
NEVAL: Talih,şans,  uğur..
NEVALE: Yiyecek. Azık.
NEVALE:  Yiyecek, Azık.
NEVALİÇORİ: Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde antik bir yerleşim merkezi.
NEVAZİL: Nezle.
NEVBAHAR: Eski dilde ilkbahar.
NEVBET: Fıçı biçiminde Libya davulu.
NEVCİVAN:  Taze, Genç, Körpe.
NEVE:  Torun.
NEVESER: Türk müziğinde birleşik bir makam.
NEVİN: Yeni,çok yeni olan şey.
NEVİR: Yüzün rengi,bet beniz.
NEVK:  Sivri uç.
NEVNİYAZ: Acemi,bir işe yeni başlayan.
NEVRALJİ: Sinir ağrısı.
NEVRASTANİ:  Sinir argınlığı.
NEVRESİM: Torba biçiminde dikilmiş yorgan çarşafı.
NEVZAT: Yeni doğmuş çocuk.
NEVZİNE: Gaziantep ve Kayseri yöresine özgü,yoğurt tatlısına benzer bir hamur tatlısı.
NEY:  Pişmemiş et.
NEYCE:  Dokumacıların kullandığı kamış.
NEYÇE: Küçük ney.
NEZİF: Kanama.
NEZİH: Ahlaklı.
NEZİH: Temiz,temiz ahlaklı.
NEZİR: Adak.
NEZLE:  İngin, Nevazil, Tumağı.
NISFİYE: Bir çeşit kısa ney.
NISIF: Yarı,yarım.
NIŞADIR: Amonyak tuzu.
NIŞADIR:  Amonyak tuzu.
NİBAL: Eski dilde oklar anlamında sözcük.
NİBELUNGEN: En ünlü iki Alman destanından biri.
NİC: Nikaragua plakası.
NİCE: Kaç,ne kadar anlamında bir belirteç.
NİCELİK:  Kemiyet.
NİF: İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin eski adı.
NİFAS: Loğusalık.
NİGAR: Güzel sevgili.
NİGAR:  Sevgilinin güzelliği.  
NİGARİ: Eskiden portre yapan ressamlara verilen ad.
NİHALE: Sahan altlığı.
NİHALE:  Sofrada kullanılan sahan altlığı.
NİHALİZM:  Çarlık Rusya'sında anarşizm, Hiçbir düzeni kabul etmeme düşüncesi, Nihilizm.
NİHİLİZM: Moral gerçeği ve değerleri reddeden bir öğreti.Her türlü siyasal düzeni inkar eden ve toplumun birey üzerinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş.
NİK: Güzel.
NİK: İyi,hoş.
NİK:  İyi, Güzel, Hoş.
NİKA: Akdeniz’de yaşayan iri karides türü.
NİKA: Ege ve Akdeniz’de bulunan iri ve büyük bir karides cinsi.
NİKAH: Evlilik akdi
NİKAP: Yüz örtüsü. Peçe.
NİKAT: Mekke’ye giden yollarda hacıların ihrama geldikleri noktalar.
NİKBİN: İyimser,optimist.
NİKE: Yunan mitolojisinde Zeus’un habercisi olan tek kanatlı zafer tanrıçası.
NİKEL: Gümüş parlaklığında,demir sertliğinde,kolay işlenir ve kolayca tel durumuna getirilir bir element.
NİKELAJ:  Metal bir yüzeyi nikel kaplama işi.
NİKOTİN: Tütün yapraklarından çıkarılan ve sigarada bulunan zehirli madde.
NİKRİS:  Gut hastalığı.
NİKRİZ: Türk Müziğinde bileşik makam.
NİKTERİN: " ""En iyi"", ""Hepsinden Âlâ"" anlamında eski sözcük."
NİKTÜRİ: Geceleri sık işeme.
NİL:  Çivit anlamında eski sözcük.
NİLGÜN: Çivit renginde koyu mavi.
NİM:  Yarım.
NİMBÜS: Karabulut.
NİMET: Yiyecek,içecek,özellikle ekmek
NİMETŞİNAS: İyiliksever  kimse..
NİNA: Kristof Kolomb’un Amerika seferi sırasında yönettiği üç gemiden biri.
NİNNARE: Balıkesir yöresine özgü bir halk oyunu.
NİNOVA: Eski Asur kenti.
NİOBE: Manisa’daki  Ağlayan  Kaya’nın o olduğuna  inanılan, doğurganlığıyla  ünlü  Frigya Kraliçesi.
NİPEL: İki bağlantı parçasını birbirine yakın olarak eklemekte kullanılan özel parça.
NİR: Boyunduruk.
NİRAN: Eski dilde ateşler.
NİRAN: Işıklar,nurlar.
NİRE: Dokuma tezgahı çerçevelerinin gücü tellerine takılan ve içinden çözgü ipliği geçen küçük halka..
NİRE: Gücü’de denilen ve bez tezgahında ipliği ayarlayan tarak.
NİRE:  Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tarak, Gücü.
NİRENGİ: Haritasını çıkarmak için bir araziyi üçgenlere bölme işi.
NİRENGİ:  Arazi haritası çıkarmakta kullanılan sabit işaret, Üçgenlere bölme.
NİRVANA: Budizm de ruhun ulaştığı en yüksek mertebeye verilen ad.
NİRVANA:  Budizm'de ruhun eriştiği en yüksek çizgi.
NİSAP: Yeter sayı.
NİSYAN: Unutma.
NİŞ: Diken.
NİŞ: Duvar içindeki oyuk,raf,
NİŞ:  Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm.
NİŞANE: Eski dilde belirti.
NİŞANLI:  Adaklı, Sözlü, Yavuklu, Başıbağlı.
NİŞASTA:  Ket.
NİT: Metrekare de 1 kandela’ya eşdeğer ışıltı birimi.
NİTE: Nasıl,niçin.
NİTELİK: Kalite.
NİTELİK:  Evsaf, Kalite, Vasıf.
NİTROGLİSERİN: Uçuk sarı renkte,yağ kıvamında,güçlü patlayıcı özelliği olan bir madde.
NİTROJEN: Azotun bir başka adı.
NİVO: Bir arazinin çeşitli noktaları arasındaki yükselti farkını ölçmeye yarayan alet,düzeç.
NİVO: Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan araç. Topoğraf aracı.
NİYABET: Naiplik.
NİYAM: Kılıç kını.
NİYAM:  Kılıç kını.
NİYAZ: Yalvarma,dua.
NİZA:  Çekişme, Kavga.
NİZAM:  Yular, Zimam.
NİZAMİYE: Kara ordusu.
NİZEK: Küçük mızrak.
NO: Japon lirik dramı
NOBRAN:  Kaba, Sert, Nadan, Kırıcı.
NODA: Üstü toprakla örtülü saman yığını.
NODA:  Toprakla örtülmüş saman yığını.
NODUL: Övendirenin ucuna çakılmış sivri demir çivi.
NODUL:  Üvendirenin ucundaki sert çivi.
NOELAĞACI: Gemilerde çeşitli anlamlar taşıyan ışıklı işaretlerin topluca sıralandığı direk.
NOHUDİ: Kirli yada donuk sarı renk.
NOKSAN:  Nakıs,  Eksik,  Natamam, Kemter.
NOKSANSIZ:  Bütün, Kaffe, Kül, Küll, Mecmu, Tüm, Tekmili, Tastamam, Ful, Tüden, Tam
NOKTÜRN: Müzikte geceden esinlenen veya geceyi çağrıştıran beste
NOKUL: Genellikle bayramlarda konuklara ikram edilen kokulu bir çörek.
NOKUL: Mayalı hamurdan,içine çeşitli katkılar konarak hazırlanan bir tür kokulu çörek.
NOKUL:  Bir cins çörek.
NOM: Eski Mısır’da şehir devletlerine verilen ad.
NOMAHYA: Eski Roma’da,bir sirk içinde küçük çapta deniz savaşları yapılmak üzere kazılmış büyük havuz.
NOMIH: Japon mitolojisinde köylü sınıfı.
NOMİNAL:  Ad belirtilerek yapılan.
NOMİNALİZM:  Adcılık.
NOR: Organik kimyada bir önek.
NORM: Kural olarak benimsenmiş,yerleşmiş ilke.
NORM:  Kural olarak benimsenmiş ilke
NOSTALJİ:  Geçmişe duyulan özlem, Yurtsama, Daüssıla.
NOSYON: Bir şey üzerindeki gerekli bilgi,kavram.
NOSYON:  Bir şey üzerindeki gerekli bilgi.
NOTAM: Havacı bülteni.
NOTAM:  Havacılar ve pilotlar için yayımlanan bülten.
NOTER:  Katibiadil.
NOTİON: İzmir’in Menderes ilçesindeki antik bir kent.
NOVA: Parlaklığı geçici olarak artarak patlayan yıldız.
NÖBET:  Keşik, Sıra, Keşide, Akse, Kriz.
NÖKER:  Eski Türklerde Hakan'ın seçme muhafızları.
NÖROLOJİ: Sinirbilim.
NÖRON: Asıl hücre ile protoplazma uzantılarından ve bir silindir eksenden oluşmuş sinir hücresi.
NTSC:  TV yayın sistemlerinden biri.
NUAR: Budun ön kısmından elde edilen ve kızartmaya elverişli olan dana eti.
NUBUK: Hafif kadifemsi bir görünüş kazandırılmış sığır derisi.
NUGA: Bir tür şeker hamuru.
NUGA: Fındık ve Antep fıstığı veya meyve konservesi katılmış sertçe veya daha yumuşak pişmiş şeker hamuru.
NUHUSET:  Kur'an okuma.
NUKAT: Noktalar.
NUKUT: Nakitler,paralar.
NUL: Kuş gagası.
NULİPAR:  Hiç doğurmamış kadın.
NUMEN: Felsefede nesnenin kendisi.
NUN:  Mahi, Balık.
NURANİ: Işıklı,nurlu.
NURİYE: Diyarbakır yöresine özgü sütle yapılan bir hamur tatlısı.
NUSH: Eski dilde öğüt,akıl verme.
NUSRETSUMAN: Ankara’daki Hitit Güneşi adlı anıtıyla tanınan,1905-1978 yılları arasında yaşayan heykelcimiz.
NUŞ:  İçen, İçici.
NUT: Mısır inanışında gök tanrısı.
NUTAH:  Heybe dokuyucusu.
NUTU:  Meşin örtüler.
NÜ:  Çıplak vücut resmi.
NÜANS: Aynı cinsten şeyler arasındaki ince fark.
NÜANS:  Aynı tür şeyler arasındaki ince fark.
NÜDİZM: Tümden çıplak olarak açık havada yaşamayı savunan öğreti.
NÜFUZLU: Sözü geçer, istediğini yaptıran, erkli
NÜKLEON: Atom çekirdeğini oluşturan proton ve nötronun ortak adı.
NÜKTEDAN:  Esprili ve hazırcevap hoş kimse, Nekre.
NÜMEROLOJİ: Karakter çözümlemesi veya geleceği önceden bilmek amacıyla sayıların kullanılması.
NÜMUNE: Örnek.
NÜŞRET:  Tanrı yardımı.
NÜZHET: Tazelik,sevinç.
NÜZUL: Felç,inme.
NYCTOFOBİ: Gece korkusu.
NZ: Yeni Zelanda plakası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.