12 Ağustos 2012 Pazar

Bulmaca Sözlüğü -E-

EA: Eski Sümer su tanrısı.
EA: Mezopotamya tanrısı Enki’ye verilen bir ad.
EAT: Tanzanya plakası. 
EB: Eski dilde baba Cet.

EB:  Ata, Baba, Cet
EBABİL: Dağ kırlangıcı denilen küçük bir kuş ,Keçisağan.
EBCET: Arap alfabesinin her hangi bir rakamı karşılayan ve anlamsız sekiz kelimeden oluşan değişik bir düzeni.
EBE:  Büyükanne, Nine, Kabil, Kabile.
EBEDA:  Asla, Hiçbir zaman.
EBEDİ:  Baki, Bengi, Cavidan, Daim, Kalıcı, Ölümsüz, Layemut, Lemyezel.
EBEDİYEN:  İlanihaye, İlelebet, Ebeden.
EBEKAÇ: Saklambaç oyunu. 
EBER: İç Anadolu’da bir göl.
EBER: Orta Anadolu’da bir göl.
EBET: Sonsuzluk.
EBEVEYN:  Ana, Baba, Veli.
EBİSU: Japon mitolojisinde balıkçıların tüccarların koruyucusu olan yedi su tanrısından biri.
EBKEM: Dilsiz,sessiz.
EBLEH: Akılsız,budala. 
EBLEH:  Akılsız, Cahil.
EBNAYİADEM:  Ademoğulları, İnsanlar
EBONİT: Sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklılığı kükürtle arttırılmış kauçuk. 
EBR:  Bulut.
EBREHE: Dağ kırlangıcı da denilen küçük bir kuş. 
EBRU: Bir tür kağıt süslemeciliği.
EBRU: Boyalı ve yapışkan suyun üzerine kapamak yoluyla kağıda yapılan bir çeşit dalgalı ve kareli süs.
EBRU: Eski dilde kaş.
EBRU:  Mühre
EBRULİ: Üzerinde değişik renkler bulunan.
EBU: Avrupa Yayın Birliği.
EBUNA: Habeş piskoposlarına verilen ad.
EBUNA:  Habeş piskoposlarına verilen ad.
ECDAT: Dedeler,atalar. 
ECEME: Vahşi orman.
ECEME:  Vahşi orman.
ECEMİŞ: Bolkar dağları ile Ala dağlar kütlesini birbirinden ayıran tektonik çukur. 
ECENE: Marangozların dört köşe delik açmakta kullandıkları alet.
ECİR: Sevap.
ECİR: Ücretle çalışan kimse.
ECİR:  Ücretle çalışan kimse.
ECMA:  Fazla birikmiş.
ECNEBİ:  Başka bir devletin uyruğundaki kişi, Yabancı.
ECRAM: Cansız şeyler.
ECRAM:  Cansız şeyler.
ECZACILIK:  İspençiyari.
EDA:  Verme, Ödeme, İfa.
EDALGI:  İnfial, İçten isyan etme.
EDAM: Bir tür peynir. 
EDAM: Üzeri kırmızı parafinle  kaplanan bir tür peynir.
EDANİ: Aşağılık kimseler,alçaklar anlamında eski sözcük.
EDANİ: Eski dilde bayağı insanlar.
EDAR: Üzeri kırmızı,parafinle kaplı  bir tür peynir.
EDAT:  İlgeç.
EDE: Büyük erkek kardeş,ağabey.
EDE:  Büyük erkek kardeş.
EDEBALİ: Osman Gazi’nin kayınpederi.
EDEBİ: Yazınsal.
EDEBİYAT:  Yazın, Literatür.
EDEMİK: Reçine.Çam sakızı.
EDEP:  Topluma uygun davranma, Terbiye.
EDİK: Kısa çizme .
EDİM:  Fiil, Amel, İcraat
EDİNCİK: Balıkesir’in Bandırma ilçesine bağlı bir belde.
EDİNİM:  Elde etme, İktisap, Kazanım.
EDİSKUNTA: Finlandiya parlamentosuna verilen isim. 
EDİSYONKRİTİK:  Eleştirel basım.
EDİTÖR: Basıcı,yayıncı.
EDNA: Eski dilde pek az., çok aşağı.
EDNA:  Pek az, en az.
EDO: Tokyo kentinin eski adı. 
EDVAR: Çağlar,devirler. 
EDVAR: Eski dilde devirler,çağlar,zamanlar.
EDVAR:  Alaturka müzik kurallarını inceleyen yapıt.
EDYAN: Dinler.
EEG: Beyin dalgalarının ölçülmesi yöntemi.
EEG: Beyin elektrosu.
EEG: Elektroensefalografi’nin kısaltması.
EF:  Görevden çıkarma
EFAL: Fiiller,eylemler anlamında eski söz. 
EFE: Özellikle Batı Anadolu'da köy yiğidi, zeybek
EFEKT: Film seslendirmelerinde,tiyatro oyunlarında hareketlere uygun seslerin özel bazı yöntemlerle çıkartılması işlemi.
EFEKT: Radyo  ve  televizyon  yayınlarında, film  seslendirmelerinde, hareketleri  izlemesi  gereken seslerin   doğal  kaynakların   dışında,  optik,  mekanik,  kimyasal   yöntemlerle gerçekleştirilmesi.
EFELEK: Halk arasında,herkesin söylediğini yapan,iltifat meraklısı kimseye verilen ad.
EFELEK:  Labada.
EFEMERA: Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri toplama şeklinde koleksiyonculuk.
EFEMİNE: Kadınsı davranışları olan erkek.
EFEMİNE:  Kadınsı davranışları olan erkek.
EFİ: Engerek yılanı.
EFİJİ: Maden yada kağıt para üzerindeki kafa resmi.
EFİN: Ardıç kozalağı.
EFOD: İbrani rahiplerinin dinsel törenlerde giydikleri giysi.
EFOR:  Çaba, Harcanan emek, Gayret, Güç.
EFRAT: Bireyler.
EFSARDUZAN:  Dikenler.
EFSÜRDEGAN:  Donuk,   Hareketsiz,Duygusuz kimseler.
EGALE: Rekoru ele geçirme.,skoru yenileme.
EGE: Veli. 
EGE:  Çocuğu koruyan ve gözeten kimse.
EGEMİSİN:  İlk Türk antibiyotiğinin adı.
EGZİSTANSİYALİZM: Varoluşçuluk.
EGZOGAMİ: Dış evlilik.
EGZOTİZM: Yabancılık.
EGZOTİZM:  Bir eserde, yabancı ülkelerle ilgili olay, kişi ve görüşleri aktarma.
EĞE: Kaburga kemiği.
EĞE:  Kaburga kemiği.
EĞİK:  Yalman, Mail, Yaka, Yerey.
EĞİLİM:  Temayül, Meyil.
EĞİR: Arıların çıkardığı bir tür salgı..
EĞİR: Su kıyılarında yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bitki.
EĞİR:  Anlarda bir tür salgı.
EĞİRDİR: Türkiye’nin 4. Büyük gölü.
EĞİRMEN: İğ 
EĞİTİCİ:  Monitör, Üstat.
EĞLEK: Sürünün sıcakta dinlendiği gölgelik. 
EĞLENME:  Hande.
EĞMÜR: Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. 
EĞREK:  Su akıtmak için açılan eğimli hendek.
EĞRİ:  Abraş, Yılık.
EĞRİCE:  Birinci derece pastırma.
EHİL:  Uzman, Vakıf, Usta, Üstat, Uz.
EHLİ:  Evcil, Yabani olmayan.
EHLİBEYT: Peygamberimizin hane halkı. 
EHLİHİBRE: Bilirkişi.
EHRAM: Piramit.
EHVA: Eski dilde hevesler,istekler.
EİR: İrlanda’nın plakası.
EİRE: İrlanda’nın resmi adı.
EİRENE: Yunan barış tanrıçası.
EJDER: Büyük yılan.
EJDERHA:  Dragon.
EKABA: Tropikal Afrika’da yetişen ve odunu doğramacılıkta  marangozlukta kullanılan  ağaca verilen ad.
EKABA: Yumuşak ve hafif ,odunu doğramacılıkta kullanılan bir Afrika ağacı.
EKABİR:  İleri gelen.
EKAL: En az
EKAL:  En az, Asgari, Minimum, Laakal.
EKALİM: Eski dilde iklimler.
EKALLİYET: Azınlık,azlık.
EKAR: Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark.
EKARTE: On  dokuzuncu  asırda  Fransa’da ortaya çıkan ve iki kişiyle oynanan bir kağıt oyununa verilen ad.
EKARTE:  Atılmış, Uzaklaştırılmış.
EKASİRE: Acem hükümdarı.
EKBER: En büyük.
EKE: Açıkgöz,kurnaz,hin.
EKE: Baş çoban
EKE: Büyük,yetişkin,yaşlı.
EKE:  Baş çoban.
EKELE: Eski dilde oburlar.
EKELE: Oburlar.
EKELE:  Çok yiyenler, Oburlar.
EKENEK: Düzenli olarak ekim yapılan arazi. 
EKENEK:  Ekilen yer, Mezra.
EKİDE: Sağlam,kuvvetli. 
EKİL: Aşırı iştahlı.
EKİL:  Aşın iştahlı.
EKİLMİŞ:  Mezru.
EKİMOZ: Tıp dilinde bere ,morarma,çürük anlamında kullanılan söz.
EKİN: Kültür. 
EKİNOKOK: Etoburların gelişmiş dönemlerinde kalın bağırsaklarında yaşayan tenya türü.
EKİNOKS: Gece ve gündüzün eşitliği.
EKİNOKS: Gün-gece eşitliği
EKİNOKS:  Gece ve gündüzün eşit olması hali.
EKİPAJ: Ekip gereçleri.
EKİRİ: Japonya’da büyük çocukların yakalandığı dizanteriye benzer salgın hastalık.
EKLEKTİK: Seçmecilik yanlısı,seçmeci.
EKLEKTİZM: Felsefede seçmecilik.
EKLEM: Vücut kemiklerinin uç uca ya da kenar kenara gelip birleştiği yer, mafsal.
EKLENMİŞ:  Zamime.
EKLENTİ:  İbik.
EKLER: Bir cins pasta.
EKLER: İçi kremalı,üzeri çikolata kaplı pasta.
EKLESİL: Üniversitelerde öğrencilerin ders seçme veya bırakma işlemi.
EKLİPTİK:  Güneşin bir yıldaki hareketinin oluşturduğu çemberin adı.
EKME:  Zeri.
EKMEK:  Nan, Habe, Nimet.
EKO:  Yankı, Akis.
EKOL:  Stil, Biçem, Üslup, Tarz, Metot, Yöntem.
EKOLALİ: Başkasının yaptığı deyim ve davranışları anlamsız olarak yinelemek. 
EKOLALİ: Yankıca.
EKOLALİ:  Duyduğu sözcükleri yankı gibi yinelemek, Ekoprasi.
EKOLOJİ: Canlıların aralarındaki bağlantıları ve ortamlarıyla olan ilişkilerini inceleyen biyoloji dalı.
EKOLOJİ: Doğadaki canlıların birbiriyle ve çevreyle ilişkilerini inceleyen bilim dalı.
EKOLOJİK: Çevre bilimsel
EKONOKOK:  Bir tenya türü.
EKONOMETRİ: Ekonomik olayların açıklanmasında çok sayıda değişkeni göz önüne alarak ve karşılıklı bağıntılar kurarak,teorik çalışmaların deneylerle doğrulanmasını sağlayan matematiksel yöntem.
EKONOMİ:  İktisat, Tasarruf.
EKOPRAKSİ: Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak tekrarlama,yansıca.
EKOPRAKSİ: Yansıca. 
EKOSİSTEM: Belli bir birim alan içinde yaşayan tüm canlıları,fiziksel çevreleri ve aralarındaki her tür karşılıklı ilişkiyi içeren kavram.
EKRU: Ham keten rengi. 
EKSER:  Büyük çivi.
EKSİ: Ucu  yanık odun.
EKSİ:  Menfi, Nakıs, Negatif./ Ucu yanmış odun.
EKSİBE:  Kum yığını, Kumul.
EKSİBE.: Çöllerde veya deniz kıyılarında rüzgarların yığdığı  kum tepesi.Kumul./Buzul
EKSİK:  Natamam, Noksan, Nakıs.
EKSİKLİK:  Ağman, Kusur, Defo, Şaibe.
EKSİKSİZ:  Bütün, Tam, Kül.
EKSTREM:  Aykırılık, Aşın uç.
EKŞİ:  Turş, Türş.
EKŞİMİK: Yağı alınmış sütten yapılan ve çökelek de denilen peynir.
EKŞİMSİ:  Kekre, Mayhoş.
EKTEM: Çok gizli.
EKTEM:  Çok gizli.
EKTİ: Başkalarının sırtından geçinen,asalak,tufeyli.
EKTİ: Her yiyeceğe canı çeken.
EKTİ:  Her yiyeceği canı çeken.
EKTODERM: Sinir sistemini , duyu  organlarını  oluşturan ve embriyonun dış yüzünü örten tabakaya verilen ad.
EKTOPİ: Vücutta doğuştan organ eksikliği veya yer değişikliği.
EKÜMENİZM: Bütün Hıristiyan kiliselerinin birleştirilmesini amaçlayan hareket.
EKVATOR:  Eşlek.
EL:  Batı Samileri'nin en önemli totemi
ELA: Gözde sarıya çalan kestane rengi.
ELAL: İsrail Hava Yolları. 
ELALEM:  Başkaları, Ağyar, El gün, Herkes, Elgin, Ecnebi, Yad.
ELAN:  Şu anda, Şimdi.
ELARA: Jüpiter gezegeninin bir uydusu.
ELASTİKİYET:  Esneklik, Suples.
ELBİSE:  Esvap, Giyit, Libas.
ELCİK: Bisiklet ve motosiklette dümenin elle tutulan kısımlarına geçirilen ve yumuşak,sentetik maddeden yapılan kaplama.
ELÇİLİK:  Risalet, Peygamberlik.
ELDORADO: Adını bugünkü Bogota yakınlarında yaşamış bir yerli kabilesinin efsanevi yöneticisinden alan masalsı altın ülkesi.
ELDORADO:  Amerika kıtasında olduğuna inanılan altın ülkesi.
ELEA: Yunan felsefe okulu. 
ELEBAŞI:  Sergerde.
ELEJİ: İçli,acıklı şiir.
ELEK:  Kalbur.
ELEMAN:  Öğe, Unsur, Organ.
ELEMGE: Çile durumundaki ipliği yumak yapmak veya masuraya sarmak için,üzerine geçirilen kafes dolap biçimindeki hafif ve bir eksen üzerinde dönen araç.
ELEMGE:  İpek çilesini açıp sarmada kullanılan kafes dolap.
ELEMİ: Kimi bitkilerden elde edilen yumuşak bir reçine.
ELEMİ:  Bir tür reçine adı.
ELENİKA: Modern Yunanca.
ELENTİ: Arpa,buğday ve benzerlerinin kalburdan geçirilmiş bölümü. 
ELENTİ:  Arpa, buğday gibi şeylerin kalburdan geçirilmiş bölümü.
ELERKİ: Demokrasi.
ELERKİ:  Demokrasi.
ELEST: Tanrının insan ruhlarını yarattığı zaman.
ELEŞTİRİCİLİK:  Kritisizm.
ELEŞTİRMENLİK:  Münekkitlik.
ELEVATÖR: Yük asansörü.
ELEZER: Sadist. 
ELGİN: Gurbette yaşayan.
ELGİN: Yabancı,gurbette yaşayan,garip. 
ELGİN:  Gurbette yaşayan, Garip.
ELİ: Ağrı Dağındaki bir yayla.
ELİBÖĞRÜNDE: Geleneksel Anadolu konut mimarlığında,ahşap yapılardaki çıkmaların altına çaprazlamasına konan dikdörtgen kesitli destek.
ELİFİ: Bantlarla süslenmiş bir tür kumaş.
ELİFİ: Beşparmak da denilen ve üzerine dikili çizgiler bulunan pamuklu bir kumaş.
ELİFİ: Bir tür şalvar. 
ELİFİ: Kesimi pantolona benzeyen bir tür şalvar.
ELİK: Dağ keçisi.
ELİMA: Kongo ilkellerinin inandıkları yeteneklilik gücü.
ELİT:  Seçkin, Mutena, Mümtaz.
ELİTRA: Bazı böceklerin katı ve sert üst kanadı.
ELİTRA:  Bazı böceklerin katı ve sert olan üst kanatları.
ELİZA: Aids testi. 
ELKOYUCULUK:  Emperyalizm.
ELMASİYE: Dondurulmuş meyve suyundan yapılan bir tür pelte.
ELMASİYE:  Meyve suyundan yapılan bir tür pelte.
ELO: Satrançta bir değerlendirme ve klasman sistemi.
ELÖPEN: Halk dilinde kertenkeleye verilen ad.
ELTİ:  Kardeş kanlan.
ELVAN: Renkler.Türlü renklerde olan.
ELYAF: Lifler,teller.
EM: İlaç,çare,deva.
EM.: Eski dilde anne.
EMA: Bağırsaklar.
EMANET:  Vedia, İnam.
EMANETULLAH: Osmanlı devletinde padişahların  hükümet anlayışları bakımından yönetiminden sorumlu oldukları halk. 
EMARET: Emirlik, beylik
EMAY: Maden eşya üzerine vurulan bir cins cila.
EMAY: Bazı maddeleri korumak, onlara belli bir parlaklık kazandırmak için sürülen cila
EMBESİL:  Zekâ geriliğinin bir derecesi.
EMBRİYON:  Oğulcuk, Ruşeym.
EMCEK: Meme. 
EME: Halk dilinde babanın kız kardeşi,hala.
EMEÇ:  Yosunların tutunma organı.
EMEN: Ağaç yada sebze dikmek için açılan çukur.
EMEN: Ağaç,bağ çubuğu veya sebze dikmek için açılan çukur.
EMEN:  Ağaç dikmek için açılan çukur.
EMENDERE: Balıkesir’in Sındırgı ilçesi yakınlarındaki ünlü kaplıca. 
EMERİL: Beyaz mermerde bulunan sert kısım. 
EMERİL:  Mermerdeki sert damarlı kısım
EMEVİ: Eski bir Arap hanedanlığı
EMİ:  Bir tembih ve uyan sözü.
EMİNONAT: Anıtkabir’in tasarımını da gerçekleştiren ünlü mimarımız.
EMİRALİ: Sarı renkli bir üzüm cinsi. 
EMİRERİ:  Emirber.
EMİRLİK:  Emaret.
EMİSYON: Devletçe para,senet ve tahvil çıkarma,piyasaya sürme.
EMİŞİK: Süt kardeşi anlamında yerel bir sözcük.
EMME:  Soğurma, Mas.
EMMEÇ: Aspiratör.
EMNİYET:  Eman.
EMPAS: Bazı kağıt oyunlarında üçüncü durumdaki oyuncu söz konusuysa,kendisinden önceki oyuncuda ara kağıt veya kağıtlar bulunduğunu düşünerek büyük kağıt yerine düşük değerde bir kağıt atmak.
EMPAS: Briçte,bir eli üstün bir kağıtla almayıp daha aşağı bir kağıtla almaya verilen ad.
EMPER: Rulet oyununda 1-35 arasındaki tek sayılardan her biri.
EMPERYALİZM: Bir ulusun başka bir ulusu siyasi ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi.
EMPOZE:  Kabul ettirip, benimsetmek.
EMPRESYONİZM: "Doğayı gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil,ondan edinilen izlenimin ölçüsüne göre anlatan;doğrudan doğruya gerçeği,nesneyi değil de,onun sanatçıda uyandırdığı duyumları veren sanat akımı."
EMPRİME: Değişik renkte boya kullanılarak,kumaş üzerine desen ve zemin basma işlemiyle bu işleme uğratılan ipekli,yünlü vs kumaş. 
EMRAZ: Hastalıklar. 
EMRE: Sevgili,yar.
EMRE:  Aşık.
EMSİLE: Arapça dilbilgisinde fiil çekim örneklerini içeren kitap.
EMTİA: Mal,mallar.
EMTİA:  Mallar, Ticari mal.
EMU: Avustralya’da yaşayan bir cins devekuşu.
EN: Bir tür çuha.
EN: Eşyaya vurulan damga.
EN:  Ağaç dallarının tomurcuk yeri /  Bir tür çuha
ENA: Kara yumuşakçası.
ENAM: Yaratılmış bütün canlılar.
ENANİYET: Eski dilde bencillik.
ENAYİ: Avanak
ENBİYA: Peygamberler.
ENCAM: Son,işin sonu.
ENCÜMEN: Komisyon,komite
ENCÜMEN:  Komisyon, Yarkurul, Komite.
ENDAZE: Eski bir uzunluk ölçüsü. 
ENDERUN: Saraylarda harem ve hazine dairelerinin bulunduğu yer. 
ENDÜKSİYON: Tümevarım. 
ENDÜLJANS: Katolik kilisesinde bağış karşılığında günahlardan kurtulma.
ENE: Arapça da ben.
ENE:  Arapçada ben sözcüğü.
ENEK: Yanağın alt kısmı.
ENEK:  Hadım, İğdiş.
ENEMA: Kulak yıkama aracı. 
ENEME: Erkekliği giderme
ENERJİ:  Erke, Güre.
ENEZE: Zayıf ve cılız.
ENF: Burun.
ENF:  Burun.
ENFARKTÜS: Bir organda,bir atardamarın,doku bozukluğu sonucu kan pıhtısı ile tıkanması.
ENFİYE: Burunotu.
ENFİYE: Çürütülmüş tütünden yapılan ve buruna çekilen keyif verici toz.
ENFİYE:  Buruna çekilen bir keyif tozu. Suut.
ENFRARUJ: Kızıl ötesi.
ENFRASTRÜKTÜR:  Altyapı.
ENFÜANZA: Grip,paçavra hastalığı.
ENGEBE:  Pürüz.
ENGEL:  Beis, Hail, Ket, Mania, Set, Gerelti, Handikap.
ENGELLEME:  Obstrüksiyon.
ENGELLEYİM:  Ambargo.
ENGİN:  Değeri düşük olan.
ENİGMA: Bulmaca anlamında kullanılan bir sözcük.
ENİGMATOLOG: " Düzenlemek ya da çözmek yoluyla ""Bulmaca Bilimi""yle uğraşan kişi. "
ENİGMATOLOJİ: Bulmaca bilim. 
ENİKONU: İyiden iyiye. 
ENİKONU:  İyiden iyiye.
ENİN: İnleme,inilti.
ENİN:  İnilti.
ENİR: Çirkin huy. 
ENİR:  Çirkin huy.
ENİS: Dost,yakın arkadaş.
ENİSAN:  Boş ve anlamsız söz, Yave. Laklaka.
ENİSE: Arkadaş.
ENJEKSİYON:  İçitim, Zerk.
ENKAZ:  Yıkıntı, Harabe, Ören, Virane.
ENKİ: Sümerlerde toprak tanrısı.
ENOLAGAY: Japonya’ya atom bombası atan uçak 
ENOLOJİ: Şarapları inceleyen bilim dalı.
ENSAR: Hazreti  Muhammed’e yardım eden ve İslamiyet’in yayılmasına hizmet eden kimseler.
ENSER: Büyük çivi.
ENSER:  Büyük çivi.
ENSEST:  Kan bağı olarak birbirleriyle evlenmeleri yasak olan kişiler.
ENTEGRASYON: Bütünleşme,birleşme.
ENTEGRASYON: Bütünleşme,birleşme.
ENTEGRE:  Birimlerden oluşan.
ENTEL:  Aydın, Bilgili kimse.
ENTELEKYA:  Aristo'ya göre her varlığın erişmeye yöneldiği yetkinlik durumu.
ENTELİJANSİYA:  Bir ülkedeki aydınların tümü
ENTERESAN:  Alâkabahş, İlginç.
ENTERNE:  Gözaltındaki yabancı uyruklu kişi.
ENTİMİZM: Yirminci asır başlarında ev içi sahneleri canlandıran ve ev yaşamını konu alan resim tarzına verilen ad.
ENTOMOLOJİ: Böcekbilim.
ENTOMOLOJİ: Böcekleri inceleyen bilim dalı.
ENTRİKACI:  Dessas.
ENVA: Çeşitler.
ENZELİ: Kars,Erzurum ve Ağrı yöresine özgü türkülü bir halk oyunu.
EOLİT: İlk insanlar tarafından yapıldığı sanılan en eski aletlere verilen ad.
EOS: Yunan mitolojisinde şafak tanrıçası.
EOSEN: Üçüncü jeolojik çağın,memelilerin oluştuğu dönemi.
EPANYÖL: Uzun tüylü bir köpek cinsi.
EPE: Eskrimde kullanılan üç silahtan biri.
EPEY:  Hayli, Enikonu, Oldukça.
EPİDEMİ: Salgın hastalık.
EPİFİT: Üst bitken. 
EPİFİZ: Uzun kemiklerin iki ucundaki şişkin kısım. 
EPİGENEZ:  Biyoloji'de sıralı oluş, Epijenez.
EPİGRAFİ: Yazıtbilim.
EPİK: Destansı. 
EPİK:  Destansı, Destanla ilgili.
EPİKEREM: Mantıkta önerilerinin biri veya her ikisi kanıtıyla ileri sürülen tasım.
EPİKEREM:  Önerilenlerin bir veya ikisini kanıtlarıyla birlikte ileri sürerek kıyaslamak.
EPİLEPSİ: Sara hastalığı.
EPİLOG: Eserin sonuç bölümü. 
EPİNEFRİN:  Adrenalin'e verilen başka bir ad.
EPİNET: Klavsene benzer,telli,mızraplı,tuşlu bir çalgı.
EPİSTAKSİS: Burun kanaması.
EPİTEL: Tek veya çok hücreden oluşan,vücudun bütün dış ve iç yüzeylerini kaplayan doku.
EPİTEL:  Vücudu kaplayan doku.
EPİTOME: Bir kitabın kısaltılmış biçimi ve özellikle kısa tarih kitabı.
EPİTOME:  Kısaltılmış tarih kitabı.
EPİZOT: Bir roman veya öyküde ikinci derecede bir olay.
EPİZOT: Oluntu.
EPOPE: Destan. 
EPRİK: Çamaşırın az kirli ve köpüklü son suyu.
EPRİK:  Çamaşırın az kirli suyu.
EPRİMEK: Bozulmak,ekşiyip çürümek.
EPRİMEK:  Bozulmak, Ekşiyip çürümek.
ER:  Asker, Azap, Çeri, Leşker, Levent, Nefer, Sü
ERA: Eski dilde otlar.
ERA: Otlar,otlak.
ERADİKASYON: Yok etme,kökünü kurutma. 
ERAMİL: Dul kadınlar.
ERATO: Dünyanın bütün denizlerine yayılmış bir yumuşakça cinsi.
ERATO: Yunan mitolojisinde dokuz sanat perisinden biri.
ERBAİN: Hicri takvimde 22 Aralık 31 Ocak arası.Kırk günlük kış dönemi.
ERBAİN:  Hicri takvimde kışın 22 Aralık'la 31 Ocak'a kadarki dönemi.
ERBAŞ: İhtiyaçları devletçe karşılanan onbaşı ve çavuş rütbesindeki asker.
ERDEM:  Fazilet.
ERDEN: Bakir
ERDİŞİ:  Erselik, Hünsa.
EREBOS: Eski Yunan mitolojisinde öbür dünyanın en karanlık bölümü.
EREBUS: Antarktika’da etkin bir yanardağ.
EREBUS: Tropikal Amerika’da yaşayan,eflatunla karışık gri ve esmer renkte,15 cm boyunda büyük gece kelebeği cinsi.
EREBUS:  Güney kutbunda bir yanardağ.
EREK: Menzil,amaç.
EREK:  Gaye, Amaç, Maksat.
EREM:  Bir işe gönüllü olma.
EREMİK: Kısır,hiç doğurmamış insan veya hayvan.
EREMOFOBİ: Yalnızlık korkusu. 
ERENDİZ: Jüpiter.Müşteri yıldızı. 
ERENDİZ: Müşteri yıldızı.
ERETNA: On dördüncü asırda Orta Anadolu’da kurulmuş Türk beyliği.
EREZ: Acıbadem ağacı.
ERG.: Kumul.Kum yığını.
ERGENE: Maden yeri.
ERGENE:  Maden yatağı.
ERGİ:  Bir şeye ulaşma durumu.
ERGİME:  Zeveban.
ERGİN:  Baliğ, Erişkin, Reşit, Kâmil.
ERGİNLEŞME:  Tekemmül.
ERGONOMİ: İnsanın,makinenin veya çevrenin bir arada uyumlu ve verimli çalışmasını inceleyen bilim dalı.
ERGONOMİ: İş bilimi.
ERİE: Kuzey Amerika’nın beş büyük gölünden biri.
ERİGEN:  Çabuk eriyip dağılan.
ERİKA: Süpürge otu,funda.
ERİKE: Taht.
ERİKE:  Taht.
ERİL:  Batı dillerinde erkek cins kelimelerde kullanılan bir sıfat.
ERİM:  Menzil.
ERİN: Döl verme yetkinliğine eren,baliğ.
ERİN:  Döl verme yetkinliğine erişmiş, Baliğ, Reşit.
ERİNCİK: Üşengeç.
ERİŞEK:  Direk tepeliği.
ERİŞKİN:  Kahil, Baliğ.
ERİŞTE: Ev makarnası.
ERİTEM: Kan oturması nedeniyle deride oluşan kızarıklık.Deri döküntüsü.
ERİTME:  İzabe.
ERİTROSİT: Alyuvarlar.
ERİTROSİT:  Alyuvar.
ERİVAN: Ermenistan’ın başkenti.
ERK:  Kudret, İktidar, Nüfuz.
ERKAN: General veya amiral aşamasındaki askerler.
ERKE: Enerji.
ERKE: Misvak ağacı.
ERKEÇ: Erkek keçi.
ERKETE: Argoda gözetleme.
ERKİN: Hiçbir koşula bağlı olmayan,istediği gibi davranabilen.
ERLİKHAN: Eski Türklerde yer altı tanrısı.
ERMİN: Kürkü değerli bir hayvan,kakım,as.
ERMİTAJ: Rusya’nın St. Petersburg kentinde 1764 yılında kurulmuş ünlü saray müzesi.
EROTİK: Aşkla ilgili,kösnül.
EROTİK:  Kösnül, Şehevi, Cinsel.
EROTİZM:  Cinsel duygulara düşkünlük.
EROTOFOBİ: Cinsellik korkusu.
EROZYON: Toprak Aşınması. 
ERÖR: Hata ,/ hatalı pul.
ERÖR:  Hatalı basılmış pul.
ERSELİK:  Hem erkek hem dişi gametleri olan, Hünsa.
ERTE:  Bir gün ya da olayın ardından gelen.
ERTELEME:  Talik, Tehir, İptal, Tecil,
ERTELENMİŞ:  Müeccel.
ERTELENT:  Düşünme ve bilme yetisi.
ERYTHARİ: İzmir’in Çeşme ilçesinin eski adı. 
ERZ: Eski dilde pirinç. 
ERZ: Pirinç.
ERZ:  Pirinç.
ERZAK: Uzun süre saklanabilen yiyeceklerin genel adı.
ES: Bilinç,şuur.
ES: Müzikte sus işareti.
ESA: Avrupa uzay ajansı.
ESAME: İsimler.
ESAME: Yeniçerilerin kayıtlı olduğu defter.
ESAMİ: İsimler, adlar
ESAS:  Ana, Asıl, Bazal, Temel, Öz.
ESATİR: Mitoloji.
ESB: Eski dilde at,beygir. 
ESBABIMUCİBE: Gerekçe.
ESE: Fırınları temizlemekte kullanılan ucuna bez sarılı uzun sırık.
ESE:  Ucu yanık odun, Alak.
ESED:  Aşınma.
ESEME: Mantık.
ESEN: Sağlıklı, sıhhatli, salim
ESENYAYLA: Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır kapısı.
ESER:  Nişane, Yapıt, İz, İsr.
ESERİCEDİT:  Büyük boy yazı kâğıdı.
ESERMEK: Bakmak,beslemek,yetiştirmek. 
ESERMEK: Bakmak,beslemek,yetiştirmek.
ESFEL: Eski dilde en sefil,pek aşağı.
ESHAM: Borç alınan bir paranın belirli zamanlarda ödeneceğini gösteren senetler.
ESHAM: Hisse senedi.
ESİK: Çukur yer.
ESİK: Yer kırığı,fay.
ESİK:  Çukur yer, Fay.
ESİN:  İlham.
ESİNTİ: Belli belirsiz hissedilen hafif yel.
ESİNTİ:  Nefha.
ESİR: Eskilere göre dünya atmosferinin ötesindeki boşlukları dolduran çok uçucu akışkan.
ESKABO:  Bir tür yüksek iskemle.
ESKALATÖR: Yürüyen merdiven.
ESKALATÖR:  Yürüyen merdiven.
ESKALOP: İnce dövülmüş tavuk eti veya dana eti.(Yağsız ve sinirleri alınmış).
ESKENAZİ: Orta  ve doğu Avrupalı Yahudilere verilen ad.
ESKİ:  Kadim, Antik, Partal, Kurada.
ESKİMİŞ:  Fersude, Kağşak.
ESKİTME:  Tebliye.
ESKİYAPAR: Çorumun Alaca ilçesinde ünlü bir höyük. 
ESKİZ: Taslak.
ESKİZ:  Taslak, Karalama.
ESKORT: Refakat muhribi.
ESKORT:  Devlet büyüklerine koruyuculukla eşlik eden konvoy.
ESKRİM: Kılıçla yapılan spor.
ESKÜDO: Angola’nın para birimi.
ESLEK: Başkasının buyruk ve dileklerini yerine getiren,söz tutan.
ESLEK: İtaat eden.
ESLEK:  Uslu, Ağır başlı, Dölek, Selek.
ESLO: Avrupa uzay araştırmaları örgütü.
ESMA:  İsimler-Adlar.
ESMER:  Karaşın, Konur, Yağız, Semra.
ESNA:  Bir işin yapıldığı an.
ESNAF:  Suka.
ESNAN: Askerlik çağı.
ESNAN:  Askerlik çağı.
ESNEK:  Elastiki.
ESPAS: Basımcılıkta harfler arasında bırakılan boşluk.
ESPAS: Satır aralığı.
ESPAS:  Matbaacılıkta satır açıklığı.
ESPERİ: Ava alıştırılamayan bir tür doğan. 
ESRA: Süratli,en çabuk. 
ESRA:  Çok çabuk.
ESREM:  Dişleri çürük kimse.
ESRİMEK: Sarhoş olmak.
ESTAMP: Metal yada tahta üzerine kazıldıktan sonra basılan resim.
ESTET: Güzeli en üstün,en yüce değer sayan kişi.
ESTETİK:  Bediiyat, Güzelduyu.
ESTOMP: Karakalem resimde çizgiyi yada pastel boyasını yaymak için kullanılan kendi üzerine sarılmış kağıt  veya deri.
EŞ:  Koca-Zevç-Zevce-Refıka-Kan-Hatun-Emsal-Küfüv, Kül döken
EŞANLAMLI:  Sinonim, Müteradif
EŞAPE: Dans adımı.
EŞAPE:  Kaçırılmış, Yakalanmamış.
EŞAR: Eski dilde şiirler.
EŞEKHIYARI: Acı kavun.
EŞELEK: Elma armut gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü. 
EŞEN: Akdeniz Bölgesinin batı kesiminde bir akarsu.
EŞGÜDÜM:  Koordine.
EŞGÜDÜMCÜ:  Koordinatör.
EŞİK: Telli çalgılarda üzerine tellerin bindiği köprü.
EŞİK:  Atabe, Basamak, Seki, Asistan.
EŞİT:  Tay, Denk, Seva, Siyyan, Misil, Akran, Adaş.
EŞK: Gözyaşı.
EŞKİN: Atın bir tür hızlı yürüyüşü.
EŞKİYA:  Haydut, Şaki.
EŞLEK: Ekvator. 
EŞME:  Su kaynağı, Membağ, Cevher.
EŞRAF:  Bir yerin ileri gelenleri.
EŞRİBE:  içilecek şeyler.
EŞSİZ:  Ferit, Nayab.
EŞZAMANLILIK:  Senkroni.
ET: Mısır’ın plakası.
ETALON:  Ağırlık ve uzunluk ölçüleri için kabul edilen yasal ölçü modeli.
ETAMİN: Seyrek dokunmuş delikli bir kumaş.
ETAN: Doğalgazın ikinci önemli bileşeni olan hidrokarbon.
ETANA: Bir Mezopotamya destanı.
ETANOL:  Alkol.
ETAP:  Merhale, Aşama.
ETATİZM: Devletçilik.
ETBA:  Hizmetçiler.
ETBENİ: Deri dokusunun anormal büyüyüp yağlanmasıyla oluşan kabarcık.
ETENE: Meşime,son.
ETENE:  Anayla cenin arasında kan alışverişini sağlayan kısım, Meşime.
ETERNİT: Asbestli çimentodan yapılan bir çatı kaplama gereci.
ETİK: Töre bilimi,ahlak. Bir kimsenin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümü. 
ETİKET:  Yafta.
ETİMOLOJİ: Kökenbilim. 
ETİYOLOJİ: Hastalıkların nedenini araştıran bilim.
ETKEN:  Faktör, Amil, Etmen, Nezir.
ETKİ:  İnikas, Tesir.
ETKİN:  Faal, Aktif, Ziruh, Dinamik.
ETKİNCİLİK:  Aktivizim.
ETKİNLİK:  Aktivite, Faaliyet.
ETLEÇ:  Oldukça şişman.
ETNİK:  Budunsal, Kavmi.
ETNOBİYOLOJİ:  İnsan topluluklarıyla
ETNOLOJİ: İnsanların ırklara ayrılışını,bunların nereden çıktığını,oluşumunu,yeryüzüne yayılışını,aralarındaki niteliklerini inceleyen bilim.
ETOL: Genellikle kürkten yapılmış omuz atkısı
ETOL: Geniş şal. Uzun omuz atkısı.
ETRAF: Çevre.
ETRAK: Türkler anlamında eski sözcük.
ETÜT:  Hazırlık çalışması, Ön çalışma.
ETÜV: Eşya üzerindeki mikrop veya ufak böcekleri basınçlı buharla öldürmeye yarayan  büyük kazan.
ETYARAN: Dolama.Parmak çıbanı. 
EURO: Avrupa Birliğine üye ülkelerin ortak para birimi.
EV: Beyit.
EV:  Bark, Ocak, Hanüman. Dar, Yuva, Mekân
EVAJİNASYON:  Bir organın kılıfından çıkması.
EVANTRASYON:  Karın fıtığı.
EVAR: Hesap defteri.
EVAR:  Hesap defteri.
EVAZE: Etek ucuna doğru genişleyen.
EVÇ:  Baş, Tepe, Zirve.
EVE:  Havva'nın batı dillerindeki adı.
EVELEM: Kazları semirtmek için verilen mısır hamuru.
EVELİK: Labada,efelek. 
EVERE: Dört yaşına kadar olan dişi manda.
EVERE: İki yaşına girmiş manda.
EVERE: Üç veya dört yaşına kadar olan dişi manda.
EVHAM:  Kuruntu, Vesvese.
EVİÇ: Türk Müziğinde bir makam. 
EVİN: Bir şeyin içindeki öz,lup.
EVİN: Buğday tanesinin olgunlaşmış içi.,bir şeyin özü.
EVİN:  Tahıl tanesi.
EVİRGEN: Becerikli,iş bilen.
EVİRGEN: İşini bilen,ölçülü ve hesaplı iş gören.
EVİRGEN:  Becerekli, İşini bilen.
EVİRİM:  Versiyon.
EVİYE: Mutfakta bulaşık teknesi.
EVLA: Daha iyi.
EVLA:  Daha iyi, Yeğ, Daha üstün.
EVLADIFATİHAN: Tarihte,Rumeli’de oturan Rumeli fatihlerinin torunlarına,bölge fethedildikçe Anadolu’dan getirilerek buraya yerleştirilenlere ve bunlardan oluşturulan askeri örgüte verilen ad.
EVLEK: Dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü.
EVLİYA:  Eren, Ermiş, Yatır, Aziz, Azize, Veli.
EVRE:  Aşama, Faz, Safha, Merhale.
EVRELER:  Safahat.
EVRENPULU:  Mika.
EVRENSEL:  Alemşümul, Kozmik, Ekumenik.
EVRİM:  Dönüşüm, İnkılâp.
EVRİMCİLİK:  Evolüsyonizm.
EVSAF: Vasıflar,nitelikler.
EVSAF:  Vasıflar.
EVSECEK: Tahıl tepsisi.
EVSİN:  Avcının saklandığı yer.
EYAG:  Ayaklı içki kadehi.
EYEF:  Boyunduruk halkası.
EYER: Semer,oturmalık.
EYLEŞME:  Bir yerde oturma, İkamet.
EYN: Eski dilde zaman.
EYNERCİ: Ekilen  biçilen tarlada  işçileri idare eden kimseye halk dilinde verilen ad.
EYTİŞİM: Diyalektik.
EYTİŞİM:  Diyalektik, Cedel,
EYYAMIBAHUR: Ağustos ayının ilk haftasına denk gelen yazın en sıcak günlerine verilen ad.
EZA:  Üzgü, Eziyet.
EZEL:  Öncesiz zaman süresi.
EZELİ: Öncesiz.
EZELİ:  Başlangıcı olmayan, Kadim, Öncesiz.
EZGİ: Melodi.
EZGİ:  Ir, Melodi, Nağme, Terane, Yır, Elhan, Lahn.
EZİMEVİ:  Tohumların ezilip yağ çıkarıldığı fabrika.
EZİNÇ: Azap.
EZİNÇ: Şiddetli acı ve sıkıntı.
EZİYET:  Azap, Eza, Istırap, Kahır, Üzgü.
EZKAZA: Kaza ile, rastgele.
EZKAZA:  Yanlışlıkla, Kazara.
EZOGELİN: Kırmızı mercimekle yapılan bir çorba.
EZOP(AİSOPOS): Eski Yunan fabl’larını derlediğine inanılan,ama gerçekte yaşamadığı hemen hemen kesin olan yazara geleneksel olarak verilen ad.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.