10 Ekim 2011 Pazartesi

EKOYAY 11.SINIF DİL VE ANLATIM MEKTUP KONUSU(39-51.SAYFA CEVAPLARI)



SAYFA 44:

1.ETKİNLİK:
Mektuplar yazılış amaçlarına göre 3’e ayrılır:

1) Özel mektup
2) Resmi Mektup
3) İş Mektupları
MEKTUPLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ
www.edebiyatforum.com adresinden alınmıştır.


Mektup: Birbirinden farklı yerlerde bulunan kişi veya kurumlar arasında özel ya da resmi iletişimi sağlayan yazı türüdür.
Özel Mektup
Birbirini çok yakından tanıyan kişilerin, birbirlerine yazdığı mektuplardır. Özel mektuplarda gönderici ile alıcının bir­birine karşı özel durumu yanında, ele alınan konu da metnin üslubunu belirler. Özel mektuplar ikiye ayrılır:
Edebi Nitelik Taşıyan Özel Mektup
Belli bir konuya bağlı kalmadan bütün hayatı içine alabilen bir anlatım aracıdır. Gönderenin iç dünyasından veya çevresinden seçilen haberler, çeşitli gözlemler, bir toplumun ve çevrenin özellikleri mektubun konusu olabilir. Mek­tubu yazan kişi yaşadığı çevreyi ve hayatı da anlatır. Bu bakımdan mektuplarda devirlerin, çevrelerin düşünce tarz­larını, âdetlerini, kısacası yaşayış şekillerini bulmak mümkündür. Böyle mektuplar, tarih araştırmacıları için belge ni­teliği taşır.
Bazı Avrupalıların eski Türk yaşamı ile ilgili mektupları bugün tarihi belge olarak kabul edilir. Lady Montegu'nun Şark Mektupları bu türe örnektir.
Edebi Nitelik Taşımayan Özel Mektup
·         Birbirini çok yakından tanıyan kişilerin karşılıklı yazdıkları mektuplardır.
·         Bunların belirleyici özelliği kişiden kişiye yazılmış olması, içten ve senli benli bir dille oluşturulmalarıdır. Böyle mek­tuplarda bir alana sıkı sıkıya bağlanmak gerekmez.
·         Özel mektuplar hitap, gövde, sonuç bölümlerinden oluşur. Tebrikler, telgraf, davetiyeler, tebrik mektupları, taziye­ler özel mektup çeşitlerinden bazılarıdır.
Resmi Mektuplar (Dilekçe)
Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplar­da çizgisiz beyaz kâğıt kullanılır. Anlatım ciddi olmalı, konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmemelidir.
Dilekçe yazarken şu kurallara dikkat edilir:
·         Gereksiz ayrıntılara yer verilmez, yalın ve anlaşılır bir dil kullanılır.
·         Çizgisiz beyaz kâğıda yazılır.
·         Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa, bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehrin adı yazılır.
·         Konu kısaca anlatılır.
·         İlgili makamın bilgisine sunulduğu ve gereğinin yapılması ifade edilir. (Bu bölüm kişinin dileğine ilişkin sonuç bölümüdür. Alt makama yazılırsa "rica ederim" üst makama yazılırsa "arz ederim" şeklinde yazılır.)
·         Dilekçenin sağ alt köşesine sırasıyla tarih, imza yer alır; ad, soyad yazılır.
·         Sol alt köşeye ise adres ve varsa ekler yazılır.

İş Mektupları
Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ya da kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara denir. İş mektuplarının en çok kullanılan çeşidi dilekçedir.
Bir talebi ya da siparişi bildirmek, bir soruna açıklık getirmek, iş başvurusunda bulunmak, bir üst makama belirli bir durumla ilgili bilgi iletmek vb. amaçlarla kişiler ile kişiler, kişiler ile kurumlar ya da kurumlar ile kurumlar arasın­da yapılan yazışmalardır.
Özellikleri:
·         Kuruma ya da kişiye yönelik hitapla başlanmalıdır.
·         Ad, adres, tarih belirtilmelidir.
·         Açık, duru, yalın, düzgün bir Türkçeyle kaleme alınmalıdır.
·         Amaç açıkça belirtilmelidir.
·         Birden fazla sorun söz konusuysa, bunlar maddeler ya da paragraflar hâlinde belirtilmelidir.
·         Saygılı, ciddi bir dil ve üslup kullanılmalıdır.
·         Mektup bir kurum tarafından yazılıyorsa, kurumun antetli kâğıdı ve zarfı kullanılmalıdır.
·         Daha önce yazılmış bir mektuba karşılık olarak yazılıyorsa, "ilgi" başlığı altında hangi tarih ve hangi sayılı, han­gi konuyla ilgili yazıya karşılık olduğu belirtilmelidir.
·         Sorun, durum ya da dilek açıkça ve kısa cümlelerle belirtilmelidir.
·         Sonuç cümlesinde makamlar arasındaki hiyerarşik düzene dikkat edilmelidir. Üst makam alt makama yazıyor­sa ya da makamlar arasında denklik varsa "rica ederim", alt makam üst makama yazıyorsa "saygılarımla arz ederim" ifadesiyle cümle tamamlanmalıdır
·         Kurumdan kişiye ya da kuruma yazılıyorsa kurumun en üst makamı tarafından, kişiden kişiye yazılıyorsa yazan tarafından imzalanmalıdır.
·         Ek belgeler mektubun sonunda "Ekler" başlığı altında ve maddeler hâlinde belirtilmelidir.
·         Bilgisayarla ya da daktiloyla yazılmalıdır.
·         Çizgisiz beyaz kâğıt kullanılmalıdır.
·         Yazım ve noktalama kurallarına uyulmalıdır.
DÜNYA EDEBİYATINDA MEKTUP
Mektubun edebi tür olarak gelişimi, Latin edebiyatına dayanmaktadır. Mektup türünün ustaları ancak 18. yy'da ye­tişmiştir. Özellikle Fransa'da Voltaire, Rousseau bu türü çok kullanan sanatçıların başında gelir.
Mektup türü hikâye ve romanların yazımında da kullanılmıştır. Bazı sanatçılar daha etkili olur düşüncesiyle eserle­rini mektup tarzında kaleme almışlardır. Örneğin J. J. Rousseau'nun Nouvelle Helsise, Goethe'nin Genç Werther'in Istırapları, Balzac'ın Vadideki Zambak adlı eseri buna örnektir.
TÜRK EDEBİYATINDA MEKTUP
Türk edebiyatında mektup türü, Tanzimat'tan sonra önem kazanmaya başlamıştır. Daha öncesinde münşeatlarda özel ve resmi mektuplara yer verilirdi. Yalnız bu eserlerin dili süslü ve sanatlıydı. Bu yüzden bu mektuplardan eski yaşayışımız hakkında bilgiler edinmek mümkün değildir. Ancak bu dönemde mektup tarzında yazılan edebi metin­lere rastlanır. Fuzuli'nin Şikâyetname'si bu türün ilk örneğidir. Leyla ve Mecnun, Şah u Geda, Hüsn ü Aşk gibi ün­lü mesneviler de manzum aşk ve sitem mektuplarıdır.
Ayrıca tarihi şahsiyetler arasında da manzum mektuplar yazma geleneği vardır. Kanuni ile oğlu Beyazıd, II. Beya-zıd ile Cem Sultan arasındaki mektuplaşmalar buna örnektir.
Tanzimat'tan sonra ilk ilgi çekici mektuplar Akif Paşa'ya aittir. Bunlar 1885'de basılmıştır. Sonraki dönemlerde Na­mık Kemal'in Hususi Mektupları, Abdülhak Hâmid Tarhan'ın, Mektuplar; Muallim Naci'nin Muhaberat ve Muhaverat adlı eserleri basılmıştır.
Bazı sanatçılar ise mektuplardan oluşan romanlar, hikâyeler, anılar, gezi yazıları kaleme almıştır. Halide Edip'in Handan; Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mutallaka, Sevda Peşinde; Reşat Nuri Güntekin'in Bir Kadın Düşmanı adlı ro­manları bunlar arasında sayılabilir.
Ömer Seyfettin'in bazı hikâyeleri, mektup biçiminde kaleme alınmıştır.
Mektup türünde yazılan gezi yazıları da vardır. Cenap Şahabettin'in Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Rasim'in Romanya Mektupları buna örnektir.
Nurullah Ataç'ın Okura Mektuplar isimle eseri mektuplardan oluşan bir deneme kitabıdır. Cumhuriyet döneminde bazı sanatçıların mektupları kitap hâline getirilmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı Ziya'ya Mektuplar, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektuplar, Nazım Hikmet'in Kemal Tahir'e Hapishaneden Mektuplar adlı eserleri buna örnektir.
2.ETKİNLİK:
Tarih ve imza özel mektuplarda sağ üst köşeye; resmi ve iş mektuplarında ise sağ alt köşede yer alır.
SAYFA 45:
·         Tanpınar’ın mektubu sade,yalın,açık ve samimi bir dille yazılmıştır.
·         Mektup Tanpınar’ın okuyucusu olan Antalyalı liseli bir kıza yazılmıştır.Mektup özel mektup olduğu için samimi bir dil kullanılmıştır.
4.ETKİNLİK:
İş mektubu ve dilekçelerde saygılı,ciddi,resmi gereksiz ayrıntılara girmeyen kısa ve öz bir anlatım kullanılır.Özel mektuplarda ise senli benli,içten ve samimi bir dil kullanılır.
5.ETKİNLİK:
Mektuplarda yüz yüze konuşmadan farklı olarak dönüt biraz geç alınacaktır.
6.ETKİNLİK:
Tanpınar mektubunu kendisine daha önce mektup gönderen Antalyalı genç kıza cevap vermek için yollamıştır.Mektup iyi dilek ve temennilerle bitmiştir.
SAYFA 46:
7.ETKİNLİK:
 
8.ETKİNLİK:

Kime yazılmıştır?
Yayınevine
Niçin yazılmıştır?
Kitap siparişi için
Kağıt düzeninde nelere dikkat edilmiştir?
Yayınevi ve adresi sağ üst köşede, tarih, isim ve imza sağ alt köşede, adres ise sol alt köşede yer almıştır.
Dil ve anlatım özellikleri
Kısa, öz resmi bir anlatım kullanılmıştır.


v  İncelenen iş mektubu ve dilekçe şekil özellikleri ve konu bakımından birbirlerine benzemektedir.Konu olarak da bir istek söz konusudur.Ancak iş mektubu kurumlar arasında,dilekçe kişi ile kurum arasında yazılmıştır.

9.ETKİNLİK:

v  Okuduğumuz metinlerde akıcılık, duruluk ve yalınlık açısından açık bir anlatımın özelliklerini taşımaktadır.Mektubun anlaşılmasında açık anlatım önemli bir rol oynar.

10.ETKİNLİK

Metinde öyküleyici ve betimleyici edebiyat fatihi anlatım türleri kullanılmıştır.Metinlerde kullanılan anlatım türleri mektup yazanla yazılan kişi arasındaki ilişkiye göre düzenlenmiştir.

11.ETKİNLİK:

“vaktinde” sözcüğünde ünlü düşmesi vardır.Sözcük ünlü ile başlayan ek aldığı için ortadaki hece düşmüştür.(vakit-i-n-de)

·         Metindeki diğer ünlü düşmeleri:

·         seyrederek

·         şehrin

·         zihni

·         nakledebilecek

·         sıyrıldığı

·         fikri…

·         ayrılmaz

12.ETKİNLİK:

Metinde ağırlıklı olarak göndergel işlev kullanılmıştır.edebiyat fatihi Bunun yanında kanalı kontrol işlevi, alıcıyı harekete geçirme işlevi de vardır.

ANLAMA-YORUMLAMA

1. Tanpınar’ın mektubunda her paragraf metnin iletisini verecek şekilde düzenlenmiştir.



SAYFA 48

14.ETKİNLİK:

EK BİLGİ:

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Ne İçindeyim Zamanın şiirinin tahlili:

“NE İÇİNDEYİM ZAMANIN” ŞİİRİ ÜZERİNE



            Ne İçindeyim Zamanın
            Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.



Başım sükûtu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
            (A.HamdiTanpınar)
            Yaşamla ölümün bıçak sırtı düzleminde, sersem sepet gezinip duran insanoğlunu, her zaman ilgilendirmiştir zaman kavramı. Özellikle de sanatçıları: Şairleri, yazarları, ressamları, müzisyenleri... Bu kişilerin yaşam boyunca ortaya koydukları, koymaya çalıştıkları şeyler de, zamanla didişmekten başka bir şey değildir aslında.
            Şairler ve yazarlar, zamanı alt etmek için kendilerine yazılı anlatımı kalkan olarak seçmiş kişilerdir. Şairler, yapıtlarında (şiirlerinde) zaman sözcüğünü şiirsel düzlemde kullanırlar ve ellerindeki kalkanı daha da sağlamlaştırmaya çalışırlar.
            Şiir, zaman kavramını somutlama aracı olarak kullanılmaktadır şairler tarafından.
            Ahmet Hamdi Tanpınar da şiirlerinde zaman kavramına yer veren, zamanı şiirle yoğurmaya çalışan şairlerimizdendir. Bu yazıda, Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” adlı şiirine bu açıdan bakılacak ve şiir  incelenecektir.
            Önce şiirin, içeriğe de yansıyan biçim özellileri üzerinde durmak gerekiyor. Bu özellikleri şöyle belirleyebiliriz:

a-      Şiir dörtlüklerden meydana gelmektedir.
b-     Şiirde sekizli hece ölçüsü kullanılmıştır.
c-      Şiirde çapraz uyak düzeninden (abab, cdcd, efef, ghgh) yararlanılmıştır.
Yukarıda sözü edilen biçim özellikleri edebiyat fatihi şiire bir yandan kısıtlamalar getirirken, öte yandan da şiirin genişlemesine olanak tanımıştır.
            Kısıtlamalar getirmiştir: Belirli bir ölçü ve uyak düzeninde ister istemez sınırlara dayanırsınız.
            Genişlemesine olanak tanımıştır: edebiyat fatihi Her dörtlükte şiirin bütünü içinde düşüncenin, duygunun yayılması söz konusudur.
            Şair, şiirin ilk dizesine “ne... ne de”yi yerleştirerek kararsızlığı gündeme getirmektedir. Zamanın içinde olmamak, bir varlık, bir nesne, bir şey olarak zaman dışı olmak yaşamamak olmasa gerektir. Zamanın büsbütün dışında olmamak ise, sanırım, yaşamsallığa, bir varlık olarak “hayatiyet bulma”ya işarettir.
            Yaşamı, nesneleri, zamanı adlandıran insanoğlu olduğuna göre “yekpare, geniş bir an”, “ezel ve ebed” içerisindeki algılamamızın bir yansımasıdır olsa olsa.
            Bu yorum içinde ilk dörtlüğe bir bütün olarak bakıldığında, görülecek olan şudur: İlk iki dizedeki zaman karşısındaki kararsızlık, netleşememe, üç ve dördüncü dizelerde yerini belirginliğe bırakmaktadır. Zaman, insanın sınırlandırıcı düş gücüyle, kavramlaştırıcılığı ve adlandırıcılığıyla bir savunma düzeneği olmuştur. Bu nedenle, zamanın içinde ya da dışında olmak, kâr ya da zarar değildir. Kısaca, insan, tek parça anların ayrılmaz akışında debelenip durmaktadır.
            Rüyalar belki de yaşamımızın en gerçekçi göstergeleri,kendimizle buluştuğumuz,hesaplaştığımız anlar toplamıdır.
         Tanpınar,ikinci dörtlükte “bir garip rüya rengi”nden söz etmektedir. Rüya,yaşamımızın en gerçekçi göstergesi olmasına karşın somut bir şey değildir. Dolayısıyla,rüyanın –gerçek anlamda-renginden konuşmak da söz konusu olamaz. Birinci dizedeki “bir garip rüya rengi”,ikinci dizedeki”her şekil”i uyuşturan,devinimsiz kılan,yaşamla yarı yaşam olan rüya hali arasındaki çizgiyi anlatan bir “yakıştırma”dır. Uyku ile uyuşukluk örtüşmesinde rüyanın payı elbette inkar edilemez ve sanırım bu iki dizede (Bir garip rüya rengiyle/Uyuşmuş gibi her şekil) rüya halinin,insanın uyuşukluğuna denk düşme düşüncesi şiirleştirilmiştir.
İlk bakışta,bölümün ilk iki dizesiyle sonraki iki dizesi arasında bir karşıtlık varmış gibi görünmektedir. Çünkü ilk iki dizede rüya halinden kaynaklanan uyuşukluk söz konusu iken, son (üçüncü ve dördüncü) dizelerde bir devinimden, devinimle bağdaştırılacak bir nesneden,tüyden,söz edilmektedir. Tüyün ifade ettiği eğretileme ise sonunda şaire,şairin ruh haline ve oradan da bedensel yapısına yansımaktadır:”Rüzgarda uçan tüy bile/Benim kadar hafif değil.”
Üçüncü dörtlükte, şairle (ya da şiir kişisiyle) ilgili ve ikişer dizeden oluşan bir yapı var. İlk iki dizide maddi durumu anlatan bir betimleme söz konusu: “Başım sükutu öğüten/ Uçsuz bucaksız değirmen.” “Baş” (duygu dünyasına yön veren nesne), değirmene, üstelik uçsuz bucaksız değirmene benzetilmektedir. Değirmende  -şairin düşleminde-  öğütülen, un ufak edilen, zaman karşısında yoksanan ise “sükût”tur. Uçsuz bucaksızlık içindeki dağınık sessizlik...
Dörtlüğün üçüncü ve dördüncü dizelerinde soyut bir varlık (iç), somut bir varlığa (derviş) benzetilmektedir. Burada bu benzetmeden çok, son belirleme (muradına ermiş bir dervişin durumu) önemlidir. Şair, bu belirmeyle zaman karşısındaki durumun gözler önüne sermektedir: “Benim sorunum zamanla!”
Bu dörtlükte kullanılan benzetme sözcüklerinin dizelere yerleştirilme biçimi de dikkat çekicidir. Bu biçim, şöyle gösterilebilir:
Başım..................................
.............................değirmen
İçim......................................
..................................derviş
(Benzetme ögeleri, çapraz olarak dize başında ve sonunda yer almaktadır.)
            Bu dizilişte, benzetme ögelerinin, dörtlüğün hem biçim, hem de içerik belirlemesinde etkili olduğu görülebilir. Zaman kavramının bilinçli ya da kurgusal olarak algılandığı yer, dünyamızdır. Çünkü  -en azından şimdilik-  zamanı algılayan insanoğlu dünyada yaşıyor. Şair de sanırım bu düşünceden hareketle, insanın zaman karşısındaki çaresizliğini biraz olsun hafifletmek için “Kökü bende bir sarmaşık/ Olmuş dünya sezmekteyim” benzetmesine tutunmaktadır.
Masmavi bir ışık ortasında (yaşamla ölüm arasında, zamanın tedirgin ettiği bir dünyada) dönenip duran şair, son iki dizeyle başa, zaman karşısındaki kararsızlığa dönmektedir.
“Ne İçindeyim Zamanın” şiiri, biçim olarak kolay bir şiir olarak görünmesine karşın, zaman gibi “belalı” bir kavramı ele alması bakımından duyumsanması bile güç bir şiir olarak karşımızda durmaktadır.
(Fahrettin Koyuncu, Düş Körükçüleri, Suteni Yayıncılık, 1997)
SAYFA 49:
ÖLÇME-DEĞERLENDİRME
1.
v  özel,iş ve resmi

v  içten

v  dilekçe

v  özel mektup

2. (D)

(D)

(Y)

(Y)

3) D

4) D

5(E)

6) B

7) B

8) D

9) E

10) D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.