13 Ekim 2011 Perşembe

12. SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI


I. ÜNİTE: SANAT METİNLERİNİNAYIRICI ÖZELLİKLERİ

Sanat eserlerininortaya çıkmasının birçok sebebi vardır. Sanatçı kendini diğer insanlaraanlatabilmek için çeşitli yollar denemiştir çağlar boyunca. Kendini anlatmaçabası, sanatçının zihninde ortaya çıkmış, bu isteği giderebilmek için deçeşitli yollar denemiştir. İşte onun bu denediği yollar daha sonra sanatlarınve sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Edebiyatta birgelenek vardır. Sanatçılar, yaşadıkları çağın duygu, düşünce vb. anlayışlarınıiçine doğdukları toplumda hazır bulduklarından, geleneksel olarak yüzyıllarcaişlenen bir edebiyat geleneğine de sahip olacaklardır. Sanatçılar, yaşadıklarıdöneme göre değerlendirilirler sözü de bu anlamda doğrudur. Sanatçı, yaşadığıdönemin değer yargıları, duygu ve düşüncelerine göre değerlendirilirler.

Bir milletinilerleyip yükselmesi için sanat ve bilim alanında yenilik düşüncesine açıkolmaları gereklidir. Bir millet sanat ve bilim alanında ilerleyebiliyorsa, daimayükselebilir.

Sanat Metinleriyle ÖğreticiMetinler Arasındaki Farklar

Öğretici Metinler:
Ø  Okuyucuya vermek amacıyla yazılır.
Ø  Kurgu değildir, gerçekler dile getirilir.
Ø  Gerçeklik ön plandadır.
Ø  Açıklayıcı anlatım türüyle kaleme alınır.
Ø  Resmi, açık ve sade bir dille yazılır, üslup kaygısı yoktur.
Ø  Sanat kaygısı taşımaz.
Ø  Dil göndergesel işlevde kullanılır.

Sanatsal Metinler:
Ø  Okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır. Güzellik esas alınarakyazılmıştır.
Ø  Bilgilendirme amacı yoktur.
Ø  Okuyucuda merak uyandırır.
Ø  Dil sanatsaldır, üslup kaygısı vardır.
Ø  Öyküleyici ve betimleyici anlatım türüyle kaleme alınır.
Ø  Kişi, zaman, mekân, tarih değiştirilebilir.
Ø  Olaylar gerçek ya da kurmacadır. Gerçekler kurgulanarak anlatılır.
Ø  Hayallere ve mecaz anlatımlara yer verilir.
Ø  Samimi, süslü ve mecazlı dil kullanılır.
Ø  Dil şiirsel işlevde kullanılır.

II. ÜNİTE: SANAT METİNLERİ

1. FABL

Sonunda dersverme amacı güden, genellikle manzum öykülerdir. Fablların kahramanlarıgenellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur vetıpkı insanlar gibi davranır.

Dünyanın en ünlüfabl yazarları Ezop ve Jean de La Fontaine'dir. Ezop'un fablları İ.Ö. 300yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir. ABD'li James Thurber ve İngiliz GeorgeOrwell çağdaş fabl yazarlarıdır. Fablı ilk olarak yazanlar Hititlerdir. Hititlerfablları taş tabletlere yazıp resimliyorlardı.

Özellikleri:

Ø  İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklararasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersivermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşitmasaldır.

Ø  Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur.

Ø  Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir.Beydeba'nın fablları “Kelile ve Dimne” adlı bir eserde toplanmıştır.

Ø  Fransız Edebiyatı’ndan La Fontaine, fabl türünün en önemli sanatçısıdır.

Ø  Türkçedeki ilk örneği Şeyhi’nin 17.yy.’da yazdığı “Harname”dir.

Ø  Fabllar manzum (şiir) veya nesir (düzyazı) biçiminde yazılabilirler.

Ø  Fabllarhem nazım, hem nesir biçiminde olurlar.

Ø  Fablınsonunda her zaman bir ahlak dersi (kıssadan hisse) vardır. Bu ders kısa, açıkve doğru olmalıdır ve mutlaka öykünün doğal bir neticesi gibi görülmelidir.

Ø  Fabllardaöğretici (didaktik) bir amaç güdülür, gündelik hayatla ilgili dersler veöğütler verilir. Okurlar çoğu zaman verilen dersin veya öğüdün ne olduğunuanlamakta zorluk çekmezler. Çünkü bu ders veya öğüt eserin bir yerinde, çoğudefa sonunda, bir atasözü ya da özdeyiş biçiminde açıkça belirtilir. Fabllarda basit ahlakilkelerine değinildiği gibi insanların birçok kusurlu yönüne de dikkat çekilir.

Ø  Fabllararacılığıyla kanaatkârlık, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi olumludavranışlar çocuğa kazandırılabilir. Özellikle 8-12 yaş grubu çocuklar fablokumaktan ve dinlemekten büyük zevk alırlar. Kanaatkârlık, tamahkârlık,kıskançlık, paylaşımcılık gibi çocuklar tarafından anlaşılması güç kavramlarınsomut olaylarla anlatılması sebebiyle çok önemli bir eğitim aracı olarak kabuledilmelidir.

Ø  Fabllarinsan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen özellikleresahip olduğu için sözlü gelenek içinde de yaşatılabilmektedir.

Ø  Çoğumanzum olan fablların başlıca amacı, belli bir ana fikrin yalın veya birkaçolayın yardımıyla en kısa yoldan açıklamaktır.

Ø  Fabllarolay anlattıkları için bir başka şiiri okumaktan ya da ezberlemekten daha çok çocuklarınilgisini çeker.

Ø  Bundandolayı fabllar kısadır ve şu dört bölümden oluşur:

a. Olayın vekahramanların tanıtıldığı giriş bölümü

b. Olayın entrikalarladüğümlendiği gelişme bölümü

c. Düğümün çözüldüğüsonuç bölümü

d. Olay ve olaylarınarkasında yatan ana fikrin açıklandığı ders bölümü (kıssadan hisse bölümü)

Batılı anlamda ilkörnekleri Şinasi vermiştir. Ahmet Mithat, Kıssadan Hisse adlı eserini ahlakîgaye güderek yazmıştır. Bu eserde yazar, Ezoptan, La Fontaineden yapmış olduğu çevirilere ve kendi yazmış olduğufabllara yer vermiştir Recaîzade Mahmut Ekrem, La Fontaineden Horoz ile Tilki, Kurbağa ile Öküz, Karga ileTilki, Meşe ile Saz, Ağustos Böceği ile Karınca gibi birçok çeviriler yaparakbu alanda Türk Edebiyatına katkıda bulunuştur. Ali Ulvi Elöve “ÇocuklarımızaNeşideler” adlı şiir kitabında La Fontaine, Victor Hugo, Lamartineden yaptığı çevirilerin yanında, yine bunlardan esinlenerekyazdığı fabl türü şiirlere de yer vermiştir. Nabizade Nazımın “Bir Sansar ile Horoz ve Tavuk” adlı eserivardır Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, M. Fuat Köprülü,Vasfi Mahir Kocatürk, Sabahattin Eyüboğlu fabl türü ile ilgilenmiş çeviriyapmış, araştırmalarda bulunmuşlardır.

2. MASAL

Genellikle halkınyarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstüdurum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halkhikâyelerine masal denir.

Özellikleri:

Ø  Masallar,meydana geldikleri zaman bir kişinin malıyken, yaygınlaştıkça, yöreden yöreye,ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur. Masal, anonim bir türdür.

Ø  Masallardagenellikle iyilik-kötülük, doğruluk- haksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir…gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanlarınulaşılması güç hayallerinden söz edilir.

Ø  Masallardayer ve zaman kavramları belirsizdir.

Ø  Anlatımdagenellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi (-mişli geçmiş)kullanılır.

Ø  Anlatımkısa ve yoğundur.

Ø  Masalkişileri her tabakadan seçilebilir. Masallarda cinler, periler, devler de rolalır.

Ø  Masallarınbir kısmı hayvanlarla ilgilidir.

Ø  Masallarınçoğu "bir varmış, bir yokmuş" ya da "evvel zaman içinde, kalbursaman içinde" gibi ifadelerle başlar. Bunlara tekerleme ya da döşemedenir. Tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir. Türk masallarındadilek bölümü "onlar ermiş muradına..." ya da "gökten üç elmadüştü." biçiminde başlar.

Ø  Masallardamilli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez.

Ø  Masallardagenellikle bir eğitim amacı saklıdır. Masallar bu yönüyle didaktik (öğretici)bir nitelik taşır.

Ø  Günümüzdebelli bir kişinin ortaya koyduğu yapma masallarda yazılmaktadır.

Ø  Türkmasalları üzerinde, bizde Pertev Naili Boratav, Eflatun Cem Güney gibi kişilerçalışmışlardır.

Ø  Masaltürünün Hindistan'da doğduğu sanılmaktadır.

Masal Türünün Önemli Eserleri

·        Bin bir Gece Masalları (Doğu Masalı)
·        Grimm Kardeşlerin Masalları (Alman Edebiyatı)
·        Andersen Masalları (Danimarka Edebiyatı)
·        Perrault Masalları (Fransız Ed.)

3. HİKÂYE (ÖYKÜ)

Yaşanmış ya dayaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yerve zaman içinde anlatan türe hikâye denir. Millî kültürümüzün önemliparçalarından "Dede Korkut Hikâyeleri", "destanlar" ve"halk masalları"nı saymazsak, Avrupaî tarzda ilk hikâyeler, TanzimatEdebiyatı döneminde görülür.

19. yüzyıl sonlarındabaşlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse DAUDET veGuy de MAUPASSANT gibi büyük Fransız yazarlarının tekniğiyle tekâmüleulaşmıştır. Bu iki yazar "realist" akımın yetiştirdiği zamanın ilerigelen romancılarındandır. Fransız hikâyeciliği Guy de MAUPASSANT'ın izindengelişmiştir. Amerika edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark TAWİN, O.HENRY ve bunları takiben John STEİNBECK, Batılı ünlü hikâyecilerdendir.

Dünya hikâyeciliğindeiki hikâye biçimi hâkimdir. Bunlar:

1) Maupassant Biçimi:Hikâyede asıl olan "olay" dır. Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyleyorumlamasına imkân verilmez. Çünkü hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlindetakip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak çizilir.

2) Çehov Biçimi: Hikâyede asıl olan"olay" değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir.Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira kişiler tamamıylatanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurmasıdevamlı hareket hâlindedir ve kendine göre yorumlar yapmaya uygundur.

İlk Çağ Anadolu'sundamasal, ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikleHindistan'da "Binbir Gece Masalları" sağlam bir hikâye geleneğininvarlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapça'dan yapılan çevirilerle Avrupa'yamasal, efsane, rivayetler şekliyle yayılmıştır.

Hikâyeye bugünküanlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio'dur. XVI. Yüzyıldayazdığı "Decameron" adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir.Rönesans'ın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur.

Bizde, destanlar,halk hikâyeleri ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. Ve XV. Yüzyılda"Dede Korkut Hikâyeleri" ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır.

XIX. yüzyıldaTanzimat'la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet MithatEfendi "Letaif-i Rivayet (söylenegelen güzel şeyler) adlı eserini yazarakvermiş; "Kıssadan Hisse" ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai:"Küçük Şeyler" adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Bağımsızbir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin'lekazanmıştır.

Hikâyenin Unsurları

1) Olay: Hikâyede üzerindesöz söylenen yaşantı ya da durumdur

2) Kişiler: Olayın oluşmasındaetkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.

3) Yer (mekân): Olayın yaşandığıçevre veya mekândır.

4) Zaman: Olayın yaşandığıdönem, an mevsim ya da gündür.

5) Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık,akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü vetamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır.

Anlatım ise ikişekilde olur Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım"hikâyede birinci kişili anlatım"; yazarın ağzından anlatılanlar"hikâyede üçüncü kişili anlatım"

Hikâyede Plân:

Hikâyenin planı dadiğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerinadları farklıdır. Bunlar:

1) Serim: Hikâyenin girişbölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya girişyapılır.

2) Düğüm: Hikâyenin bütünyönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.

3) Çözüm: Hikâyenin sonuçbölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.

Ancak bütünhikâyelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümüyoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.

Hikâye Çeşitleri

Hikâye, hayatınbütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir.Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevrebağlantısı içinde hikâye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altındaincelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Buda öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre;

1) Olay (Klasik Vak'a) Hikâyesi:Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayanöykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeyeçalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy deMaupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için "MopasanTarzı Hikâye" de denir. Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: ÖmerSeyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin'dir.

2) Durum (Kesit) Hikâyesi:Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatanöykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur.Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişilerkendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışıokuyucunun hayal gücüne bırakılır. Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisiRus yazar Anton Çehov olduğu için "Çehov Tarzı Hikâye" de denir.

Bizdeki en güçlü temsilcileri,Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra'dır.

3) Modern Hikâye: Diğer öyküçeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakatdüşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takımolağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.

Hikâyede bir türolarak 1920'lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisiFranz Kafka'dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner'dir. Genellikle büyükşehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi biryaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözlerönüne serer.

4. ROMAN

Olmuş ya da olabilirnitelikteki olayları ve konuları ele alan edebî türlere Roman denir. Diğertürlerden ayrılan en önemli özelliği, uzunluğudur. Romanlarda, toplumsalolaylar ve ilişkiler gerçeklere uygun bir tarzda ele alınır.

İyi bir roman ilgiçekici olmalı, herkesi ilgilendiren insancıl bir tema taşımalıdır. Romandakiolaylar arasında dengeli bir sıralama ve bağ bulunmalıdır. Olaylar akla yakın olmalı,romanın konusundan doğmalıdır. Romandaki varlıkların kişilikleri baştan sonadek konuya uygun nitelikte olmalı, birbiriyle çelişmemelidir.

Roman yazarı; romandayarattığı kişilerini kendi kişiliği içinden görebilmelidir. Romandakidavranışlar ve konuşmaların, kişilerin karakterlerinden çıkmasını sağlamalıdır.

Okuyucu, romanı işolsun diye okumaz. Roman okurken avunmak, kendinden uzaklaşmak ister. Romandakikişilerle ilgilenmeye başlar. Olaylar karşısındaki davranışlarının ne olacağınımerak eder. Onların başarılarından mutluluk duyar. Onların sıkıntılarınaüzülür. Kendisini onların yerine koyar. Onların davranışlarını eleştirir. Budavranışlar içinde yapılmaması gerekeni, yapılmamış olanları bulur. Romanıokuyup bitirince genel bir yargıda bulunur.

Türk edebiyatındaönceki yüzyıllarda roman türüne benzer edebî eserler mevcuttur. Bunlar:

1) Halk Hikâyeleri(Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi.)
2) Meddah Hikâyeleri
3) Dinî Hikâyeler(Hz. Ali'nin Cenkleri gibi)
4) Destanî Hikâyeler(Dede Korkut Hikâyeleri, Battal Gazi Destanı gibi)

Avrupaî tarzda ilkroman, Tanzimat döneminde yazılmıştır. Namık Kemal'in "İntibah", ilkTürk romanıdır. Nabizâde Nazım'ın "Karabibik", ilk köy romanıdır.Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği "Telemak", ilk çeviri romandır.

Romanlarda, şu ögelerüzerinde önemle durulmalıdır: Konu, kişiler, çevre, zaman, ana düşünce veanlatım tarzı (üslûp).

Romanlardaki olaylar,bir plâna uygun olarak anlatılır. Bu plân şöyledir:

Giriş (Serim): Roman olayının başı,burada verilir.

Gelişme (Düğüm): Roman olayınıngelişip, açıldığı bölümdür.

Sonuç (Çözüm): Romandaki olayınaçıklığa kavuştuğu, düğümün çözüldüğü bölümdür.

Romanlar, işlenilenkonularına göre şu çeşitlere ayrılır:

1) Tarihî romanlar: Tarihteki olay ya dakişileri konu alan romanlardır.  Yazartarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır.

Ø  ValterScolt - Vaverley
Ø  Gogol- Toros Bulba
Ø  V.  Hugo - Nöturdam de Paris
Ø  N.Kemal - Cezmi
Ø  N.Atsız’ın Bozkurtlar
Ø  TarıkBuğra - Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da
Ø  K.Tahir - Yorgun Savaşçı, Devlet Ana

2) Macera Romanları: Kahramanlarınbaşından geçen hareketli olayların anlatıldığı romanlardır.


Ø  AlexanderDumas – Monto Kristo Kontu, Üç Sihaşörler
Ø  AhmetMidhat – Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş

3) Polisiye Romanlar:Macera ve heyecan duygularını artıran romanlardır.

Ø  EdgarAllen Poe – Morgue Sokağı Cinayeti
Ø  ArthurConnan Doyle – Sherlock Holmes
Ø  AgathaCristie – Şark Ekspresinde Cinayet
Ø  AhmetMidhat – Esrar-ı Cinayat (İlk Türk Polisiye Romanı)
Ø  CingözRecai – Server Bedii takma adıyla Peyami Safa

4) Egzotik Romanlar: Yabancı ülkelerintoplumsal özelliklerini, geleneklerini anlatan romanlardır.

Ø  RefikHalit Karay – Nilgün
Ø  PierreLoti – İzlanda Balıkçısı

5) Sosyal Romanlar: Ekonomik bunalımlar,sınıfsal çelişkiler, köyden kente göç gibi toplumsal sorunları konu edinenromanlardır.

Ø  VictorHugo – Sefiller
Ø  SamiPaşazade Sezai – Sergüzeşt
Ø  AhmetMidhat – Felatun Bey ile Rakım Efendi
Ø  RecaizadeMahmud Ekrem – Araba Sevdası

6) Psikolojik Tahlil Romanları: Romankahramanlarının psikolojisini tahlillerle anlatan romanlardır.

Ø  MadameDe Le Fayette – Princesse De Cleves (Dünyanın ilk psikolojik roman örneği)
Ø  PeyamiSafa – Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

7) Biyografik Roman: Toplumamal olmuş bir kişinin yaşamını, yaşadığı döneme katkılarını anlatan romandır.

Ø  OğuzAtay – Bir Bilim Adamının Romanı

8) Otobiyografik Roman:Yazarın kendi hayatını konu edindiği romanlardır.

Ø  MarkTwain–Tom Sawyer’in Maceraları
Ø  OrhanKemal – Avare Yıllar, Baba Evi


Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatınaroman Fransızcadan yapılan çevrilerle girdi. Bu çevirilerden ilki Yusuf KamilPaşa'nın Fenelon'dan yaptığı Tercüme-i Telemak'tır. Daha sonra adı bilinmeyenbir çevirici Victor Hugo'nun ünlü romanı Sefiler'i (Les Miserables) çevirdi.1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere birçok Batılıyazarın eseri Türkçeye çevrildi. İlk Türk romanı Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ıTalat ve Fitnat adlı eseridir. Sami'den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türkromanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat dönemindegelişti. Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılanBatılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatıdöneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanatsanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konularıişledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ıMemnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir.

1910'dan sonra milliduyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisiçevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemdebaşladı. Halide Edip Adıvar'ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşuromanları bu dönemin örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanıortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köyve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir.

5. TİYATRO (OYUN)

Yaşamda görülenolayları sahnede canlandırma sanatına ve bu amaçla yazılmış eserlerdir.Tiyatrolar tıpkı opera, sinema, bale gibi göstermeye bağlı bir metindir.

Dünya edebiyatındatiyatronun başlangıcı Eski Yunan’da Bağbozumu Tanrısı Dionysos adına düzenlenentörenlere kadar dayanır.

Türk edebiyatındamodern anlamda tiyatro Tanzimat’la birlikte başlar. İlk tiyatro eserimizŞinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı tek perdelik komedisidir. Sahnelenen ilktiyatro eserimiz ise Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”dir.

Bunların dışındaAhmed Vefik Paşa ve Direktör Ali Bey gibi isimlerin de tiyatronun gelişimindeönemli payları vardır.

Tanzimat’ın ikincidöneminden itibaren gerilemeye başlayan tiyatro, Servet-i Fünun ve Fecr-i Atidönemlerinde durma noktasına gelmiştir. Milli Edebiyat’la birlikte tekrarhareketlenen tiyatro, asıl gelişimini Cumhuriyet döneminde yapmıştır.

Faruk Nafiz Çamlıbel,Necip Fazıl Kısakürek, Haldun Taner, Reşat Nuri Güntekin, Necati Cumalı, YusufZiya Ortaç, Orhan Asena başarılı tiyatro yazarlarımızdandır.

Edebiyatımızdatiyatro türü iki başlıkta incelenebilir:

A. Geleneksel Türk Halk Tiyatrosu

Geleneksel Türktiyatrosu içinde orta oyunlarının önemli bir yeri bulunmaktadır. Kavuklu vePişekâr; orta oyunlarında sıkça görülen sembolik kahramanlardır. Bu kişiler;yine, geleneksel tiyatromuzun önemli kahramanları Karagöz ile Hacivat'ınkarşılığıdırlar.

Kavuklu, bilimselanlayıştan uzak, fakat ârif, halk adamını temsil etmektedir. Pişekâr ise,Osmanlıca kelimeler kullanmakta yetenekli, okumuş insanı temsil etmektedir. Herikisi de birbirlerinin açık yönlerini tamamlayan önemli tiplerdir. Bunlar, ortaoyunlarında mizahî unsurlarla topluma mesajlar verir ve insanlarıbilgilendirirler.

Geleneksel TürkTiyatrosu, şu çeşitlere ayrılır:

1) Meddah: Bir kişinin tekbaşına hazırladığı oyun çeşididir. Kelime anlamı "metheden = övgücü"demektir. Meddah, anlattığı olay ya da hikâyeyi seyirci önünde çeşitli hareketve taklitlerle canlandırır. Bu şekilde insanlar, eğlenirken düşünme imkânıbulur. Meddahın başlıca eşyaları mendil, sandalye ve bastondur.

2) Karagöz: Gölge oyunudur. Beyazbir perde üzerinde çeşitli insan tiplerinin canlandırılmasıdır. Bu oyunlar,"Karagözcü" adı verilen usta bir sanatçı tarafından perdeyeyansıtılır. Oyunun başkahramanı "Karagöz", okumamış, ama zeki veanlayışlı bir halk adamıdır. İkinci kahraman "Hacivat" ise, Karagöz'ezıt kişilikte bir insandır. Arapça ve Farsça kelimelerle konuşur, zaman zamanbilgiçlik taslar.

Karagöz, Türklereözgü bir oyundur. Çünkü çok eskiden beri Türkler, çeşitli adlar altında Karagözoyununu biliyor ve oynatıyorlardı. Hatta Avrupa'da "Çin gölgeleri"diye adlandırılan gölge oyununun bile Karagöz' den geldiğini yapılanaraştırmalar gösterir.

Bu oyun, OsmanlıTürkleri arasında uzun zaman yaşadı. Batılı anlamda tiyatro türününedebiyatımıza girmesinden sonra yavaş yavaş önemini kaybetti.

Karagöz'deki diğerönemli tipler de şunlardır:

Çelebi, Tuzsuz DeliBekir, Yahudi, Ermeni, Rum, doktor, Frenk, Arap, Acem, Arnavut, Trabzonlu,Rumelili vb.

3) Orta Oyunu: Orta oyunu, açık birmeydanda oynanır. Seyirciler bu meydanın etrafını çepeçevre kuşatırlar. Ancakbir tarafını açık bırakırlar. Oyuncular, oyundan önce oradan meydana dâhilolurlar. Çağdaş Türk tiyatrosuna en yakın örnektir. Konular ve tipler olarakKaragöz'e çok benzerler. En ünlü tipleri Kavuklu ve Pişekâr’dır. Ayrıca;"Balama (Rum)", "Frenk" ve "zenne" tipleri debulunmaktadır. Günümüzde, bazı köy ve kasabalarda, orta oyunları bütün canlılığıile hâlâ devam eder.

4) Köy Seyirlik Oyunları: "KöylüTiyatrosu" adı ile de bilinen köy seyirlik oyunları düğünlerde,bayramlarda ya da yılın belirli günlerinde köylülerimizin genellikle "oyunyapma","oyun çıkarma" adı altında bereket bolluk, sağlık ve yeniyılı karşılamak amacıyla oynadığı törensel içerikli oyunlardır.

Bu oyunlarmeydanlarda oynandığı gibi kışın oda içerisinde de oynanmaktadır. İlkeltoplumlardan günümüze değişim göstererek ulaşan bu oyunlar önceleri yaşantınındaha verimli olabilmesi için doğaüstü güçlere, tanrılara ya da tanrıya şükranbelirten bilinçli olarak gerçekleştirilen törenlerdir.

B. Modern Türk Tiyatrosu

1. Trajedi

Seyircide korku veacıma hislerini uyandırarak onu kötü duygularından arındırmayı amaçlayantiyatro türüdür.

Başlıca Özellikleri:

Ø  Konusunuseçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden yani tanrılar arasındakiilişkilerden seçer.

Ø  Kahramanlarıtanrılar ya da soylu kimselerdir. İnsan müsveddesi sayılan sıradan insanlarayer verilmez.
Ø  İşlenmiş,kusursuz bir üslubu vardır; kaba sayılan sözlere yer verilmez.

Ø  Çirkinolaylar (cinayet, kavga vs.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez.

Ø  Üçbirlik kuralına uyar. Bu, yer, zaman ve olay birliğidir. Yani oyun hep aynıyerde aynı dekorla oynanmalı, olay bir günlük zaman dilimi içinde geçecekizlenimi vermeli, (Bu yüzden oyun, olayın sonundan seçilir; önceki olaylar korotarafından anlatılırdı.) aynı ana olay etrafında geçmelidir.

Ø  Enünlü trajedi yazarları; Eski Yunan'da Aiskhylos, Euripides. Sophokles; KlasikFransız edebiyatında Corneille ve Racine'dir.

2. Komedi

İnsanları güldürerekeğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür. Her gülünç şeyin altında ders alınacak acıbir gerçeğin olduğuna inanılır.

Başlıca Özellikleri:

Ø  Konusunugünlük hayattan, sosyal olaylardan seçer.

Ø  Kahramanlarısıradan insanlar, eğitim görmemiş ya da sonradan görme kişilerdir.

Ø  Üsluptakusursuzluk aranmaz, kaba sayılan hatta küfürlü sözlere yer verilir.

Ø  Çirkin,kaba olaylar seyircinin gözü önünde işlenir.

Ø  Üçbirlik kuralına uyar.

Ø  İnsankarakterinin gülünç ve eksik yanlarını anlatanlara karakter komedyası, toplumungülünçlüklerini anlatanlara töre komedyası, olayların merak uyandıracak şekildeişlendiği eserlere entrika komedyası adı verilir.

Ø  Komeditürü 17. yüzyıldan sonra düzyazıyla yazılmaya başlanmıştır.

Ø  Enünlü komedi yazarları; Eski Yunan'da Aristophanes, Klasik Fransız edebiyatındaMoliere'dir.

3. Dram

19. yüzyılda trajedininsıkı kurallarını yıkmak amacıyla meydana getirilen tiyatro türüdür.

Başlıca Özellikleri:

Ø  Konusunugünlük hayattan ya da tarihin herhangi bir devrinden seçebilir.

Ø  Hemacıklı hem komik olaylar aynı oyunda iç içe bulunur.

Ø  Kahramanlarhem soylulardan hem sıradan insanlar arasından seçilir.

Ø  Üçbirlik kuralına uymak zorunda değildir.

Ø  Hertür olay seyircinin karşısında gerçekleştirilebilir.

Ø  Şiir,düzyazı karışık halde bulunur.

Ø  Enünlü dram yazarları; İngiliz yazar Shakespeare dramın ilk ürünlerini vermiştir.Ancak bu türün özelliklerini Victor Hugo belirlemiştir. Şehitler, Geothe diğerünlü dram yazarlarıdır.

Müzikli Tiyatro:

a) Opera: Sözlerinin tümü yada çoğu "koro, solo, düet" biçiminde şarkılı olarak söylenen müziklitiyatro eseridir. Oyunculara, orkestra eşlik eder.

b) Operet: Eğlenceli, hafifkonulu, içinde bestesiz konuşmalar da bulunan müzikli tiyatrodur. Daha çok halkiçin yazılmış eserlerdir.

c) Opera Komik: Operetin, yükseksınıf için yazılmış, besteli biçimidir.

ç) Vodvil: Hareketli, eğlencelibir konuya dayanan, içinde şarkılara da yer verilen hafif komedidir. Bu nedenlevodvil, bir "komedi türü" olarak da gösterilir.

d) Bale: Konusu; türlü dansve davranışlarla anlatılan müzikli, sözsüz tiyatro türüdür.

6. ŞİİR

Duygu, hayal ve düşüncelerinbir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve ahenkli mısralar içindeaktarılmasıdır.

Şiiri düz yazıdanayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır.

Nazım (şiir)biçimindeki yazılara "manzum"; Nazım parçalarına da"manzume" denir.

Şiir Türleri

1. Lirik Şiir: Aşk, ayrılık, hasretve özlem gibi konuları işleyen duygusal şiirlerdir.

Ø  Duygu,coşku ve akıcılık söz konusudur.

Ø  Gazel,şarkı koşma, semai lirik şiire örnektir.

2. Pastoral Şiir: Doğa güzelliklerini,kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşıduyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. Şair doğa karşısındaki duygularınıanlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibianlatıyorsa "eglog" adını alır.

3. Epik Şiir: Destansı özelliklergösteren şiirlerdir. Okuyanda coşku yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır.

Ø  Kahramanlık,yiğitlik gibi konular işlenir.

4. Didaktik Şiir: Bilgi vermek,öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir.

Ø  Ahlakilikhâkimdir, Kuru bir üslubu vardır.

Ø  Manzumhikâyeler ve fabllar hep didaktiktir.

5. Satirik Şiir: Toplumdaki çeşitlidüzensizlik ve bozuklukları yeren, taşlayan şiirlerdir. Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında "hiciv" denir.

6. Dramatik Şiir: Tiyatronun manzumşekline denir. Dramatik manzume, karşılıklı konuşma şeklinde yazılanmanzumelerdir.

Şiir Bilgisi

Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı,bir satırlık nazım birimidir.

Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan veanlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.

Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hecesayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.

Hece Ölçüsü: Şiirde dizelerioluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Heceölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu yerlere"durak" denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.

Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerinuzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir.Kısa heceler nokta(.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.

İmale: Aruz kalıbınauydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.

Zihaf: Uzun heceleri kısaokumaktır.

Serbest Ölçü: Bu ölçüde hecelerinsayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz.

Redif    

Mısra sonlarındayazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime vekelime gruplarının tekrar edilmesine "redif" denir.

    Örnek-1
    Bizim elde bahar olur, yaz olur.
    Göller dolu ördek olur, kaz olur.
    Sevgi arasında yüz bin naz olur.
    Suçumu bağışla, ben sana kurban.
(Ercişli Emrah)
   
Örnek-2
    Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar,
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
    Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
(F. Nafiz Çamlıbel)

Kafiye (Uyak)

Mısra sonlarındakiyazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı kelimelerin,eklerin benzerliğine kafiye denir.

Yanıp tutuşmadanaylarca yummadım gözümü,
Nücuma sor ki, bukirpikler uyku görmüş mü?  (Mehmet AkifERSOY)





Kafiye Çeşitleri

1) Yarım Kafiye: Tek ses benzerliğinedayanan kafiyedir.
Örnek-1
    Ben çektiğim kimler çeker
    Gözlerim kanlı yaş döker
    Bulanık bulanık akar
    Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa)
   
Örnek-2
    İstedim kendimi bu göle atam
    Elimi uzatıp yavruyu tutam
   
Örnek-3
    Üstümüzden gelen boran kış gibi
    Şahin pençesinde yavru kuş gibi
    Seher sabahında rüya düş gibi
    Çağıta bağırta aldı dert beni

2) Tam Kafiye: İki ses benzerliğinedayanan kafiye türüdür.

Örnek-1
    Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,
    Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
    Hulyamı tutan bir büyü var onda diyordum
    (Y. Kemal Beyatlı)
 
Örnek-2
    Sen miydin o afet ki dedim, bezm-i ezelde
    Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde,
    Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
    Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.(Yahya Kemal Beyatlı)
   
Örnek-3
    On atlıya karar verdim yaşını
    Yenice sevdaya salmış başını
    El yanında yakar gider kaşını
    Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.

3) Zengin Kafiye: Üç ya da daha çok sesbenzerliğine dayanan kafiye türüdür.

Örnek-1
    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor hersoluk     (Faruk Nafiz Çamlıbel)
   
Örnek-2
    Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere,
    Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenlere.(Orhan Seyfi Orhon)
   
Örnek-3
    Miskin Yunus biçareyim
    Baştan ayağa yareyim
    Dost ilinden avareyim
    Gel gör beni aşk neyledi  
4) Cinaslı Kafiye: Anlamları ayrı, fakatyazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonundatekrarı ile oluşan kafiyedir.

Örnek-1
    Niçin kondun a bülbül
    Kapımdaki asmaya
    Ben yarimden vazgeçmem
    Götürseler asmaya
   
Örnek-2
    Bilmem ki yaz mı gelmiş
    Niçin açmış gül erken
    Aklımı kayıp ettim
    Nazlıyarim gülerken
  
Örnek-3
    Kendin çöz kendin tara                      
    Değmesin el başına                                
    Ben yarime kavuştum                            
    Darısı el başına                                   

Kafiye Şeması

Mısraların sonseslerine bakılarak bir dörtlüğün kafiye düzeni çıkarılır. Kafiye düzenlerinin,mısralarının son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.

1. Düz Kafiye:   "a a a b"   "bbbc"   "cc"   "a a b b"   olmalı.

    İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
    Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
    Sessizdiler, Fakat Ramazan maneviyyeti
    Bir tatlı intizara çevirmiş sukuneti

2.  ÇaprazKafiye: "a b a b"  "cdcd" olmalı.

    Hayran olarak bakarsınız da
    Hülyanızı fetheder bu hali
    Beş yüz sene sonra karşınızda
    İstanbul fethinin hayali

3. Sarma Kafiye: "a b ba"   "cdcd" olmalı.

    İhtiyar, elini bağrına soktu,
    Dedi ki: "İstanbul muhasarası
    Başlarken aldığım gaza yarası
    İçinden çektiğim bu oktu.









III. ÜNİTE: SÖZLÜANLATIM

1. KONFERANS

Hazırlıklı ve plânlıkonuşma türlerindendir. Herhangi bir bilimsel alanda, topluluk karşısındayapılan konuşmalara Konferans denir. Konferansı verecek kişi, kelimelerintelaffuzuna, (diksiyona) ve dil bilgisi kurallarına dikkat etmelidir. Verilmekistenen düşünceler; açık, anlaşılır ve orijinal olmalıdır.

Konferans verilirkenkonuşmacı, yazdıklarını kâğıttan okumamalıdır. Sanki söyleşi yapıyormuş gibikonuşmalıdır. Arada sırada, yeri geldiğinde kâğıda bakmalıdır. Konuşmacı,gözlerini dinleyicilerin üzerine çevirmeli, böylece onların kendisini ilgiyleizlemelerini sağlamalıdır. Ayrıca, konuşmacı; temiz giyinmeli, ciddî olmalı,kibar davranmalı, güzel konuşmalıdır. Ses tonunu yerine göre ayarlamalı,vurguyu iyi yapmalıdır. Konferans verilmeden önce, bir başkası konferansçıyıbütün özellikleriyle dinleyicilere tanıtmalıdır.

Konuşmacı;dinleyicileri sıkıcı ve bıktırıcı söz ve tavırlardan uzak durmalıdır. Ayrıca,el, yüz ve vücut hareketlerini konunun anlamına uygun olarak yerinde ve uyumluyapmak zorundadır. Hatiplik yeteneği olmayan konuşmacıların, vereceğikonferansın etkisiz ve başarısız olacağı da unutulmamalıdır.

Konferansta dikkatedilecek bir diğer özellik de zamana uymaktır. Bir saati aşan konferanslarındinleyici üzerinde etkisinin azaldığı bir gerçektir. Konferansçı, bu gerçeğedikkat etmeli, bir saatten az bir sürede konferansını bitirmelidir. Ayrıca,konferansçı; yersiz, taşkın el ve kol hareketlerinin konuşmanın değerinidüşürdüğünü unutmamalıdır.

Konferanshazırlanırken öncelikle yapılması gereken iş, konferansın sunulacağı konudageniş bir kaynak taramasına girişmek olacaktır. İncelenecek konudaansiklopedilerden başlayarak değişik yazı ve incelemeler gözden geçirilmeli,böylelikle sağlam ve derli toplu bir malzeme hazırlanmalıdır. Bu malzemeyekonferansçı kendi görüş ve düşüncelerini de katarak öncelikle konferansınplânını düzenlemelidir.

Bilimseltoplantılarda söylenen ve akademik hitabet türüne giren söylevler (nutuklar) dekonferans sayılır.


Konferans plânı şöyledüzenlenebilir:

(a) Hitap cümlesi.
(b) Konunun sunuluşu.
(c) Konferansınamacı.
(ç) Konunun açılmasıve anlatılması.
(d) Sonuç.
(e) Sorular vecevaplar.

Konuşmaya, konferansıdüzenleyenlere ve dinleyicilere saygı bildiren ve iltifat edici sözlerlebaşlanmalıdır. Sonra konunun çerçevesi çizilmeli ve ortaya konmalıdır. Bundansonra konuşmacı, amacına göre konusunu açmalı, o konudaki çeşitli görüşlerikırıcı ve tahkir edici olmayan ifadelerle belirtmelidir.

Konuşmacı, bayağı veargo sözler kullanmaktan kaçınmalıdır. Zaman zaman canlı örnekler vefıkralarla, konuşma tarzının değiştirilmesiyle, ses tonuna verilecek iniş veçıkışlarla dinleyicilerin dikkatini ve ilgisini uyanık tutmaya çalışmalıdır.

Konferansta birkonunun bütün yönlerinin ve ayrıntılarının verilme-sinin mümkün olmadığıunutulmamalıdır. Konuyu fazla dağıtmak, dinleyicinin konuşmayı takipedememesine neden olur. Çok fazla ayrıntı, herkesi aynı ölçüdeilgilendirmeyeceği için dinleyiciyi sıkar.

Konferans,anlatılanların kısaca özetlenmesi, maksadın verilmesi ve dinleyicilere saygı veiltifat eden sözlerle bitirilmelidir. Sorulacak sorular da kısaca ve soranıincitmeden cevaplanmalıdır.

Seminer

Belirli bir bilimdalındaki gelişmeleri, belli bir bilgi düzeyine sahip kimselere tanıtmakamacıyla düzenlenen ve konunun değişik bölümleri, bu bilim dalında otoritesi veyeteneği kabul edilen kişiler tarafından açıklanan toplantılardır.

Yüksek öğretimkurumlarında lisans/lisansüstü öğrenci ve öğreticilerin katılımıyla yapılanseminerler, bu tanıtımın dışındadır. Bunlar yüksek öğretim kurumlarında,öğretim üyesinin yönetimi altında, öğrencilerin yaptıkları araştırmalarlailgili rapor hazırlama, tartışma biçiminde yürütülen toplantılardır.





2. Açık Oturum

Konusunda uzman kişilerin bir masaçevresinde toplanarak tartışmasına Açık Oturum denir.

Açık oturumda tartışılacak konu,toplumun tümünü ya da bir bölümünü ilgilendirmelidir.

Açık oturum; bir salonda izleyiciönünde ya da televizyon ve radyoda dinleyici önünde yapılmaktadır. Açık oturumdaizleyicilerin sorularını almak ve cevaplamak da mümkündür. Bu takdirde açıkoturum, "forum"a dönüşmektedir. Televizyon ve radyodan tartışmayıizleyen kişiler, açık oturuma telefon sorularıyla katılabilir.

Açık oturum bir"başkan" tarafından yönetilir. Konunun ortaya atılması, girişkonuşmasının yapılması, soruların düzenli olarak sorulması vb. durumlarbaşkanın idaresinde yapılır. Bu nedenle, başkan, açık oturumdan önce plânyapmak zorundadır. Ayrıca, başkan; tartışma sırasında meydana gelebilecek tatsızve çirkin saldırıları da önlemelidir. Oturum sonunda ise, ortaya çıkan karşıtya da aynı düşünceleri özetleyerek oturumun genel değerlendirmesini yapmalıdır.Bu nedenle başkan, açık oturumun temel öğesidir.
Açık oturumda bir yarışma havasıyoktur. Başkan, konuyu belirtir, konuşmacıları tanıtır. Ele alınan konu ileilgili bilgileri verir. Sonra konuşmacılara ara ile sorular yöneltir.Konuşmacılar da görüşlerini belirtirler. Gerekli bilgileri verirler. Bu aradadiğer konuşmacılar da konuşmakta olanın sözlerini özenle dinleyip, gerekli notualırlar. Gerekirse, konuşmacının bazı görüşlerine katılmadıklarını nedenleriile birlikte belirtirler.

Oturuma katılacak kişilerinkonularında iyi hazırlanmış olmaları açık oturumun kalitesini artırır. Ayrıca,konuşmacıların diğer konuşmacılar ve izleyiciler karşısında saygılı olmaları daçok önemlidir.

3. Sempozyum (Bilgi Şöleni)

Belli bir konuyu aydınlatmakamacıyla, bilim adamı ve araştırmacıların bir araya geldikleri vekonuşmacıların konunun belirli bölümlerini sundukları, tartışmalıtoplantılardır. Bir başka deyişle; ortaya konan konu hakkında aynı oturumda,çeşitli kişilerin yaptıkları açıklamalı konuşma türüdür.

Bildiri sahiplerine ayrılan zamanoldukça kısadır. On dakikalık bir sürede 1500-2000 kelime kullanma şansıvardır. Buna göre, hazırlanacak bildiri, dört sayfayı geçmemelidir. Cümleler,kolay anlaşılır biçimde düzenlenmelidir. Metni yazmadan önce ana başlıklarvurgulanmalıdır. Sunulabilecek yansı sayısı da 5-6 civarında olmalıdır. Ayrıca,bildiri metni, yayımlanmaya uygun biçimde hazırlanmalıdır.

Sempozyumda her konuşma, ayrı birhazırlıktır, fakat birbirini tamamlayıcı söyleşi ve içtenlik havası vardır.Konuşmalardan sonra konuşmacılar, birbirlerine konu ile ilgili sorularsorabilirler. Böylece sempozyumdan "panel" e geçilir. Daha sonra datartışmalara seyirciler de katılırsa panelden "forum" a geçilmişolur.

Bildiri metni, şu bölümlerdenoluşmalıdır:
(a) Giriş: Araştırılan sorununtanıtılması ve neden bu konunun ele alındığı, çalışmanın diğer çalışmalararasındaki yeri. (yarım sayfa)

(b) Deney: Malzeme ve yöntemintanıtımı. (bir sayfa)

(c) Bulgular: Bildirinin enönemli bölümüdür. Dinleyiciler tarafından beklenen yeni bilgi, belge veönerilerin açıklanması ve tartışılması.

Bildiri, konferans ile büyükölçüde bir benzerlik gösterir. Bildiri, öncelikle bilimsel bir yazı türüdür.Oysa konferansta, bilimsellik yanında popüler bir hava söz konusudur.

Bildiride her şeyden önce arananözellik, bilimsel bir yenilik getirmiş olması ve orijinal bir konuyu ele almışbulunmasıdır. Bunun yanında bildiri, bilinen bir konuya yenilik getirme,değişik görüş ve düşüncelerle yeni tezler ortaya koyma, bu tezleri bilimseldelillerle doğrulama ya da bir önceki tezi çürütme gibi özellikleri debünyesinde taşır.

Bu değerlendirmeye göre,bildiriyi kısaca bilimsel bir konuda yenilik getirmek, orijinal bir buluşortaya koymak amacıyla kaleme alınmış bir yazı türü olarak tanımlamak yerindeolacaktır.

Bildiri de konferans gibi birdinleyici topluluğu önünde okunur. Ancak bildirinin sunulduğu topluluk, okonuda az çok uzmanlaşmış kişilerden oluşur.

Ayrıca, bildiride de konferansgibi konuşma ve hitap etme becerisi gözetmek gerekir. Konferansta zaman zamanhazırlanan metinden uzaklaşma söz konusu olabilirken bildiride metne bağlı kalmaesastır.

Konferansta sözünü ettiğimizkonuşmanın bitiminde yer alan soru ve cevap bölümü, bildiride konu çerçevesindetartışma olarak ayrı bir özellik gösterir.
Bildiriler, genellikle yayımlananbir yazı türüdür. Bazen yabancı dillerde de yayımlanabilir.

Bildiriler hazırlanırkenkullanılan dil, uzmanlık dalının gerektirdiği terimler ve ifade yapısı ile dekonferanstan büyük ölçüde farklılık gösterir.

Son olarak, bildiride varılansonuçlar ve ana noktalar özetlenerek ana düşünce bir kez daha vurgulanmalıdır.

Üzerinde çalışılan metin;aralıklarla gözden geçirilmeli ve gerekli düzeltmeler yapılmalı, konuyahâkimiyet sağlanmalıdır. Metnin, kartlara aktarılması daha yararlıdır.

4. Forum

Bir başkanın yönetiminde, toplumuilgilendiren bir konuda, farklı gruplardan oluşan dinleyicilerin söz sırasıalarak konuşma kuralları içerisinde yaptıkları tartışmalara forum denir.

Forum, panelin devamındayapılacaksa başkan, panelin süresini bir saat, forumun süresini de yarım saatolarak sınırlayabilir. Bu durumda panelden sonra forum yapılacağı konuşmalarabaşlanmadan duyurulmalıdır.

Forum, toplu tartışmaların başlıbaşına bir çeşidi sayılmamakla birlikte, dinleyicilerin konu üzerinde dahaaktif ve farklı bakış açılarıyla düşünmelerini sağlar. Foruma davet edilen uzmanlarıngörüşlerine de müracaat edilerek ortaya çıkabilecek yanlış anlayışların önünegeçilir.

Esasen forumdan amaç bellikararlara varmak değil, konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortayakoymaktır.

Forumda söz alan dinleyiciler,konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir. Sorular kısa, açık venet olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde, kırıcılıktan uzak, samimî birhava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır.


5. Münazara

Herhangi bir konu üzerinde zıtdüşüncelerin karşılıklı olarak savunulmasına Münazara denir. Münazarada önemliolan "savunma" dır. Taraftarı az olan bir düşünce, iyi savunulduğuzaman çok kişi tarafından takdir edilebilir.
Münazara için genellikle üçer yada dörder kişilik iki grup kurulmalıdır. Gruplardan birisi işlenecek konuyaolumlu, diğeri ise olumsuz yönden savunmalıdır. Yani, bir grup "tez",diğer grup ise "antitez" i almalıdır. Ayrıca, münazara yapacakkişileri değerlendirecek bir "jüri" seçilmelidir. Jüri, ya başlangıçtaya da münazara yapılacağı gün seçilebilir.

Olumlu tezin savunulması,olumsuzdan daha kolay olduğu için, konuşmaya, olumlu tezi savunan gruptan biribaşlamalıdır. Konuşmacıların savunmalarının gücü kadar, taraflı ve tarafsızdinleyicilerin gösterilerinin de jüri üzerinde etkisi bulunur. Ancak, taraftutan dinleyicilerin, karşı taraf konuşmacılarının moralini bozacak niteliktegösteride bulunmaları doğru değildir.

Münazaraya katılacak kişilerle,jüri üyeleri münazara tekniği konusunda bilgilendirilmelidir. İki grup da kendiaralarında iş ve konu bölümü yapıp münazara gününe kadar hazırlıklarınıtamamlamalıdır. Konuşmacılara, araştırma için en az 2-3 hafta süreverilmelidir.

Gruptaki her kişi savunduklarıkonunun değişik alt konuları hakkında konuşmak zorundadır. Birden fazla kişi,aynı alt konuyu savunamaz. Münazarada yazılı metne bakarak okuma olmaz.Savunulan konu; sözlü ele alınmalıdır. Konuşmacıların, konularını bir kâğıdayazıp okumaları çok yanlıştır.

Münazarada etkili savunmanınönemli olması gibi, belli zaman içinde konuşmak da önemlidir. Bu nedenlekonuşmacılara eşit zaman dilimleri verilmelidir. Bu zaman, genellikle 5-15dakikadır. Ayrıca, münazarayı izleyen grup da çok önemlidir. Konuşmacılar;konularını savunurken izleyicilerin büyük bir sessizlikle konuları dinlemesigerekmektedir. Konuşmacıların tutarsız bir düşüncesi, yanlış yerde yapılmış birmimik hareketi izleyicilerde tepkiye neden olmamalıdır. İzleyiciler savunulandüşüncenin doğruluğunu ya da yanlışlığını onaylayacak davranışlardan uzakdurmalıdır. Ancak, böylece jürinin doğru ve tarafsız değerlendirmesi mümkünolur.

Jürinin, değerlendirmede dikkatedeceği özellikler:

a) Türkçeyi kullanma gücü.(Diksiyon, vurgu, tonlama, kelime hazinesi, cümle kurma vb.)

b) El, kol ve yüz hareketleriniyerinde kullanma.

c) Savunmada inandırıcı olma.(Belgeler, istatistikî bilgiler, resimler, gazete ve dergi haberleri, güncelolaylarla örnekleme vb.)

ç) Konuşmacıların fizikîözellikleri. (Temiz ve düzenli kıyafet, saç, sakal tıraşı vb.)

IV. ÜNİTE: BİLİMSEL YAZILAR

Bilimsel yazı, öğretme, doğrulukve yenilik için yazılan yazı türüdür. Kendine özgü bir anlatım tarzıdır. Yazı,dile dayanır. Dil ortak anlaşma aracıdır. Belli kural ve tekniklere ulaşabilir.Bilimsel ancak dile dayandığı için sıkıcı veya anlaşılamaz olmamalıdır.

1. Plan

Bilimsel yazı birkaç sayfalık birmakale olabileceği gibi birkaç yüz sayfalık kitap da olabilir. Esas itibariyleteknik aynıdır. Yazının değil veya "Osmanlı'da Tıp" araştırması yapanyazarın a söze başlarken de denebilir. Önsözün ardından kısa veya uzun birGiriş bölümü gelir. Giriş'te kitabın iskeleti anlatılır. Konular açıklanır,bilgi verilir. Buna methal de denir. Ana bölümlendirme Kısımlar ve Bölümlerşeklindedir. Kitap Sonuç'tan sonra Ekler, Kronoloji, Bibliyografya, İndeks ilebiter. Kitabın başında yazarın biyografisi, künyesi, teşekkür, kısaltmalar,resim ve şekil cetveli yer alır.

2. Teknik

Türkiye'de kullanılan karmausuldeki standart şudur:

Yazar adı, Eser adı, (çeviriyseçevirmeni), Yayınevi, Yer ve tarih. Mesela Vikipedi hakkında Ahmet Sezer adlıyazarın kitabı şöyle gösterilir: Ahmet Sezer, Vikipedi, İstanbul 2006. Buradaaraya giren ve ençok karıştırılan cilt, sayfa ve basımdır. Bunlar şöylegösterilmelidir:

Ahmet Sezer, Vikipedi, VikiYayınları, C.1, İstanbul 2006, s.1. Eser çeviriyse eser adından sonra çevirmeniyazılır. Parantez kullanılmaz. Araştırma bir dergide çıkmışsa format şudur:

Ahmet Sezer,"Vikipedi", Viki dergisi, Sayı:1, s.1.
Yazının kaynakları metinde nasılgösterilir? Bunun yaygın iki metodu vardır. Birincisi, açıklanan görüş dahaönce söylenmişse yeni bir cümleyle anlatılsa dahi üzerine gönderme numarasıkonulmalıdır. Yahut kaynağı doğrudan alıntılamak ve üzerini numaralandırmaktır.Buna sayfa altı dipnotu metodu denir. Numaralar sayfa altında sıralanıpkaynaklar yazılır. Burada yazar ismi soyadından önce gelir, kitabın sonundakisoyadı sırasıyla karıştırılmamalıdır.

İkinci gönderme metodu yaslanangörüşün veya alıntının yanına parantez açarak yazarın adı ve yayının tarihiverilir. (Sezer:2006) gibi. Bunun yukarıdakinden farkı dipnotlarının bölümsonlarında verilmesidir, ancak sayfaaltı dipnotu yaygın olduğu üzere bu metodkullanılmasa, doğrudan metinde göndermeler numaralandırılsa da olur.

3. Doğruluk

Girişte belirtildiği gibi bir yazardaha önce başkalarının söylediklerini belirtmek zorundadır. Bu bilimselnamustur. Eğer başkasının görüşlerini alır ve gönderme yapmazsa bilimsel hırsızdurumuna düşer. Buna intihal denir. Tesadüfen iki yazar aynı görüşü söylemişolabilir mi? Eskiler buna tevarüd derdi. Olabilir ancak bilerek başkasınıngörüşlerini kendine mal etme zaten bilimsel ağda belli olur.

4. Dil (Üslup)

Bir yazarı olduran yahut öldürendilidir. Mükemmel bir düşünce berbat bir dil yüzünden anlaşılmaz, okunmaz.Tersi de mümkündür, çok parlak, cafcaflı bir dille yazılmış ve bilimsel diyesunulmuş boş eserler görmek mümkündür.

Yazar ulusal dili okulda öğrenir,ama bilimsel dili öğrenmesi yıllarını alır. O yüzden bilimsel yazı yazmak kolaydeğildir. Yazarın anadiline hâkim olması ön şarttır. Dilbilgisi ve yazımyanlışları düzeltilebilir ama mantık hataları düzeltilemez.

Bilimsel yazı, jargon'dankaçınmalıdır. Jargon, Webster's' daki tanıma göre: karışık, anlamsız, acayip,ilkel dil-teknik terminoloji-gizemli, dolaylı, uzun kelimelerle önemli hissiveren dil.

Türkçede yazı dilinde -di'ligeçmiş zaman kullanılır. -miş'li geçmiş zaman bürokratik bir dil olduğundanartık pek az araştırmada yer almaktadır. Görüşler ifade edilirken eskidenBiz'li anlatım yaygındı, bugün kimse "biz bu hususta şöyle düşünüyoruz"gibi çoğul bir ifade kullanmaz.

5. Kaynak Gösterme

Kaynakça, yararlanılankaynakların dökümüdür. Metinde gönderme yapılan bütün kaynaklar sıralanmalıdır.Hangi kaynağın nasıl kullanıldığı yazarın inisiyatifindedir ancak metinde bahsigeçmeyen kaynakların gösterilmesi lüzumsuzdur ve okunduğu zannını vermekitibariyle ahlaki değildir. Bibliyografya yazar soyadına göre, alfabetikyapılır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.