4 Ekim 2011 Salı

11.SINIF EDEBİYAT TANZİMAT EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİNLERİ-SORU-CEVAP


11.SINIF EDEBİYAT TANZİMAT EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİNLERİ-SORU-CEVAP



BİR-YAY 11.SINIF EDEBİYAT KİTABI SORU-CEVAP
2.ÖĞRETİCİ METİNLER
SORU: Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan türlerden hangilerini öğretici metin kapsamında değerlendirebiliriz?
Makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj…
SORU: Öğretici metinlerin yazılış amaçları nelerdir? Maddeler halinde yazınız.

·         Öğretici metinler, açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
·         Bu metinlerle sağlanan iletişimin amacı bilinmeyeni açıklamak; herhangi bir yer ve olay hakkında bilgi vermek; bir düşünceyi, duyguyu kanaati bildirmektir.
·         Öğretici metinler günlük hayatın gerçeklerini, tarihî olayları, felsefi düşünceleri ve bilimsel gerçekleri anlatan metinlerdir.

SORU: Çağdaş uygarlık düzeyi ne demektir?
Her bakımdan içinde bulunduğumuz zamanın gereklerini benimseme, o gereklere uyma, o gerekleri yerine getirme demektir. İleri ülkeler, gösterdikleri siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerle içinde bulundukları çağın uygarlığını temsil etmek üzere belli bir düzey çizerler. İşte bu düzey "çağdaş uygarlık düzeyi"dir.
VAZİFE VE MESULİYET HAD VE HAK  METNİYLE İLGİLİ SORULAR
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE  (GÖREV VE SORUMLULUK,SINIR VE HAK)
SORU: ESERİN YAZILIŞ AMACI NEDİR?YAZARIN HEDEFLEDİĞİ OKUYUCU KİTLESİ KİMLER OLABİLİR?
Eserin yazılış amacı okuyucuyu bilgilendirmek,görev ve sorumluluk sınır ve haklar konusunda halkı aydınlatmaktır.Yazarın hedeflediği okuyucu kitlesi halktır.
SORU: METNİN TAMAMINDA YAZARIN İLETMEK DÜŞÜNCEYİ(ANA DÜŞÜNCEYİ) BİR CÜMLE İLE BELİRTİNİZ.
Bir toplumdaki bütün insanlar eşittir, yöneticiler, görevlerinin gereklerini yerine getirmedikleri sürece halktan da bir şey isteme hakkına sahip değildirler…
SORU: ANA DÜŞÜNCE İLE TANZİMAT DÖNEMİ ARASINDAKİ İLİŞKİYİ AÇIKLAYINIZ.
“Hak,eşitlik,adalet,kanun” gibi kavramlar Tanzimat’la edebiyatımıza giren kavramlar olup bu ana düşünce dönemin zihniyetiyle yakından ilişkilidir.
SORU: ANA DÜŞÜNCENİN TANZİMAT DÖNEMİNİN SOSYAL HAYATI İLE NASIL BİR İLİŞKİSİ VARDIR?
Metindeki ana düşünce dönemin toplumsal yaşayışı ve gerçekliğiyle doğrudan ilişkilidir.Çünkü Tanzimat Fermanıyla birlikte devlet ve toplum düzeninde birtakım yenileştirmeler,düzenlemeler yapılmış, eşitlik, hukuka uygunluk,kanun,hak,adalet gibi kavramlar yasal bir zemin kazanmıştır.
SORU: YAZAR GÜNLÜK HAYATTAN ALINAN KELİMELERLE KAVRAM VE TERİMLERİ  NİÇİN BİR ARADA KULLANMIŞ OLABİLİR?
SOYUT OLAN KONUYU SOMUTLAŞTIRMAK, KONUNUN HALKIN DAHA İYİ ANLAYABİLMESİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA BİR ARADA KULLANMIŞTIR.
SORU: METNİN ANLATIM TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ NELERDİR? TAHTAYA YAZINIZ.
Öğretici metinlerin ortak özellikleri şunlardır:
·         Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
·         Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
·         Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
·         Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
·         Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
·         Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
·         İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
·         Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
·         Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
·         Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
·         Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
·         Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
·         Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.
SORU: METİNDE GEÇEN TANZİMAT’IN GETİRDİĞİ ÖZGÜR ORTAMLA DİLE GETİRİLEBİLEN YENİ KAVRAM TERİM VE İFADELERİ BULUNUZ.
Kanun,hukuk,eşitlik,hürriyet,,hak,vekil,müvekkil…
SORU: Metin hangi geleneğe bağlı kalınarak yazılmıştır?
Öğretici metin geleneği(makale)
SORU:MUALLİM NACİ İLE RECAİZADE MAHMUT EKREM ARASINDA GEÇEN TARTIŞMALAR VE TANZİMAT DÖNEMİNDEKİ ESKİ-YENİ TARTIŞMASINI AÇIKLAYINIZ.
"Recaizâde Mahmut - Muallim Naci" Tartışması
Serveti-i Fünûn Edebiyatının doğmasında Muallim Naci ile Re­caizâde arasındaki "eski-yeni" tartışması çok önemli bir rol oy­namıştır.
Muallim Naci, eski edebiyata karşı daha "ılımlı" duruyordu. Ye­ni edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte olması gerek­tiğini savunuyordu. O, "eski-yeni sentezi"nin gerçekleştirilmesi amacıyla, eski edebiyatın üstün yönlerine de sadık kalınması gerektiğine inanıyordu. Yerli ve millî niteliklerle donanmış bir yeni edebiyat düşüncesini dillendiriyordu. Türk edebiyatının kökten değil, kısmî bir şekilde modernleştirilmesine taraftardı. Ortada durup, iki tarafın da güzelliklerinden yararlanılması ge­rektiğini düşünüyordu. Ancak "yeni"ye daha hoşgörülü davra­nan sanatçıları eleştirmekten de geri kalmıyordu. Recâîzâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit'in edebiyatta "biçimi" ve "sağlam üslubu" pek umursamayan yaklaşımlarını eleştiriyor­du. Bu nedenle, rakipleri tarafından "eski edebiyatın temsilcisi" olarak algılandı.
Bazı genç sanatçılar da eski edebiyatın savunucusu zannettik­leri Muallim Naci'ye karşı, yeni edebiyatın kesin ve sert bir sa­vunucusu olarak görülen Recaizâde'nin tarafını tutuyordu. Bunda Recâîzâde'nin, kendisini yeni edebiyatın üstadı görme­sinin de büyük etkisi vardı. Recaizâde Mahmut Ekrem, Naci'nin şiirlerini, sadece estetiği öne çıkardığı gerekçesiyle ağır şekil­de eleştiriyordu.
Bu tartışmada, her ikisinin de etrafında geniş birer halka oluş­muştu. "Muallim", eski edebiyata dair köklü bilgisiyle; "üstad" olarak görülen Recaizâde ise sanatın ne olduğu konusundaki dikkate değer fikirleriyle çevrelerindekileri etkileri altında tutu­yorlardı.
Bu dönemde "eski" edebiyatın kesin savunucusu ise Elhac (Hacı) İbrahim Efendi ve onun etrafındaki sanatçılardı. Şeyh Vasfı, Halil Edîp, Faik Esat (Andelîb), Müstecâbilizâde İsmet, Mehmet Celâl, Ahmet Rasim, Sâmih Rıfat gibi sanatçılar "Hazine-i Fünûn", "Resimli Gazete", "Musavver Malûmat", "Musav­ver Fen ve Edeb", "İrtika" gibi dergi ve gazetelerde Servet-i Fünûn'a karşı sert eleştiriler yönelttiler.
Edebiyatta eskiyi savunanlarla ılımlılar, geleneksel yaşam tarzı­nı sürdürmüşlerdir. Yeniyi savunanlar ise Batılı yaşam biçi­mine uymaya çalışmışlardır.
Yeniyi savunanlar, Recaizâde Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle Servet-i Fünûn dergisi etrafında birleştiler. Fransızca başta ol­mak üzere çocukluk yıllarında Batı dillerini öğrendiler. Batı ede­biyatı zevkiyle yetiştiler, istanbul'da Batılı bir yaşam biçimi sür­dürmeye eğilimli oldular. Edebî yazı ve etkinliklerini Tevfik Fik­ret'in başkanlığı altında gerçekleştirdiler. Böylece Recâîzâde ile Naci arasındaki çekişme, Servet-i Fünûn edebiyatının doğma­sını sağladı.
Edebiyatımızda ''kafiye göz için mi kulak için mi tartışması'' ,
                                       (ABES-MUKTEBES TARTIŞMASI)

abes ( ) - muktebes ( ) kelimeleri yüzünden çıkmıştır.
"abes" kelimesinin sonundaki "s" harfi Arap alfabesinde "peltek s" ile; "muktebes" kelimesinin sonundaki "s" ise "sin" ile yazılmaktadır. Bu tartışma bir anlamda bu şekilde bir kafiyelendirme yapılıp yapılamayacağı tartışmasıdır.
Recaizade Mahmut Ekrem'le (ZEMZEME), Muallim Naci (DEMDEME), tartışmanın taraflarıdır.
Demdeme ve Zemzeme adlı eserlerde cereyan etmiştir. Eski-yeni edebiyat tartışması da denir.
Zemzeme sözlük anlamı: Şırıltı; mecazî anlamda ise nağmeli ve uyumlu söz anlamına gelmektedir.
Demdeme sözlük anlamı: Hoşa gitmeyen sözler; hiddetli gürültülü ses.
Zemzeme, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmış 3 ciltlik şiir serisidir. Recaizade Mahmut Ekrem, Zemzeme eserini yazdıktan sonra eski-yeni çatışmasında yenilikçi tarafı seçmiştir.Zemzeme kitabının önsözü Servet-i Fünun akımının öncüsü olarak da görülür. Eski şiir anlayışının (Divan şiiri) takipçisi olarak bilinen Muallim Naci, Zemzeme'ye karşılık olarak Demdeme adlı eserini yazar. Zemzeme-Demdeme çatışması ve etrafında gelişenler edebiyat çevrelerini uzun süre meşgul etmiştir.
Eski>>> kafiye göz için: Muallim Naci
Yeni>>> kafiye kulak için: Recaizade Mahmut Ekrem
Bu yazının kaynağı  www.turkceciler.com
SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDE GAZETELERİN ÖNEMİNİ AÇIKLAYINIZ.
·         Halkın bilgilendirilmesinde ve eğitilmesinide bir araç olmuştur.
·         Basılan kitaplar ve oynanan tiyatrolarla ilgili haber vermişlerdir.
·         Roman ve tiyatro eserlerinin  yazı dizisi halinde (tefrika) yayımlanması sağlanmıştır.
·         Edebi yapıtlarda halkın sorunlarının işlenmesine araç olmuştur.
·         Toplumun haberlerden ve yeniliklerden haberdar olmasını sağlamıştır.
·         Dilin sadeleşmesinde önemli katkıları olmuştur.
·         Geniş insan topluluklarına ulaşılması gazete sayesinde olmuştur.
SORU: MİZANCI MURAT’IN  FİKRİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ.ESERLE YAZAR ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BELİRLEYİNİZ.
Tanzimat'tan sonraki Türk fikir hayatının önde gelen şahsiyetlerinden olan Mizancı Murad, gerek Mekteb-i Mülkiyye'deki hocalığı gerekse Mîzan gazetesindeki yazılarıyla hürriyet ve meşrutiyet özlemi çeken genç nesle önderlik yapmış, onlara tarih bilinci kazandırmış bir aksiyon adamıdır. Hayatı boyunca fikir ve hayallerinin doğruluğuna inanmış, bu şuur onda giderek kendi kendini idealleştirme duygusu meydana getirmiştir. Bundan dolayı kendini daima örnek bir idealist olarak görmüş, çevresini ve yaşanan olayları kolayca değiştirebileceğini sanmış, ancak hep çatışma halinde ve sonunda yalnızlık içinde kalmıştır. Bir müddet fiilen aralarında bulunmasına, hatta liderliklerini bile yapmasına rağmen rejim meselesinde Jön Türkler'den çok farklı düşünen Mizancı Murad bu konuda daha çok Yeni Osmanlılar'a yaklaşır. Mısır'da iken yayımladığı "Fırkamızın Hatt-ı Hareketi" başlıklı yirmi bir maddelik reform projesi onun diğer Jön Türkler'den ayrılan taraflarını göstermektedir. Mizancı Murad, devlet yönetimi için ileri sürdüğü meşveret usulünün şeriatın gerektirdiği bir sistem olduğunu savunur. Ona göre devletin resmî ideolojisi Osmanlılık, kültürel anlamdaki ideolojisi de ittihâdı İslâm olmalıdır. Osmanlı Devleti'nin siyasî ve coğrafî bütünlüğüne zarar vermeyecek millî bir politika izlenmesini isteyen Mizancı Murad bunun için dış politikada muvazeneden yanadır.
Mizancı Murad'ın hemen hepsi gazete sayfalarında kalan makalelerinde devrine göre oldukça yeni ve modern sayılabilecek görüşlere sahip olduğu dikkati çeker. Onun çıkardığı Mîzan bir haber gazetesi olmaktan ziyade fikir politikacılığı organı niteliğindedir. Burada gerek dış gerekse iç politika konusunda çok sayıda fikir yazısı yazmış. "İç Siyaset" başlığı altında devlet, rejim meselesi, yöneticiler, iktisat, maliye, eğitim Öğretim ve sanayi konulan ile fakirlere yardımdan fuhşun yasaklanmasına kadar dönemin hemen bütün sosyal meselelerini ele almıştır.

Bir romanı, bir piyesi. “Mebâhis-i Edebiyye" ve "Üdebâmızm Numûne-i İmtisalleri" başlıklı yazılarıyla aynı zamanda edebî bir hüviyeti oian Mizancı Murad'a göre edebiyat bir milletin maddî ve manevî hayatının ifadesidir. Bir milleti millet  yapan bütün değerler o milletin edebî eserlerindedir. Geçmişte yazılı bir edebiyatı olan milletler çeşitli sebeplerle yeryüzünden silinseler bile adlan, hayat maceraları, fikirleri ve medeniyetleri edebiyatları sayesinde yaşamaya devam eder. Bir toplumun ahlâkı, düşünceleri, gayeleri, bütün değer hükümleri ve medeniyet seviyesi de edebî eserlerinde görülebilir. Edebiyat toplumların hem aynası hem de gelişme vasıtasıdır; bu önemli rolü yerine getirebilmesi için belli bir ahlâk anlayışına bağlı olmalıdır. Mizancı Murad'a göre şiir, roman ve tiyatro türündeki eserlerin esas amacı mensup olduğu milletin ahlâkî güzelliğini geliştirmeye çalışmaktır. Bu görüşlerini edebiyata uygulayan Mizancı Murad eski Türk edebiyatını "iki üç yüz senelik hâb-ı gaflet" olarak nitelendirir. Yeni Türk edebiyatında ise güzel eserler ortaya konulmaktadır, fakat bunlar henüz Batılı eserler seviyesinde değildir. Türk edebiyatının gerçek anlamda millî ve Avrupaî olmasını önleyen iki önemli zaafı vardır: Taklitçilik ve ahlâkî edebiyata önem vermemek. Körü körüne Doğu'yu veya Batı'yı örnek almak aynı derecede zararlıdır. Nâmık Kemal gibi divan edebiyatını müstehcen ve gayri ah*lâkî bulan Mizancı Murad, edebî eserlerde ele alınan konu ve şahısların mutlaka topluma örnek teşkil etmesi gerektiği üzerinde ısrarla durur. Ona göre bir şiirde mâkul ve dengeli olmak şartıyla hem hayal hem fikir bulunmalıdır. Ahlâkî edebiyatın bir türü olan şiirin gayesi de "tehzîb-i ahlâk"tır. Roman ve piyeslerde anlatılan konu ve olayların pek fazla önemi yoktur, çünkü bunları çok defa yazarlar uydurur. Fakat olay ve konuların mutlaka millî terbiyeye ve genel âdaba uygun olması gerekir. Mensup olduğu milletin duyuşlarını ve görüşlerini aksettirmeyen eserler okuyucuda gerçeklik duygusu uyan-dıramaz. Bir edebî eserin mükemmelliği üslûp ve ifadesinin sade ve düzgün olması yanında okuyucuya bir ibret dersi vermesine bağlıdır. Bir toplumun hayata bakış tarzını, manevî değerlerini en veciz şekilde aksettiren atasözlerine de ayrı bir önem verilmelidir. Felsefeleri olmadığı iddiasıyla eleştirilen Türk milletinin sadece atasözlerine bakmak bile bu tenkidin yanlışlığını gösterir. Bu sebeple Mizancı Murad, yazarların tasvirlerinde Ölçülü olmak şartıyla atasözlerini kullanmalarını hayata bakış tarzlarını göstermesi bakımından gerekli görür.

Mizan gazetesinde Nâmık Kemal'in Vatan yahut Silistre, Recâizâde Mah-mud Ekrem'in Vuslat piyesiyle Sâmipa-şazâde Sezai'nin Sergüzeşt romanı hakkında "Üdebâmızın Numûne-i İmtisalleri" başlığı altında yayımlamış olduğu yazılar, Tanzimat devrinde Türk edebiyatın*da uygulamalı tenkit türünün ilk örnekleri kabul edilmektedir. Turfanda mı Yoksa Turfa mı? adıyla kaleme aldığı tek romanında yazılarında teorik biçimde İleri sürdüğü fikirleri somut örneklerle ortaya koymuştur. Mizancı Murad, bu eseriyle Türkiye'de ilk defa sosyal kalkınma ve ilerlemenin ilkokuldan başlamak suretiyle yukarıya doğru gerçekleştirilebileceği görüşünü ele almıştır. Tarihçiliği ilmî olmaktan ziyade ideolojik olan Mizancı Murad'ın hâtıraları ise hem kendisi hem içinde yaşadığı devir açısından önem taşımaktadır. Devr-i Hamîdî Âsân da Türk kütüphanecilik tarihi bakımından dikkate değer bîr eserdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.