6 Şubat 2011 Pazar

Gün Olur Asra Bedel (Cengiz Aytmatov)

Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Aytmatov'un bir romanıdır. Roman, geleneklerini korumaya çalışan insanları anlatır. Komünizm sırasında yaşanan anılar, insanların kutsal saydığı şeylerin yok sayılması, aşkın sorgulanması romanın değindiği konulardır. Komünizm materyalist düşünce yapısı ile hayata bakmış, cenneti dünyaya getirmeye çalışmıştır. Elbette bunun içinde cennet var olsun ya da olmasın insanlara yaşadıkları cehennemi değiştirmenin kendi ellerinde olduğunu anlatma çabası içinde olmuştur. Kitaba kısaca mankurtlaşma ile geleneklerini koruma arasındaki insanların hikâyesi de denebilir.
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi...

Aytmatov'un çok tanınan eserlerinden biri olan "Gün Olur Asra Bedel", diğer adıyla "Gün Uzar Yüzyıl Olur" esas itibarıyla Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır.
Çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olan Gün Olur Asra Bedel, aslında yalın bir kurguya dayalıdır. Uçsuz bucaksız bozkırların kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinin birinde, belki ayda bir trenin geçtiği istasyonda görevli iki arkadaştır, Yedigey ve Kazgangap.
Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar.Yer, Sarı Özek bozkırıdır...Kırgızistan'ın uçsuz bucaksız bozkırlarının birinde Sarı Özek'teki basit ve tekdüze bir yaşamın; demiryolcu Yedigey'in, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı ve en yakın dostu Kazangap'ı, vasiyeti üzerine, atalarından miras kaldığına inandığı ve kutsal bildiği Sarı Özek bölgesinde bir mezarlığa gömmek istemesinin ve bu süreçte yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür. Çevre ve kişiler, bize pek yabancı olmayan, Orta Anadolu bozkırlarının ve halkının adeta bir kopyasıdır.
Aytmatov'un yapıtlarında başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında. Aytmatov tren raylarının sonsuzluğa uzayıp giden kıvrımları arasında yiyecek arayan bir tilkinin yaşadıklarını adeta empatik yaklaşımla yaşatır bizlere.
Kazgangap, sağlığında, Kırgız efsanelerinin birinde adı geçen Nayman Ana türbesinin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiştir. Her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır.
Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu eleştirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgızın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca eleştilir.
Yedigey, can dostu Kazgangap'ın naaşını vefa borcunu ödemek üzere küçük bir cenaze konvoyuyla Ana Beyit'e götürmektedir. Ancak, destan kahramanı Nayman Ana'nın mezarının bulunduğu Ana Beyit'te, Sovyet yönetimince bir uzay üssü kurulmuştur.Yedigey,aynı zamanda yaşadığı yasak aşkı yani Zarifeyi hatırlar.Zarife ve kocası Abutalip ıssız Sarı Özek bozkırına sürgün edilmişlerdir.Sebebi ise Abutalip´ín savaş sırasında esir düşmesidir.Bir bakımdan hain görülüyor.Abutalip eski hatıralarını yazıp tutuklandığı için cezaevindeyken ölür.Kısa süre sonra Zarife´de Yedigeyden şüphelendiği ve Abutalip´in acısına dayanamadığı için Sarı Özek´i terkeder. Sonradan Yedigey Zarife´nin evlendiğini öğrenir.
Cengiz Aytmatov, romanında "mankurt" kavramını bir sosyoloji terimi yapacak derecede çarpıcı sosyolojik saptama yapar. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.
Nayman Ana, mankurt olan oğlunu kurtarmaya çalışan, umut ve korku dolu bir yürekle çalkalanan bir Kırgız anasıdır. Onun mücadelesi, trajediyle bitse de, sonraki yüzyıllarda yaşanacaklara âdeta geçmiş çağlardan, ötelerden bir uyarıdır.
Kırgız ananın trajedisi, bulduğu sandığı bir anda, oğlunun okuyla öldürülmesiyle, efsaneden modern topluma bir projeksiyon tutar. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.
Gün Uzar Yüzyıl Olur'da geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir.Ayrıca çıkan saçlar deve derisine giremediğinden dönüp kurbanın kendi kafa derisine girer böylece tutsaklar hafızalarını kaybeder. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış (?) bir topluluktur.
Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde.,
Yedigey'in Kazgangap'ı gömmek istediği yer, Nayman Ana'nın mezarı artık uzay üssüdür. Romanda yerleşik sistemin değerlerini simgeleyen Kazgangap'ın oğlu Sabitcan ise babasının cenazesine dahi zorla gelmiştir; herhangi bir sorun çıkmadan bir an önce törenin bitmesini ve şehre dönmeyi istemektedir.
Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır: "Yoldaş, Rusça konuş" . Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir.
Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir.
Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur.
Romanda geçen Orman-Göğüslü gezegeni aslen Aytmatov'un zihninde yaratmak istediği coğrafya ve bu coğrafyada yaratmak istediği insanların izdüşümüdür. Yıllarca Rus mahkumiyeti altında yaşayan Kazaklar'ın aslında layık olduğu coğrafya, Orman-Göğüslü gezegeni tadında bir coğrafyadır. Elbette bu coğrafya her hangi birisi tarafından Kazaklara sunulacak değildir. Bu gezegen tadında bir coğrafya için çabalamak gayret sarfetmek gereklidir.
Romanın Konusu: İkinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı ve en yakın dostu Kazangap'ı, vasiyeti üzerine, atalarından miras kaldığına inandığı ve kutsal bildiği Sarı Özek bölgesinde bir mezarlığa gömmek istemesinin ve bu süreçte yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür
Romanın Ana Fikri: Insanların birbirleri içerisinde sayıgıyı, sevgiyi, hoşgörüyü, kültürü ve aynı zamanda insanların mankurt olmaktan kurtarılması mesajını vermektedir. Mankurt olmak; Kişilerin, başka milletlerden olan kişilere karşı kökünde yabancılaştırma, sosyal yaşantılarını unutturma ve hafızalarını yitirmelerini sağlamaktır.
Romanın Karakterleri:
Yedigey: Romanın başkahramanıdır. Mantıklı düşünen, hoşgörülü ve saygı değer bir insandır. Çocukları için Sarı-özek bozkırlarında Boranlı istasyonunda çalışarak ailesini geçindirmeye çalışan bir babadır. Kazangap ile çok uzun bir dostluğu vardır.
Kazangap: Ak saçlı, sevimli, Boranlı istasyonunda tanınan, bilinen, saygın bir insandır. Yedigey’e yardımcı olmuş ve Ona önderlik yapmıştır. Kazangab’ın bir kızı bir de oğlu vardır. Kızının ismi Ayzade, Oğlunun ismi Sabitcan’dır.
Ukubala: Yedigey’in hayat arkadaşı, anlayışlı, sevecen bir bayandır.
Abutalip: Yugoslavya’dan savaş esnasında esir düştüğü için sürgün edilmiştir. Çocuklarına çok değer veren, mükemmel bir abadır.
Sabitcan: Kazangab’ın oğludur. Okumuş, yüksek tahsil görmüş fakat bencil bir insandır. her şeyi kendim biliyorum havasındadır.
Nayman Ana: Zamanının efsanesidir. Çok acı çekmiş bir anne olmasına rağmen, çok temiz yürekli bir Kırgız annesidir. Mankurt olan oğlu ile bir hayat sürdürmeyi bile göze alabilen saygıdeğer bir insandır.
Karanar: Yedigey’in Sarı-Özeğe geldiği zamanlarda geçimini sağlaması için Kazangab’ın Yedigey’e verdiği hediyedir. Karanar Boranlılar da cengaver bir devedir.
Romanın Özeti:

Burada trenler batıdan doğuya doğudan batıya gider gelir ,gider gelirdi…bu yerlerde demir yolunun her iki yanında ıssız,engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı-özek uzar giderdi..trenler gelip geçiyordu. Yedigey karısı Ukubalanın geldğini gördü. Evet oydu. Telaş lı telaşlı geliyordu.. bir haber getiriyordu. Bey bey kazangap ölmüş . Yedigey bunu duyduğunda çok üzülmüştü. Böyle bir insan onun la tam otuz yılını geçirmişti. Acı bir gerçektiki. O baraka evin içinde ölmüştü.. Yedigey'e düşen görev artık tam anlamıyla onun naşını şerefli bir şekilde. Kazangaba yakışır bir şekilde ceneza töreni düzenlemekti. Dört elle sarıldı yapacaklarına.. karısı ukubal bey diye seslendi.. çocuklarına haber vermeyecek miyiz dedi. Yedigey önce sustu sanki gözleriyle bir şeyler anlatmak ister gibi. Evet Kazangab'ın çocukları var değil mi haklsıın.. babalarını hiç hatırlamıyan .. ona deger vermeyen çocuklar.. oysa kazangap onlar için evini develerini satıp oğlu olan sabitcanın yanına yerleşmişti. Oysa yapamdı orada .. tekrar sarı özek boranlı taafına geri geldi… oğlu okumuş mektep görmüş ama bencil biri nsandı. her şeyi ben bilirm ben yapaım havasındaydı .. babsına hiç enzemiyordu. Kazangap onu okutmak için elinden geleni ardına koymamıştı. Kazangap Yedigey'in ilk zamanlar buraya Boranlı'ya geldğinde elinden tutan tek insandı .. Yediğey'in can dostuydu….

Kızı ayzadeye sabitcana haber vermek üzere .. tren istasyonundaki çalışan yardımcılardan biri 17 numaralı trene binip haber verecekti.. kazangabın öldüğünü duyan kzıı ayzade feryatlar ediyordu. Ukubalaya sımsıkı sarılmış ondan güç istiyordu. Babasını kaybetmişti… fakat bilinen gerçektirki.. kazangap oarada o barakada öelecek bir insan degldi. .. kazangabı gömmek üzere.. yola koyulacaklardı . öncelikle merhumu Müslüman dinin gerktiği şeklde yıkayıp. Namazının kılınması gerekti. Hemen yediğey merhumu yıkamak üzere abdest aldı. Ve hiç korkmadan yıkadı tertemiz yaptı. Yanında ise adilbay vardı .korkuyordu adilbay yüzenden belliydi… yedigey yaklaş adil bay elbet bir gün bu bedenler kara toprak olmayacakmı.? Öğren ben ölürsem benim cesedimi kim yıkyacak dedi… adilbay halksın der gibi kafa salladı….ve bir adım ileri attı..
Yedigey karanarın üzerinde, arkada ise kazangabın naaşı ile Anabeyit mezarlığına doğru ilerliyorlardı. Yolda ilerlerken Yedigeyle Kazangabın Sarı-özekte geçirdiği anıları gözü önüne geli vermişti. Kazangabı anabeyit mezalığına defnetmeye giderken sürekli yedigey, kazangap ile olan anılarını hatırlıyor ve suratında hafif bir tebessüm oluşuyordu sürekli. Yedigey’in aslında içi yanıyordu çünkü dostunu kaybetmişti. Ama anılar ile tebessüm edebiliyordu. Bu yol esnasında geçmişe gitmesi ile geleceğe geri gelmesi o kadar uzun sürüyordu ki, anıları çok hoş çok güzel ve çok tutucu idi. Geçmişten geri gelmesi o an için belki 1 dakikalık bile olsa, Yedigey için bir ömre bedeldi.
O zamanlar Sarı-Özeğe uzay üssü kurulmuştu. Bu uzay üssüde Orman-Göğüsleri olarak adlandırılıyordu. Tek amaçları Boranlı istasyonları ile dünya arasında iletişim kurabilmekti.
Ana-beyt mezarlığına doğru yol alırken , Kazangap ile Yedigey’in yanlarına yerleşen, onlarla dost olan Abutalip ve eşi Zarife bir anda aklına gelivermişti. Ozamanlar Yedigey’de ilk defa Sarı-Özeğe geldiğinde nasıl Kazangap Yedigey’e yardım ettiyse şimdi sıra Yedigey’deydi. Abutalip Sarı-Özeğ’e bir türlü alışamamıştı. Çünkü onun yaşayış tarzı böyle değildi, sürgün olmuştu. Savaş esnasında Yugoslavya’da suçsuz yere esir düşmüştü ve sürgün edilmişti. Oysa o bir öğretmendi. Eşi ile aynı mesleği paylaşıyordu. 2 tane çocukları vardı, onlar şehir hayatına alışmışlardı. Sarı-Özek’in sıcak kızgın güneşi onların tenlerini yakıyordu. Emek ve Daul daha çok küçüklerdi. Yedigey Abutalip’in çocuklarını çok seviyordu özellikle Emek’i. Abutalip’in evinin ışığı akşamları geç vakte kadar yanık kalıyordu, Yedigey bundan şüphelenerek neden ışıklarının açık olduğu sorduğunda, Abutalip ona, Yugoslavya’da yaşadıklarını anı defterine yazıyordu. Tek amacı çocuklarının büyüdüklerinde onlar için nasıl çabaladıklarının bilinmesini istiyordu. Teğmen Tansıkbayev bu durumdan şüphelenir ve Abutalip hakkında Yedigey ile sohbet etmeye başlar ve bunun altında bir şeyler arar, sonuç olarak Abutalip’in ailesinden ayırarak sürgün eder. Uzun bir süre sonra ailesi Abutalip’in gelmesini beklerken, ölüm haberini alırlar. Yedigey bu olaydan sonra Zarife’ye daha da yakınlaşır, acılarını paylaşır fakat aynı zamanda da hisleirni kontrol edemez ve Zarife’ye aşık olur. Bunu hisseden Zarife ise gitmek için çabalar harcıyordu. Yedigey’in devesi Sarı-Özek tarafında dişi develerle çiftleşmeye gidiyor ve çevresien zarar veriyordu. Yedigey’e haber ediyorlar gel deveni al diye, ve Yedigey’e tam giderken Zarife ona ördüğü atkıyı veriyor ve Yedigey gittikten sonra, Zarife ve çocukları Sarı-Özek’ten uzaklaşıyorlardı. Yedigey geri geldiğinde Zarife ve çocukların gittiğini duyunca çok kızıyor ve tren istasyonuan gidiyordu. Kim bu trenin gitmeisne izin verdi diye bağırırken, Kazangap ben diye cevap verdi. Yedigey olanı biteni anlattıktan sonra, Kazangap ben bunları bildiğim için Zarife’nin gitmesine izin vermiştim dedi. Yedigey’in Zarife’den sonra kalan tek şey, Zarife’nin onun için ördüğü atkı idi. Ana-Beyt mezarlığına daha 2 saatlik yol vardı. Insanlar Ana-Beyt mezarlığında gömülü olan Nayman ana efsanesine inanırlardı. Nayman Ana’nın ölümüne sebeb olan sadece Juan Juan’lardı. Bu topluluk insanların hafızalarının yok olmasını sağlıyordu. İşkence ediyorlardı. Bunların amacı ise insanları köleleştirmek ve develerinin çobanları olmasını sağlamaktı. Nayman-Ana’nın oğluda mankurt olmuştu. Nayman-Ana oğlunun yaşadığını biliyordu, onu aramak üzere yola koyuldu. Oğlunu develerin arasında buldu onunla konuşmaya çalıştı. Hemen ardından Juan Juan’lar tarafından yakalandı ve işkence görerek öldürüldü ve Ana-Beyt mezarlığına gömülmüştü. Artık yedigey Kazangap’ı gömmek üzere Ana-Beyt mezarlığına yaklaşmıştı fakat önlerine bir engel çıktı Ana-Beyt mezarlığına başka bir ölünün gömülmesinin yasak olduğunu bir nöbetçi asker söyledi. Yedigey ve Sabitcan asker ile konuşup anlaşmaya çalışıyorlardı. Fakat asker izin vermiyordu. Hemen ardından Sabitcan buna şiddetli bir şekilde itiraz ediyordu o sırada Yedigey Kazangap’ın gömülemeyeceğini anladı ve Sarı-Özek’e doğru geri dönerken bir anda durdu ve Müslüman geleneklerien göre gömülmek üzere mezarlığına götürülen merhum geri dönmez dedi ve eliyle işaret ederek buraya gömmeliyiz dedi. Sabitcan buna itiraz ederek,- neden benim görüşümü almıyorsunuz ben oğlu değilmiyim dedi fakat razı geldi. Kazangabı en sonunda defnetmişlerdi. Yedigey bunun ardından eğerki bir gün bedenim kara toprak olursa beni de can dostum olan kazangap’ın yanına gömün dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.