TÜRK
EDEBİYATINDA İLKLER
* İlk alfabemiz: Göktürk
Alfabesi
* İlk yazılı eser ve Türk
adının geçtiği ilk Türkçe metin: Orhun Abideleri
* İlk Türk yazarı: Yolluğ
Tigin
* Bilinen ilk Türk şairi :
Aprınçur Tigin
* İlk mesnevi, Türkçe yazılan
ilk kitap, ilk siyasetnâme, ilk didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk
eserimiz: Kutadgu Bilig – Yusuf Has Hacip
* İlk Türk dili sözlüğü :
Divan-ı Lügati’t Türk – Kaşgarlı Mahmut
* İlk Türkçe sözlük: Şemsettin
Sami - Kamus-ı Türki
* İlk Tezkire (biyografik eser)
: Mecalisü’n Nefais – Ali Şir Nevâi
* İlk hamse yazarı: Ali Şir
Nevai
* İlk hatıra kitabı : Babürşah
/Babürname
* İlk seyahatname : MİR’ATÜL
MEMALİK / SEYDİ ALİ REİS
* Tasavvuf konulu ilk şiirler
ve tekke şiirinin babası : Divan- ı Hikmet – Hoca Ahmet Yesevi
* Fabl türü ilk eser: Harnâme
– Şeyhi
* İlk Türk destanı :Alp Er
Tunga Destanı
* Dünyanın bilinen ilk
destanı:Sümerlerin Gılgamış Destanı
* Dünyanın halen yaşayan, en
büyük ve ilk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas Destanı
* İlk divan şairi: Hoca
Dehhani
* Şarkı nazım şeklini
oluşturan: NEDİM
* Divan Edebiyatında
mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim
* Süslü nesrin ilk temsilcisi:
Sinan Paşa
* İlk bibliyografya: Keşfü’z
Zünun /Katip Çelebi
* İlk tarih ve coğrafya
ansiklopedisi: Kamus'ul Âlam
* Dünya Edebiyatında ilk
önemli roman örneği Cervantes’in Don Kişot adlı eseridir.
* İlk ROMAN çevirisi: Yusuf
Kamil Paşa / Fenelon’dan Telemak /1859
* Şiire ilk kez müstakil ad
koyan şair: ŞİNASİ
* İlk yerli roman: Şemsettin
Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat 1872
* İlk edebi roman: İntibah /
Namık Kemal 1876
* İlk tarihi roman : Namık
Kemal / Cezmi , A. Mithat / Yeniçeri
* İlk köy romanı : Nabizade
Nazım / Karabibik
* İlk realist roman :
Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası
* İlk psikolojik roman: Mehmet
Rauf / Eylül
* İlk psikolojik roman
denemesi: Zehra - Nabizâde Nazım
* İlk gerçekçi (realist)
romancı Romanları ile Halit Ziya Uşaklıgil
* İlk kadın romancımız:Fatma
Aliye Hanım – Muhaderat
* En başarılı psikolojik roman
yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye Koğuşu
* Kurtuluş savaşımızı doğrudan
işleyen roman :Ateşten Gömlek
* İlk naturalist eserimizin
yazarı Nabizâde Nazım / Zehra
*
Batılı tekniğe uygun ilk roman : Halit Ziya Uşaklıgil / Aşk-ı Memnu
* Dünya edebiyatındaki ilk hikayeci
ve eseri: Boccaio Decameron Öyküleri
* İlk öykü denemesi, Emin
Nihat’ın Müsameretname adlı eseridir.
* İlk hikâye örneği: Letaif-i
Rivayet Ahmet Mithat Efendi(Kıssadan Hisse)
* Batılı anlamda ilk hikayeler
( İlk Realist Hikayeler) : Sami Paşazade Sezai - Küçük Şeyler
* İlk tiyatro çevirileri: Ahmet
Vefik Paşa – Moliere’den
* Batılı anlamda ilk tiyatro
eseri : Şinasi – Şair Evlenmesi 1859
* İlk şiir çevirisi: Şinasi
Tercüme – i Manzume adlı eseri
* İlk makale: Tercüman-ı Ahval
Mukaddimesi Şinasi
* Noktalama işaretlerini ilk kez
kullanan, ilk Türk gazeteci: Şinasi
* Sahnelenen ilk tiyatro:
Namık Kemal / Vatan Yahut Silistre
* İlk Atasözleri
(Folklor) Kitabı :Şinasi /Durub-i
Emsal-ı Osmaniye
* İlk resmi Türkçe gazete : Takvim –i Vakayi
1831
* İlk yarı resmi gazete :
Ceride-i Havadis 1840
* İlk özel gazete : Tercüman-ı
Ahval / Şinasi ile Agah Efendi 1860
* İlk pastoral şiir: A.Hamit
Tarhan /Sahra
* İlk antolojisi: Ziya Paşa
/Harabat
* Kafiyesiz ilk şiir: Abdulhak
Hamid Tahran - Validem
* Aruzla ilk manzum tiyatro
eseri yazan : A.Hamit / Eşber veya Sardanapal
* Heceyle yazılan ilk manzum
tiyatro eseri: A.Hamit / Nesteren
* İlk mensur şiir örneklerini
veren : Halit Ziya
* Şiirde ilk defa Türk
kelimesini kullanan :Mehmet Emin Yurdakul
* İlk eleştiri, (batılı
anlamda ilk eleştiri): Tahrib-i Harabat, Renan Müdafaanamesi Namık Kemal
* İlk özdeyiş örneklerini
veren: Ali Bey / Lehçet’ül Hakayık
* İlk mizah dergisi: Diyojen
/Teodor Kasap
* İlk fıkra yazarı: Ahmet
Rasim
* Batılı anlamda ilk hatıra :
Namık Kemal – Magosa Hatıları
* Batılı anlamda ilk gezi
yazıları: Ahmet Mithat - Avrupa’da Bir Cevelan
* İlk edebi bildiriyi
yayımlayan topluluk:Fecr-i Ati
* İlk Edebiyat
tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
* Batı anlayışındaki ilk
edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
* Türkçe’nin ilk dil bilgisi
kitabı: Süleyman Paşa / Sarf-ı Türki
* Edebiyatımızda objektif
eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan:R. Mahmut Ekrem
* Edebiyatımızdaki milli
dönemin açılmasına öncülük eden: Mehmet Emin Yurdakul
* Konuşma diliyle yazılmış ilk
hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin
* İlk köy şiiri: Muallim Naci
/ Köylü Kızların Şarkısı
* Bizde epik tiyatro türünün
kurucusu: Haldun Taner
* Edebiyat kelimesini bizde
ilk kullanan: Şinasi
* Komedi türünün ilk büyük
ustası:Aristofanas
* Trajedi türünün ilk büyük
ustası:Aiskylos
* Deneme türünün
kurucusu:Montaigne
* Hikayede gerçek anlamda
ilk kez Anadolu'yu işleyen: Refik Halit Karay
* İlk çocuk şiirlerini yazan:
Tevfik Fikret / Şermin
* Dilde sadeleşmeyi savunan
ilk yayın organı: Genç Kalemler
ŞİİR(NAZIM) TÜRLERİ
Şiir: Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve
ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır.
Şiiri
düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır. Nazım (şiir)
biçimindeki yazılara "manzum"; nazım parçalarına da
"manzume" denir.
1. Lirik Şiir: Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları işleyen
duygusal şiirlerdir. Duygu, coşku ve akıcılık söz konusudur. Gazel, şarkı, koşma ve semai lirik şiire örnektir.
2. Pastoral Şiir: Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla,
dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir
türüdür. Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa "idil", bir
çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır.
3. Epik Şiir: Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık,
yiğitlik gibi konular işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu
uyandırır.
4. Didaktik Şiir: Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç
taşıyan şiirlerdir. Ahlakilik hakimdir. Kuru bir üslubu vardır. Manzum
hikayeler ve fabllar hep didaktiktir.
5. Satirik Şiir: Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları yeren,
taşlayan şiirlerdir. Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında
"hiciv" denir.
6. Dramatik Şiir: Tiyatronun manzum şekline denir. Dramatik manzume,
karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
ŞİİR BİLGİSİ
Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve
iki dizeden oluşan nazım birimidir.
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses
değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
Hece Ölçüsü: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının
eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli
yerlerde durulur. Durulan bu yerlere "durak" denir. Durak sözcüğün sonunda
yer alır.
Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık
ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
Serbest Ölçü: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı
dikkate alınmaz.
Redif: Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı
olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine "redif"
denir.
*........uzakta
*........plakta
Kafiye: Şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir.
Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve okunuşları
aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır.
KAFİYE ÇEŞİTLERİ
Yarım Kafiye: Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
*............savaş
*............barış
Tam Kafiye: İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*.........yanık
*.........çık
Zengin Kafiye: Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye
türüdür.
*...........
bolluk
*.............soluk
Tunç Kafiye: Dize sonundaki bir sözcüğün
diğer dize sonundaki sözcüğün içinde yer almasıyla oluşur.
*………..yaz
*……...beyaz
Cinaslı Kafiye: Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan
kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.
*...........vakit
çok geç
*...........nasıl
geçersen geç
KAFİYE ÖRGÜSÜ
Düz Kafiye: ------a veya ------a
------a ------a
------a ------b
------b
------b
Çapraz Kafiye: ------a
------b
------a
------b
Sarma Kafiye: ------a
------b
------b
------a
DÜZYAZI(NESİR) TÜRLERİ
1.
Roman: İnsanların
yaşadıkları ya da yaşayabilecekleri olayları, yere, zamana ve şahsa bağlayarak
anlatan eserlere roman denir.
*Romanda
olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
*Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
*Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
*Şahıs kadrosu
geniştir. Karakter çözümlemeleri yapılır.
*Zaman olarak geri dönüşler olur.
*Zaman olarak geri dönüşler olur.
Romanlar
çeşitli türlere ayrılır:
-Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
-Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzını,
geleneklerini, adetlerini işleyen romandır.
- Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin
yapıldığı romanlardır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
- Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi
savunan romandır.
- Polisiye Roman: Dedektif hikayelerini anlatan romandır.
- Polisiye Roman: Dedektif hikayelerini anlatan romandır.
2.
Hikaye: Olmuş
ya da olması mümkün olayları anlatan kısa sanat eserleridir.
*Tek
bir olay vardır. Olaycıklar yoktur.
*Şahıs
kadrosu romana göre dardır.
*Kişiler
çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
*İki tür hikaye görülür;
*İki tür hikaye görülür;
a)Olay
Hikayesi: Maupassant tarzı da denir. Olay esastır. Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettin’dir.
b)Durum
Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki
durumu anlatılır. Bizdeki temsilcisi: Sait Faik Abasıyanık’tır.
3.
Masal: Olağanüstü
olayların anlatıldığı sözlü bir edebiyat ürünüdür.
*Olaylar
hayal ürünüdür.
*Yer
ve zaman belli değildir.
*Kahramanlar
insanüstü nitelikler gösterir.
*İyiler
hep iyi, kötüler hep kötüdür.
*İyiler
ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Eğiticilik
esastır. Evrensel konular işlenir.
*Olaylar
-miş'li geçmiş zaman kullanılarak anlatılır.
4.
Makale:
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da
bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
*Anlatım
yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
*Söz
oyunlarına başvurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur.
*Her
konuda makale yazılabilir.
*Gazete
ve dergilerde yayımlanır.
5.
Deneme: Yazarın
herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya
kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
*Yazar,
kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
*Samimi bir dil kullanılır.
*Samimi bir dil kullanılır.
*Yazar,
öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
*Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
*Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
*Nurullah
Ataç "Deneme, ben ülkesidir." der.
*Yazar
anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
*Türün
ünlüleri, Ahmet Haşim, N. Ataç, Suut Kemal Yetkin, A. Hamdi Tanpınar, Selahattin
Eyyüboğlu.
6.
Fıkra: Yazarın,
gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla, kanıtlama gereği duymadan
yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.
*Gazete
yazısıdır.
*Yazar
düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
*Dil
tabiidir. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir.
*Okuyucuyla
sohbet ediyormuş gibi bir hava sezdirilir.
Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Falih Rıfkı, A. Haşim, H. Cahit Yalçın, Peyami Safa.
Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Falih Rıfkı, A. Haşim, H. Cahit Yalçın, Peyami Safa.
7.
Sohbet: Yazarın,
gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup
konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılardır.
*Herkesi
ilgilendiren konular seçilir.
*Cümleler
çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir.
*Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.
*Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.
*İçtenlik,
samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir.
*Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Şevket Rado, Atilla İlhan.
*Türün ünlüleri: Ahmet Rasim, Şevket Rado, Atilla İlhan.
8.
Eleştiri: Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden
açıklayan, başarılı-başarısız ya da değerli-değersiz yönlerini gösteren,
bunları örneklerle somutla-yıp belirten yazı türüdür.
*Eleştiri
objektif olmalıdır.
*Eleştiride
amaç okura ve yazara yol göstermektir.
*Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere öznel eleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
*Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere öznel eleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
9.
Günlük (Günce): Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması
ile oluşan türe günlük denir.
*Kısa
yazılardır.
*Olayı
yaşayan kişi tarafından yazılır.
*Yazarın
hayatından izler taşır.
*İçten
ve sevecendir.
*Ruzname
de denir.
*Türün
ünlüleri: Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin,
Seyit
Kemal Karaalioğlu.
10.
Hatıra
(Anı): Bir yazarın kendisinin yaşadığı
ya da tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
*Geçmişteki
olay üzerine yazılır.
*Yazar,
olayları kendi bakış açısından anlatır.
*Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
*Anılarda, yazarın kişisel bakışı söz konusudur.
*Türün ünlüleri: Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Rasim, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Falih Rıfkı.
*Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
*Anılarda, yazarın kişisel bakışı söz konusudur.
*Türün ünlüleri: Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Rasim, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Falih Rıfkı.
11.
Biyografi: Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı türüdür. Kişiyi
tüm yönleriyle tanıtır. Açık, sade bir dil kullanılır. Divan edebiyatında şairleri
anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi. Türün ünlüleri: Mithat Cemal
Kuntay, Şevket Süreyya Aydemir.
12.
Otobiyografi:
Bir kimsenin kendi yaşam olaylarını
anlattığı eserlerdir.
*Çoğu
zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile
içi durumlardan da söz eder.
13.
Monografi:
Başlı başına bir konuyu incelemek amacıyla yazılan yazı türüdür.
14.
Mektup: Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi
amacıyla yazılan özel yazılardır.
*Türün
ünlüleri: Fuzuli, Namık Kemal, Ziya Gökalp, A. Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı.
15.
Gezi
Yazısı: Gezilip
görülen yerler hakkında yazılan yazılardır.
*Gezi
yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler
vermemelidir.
*Yazar
gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar. Okur
sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
16.
Tiyatro: Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak
amacıyla yazılan edebi eserdir.
*Roman
ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
*Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.
*Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.
a-Trajedi: Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek,
ahlak, erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
*Konusunu
seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden alır.
*Kahramanları
tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
*Çirkin
olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında
gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
*Üç
birlik kuralına uyulur. (Yer, zaman, olay)
*Oyunda
korolara yer verilir.
*Ünlü
trajedi yazarları: Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles / Fransız;
Corneille, Racine.
b-Komedi: İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak,
izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir.
*Konusunu,
yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
*Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Her türlü söze şakaya yer verilir.
*Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Her türlü söze şakaya yer verilir.
*Kişilerin
her türlü davranışları sahnede gösterilir.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Manzum olarak yazılır.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Manzum olarak yazılır.
*Üç
birlik kuralına uyulur.
Türün
yazarları: Yunan-Aristophanes, Fransız-Moli-ere.
c-Dram: Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek
için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı
olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üç
birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar,
çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan
olursa olsun dramda yer alır.
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
( ? – 11.yy.)
Türklerin İslamiyet'e girmeden önce meydana getirdikleri
edebiyattır. Başlangıçtan 11.yüzyıla
kadar sürer. Sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır.
1) Sözlü Edebiyat Dönemi: Henüz yazıyı kullanmadan önce
oluşturduğumuz eserleri kapsayan dönemdir. Bu ürünler sözlü olarak üretilmiş ve
ağızdan ağıza aktarılarak bugünlere kadar gelmiştir. Eski Türk topluluklarının sığır, şölen ve yuğ adını verdikleri
törenlerden doğan ürünlerdir. Bu törenler şaman,
kam, baksı, oyun ve ozan adını alan kişiler tarafından
yönetilir, bunlar sazlarıyla bu törenlerde bazı destan parçalarını veya koşuk, sagu adı verilen şiirleri söylerlerdi.
Dönemin ürünleri:
Ø Koşuk: Sığır denilen sürek avları
sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.
Bu tür daha sonra Halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır.
Ø Sagu: Yuğ adı verilen ölüm
törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
Halk edebiyatında ağıt, divan edebiyatında mersiyenin karşılığıdır.
Ø Sav: Dönemin özlü sözleridir.
Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
Ø Destan: Milletlerin zihinlerinde derin
etki bırakan savaş, göç, afet, kıtlık gibi olayların sonunda halk arasında
kendiliğinden oluşan uzun manzum hikayelerdir.
Destanların Özellikleri
Şunlardır:
·
Toplumun ortak görüşlerini yansıtması
·
Seçkin kişileri konu alması
·
Oldukça uzun olması
·
Olayların toplumda derin izler bırakması
·
Olağanüstü nitelikler göstermesi
·
Milli dil ve nazım şekilleriyle söylenmesi
Türk Destanları
Destanlarımız yazıya
geçirilemediklerinden İran, Çin ve Arap kaynaklarından ancak destanlarımızın
konularını öğrenebiliyoruz.
Saka Türklerinin Destanları
·
Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitlikleri
anlatılır.
·
Şu Destanı: Türkler ile İskender arasındaki savaşlar ve Türk hakanı Şu’nun
destanıdır.
Hun Türklerinin Destanı
·
Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’yi ve hayatını anlatır.
Göktürk Destanı
·
Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt(asena)
tarafından kurtarılması, korunması ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten
çoğalması anlatılır.
·
Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada
çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.
Uygur Türklerinin Destanı
·
Türeyiş Destanı: Uygurların erkek bir kurttan türeyişi anlatılır.
·
Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı
tarafından cezalandırılmaları ve kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri
anlatılır.
Destanlar oluşumları bakımından ikiye ayrılır:
a- Doğal
Destanlar:
Halk arasında ortaya çıkan anonim ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir
şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türün belli başlı örnekleri:
Yunanlılar(Homeros)-İlyada, Odysseia
İran(Firdevsi)-Şehname
Finliler-Kalevala
Alman-Nibelungen
İngilizler-Robin Hood
Hint-Ramayana, Mahabarata
Ruslar-İgor
İspanyol-Cid
Fransız-Chanson de Roland
Sümer-Gılgamış
Kırgız-Manas
b- Yapma(Suni)
Destanlar: Bir
olayın doğal destana benzetilerek bir şair tarafından destanlaştırılmasıdır. Örnekler:
Virgilius-Aeneit
Dante-İlahi Komedi
Tasso-Kurtarılmış Kudüs
Milton-Kaybedilmiş Cennet
2) Yazılı Edebiyat Dönemi: Bu dönemi Göktürk ve Uygur
dönemi olarak iki grupta inceleyebiliriz.
a) Göktürk(Orhun) Yazıtları(8.yy): Bunlarda Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı
yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin
hikayesi anlatılır. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
Bunlardan en önemlileri şunlardır:
· Bilge(vezir) Tonyukuk
Yazıtı(720-725) : Dört hakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazdırılmıştır.
Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır. Kitabedeki hatıraların
yazarı da vezirin kendisidir.
· Kül Tigin Yazıtı (732) :
Göktürk hakanı olan bilge Kağan kardeşi Kül Tigin’in ölümü üzerine bu abideyi
diktirmiştir.
· Bilge Kağan Yazıtı (735) :
Göktürk hakanı olan Bilge Kağan’ın ölümünden sonra yazdırılmış bir abidedir.
Son iki yazıt daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge Kağan’ın
ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.
Kül Tigin ve Bilge Kağan
abidelerindeki hatıraların yazarı ilk büyük Türk edibi sayılan Yollug
Tigin’dir.
Türk adının geçtiği ilk yazılı
belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki
yazılar Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.
b) Uygur dönemi eserleri: Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma
eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir.
Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların
kağıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok
hikayenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır.
Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.
İSLAMİYET
ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
(10. – 19.yy)
KUTADGU
BİLİG
·
11. yy.da
(1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
·
Karahanlı
hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
·
Kutadgu Bilig
“Saadet Veren Bilgi” demektir.
·
Didaktik bir
eserdir.
·
Aruzun
kullanıldığı ilk eserdir.
·
Mesnevi şeklinde
6645 beyit olarak yazılmıştır.
·
Eserde 173 tane de
dörtlük (mani) vardır.
·
Eserde amaç toplum
hayatındaki bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yollar bulmak; bu yolları,
devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir.
·
Ahlak, dinin
önemi, devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir.
·
Eserde dört
sembolik şahsiyet yer alır.
·
Hakaniye
lehçesiyle yazılmıştır.
DİVAN-I
LÜGATİ’T-TÜRK
·
11.yy.da
(1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
·
Ebul Kasım
Abdullah’a sunulmuştur.
·
Türkçe’nin ilk
sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.
·
7500 Türkçe
kelimenin Arapça karşılığını vermiş, cümledeki kullanımını göstermiştir.
·
Türk dilini
Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bu nedenle Arapça olarak kaleme alınmıştır.
·
Yazar Türkçe
kelimelerin karşılıklarını vermiş, bunu halk dilinden derlediği örneklerle
delillendirmiştir.
·
Türk boyları ve
coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.
·
Devrinin Türk
dünyasını gösteren bir haritada vardır.
·
Hakaniye lehçesi
kullanılmıştır.
ATABET’ÜL-HAKAYIK
·
12.yy.da “Edip
Ahmet Yükneki” tarafından kaleme alınmıştır.
·
Eser Sipehsalar
Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur.
·
Atabet’ül Hakayık
“Hakikatler Eşiği’’ anlamına gelir.
·
Aruz vezniyle
mesnevi tarzında yazılmıştır.
·
Didaktik bir
eserdir.
·
Cömertlik,
doğruluk, ilim gibi erdeme dayalı konular
işlenmiştir.
·
Eser 46 beyit ve
101 dörtlükten meydana gelmiştir.
·
Dörtlükler
manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelen-miştir.
·
Eserin dili biraz
ağırdır. Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır.
·
Hakaniye
lehçesiyle yazılmıştır.
DİVAN-I
HİKMET
·
12.yüzyılda Hoca
Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.
·
Hikmet, Ahmet
Yesevi’nin kendi şiirlerine verdiği isimdir.
·
Eserin dili
sadedir.
·
Eserin yazılma
gayesi, halka İslamiyet'i hikmetli bir şekilde öğretmektir.
·
Dörtlükler ve hece
vezniyle yazılmıştır.
·
Hakaniye lehçesi
kullanılmıştır.
KİTAB-I
DEDE KORKUT
·
Destandan halk
hikâyesine geçiş döneminin ürünüdür.
·
12 hikaye ve bir
önsözden oluşur.
·
Olağanüstü
olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir.
·
Türklerin eski
yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özellikler
de vardır.
·
Eserde geçen “Dede
Korkut” meçhul bir halk ozanıdır.
·
Hikayelerde
Oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri
yer alır.
·
Hikayelerin
konuları; aşk, yiğitlik gösterisi, kahramanlık, boylar arasındaki savaştır.
·
15. yy.da bugün
adı bilinmeyen bir yazar tarafından yazıya geçirilmiştir.
·
Eserin yazarı
belli değildir.
·
Nazım ile nesir iç
içedir.
·
Azeri Türkçesi de
kullanılmıştır.
ANADOLU TÜRK EDEBİYATI
HALK EDEBİYATI
Halk Edebiyatının Genel Özellikleri:
*Sözlü edebiyatın devamı niteliğindedir.
*Dili
sade, anlatımı yalındır.
*Halk deyimlerine ve güzel söyleyişlere yer verilir.
*Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde, belli bir ezgiyle doğaçlama(hazırlıksız) söylenir.
*Nazım birimi genelde dörtlüktür.
*Halk deyimlerine ve güzel söyleyişlere yer verilir.
*Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde, belli bir ezgiyle doğaçlama(hazırlıksız) söylenir.
*Nazım birimi genelde dörtlüktür.
*Ölçü
hecedir(genellikle 7, 8 ve 11’li). Ancak aruzla yazanlar da çıkmıştır.
*Çoğu kez yarım kafiye kullanılır. Rediflerden yararlanılmıştır.
*Çoğu kez yarım kafiye kullanılır. Rediflerden yararlanılmıştır.
*Somut
konular işlenir.
*Yer
yer benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş
inciye, yanak güle…)
*Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, toplum, din, zamandan şikayet sık sık işlenen konulardır.
*Şiirlerin başlığı yoktur. Şiirler nazım şekilleri ile adlandırılır.
*Koşma, semai, mani türkü, ilahi, destan gibi değişik nazım biçimleri kullanılmış; az da olsa nesir türünde de eser verilmiştir.
*Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, toplum, din, zamandan şikayet sık sık işlenen konulardır.
*Şiirlerin başlığı yoktur. Şiirler nazım şekilleri ile adlandırılır.
*Koşma, semai, mani türkü, ilahi, destan gibi değişik nazım biçimleri kullanılmış; az da olsa nesir türünde de eser verilmiştir.
*Halk
şairlerinin şiirleri ve kısa hayat hikayeleri “Cönk” adı verilen eserlerde
toplanır.
Halk
Edebiyatı üç grupta incelenir:
1) Anonim Halk Edebiyatı:Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı
sayılan sözlü ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.
*Mani,
ninni, türkü, destan, ağıt, tekerleme, bilmece gibi nazım; atasözü,
ortaoyunu, masal, halk hikayesi, efsane gibi nesir türlerinde eserler
verilmiştir.
Nazım Şekilleri
MANİ
*Kafiye
örgüsü aaxa’dır. (xaxa olanlar da vardır.)
*Genellikle hecenin 7’li kalıbı ile söylenir.
*Her
konu işlenebilir.
*Bir dörtlükten oluşur. Dört dizeden az(kesik) ya da fazla(yedekli) olan maniler de vardır.
*İlk iki dize doldurmadır. Asıl maksat son iki dizede söylenir.
*Bir dörtlükten oluşur. Dört dizeden az(kesik) ya da fazla(yedekli) olan maniler de vardır.
*İlk iki dize doldurmadır. Asıl maksat son iki dizede söylenir.
TÜRKÜ
*Kendine
özgü bir ezgi ile söylenen bir nazım biçimidir.
*Daha çok hecenin 7, 8 ve 11’li kalıbıyla söylenir.
*İki bölümden oluşur. Birincisi türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. Buna bent denir. İkincisi ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir. Bunlara da kavuştak(nakarat) denir.
*Daha çok hecenin 7, 8 ve 11’li kalıbıyla söylenir.
*İki bölümden oluşur. Birincisi türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. Buna bent denir. İkincisi ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir. Bunlara da kavuştak(nakarat) denir.
*Bentler
ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelidir.
*Aşk, tabiat, ayrılık, gurbet, hasret, sevgi ve güzellik gibi konular işlenmiştir.
*Aşk, tabiat, ayrılık, gurbet, hasret, sevgi ve güzellik gibi konular işlenmiştir.
*Konusu
ve şekli devirden devire ve çevreden çevreye değişir.
*Ölünün
arkasından söylenen ve onun hayattaki başarılarını anlatan ağıtlar da
bir çeşit türküdür.
NİNNİ
*Annelerin
çocuklarını uyutmak için belli bir ezgi ile söylediği sözlü edebiyat ürünüdür.
*Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır.
*Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır.
2) Aşık Edebiyatı: Saz eşliğinde söyleyen “aşık” adlı halk şairleri
tarafından oluşturulmuştur.
*Aşıklar
genellikle okur yazar değildir.
*Aşıklar;
köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir.
Nazım Şekilleri
KOŞMA
*Sevgi,
doğa, türlü acılar, insanlık, sevgi ve yiğitlik gibi konular işlenir. 11’li
hece ölçüsüyle söylenir. (6+5 ve 4+4+3).
*Nazım
birimi dörtlüktür. 3-5 dörtlükten oluşur.
*Son
dörtlükte ozanın adı (tapşırma) yer alır.
*Kafiye
düzeni abab, cccb, dddb.... şeklindedir. İlk dörtlük aaab, abcb şeklinde de
olabilir.
Koşmalar
konuları yönüyle şu adları alır:
a)Güzelleme: Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları
işleyen koşmadır.
b)Taşlama: Birini yermek ya da toplumun bozuk yönlerini
eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
c)Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve kahramanlıkları
anlatan şiirlerdir.
ç)Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı ifade edilir. Belli bir ezgi ile
söylenir.
SEMAİ
*Hece
ölçüsünün 8’li(4+4) kalıbıyla söylenir.
*Kendine özgü bir ezgisi vardır.
*Ölçüsü ve bestesi dışında bütün özellikleri koşma ile aynıdır.
*Kendine özgü bir ezgisi vardır.
*Ölçüsü ve bestesi dışında bütün özellikleri koşma ile aynıdır.
VARSAĞI
*Güneydoğu
Anadolu’da yaşayan Varsak boyundan adını alır. Hemen bütün yönleriyle semai gibidir.
*Semaiden farkı ilk dörtlükte geçen bre, behey, hey gibi ünlemlere yer
verilmesidir.
*Müziğinde
ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe bir hava duyulur. Koçaklama tarzındadır.
DESTAN
*Yiğitlik,
savaş, deprem, yangın gibi toplumsal açıdan önemli konuların işlendiği bir
türdür.
*Nazım
birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı işlenen konuya göre değiştiğinden Halk
edebiyatının en uzun nazım biçimi kabul edilir.
*Genellikle
11’li hece ölçüsü ile yazılır.
*Kafiye
örgüsü koşma ile aynıdır.
*Kayıkçı
Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı en
ünlüsüdür.
Aşık Edebiyatının Sanatçıları:
KÖROĞLU
*16.yy
halk şairlerimizdendir.
*Bolu Bey’i ile yaptığı mücadele ile tanınır.
*Şiirleri arasında yiğitçe, coşkun bir seslenişle söylenmiş koçaklamaları önemli bir yer tutar.
*Aşk, tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır.
*Bolu Bey’i ile yaptığı mücadele ile tanınır.
*Şiirleri arasında yiğitçe, coşkun bir seslenişle söylenmiş koçaklamaları önemli bir yer tutar.
*Aşk, tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır.
KARACAOĞLAN
*17.yy
halk şairidir.
*Halk
edebiyatının en tanınmış şairi olan Karacaoğlan gerçek aşk hikayelerini konu
almıştır.
*Kendinden
sonraki halk şairlerini etkilemiştir.
*Aşk ve tabiat şairidir.
*Aşk ve tabiat şairidir.
*Dili
sade, arı ve duru bir Türkçe’dir.
*Şiirlerinde
tasavvufa ve dini konulara yer vermez.
*Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır.
*Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır.
AŞIK ÖMER
*Divan
şiirinin etkisinde kalmıştır.
*Halk
ve Divan şiirinin nazım şekilleriyle birlikte hece ve aruzla da şiir
söylemiştir.
*18.yy şairidir.
*En çok eser veren saz şairidir.
GEVHERİ
*17.yy
sonu ve 18.yy başında yaşamıştır.
*Şiirlerinden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da Rumeli de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz.
*Şiirlerinden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da Rumeli de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz.
*Şiirlerinde
divan edebiyatının etkisi vardır.
*Yer yer aruz ölçüsünü de kullanmıştır.
*Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir.
*Yer yer aruz ölçüsünü de kullanmıştır.
*Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir.
SEYRANİ
*Kayseri’nin
Develi kasabasında doğmuştur.
*İstanbul’a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için, memleketine dönmek zorunda kalmıştır.
*Hicivleriyle tanınır.
*Aruzla yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.
*İstanbul’a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için, memleketine dönmek zorunda kalmıştır.
*Hicivleriyle tanınır.
*Aruzla yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.
DADALOĞLU
*Toroslardaki
göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nun hayatı hakkında fazla
bilgimiz yoktur.
*Derviş Paşa komutasındaki orduya karşı çıkmış, Türkmenleri ayaklanmaya çağıran şiirler yazmıştır. En meşhur sözü “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.”
*Derviş Paşa komutasındaki orduya karşı çıkmış, Türkmenleri ayaklanmaya çağıran şiirler yazmıştır. En meşhur sözü “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.”
*Şiirlerinde
yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli söyleyiş de vardır.
*İçinde
bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.
ERZURUMLU EMRAH
*Zamanın
ünlü şairlerindendir.
*Divan
şiirinin etkisinde kalarak aruzla da şiir yazmıştır. Asıl kişiliği hece ölçüsü ile yazdığı koşma ve
semailerinde görülür.
AŞIK VEYSEL SATIROĞLU
*Sivas’ın
Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuştur.
*Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmiştir.
*İçli bir saz şairidir.
*Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir.
*Ankara ve İstanbul radyolarında program yapmıştır.
*Ahmet Kudsi Tecer tarafından edebiyatımıza kazandırılmıştır.
Eserleri: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın.
*Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmiştir.
*İçli bir saz şairidir.
*Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir.
*Ankara ve İstanbul radyolarında program yapmıştır.
*Ahmet Kudsi Tecer tarafından edebiyatımıza kazandırılmıştır.
Eserleri: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın.
3)Tekke Ve Tasavvuf Halk Edebiyatı: Dini, tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen
bir edebiyattır.
*Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir.
*Şairleri hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.
*Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.
*Dili halkın anlayabileceği bir dildir.
*Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir.
*Şairleri hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.
*Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.
*Dili halkın anlayabileceği bir dildir.
Nazım Şekilleri
İLAHİ
*Allah’ı
övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir.
*Özel bir ezgiyle okunur.
*Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir.
*Özel bir ezgiyle okunur.
*Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir.
NEFES
*Bektaşi
şairlerinin söyledikleri şiirlere denir.
*Tasavvuftaki Vahdet-i Vücud düşüncesi anlatılır.
*Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenilir.
*Tasavvuftaki Vahdet-i Vücud düşüncesi anlatılır.
*Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenilir.
NUTUK
Pirlerin
ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve tarikat
adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.
DEVRİYE
Devir
kuramını anlatan şiirlere denir.
ŞATHİYE
İnançlardan
teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
Tekke Ve Tasavvuf Edebiyatı Sanatçıları:
YUNUS EMRE
*Eskişehir’de
yaşadığı söylenir.
*Hayatı
efsanelerle örülmüştür.
*Dili
sadedir.
*Allah
inancını ve insan sevgisini işler.
*Şiirlerinde
coşkun bir lirizm vardır. Lirik bir şairdir.
*Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır.
*İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
*Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır.
*İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
Eserleri: Divan, Risalet’ün-Nushiye
HACI BEKTAŞ-I VELİ
13.yy.da
yaşamıştır. Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. A.Yesevi’nin isteğiyle
Anadolu’ya gelmiştir.
Bilinen en önemli eseri “Makalat”tır. Sohbetler, sözler anlamına gelir. Hz Adem’in yaratılışı, şeytan ve şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır.
Bilinen en önemli eseri “Makalat”tır. Sohbetler, sözler anlamına gelir. Hz Adem’in yaratılışı, şeytan ve şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır.
PİR SULTAN ABDAL
*16.yy.da
yaşamış bir Bektaşi şairidir. Sivas’ın Banaz köyünde doğmuştur. Hızır Paşa
tarafından Sivas'ta idam edilmiştir.
*Tasavvuf, tabiat, aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konuları işler.
*Tasavvuf, tabiat, aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konuları işler.
*Divan
edebiyatından etkilenmemiştir. Dili sadedir.
EDEBİ SANATLAR
1- BENZETME(TEŞBİH)
Aralarında ortak özellik bulunan iki kavramdan
nitelik yönünden zayıf olanın güçlüye benzetilerek belirgin hale getirilmesidir.
Güzel Türkçe’miz anamın sütü
gibidir.(Bu örnekte Türkçe ;saf,temiz ve katkısız olma bakımından ana sütüne
benzetilmiştir.)
Tam bir benzetmede dört öğe bulunur.
1-Benzeyen:Bir
birine benzetilen kavramlardan nitelikçe güçsüz olanıdır.
2-Kendisine Benzetilen:Benzetilen kavramlardan nitelikçe güçlü olanıdır.
3-Benzetme Yönü:Benzeyenle
benzetilen arasındaki ortak özelliktir.
4-Benzetme Yönü:Benzetmeyle
benzetilen arasında ilişkiyi kuran sözcüktür.gibi,kadar,sanki……
CENNET GİBİ GÜZEL VATAN
Kendisine benzetme benzetme benzeyen
Benzetilen edatı yönü
NOT:Benzetme
yaparken her zaman bu dört ögenin bulunması gerekmez
2- İSTİARE(İĞRETİLEME )
Her
hangi bir varlığa,benzerlik dolayısıyla
asıl adının benzediği başka bir varlığın adının verilmesine denir.Bu
sanatın özünün teşbih oluşturur.Ancak istiarede benzeyen ve kendisine
benzetilenden sadece biri söylenir.
Şakaklarıma kar mı yağdı ,ne var?
Kendisine benzetilen :kar
Benzeyen:şakaklardaki kır
saçlardır.Ancak söylenmemiştir.Biz bunu mantıkla buluyoruz.
Benzeyenin ya da benzetilenin
kullanılmasına bağlı olarak iki çeşit istiare vardır.
1-Açık
İstiare:Yalnız
kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılır.
Semanın kandilleri yanıyor
Benzeyen:yıldızlar(yok)
Kendisine benzetilen:kandil(var)
Her güzelin
kalbinde bir aslan yatar
Benzeyen:sevgili(yok)
Kendisine benzetilen:aslan(var)
Her güzelin kalbinde bir aslan yatar
Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
Yüce dağ başında siyah tül var
Havada bir dost eli okşuyor tenimizi
2-Kapalı
İstiare: Benzeyenin ve
benzetme yönünün kullanılmasıyla yapılan istiaredir.
Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüzm(yok)
O giderken ağlıyordu gökler
Benzeyen:gökler(var)
Kendisine benzetilen:insan(yok)
O giderken ağlıyordu gökler
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyordu
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
Yürüyordum ağlıyordu ırmaklar
3. Temsili
İstiare
Kendisine
benzetilen ve benzetme yönüyle yapılan benzetmelerdir. Bunlarda benzeyenin
anlatılmak istenen birçok özelliği kendisine benzetilenin özelliği olarak
sıralanır.
Hani bir gün
seninle Topkapı’dan
Geliyorduk yol
üstü bir meydan
Bir çınar
gördük enli, boylu, vakur
Bir çınar hiç
eğilmemiş mağrur
Koca bir gövde
belki altı asır
Belki ondan da
fazla, dalgın, ağır
Kaygısız bir
ömür sürüp gelmiş
Öyle
serpilmiş, öyle yükselmiş
Yukarıdaki dizelerde
Osmanlı, bir çınara benzetilmiş ancak Osmanlı hiç söylenmemiş, çınarın
özellikleriyle hissettirilmiştir.
Bin gemle bağlanan
yağız at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa, anlatın
Ram etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri
Son şanlı macerasını tarihe anlatın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at, şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa, anlatın
Ram etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri
Son şanlı macerasını tarihe anlatın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at, şaha kalkıyor
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Benzeyen
Kendisine Benzetilen
Türk ulusu
At
Hücuma geçme Şaha kalkma
Kurtuluş Savaşı Son şanlı macera
Düşman Seyis
Hücuma geçme Şaha kalkma
Kurtuluş Savaşı Son şanlı macera
Düşman Seyis
At ==> Türk Milleti
3-KİNAYE
Bir
sözün gerçek anlamını söyleyip mecaz
anlamını çağrıştırma sanatıdır. Bu sanatta gerçek anlamda söylenmiş olabilir
ama kastedilen yan anlamdır.
“Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken”
Son dizede kinaye
yapılmıştır.Çünkü:Gerçekten gülün olduğu yerde dikenler vardır.Ancak burada
kastedilen “nerede iyilik olsa mutlaka etrafında kötülük de olur”
anlamındadır.Dizede söylenen gerçek
anlamın ardında bir mecaz anlam vardır.
“Var mı benden yüreklisi birisi bu işi yapacak”
“Ey benim sarı tamburam
-Niçin inilersin
-İçim oyuk derdim büyük onun için inilerim
Bir kelime yada kelime grubunu bir sebebe bağlı olarak
her iki anlama gelecek şekilde kullanma sanatıdır.Bu sanatta sözün gerçek
anlamı söylenir ama mecaz anlam çağrıştırılır.
Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerede gül bitse etrafı diken
(Son dizede kinaye sanatı
yapılmıştır.Gerçekte gülün açtığı yerde diken de vardır ama burada her iyinin
çevresinde kötülükte vardır denmek istenmiştir.
Var mı benden yüreklisi bu
işi yapacak
Ey banim sarı tamburam
Sen niçin inlersin
İçim oyuk
derdim büyük
Onun için inlerim
4-MECAZ-I MÜRSEL(AD AKTARMASI):
Bir sözün
benzetme amacı güdülmeden gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.Gerçek
anlama gelmesi imkansızdır.
Ankara
bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir
değil.Anakara da bulunan hükümettir.Mecaz-ı mürsel yapılmış.Şehir söylenmiş
hükümet kastedilmiştir.
Cemil
Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum. (Kitabını okuyorum kendisini
değil)
Kırmızı beyaz
bu sene başarı gösteremedi.
Evin suyu
patlamış.
5-
TEVRİYE
Birden fazla
anlamı olan bir kelimenin iki anlama gelecek şekilde kullanılmasıyla
oluşturulan sanattır.Kelimelerin yakın anlamları söylenir görünerek uzak
anlamları kastedilir.Tevriyede kelimenin her iki anlamı da gerçektir.
Ulusun
korkma ,nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar
Yukarıdaki dizelerde geçen ulusun kelimesi hem yücesin anlamı hem de köpek gibi ulumak anlamı taşır. Bu
anlamların ikisi de gerçektir.
Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş
I.anlam:şairin kendisi
II.anlam:ebedi
6- TEŞHİS-İNTAK
(KİŞİLEŞTİRME-KONUŞTURMA)
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü
bir özellik verme sanatına TEŞHİS denir.
Alama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını
Ağlamak insana özgü bir
niteliktir burada karanfilin ağlaması, göz yaşlarını silmesi kişileştirildiğini
gösterir.
Kanlıca
yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda
Aslan postu giymiş eşeğin biri
Canına okuyacaktı dünyanın
İnsafı da yoktu kafir hayvanın
İNTAK: İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır.
Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir.Varlıklar önce kişileştirilir sonra
gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede
bir intak yoktur.Fabllar bu sanata örnektir.
Sordum sarı çiçeğe:
-Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba :
-Annem babam topraktır.
Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
-Tenimde bir yara işler gibisin
Titrerim rüzgarlar zarar vermesin!
7-
ALİTERASYON
Şiirde aynı seslerin fazlaca
kullanılmasıdır.Amaç ahenk oluşturmaktır.
Bir büyük
boşlukta bozuldu büyü
Eylülde melul
oldu gönül soldu da lale
Bir kaküle
meyletti gönül geldi bu hale
8-
TARİZ(İĞNELEME-DOKUNDURMACA )
İğneleme sözün
tam karşıtının söylenmesiyle yapılır.Bir sözün karşıt anlamının anlaşılacak
şekilde kullanılmasıdır.Tarizde eleştiri,yergi, alay anlamı vardır.
Yaramaz bir çocuk için “o çok usludur “
denmesi
Geç kalan birisine “Beyefendiler niçin erken
teşrif buyurdular” denmesi
9-
TEZAT(ZITLIK-KARŞITLIK)
İki karşıt
düşüncenin bir arada söylenmesi ile yapılan sanattır.Bir cümlede iki zıt
kelimenin bulunması önemli değildir. Ö
nemli olan bu iki zıt kelimenin bir düşüncede birleşmesidir.
Gece uyurum,gündüz çalışırım---------(tezat değil)
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
Ağzına yok dediler dediklerince var imiş
10- MÜBALAĞA (ABARTMA )
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan
çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.
Alem sele gitti gözüm
yaşından(Göz yaşından sel oluşmaz o nedenle abartma yapılmıştır)
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek
hevesiyle
O kadar zayıftı ki
Bir dalın arkasına geçse
göremezdi kimse onu
Merkezi hake atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız
11-SECİ
Düz yazıda
kafiyeli sözcüklerin kullanılmasıdır.
İlahi! kabul senden,
red senden;şifa senden, dert senden.
İlahi! iman verdin,daim eyle; ihsan verdim, kaim
eyle
12- TENASÜP
Anlamca aralarında ilişki bulunan sözcüklerin bir arada
kullanılması sanatıdır.
Gün bitti ağaçta neşe söndü
Yaprak ateş oldu kuşta yakut
Yaprakla kuşun parıltısından
Havuzun suyu erguvane döndü
13-HÜSN –İ
TALİL (GÜZEL SEBEBE BAĞLAMA)
Bilinen bir olayı sebebinin dışında daha güzel bir
sebebe bağlama sanatıdır.
Güzel şeyler düşünelim diye yemyeşil oluvermiş ağaçlar
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
Üzüm üzüme baka baka kararır
14-TECAHÜL-İ ARİF
Bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.
Gökyüzünün başka rengi de
varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış
Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
………………………..
Yılın ilk karı yağdı
İyice kısaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?
…………………………….
Sular
mı yandı,neden tunca benziyor mermer?
15-TELMİH (HATIRLATMA)
Herkesçe
bilinen tarihi bir olayı,kişiyi ya da bir öyküyü hatırlatma sanatıdır.
Sultan
Süleyman’a kalmayan dünya
Sana da bana
da kalmaz
(Bu dizede hayvanlarla
konuşabilen Hz. Süleyman peygamber anımsatılmıştır)
Bedrin
aslanları ancak bu kadar şanlı idi(Bedir savaşındaki askerler)
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevla’m seni
16- CİNAS
Şiirde
yazılışları aynı anlamları farklı sözlerin bir arada kullanılması sanatıdır.
Neden içsin kuzu su
Beni inim inim inleten
Bir ananın kuzusu
Kısmetindir yer yer gezdiren seni
Arşa çıksan akıbet yer yer seni
DİVAN EDEBİYAT
Divan Edebiyatının Genel Özellikleri:
*Şiirde
aruz ölçüsü kullanılmıştır.
*Mazmunlar
(klişeleşmiş, kalıplaşmış sözler) sıkça kullanılır.
*Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara sıkça yer verilir.
*Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara sıkça yer verilir.
*Şiirde
konu bütünlüğü aranmaz. Beyit bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu
işler.
*Anlamdan
çok söyleyiş önemlidir. Ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemlidir.
*Kafiye
göz içindir. Genellikle zengin kafiye kullanılmıştır.
*Şiire başlık konmaz. Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
*Şiire başlık konmaz. Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
*İnsanın
iç dünyasına dönük, soyut ve kitabi edebiyattır.
*Özgün değildir. Arap ve Fars edebiyatı etkisindedir.
*Nazım birimi olarak Gazel, Kaside, Rubai gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi Tuyuğ ve Şarkı gibi divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
*Özgün değildir. Arap ve Fars edebiyatı etkisindedir.
*Nazım birimi olarak Gazel, Kaside, Rubai gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi Tuyuğ ve Şarkı gibi divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri
Divan edebiyatı nazım türleri
Dörtlük halinde Bent Halinde Beyit halinde
Rubai terci-i bent kıt’a
Şarkı terkib-i bent müstezat
Tuyuğ Şehrengiz
Murabba gazel
Kaside
mesnevi
1. Nazım Birimi
Beyit Olanlar:
GAZEL
*Aşk,
ayrılık, hasret, ölüm gibi lirik konular işlenir.
*Türk edebiyatına İran edebiyatından girmiştir.
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*En güzel beytine beytü’l-gazel denir.
*Son beyitte şairin mahlası yer alır.
*Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
*Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse yek avaz gazel denir.
*Beyit sayısı 5-15 arasındadır.
*İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Diğer beyitlerin ikinci beyitleri birinci beyit ile kafiyelidir. (aa, ba, ca, da, ea)
*Türk edebiyatına İran edebiyatından girmiştir.
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*En güzel beytine beytü’l-gazel denir.
*Son beyitte şairin mahlası yer alır.
*Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
*Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse yek avaz gazel denir.
*Beyit sayısı 5-15 arasındadır.
*İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Diğer beyitlerin ikinci beyitleri birinci beyit ile kafiyelidir. (aa, ba, ca, da, ea)
KASİDE
*Din
ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun
şiirlere denir.
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*Şair matla beytini kasidenin herhangi bir yerinde yineleyebilir.
*Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir.
*En güzel beytine beytü’l-kasid denir.
*En az 31(33)en fazla 99 beyit olur.
*Kaside belli bölümler halinde yazılır:
*İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
*Şair matla beytini kasidenin herhangi bir yerinde yineleyebilir.
*Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir.
*En güzel beytine beytü’l-kasid denir.
*En az 31(33)en fazla 99 beyit olur.
*Kaside belli bölümler halinde yazılır:
a)
Nesib: Bahar mevsimi kış manzaraları
betimlenir ya da kurban ve ramazan bayramı anlatılır.
b) Girizgah: Nesib bölümünden asıl konuya geçiş ifade eden bir veya birkaç beyittir. Nükteli ince sözlerin söylendiği bölüm.
c) Mehdiye: Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır. Asıl bölümdür.
ç) Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.
d) Tegazzül: Kasideyle aynı ölçüde ve uyakta gazel yazılır.
e) Dua: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.
b) Girizgah: Nesib bölümünden asıl konuya geçiş ifade eden bir veya birkaç beyittir. Nükteli ince sözlerin söylendiği bölüm.
c) Mehdiye: Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır. Asıl bölümdür.
ç) Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.
d) Tegazzül: Kasideyle aynı ölçüde ve uyakta gazel yazılır.
e) Dua: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.
Kasideler Konularına Göre Değişik Adlar
Alır:
Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasideler.
Münacat: Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan kasideler.
Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.
Mehdiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.
Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.
Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.
Münacat: Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan kasideler.
Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.
Mehdiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.
Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.
Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.
Not: Kasideler
"nesib" bölümünde işlenen konulara ve rediflerine göre adlandırılır.
MESNEVİ
*Mesneviler
öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. (savaş, aşk, tarihi olaylar, din
ve tasavvuf)
*Mesneviler Divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutuyordu.
*Beyit sayısı sınırsızdır.
*Mesneviler Divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutuyordu.
*Beyit sayısı sınırsızdır.
*Her
beyit kendi arasında kafiyelidir.(aa, bb, cc, dd)
*Aruzun
kısa kalıpları ile yazılır.
*Beş
mesnevinin bir araya gelmesiyle oluşan esere hamse denir.
KIT’A
Belli
bir uyak düzeniyle yazılmış olan, dizeleri arasında ölçü birliği bulunan;
herhangi bir düşünce ya da duyguyu en az ikiden başlamak üzere, en çok on altı
beyitte anlatan nazım biçimine denir.
*Gazelden
farklı olarak matla beyti yok.
*Kafiyelenişi xa, xa, xa...
*Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler anlatılır.
*Kafiyelenişi xa, xa, xa...
*Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler anlatılır.
MÜSTEZAT
*Bir
uzun bir kısa dizeden oluşan nazım şeklidir.
*Kısa dizelere ziyade denir.
*Aruzun bir tek kalıbıyla yazılır.
*Kafiyelenişi gazel gibidir.
*Makta beyti yoktur.
*Kısa dizelere ziyade denir.
*Aruzun bir tek kalıbıyla yazılır.
*Kafiyelenişi gazel gibidir.
*Makta beyti yoktur.
2. Nazım Birimi
Dörtlük Olanlar:
RUBAİ
*Dört
dizeden oluşur.
*Kafiye
düzeni aaxa şeklindedir.
*Şarap,
dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı, felsefe ve ölüm gibi
konular işlenir.
*Kendine
özgü 24 kalıbı vardır. İranlılara aittir.
TUYUĞ
*Dört
dizeden oluşur.
*Kafiyelenişi rubai gibidir.
*Aruzun Failatün, Failün kalıbıyla yazılır.
*Konu sınırlaması yoktur.
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
*Kafiyelenişi rubai gibidir.
*Aruzun Failatün, Failün kalıbıyla yazılır.
*Konu sınırlaması yoktur.
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
ŞARKI
*Beyitle
okunmak için yazılan, dörder dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.
*Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
*Birinci dörtlükte 2. ve 4. diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır. Bu dizelere nakarat denir.
*Kafiye örgüsü abab, cccb, dddb
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
*Günlük hayat, aşk, sevgi gibi konular işenir.
*Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
*Birinci dörtlükte 2. ve 4. diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır. Bu dizelere nakarat denir.
*Kafiye örgüsü abab, cccb, dddb
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
*Günlük hayat, aşk, sevgi gibi konular işenir.
MURABBA
*İlk
dörtlük kendi arasında kafiyelidir. Diğer dörtlüklerin son dizeleri 1. dörtlük
ile kafiyelidir. (aaaa, bbba, ccca)
*Felsefi
konular ve aşk işlenir.
3.
Bentlerle Kurulanlar:
4.
TERKİB-İ BENT
*Bentlerle
kurulan bir nazım şeklidir.
*Her bent 7 ila 10 beyitten oluşur.
*Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir.
*Gazeldeki gibi kafiyelenir.
*Her bent arasında vasıta beyti bulunur.
*Talihten, hayattan şikayet, dini, tasavvufi ve felsefi düşünceler anlatır.
*Terkib-i bentlerde her bentten sonra vasıta beyti değişir.
*Her bent 7 ila 10 beyitten oluşur.
*Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir.
*Gazeldeki gibi kafiyelenir.
*Her bent arasında vasıta beyti bulunur.
*Talihten, hayattan şikayet, dini, tasavvufi ve felsefi düşünceler anlatır.
*Terkib-i bentlerde her bentten sonra vasıta beyti değişir.
TERCİ-İ BENT
*Biçim
ve uyak yönüyle Terkib-i Bende benzer.
*Terkib-i Bentte değişen vasıta beyti Terci-i Bentte de değişmez.
*Vasıta beytinin aynen tekrarlanması bütün bentlerde aynı konuyu işlemeyi zorunlu kılar.
*Felsefi konular, Allah’ın kudreti kainatın sırları tabiatın zıtlıkları gibi konular işlenir.
*Terkib-i Bentte değişen vasıta beyti Terci-i Bentte de değişmez.
*Vasıta beytinin aynen tekrarlanması bütün bentlerde aynı konuyu işlemeyi zorunlu kılar.
*Felsefi konular, Allah’ın kudreti kainatın sırları tabiatın zıtlıkları gibi konular işlenir.
DİVAN EDEBİYATINDA NESİR
(DÜZ YAZI)
NESİR TÜRLERİ
Tarih: Resmi niteliği olmayan bir türdür. Vakayiname ise Osmanlı devletinin
resmi tarihidir.
Tezkire: Edebiyat tarihi veya biyografinin divan edebiyatındaki karşılığıdır.
Sefaretname: Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait bilgileri, izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir türdür.
Seyahatname: Gezi yazısıdır.
Sefaretname: Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait bilgileri, izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir türdür.
Seyahatname: Gezi yazısıdır.
Divan
edebiyatında nesir, dil ve üslup açısından üç bölümde ele alınır:
A)Sade Nesir: Halk için sade bir dille konuşulur.
B)Orta Nesir: Halkın konuştuğu dilden ayrılmış yer yer süslü nesrin
niteliklerini taşımakla beraber anlatılmak isteneni anlaşılır bir şekilde
ortaya koyan nesirdir.
C)Süslü Nesir: Ustalık göstermek amacıyla yazılmış, yabancı
kelimeler, tamlamalarla yüklü şekillerin kullanıldığı söz ve anlam sanatlarıyla
dolu, bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş, güç anlaşılır bir nesirdir.
Münşeat:
Süslü nesir örneklerinden oluşan kitaplara denir.
Nesir Şeklinde Yazılmış Ünlü Eserler:
Ø
Kabusname:
Mercümek Ahmet
Ø
Tazarruname:
Sinan Paşa
Ø
Seyahatname:
Evliya Çelebi
Ø
Keşfü’z-Zünun:
Katip Çelebi
Ø
Naima Tarihi:
Naima
DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI
13.yy: Anadolu’da dini konularda yazan Sultan Velet, Ahmet Fakih ve Şeyyad
Hamza’yı görürüz. Bu yy.da din dışı konularda şiirler yazan ilk divan şairi
olarak Hoca Dehhani görünür.
HOCA DEHHANİ
*Divan
edebiyatının ilk şairi olarak kabul edilir.
*Horasan
Türklerindendir.
*İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı.
*Şiirlerinin en önemli teması aşktır.
*Farsça bir Selçuk Şehnamesi yazdığı da söylenir.
*İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı.
*Şiirlerinin en önemli teması aşktır.
*Farsça bir Selçuk Şehnamesi yazdığı da söylenir.
14.yy
SEYYİD NESİM
*Tasavvuf
alanında şiirler yazmıştır.
*Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır.
*Dili oldukça sadedir.
*Şiirleri son derece liriktir.
*Divanı vardır. Tuyuğları önemlidir.
*Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır.
*Dili oldukça sadedir.
*Şiirleri son derece liriktir.
*Divanı vardır. Tuyuğları önemlidir.
AHMEDİ
*Din
dışı şiirler yazmıştır.
*Şiirleri liriktir.
*İskendername adlı mesnevisi önemlidir.
*Şiirleri liriktir.
*İskendername adlı mesnevisi önemlidir.
15.yy
Anadolu
dışında Ali Şir Nevai Anadolu’da ise Ahmed Paşa, Necati Bey önemlidir. Süleyman
Çelebi ise Vesilet’ün-Necat isimli mevlidini bu devirde yazmıştır.
ALİ ŞİR NEVAİ
*Büyük
bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır.
*Türkçenin Farsçadan üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır.
*Muhakemet’ül-Lügateyn adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
*Türk Dil Kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirler yazmıştır.
*Çağatay lehçesini kullanmıştır.
*Hamse sahibidir.
*Düz yazıları da vardır.
*Eserleri: Mahzen’ül-Esrar(Sırlar Hazinesi), Lisan’üt-Tayr(Kuşların dili), ilk tezkire olan Mecalis’ün-Nefais, Mizan’ül-Ezvan (Vezinlerin terazisi)
*Türkçenin Farsçadan üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır.
*Muhakemet’ül-Lügateyn adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
*Türk Dil Kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirler yazmıştır.
*Çağatay lehçesini kullanmıştır.
*Hamse sahibidir.
*Düz yazıları da vardır.
*Eserleri: Mahzen’ül-Esrar(Sırlar Hazinesi), Lisan’üt-Tayr(Kuşların dili), ilk tezkire olan Mecalis’ün-Nefais, Mizan’ül-Ezvan (Vezinlerin terazisi)
ŞEYHİ
*Germiyanoğulları
ve Osmanlı saraylarında bulunmuş devlet büyüklerine kasideler sunmuştur.
*Padişahtan
aldığı tımarın verilmemesi üzerine İkinci Murat’a sunduğu söylenen Harname’yi yazmıştır.
*Harname dışında Hüsrev ile Şirin adlı mesnevisi vardır.
*Harname dışında Hüsrev ile Şirin adlı mesnevisi vardır.
16.yy
Osmanlı
devletinin siyasi ve edebi olarak zirvede bulunduğu bir dönemdir. Birçok ünlü
şair yetişmiştir.
FUZULİ
*Divan
edebiyatının en büyük şairidir. Kerbela’da yaşamıştır. Türbedarlık yapmış, iyi
bir eğitim görmüştür.
*Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır. Dönemine göre dili sadedir. Gazel şairi olarak bilinir.
*Şiiri bir ilim işi olarak görür. İlimsiz şiiri temelsiz duvara benzetir.
*Şiirde tasavvuf önemlidir.
*Diğer önemli konu aşktır.
*Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır. Dönemine göre dili sadedir. Gazel şairi olarak bilinir.
*Şiiri bir ilim işi olarak görür. İlimsiz şiiri temelsiz duvara benzetir.
*Şiirde tasavvuf önemlidir.
*Diğer önemli konu aşktır.
BAKİ
*İyi
bir medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.
*Şiirlerinde tasavvufa yer vermemiştir.
*Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır.
*Gazel türünün tanınmış şairlerindendir.
*Dili kullanmada başarılıdır.
*Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır.
*Söz sanatlarını başarıyla kullanır.
*Divanı ve nesir türünde Fezail-i Mekke adlı eseri vardır.
*Divandaki Kanuni Mersiyesi önemlidir.
*Şiirlerinde tasavvufa yer vermemiştir.
*Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır.
*Gazel türünün tanınmış şairlerindendir.
*Dili kullanmada başarılıdır.
*Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır.
*Söz sanatlarını başarıyla kullanır.
*Divanı ve nesir türünde Fezail-i Mekke adlı eseri vardır.
*Divandaki Kanuni Mersiyesi önemlidir.
17.yy
NEFİ
*Padişahlara
ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.
*Ölçüsüz biridir. Övdüğünü göklere çıkarır, kötülediğini yerin dibine sokar.
*Kasideleriyle tanınır.
*Dili süslü ve sanatlıdır. Dili çok iyi kullanır.
*Hicivlerini Siham-ı Gaza isimli eserinde toplar.
*Ölçüsüz biridir. Övdüğünü göklere çıkarır, kötülediğini yerin dibine sokar.
*Kasideleriyle tanınır.
*Dili süslü ve sanatlıdır. Dili çok iyi kullanır.
*Hicivlerini Siham-ı Gaza isimli eserinde toplar.
NABİ
*Şiir
ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür.
*Şiirlerinde hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir.
*Dili akıcıdır.
*Şiirlerinde toplumun düzensizliklerini, hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır.
*Hayriye, Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisinin yanında Tuhfet’ül-Haremeyn ve Münşeat adlı kitapları da vardır.
*Şiirlerinde hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir.
*Dili akıcıdır.
*Şiirlerinde toplumun düzensizliklerini, hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır.
*Hayriye, Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisinin yanında Tuhfet’ül-Haremeyn ve Münşeat adlı kitapları da vardır.
18.yy
Divan
edebiyatının son yy.dır. Bu yy.dan sonra büyük divan şairleri yetişmemiştir.
NEDİM
*Lale
devrini yaşamış ve şiirlerinde yansıtmıştır.
*Şiirlerinde zevk, sefa, eğlence, nükte, musiki bir aradadır.
*Şiirdeki inceliğe büyük önem verir.
*Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır. Kendine özgü bir dil oluşturmuştur.
*Edebiyatımızda mahallileşme cereyanı Nedim’le başlamıştır.
*İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir.
*Şiirde İstanbul’un mesire yerlerini anlatır.
*Dini konulara hiç yer vermemiştir.
*Dili açık, yalın, ahenklidir.
*Şarkı türünün önemli bir ismidir.
*Gazelleriyle ünlüdür, divanı vardır.
*Divanında heceyle yazılmış bir de türkü vardır.
*Şiirlerinde zevk, sefa, eğlence, nükte, musiki bir aradadır.
*Şiirdeki inceliğe büyük önem verir.
*Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır. Kendine özgü bir dil oluşturmuştur.
*Edebiyatımızda mahallileşme cereyanı Nedim’le başlamıştır.
*İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir.
*Şiirde İstanbul’un mesire yerlerini anlatır.
*Dini konulara hiç yer vermemiştir.
*Dili açık, yalın, ahenklidir.
*Şarkı türünün önemli bir ismidir.
*Gazelleriyle ünlüdür, divanı vardır.
*Divanında heceyle yazılmış bir de türkü vardır.
ŞEYH GALİP
*Divan
edebiyatının son büyük şairidir.
*Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır.
*Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir.
*Düşünce ve tasvirlerle örülü yoğun bir hayal gücü vardır.
*Şiirlerinde musiki önemlidir.
Eserleri: Divan ve Hüsn ü Aşk
*Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır.
*Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir.
*Düşünce ve tasvirlerle örülü yoğun bir hayal gücü vardır.
*Şiirlerinde musiki önemlidir.
Eserleri: Divan ve Hüsn ü Aşk
Divan Edebiyatının Bazı Terimleri
Nazire : Bir şairin şiirine konu, ölçü ve
uyak bakımından benzer yazılan şiirdir.
Nazire, alay etme amacıyla yazılmışsa
"tehzil" adını alır.
Tazmin : Bir
şairin şiirine dize eklenerek elde edilen
şiirdir. Tahmis gibi.
Siyer: Hz.
Muhammet'in hayatını anlatan nesir yapıtıdır.
Tezkire : Şairlerin yaşamını anlatan,
şiirleri hakkında bilgi veren biyografi türüdür. Osmanlı'da ilk tezkire Sehi Bey'in "Heşt
Behşt" adlı yapıtıdır.
Sur-nâme : Sünnet, düğün gibi törenleri
anlatan şiirlerdir.
Gazavat-nâme : Savaşları anlatan nesir
yapıtlarıdır.
Lugaz
- Muamma : Bilmecedir.
Darb-ı Mesel : Atasözüdür.
Mahlas : Şairlerin takma adıdır.
Sefaret-nâme : Elçilik notlarından oluşan
yapıttır.
ESKİ(ANTİK) YUNAN
ve LATİN EDEBİYATI
(MÖ 9-MÖ 2)
Batı edebiyatına kaynaklık ettiği düşünülen iki
edebiyattan(Yunan-Latin) biri olan Yunan edebiyatının temeli Homeros’un yazdığı
veya derlediği İlyada ve Odisa destanlarıdır. Eski Yunan edebiyatı:
Ø Hesiodos:
Didaktik şiirin kurucusu sayılır.
Ø Sappho:
Lirik türün en büyük sanatçısı sayılır, aşk temalarını çokça işler.
Ø Aissopos: Fabl türünün kurucusudur.
gibi şairleri yetiştirdikten sonra MÖ 5.yüzyılda altın
çağını yaşamıştır. Bu devrin önemli sanatçıları:
TRAGEDYA’DA
Ø Aiskhylos: Eserlerinde gelenek ve ahlakı savunur. İlk büyük trajedi şairidir.
Ø Sophokles:
Kral Oidipus,
Ø Euripides:
KOMEDYA’DA
Ø Aristophanes: İlk büyük komedya şairidir.
Ø Menandros
HİTABET’TE
Ø Demosthenes
TARİH’TE
Ø Heredotos:
Tarih türünün kurucusu sayılır.
FELSEFE’DE
Ø Platon(Eflatun): Dünyanın en büyük filozoflarından sayılır. Felsefede idealizmin
kurucularındandır.
Ø Sokrates
Ø Aristoteles
MÖ
2.yüzyıldan sonra Eski Yunan Edebiyatı yerini kendi kültür ve sanatının
etkisinde gelişen Latin Edebiyatına bırakır. Bu devrin önemli sanatçıları:
Ø
Tragedya’da:
Ennius
Ø
Komedya’da:
Plautus, Terentius
Ø
Şiir’de:
Horatius(Lirik), Ovidius(Lirik), Vergilius (Destan)
Ø
Hitabet’te:
Çiçero
Ø
Felsefe’de:
Seneca
Ø
Tarih’te:
Tacitus
Batı
Roma İmparatorluğunun 5.yüzyılda yıkılmasından sonra 11.yüzyıla kadar Batı’da
ölü bir dönem yaşanmıştır. 11.yüzyıldan sonra kiliseyi ve kilisenin inançlarını
her şeyin üzerinde tutan sanatı ve insanı sınırlayan orta çağ başlar. Rönesans’ın da hazırlayıcılarından olan Dante, İlahi Komedya adlı eseriyle
bu dönemin en büyük sanatçısıdır.
15.yüzyıldan itibaren yeniden doğuş
anlamına gelen Rönesansla birlikte
batı edebiyatı yenileşme ve gelişme içine girmiştir. Bu dönemin ünlü sanatçıları:
Ø
Şiirde:
Ronsard
Ø
Romanda:
Rabelais, Cervantes(Don Kişot)
Ø
Deneme’de:
Montaigne(Denemeler), Bacon
Ø
Tiyatro’da:
Shakespeare(Dram türünde: Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear, Romeo ve Juliet. Komedi türünde: Venedik Taciri, Hırçın Kız, Yanlışlıklar Komedyası)
Rönesans
17.yüzyılın ortalarında Klasisizm akımının doğmasına sebep olmuş böylelikle
birbirine tepki olarak doğan şu akımlar ortaya çıkmıştır:
1.
KLASİSİZM(KURALCILIK)
17.yy ortalarında Fransa’da ortaya çıkan edebiyat
akımıdır. Boileau bu akımın kurucusu kabul edilir. Akla ve sağduyuya
dayanmak, insan tabiatına, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır.
Konularını eski Yunan ve Latin edebiyatından alır. Her zaman, her yerde ve her
toplumda insanların aynı duygu ve düşüncede oldukları kabul edildiğinden eserlerde
değişmez tipler oluşturulur. Fiziksel ve sosyal çevre değişkenlik
gösterdiğinden önemli değildir. Ahlaka uygunluk ilkesine bağlı olunduğundan
kahramanlar hep seçkin, soylu kişilerden seçilir. Bu akımda mükemmeli bulmak temel
olduğundan konu değil konunun işleniliş biçimi önemlidir. Onun için anadil en güzel
biçimde kullanılmalı ve günlük konuşma dilinin dışında kitabi, düzgün bir dil
kullanılmalıdır. Sanat için sanat görüşü savunulur. Sanatçı eserde kendini
gizler. Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur: olay, zaman, mekan. Yapıtların
etkileyici olması, hoşa gitmesi, tarih biliminden ayrılması ve din dışı
konulara eğilmesi temel ilke olarak kabul edilmiştir. Edebiyat türü olarak
genellikle tiyatroyu (trajedi ve komedi) benimsemişlerdir. Başlıca temsilcileri:
Ø Moliere: Komedyayı gerçek hayata
dönüştürmüştür. Güldürünün bütün biçimlerini eserlerinde işlemiştir.
Eserleri: Tartuffe, Don Juan, Zoraki Tabip, Cimri, Kibarlık
Budalası, Hastalık Hastası, Kocalar Okulu, Kadınlar Okulu, Gülünç kibarlar.
Ø Corneille: Trajedi, komedi yazarıdır.
Soylu tipleri işler, kaderlerini kendisi çizer. Kahramanları; aklı kullanan doğruyu,
gerçeği bulan iradeli tiplerdir. Eserlerinde insanları oldukları gibi değil
olmaları gerektiği gibi gösterir.
Eserleri: Horace, Polyeucte, Le Cid
Ø Racine: Trajedi yazarıdır. Trajediyi
yozlaşmaktan kurtarır. Eserlerinde tuttukları en doğal dille konuşmuştur son derece
ölçülü uyumlu bir şiir yaratmıştır. Eserlerinde kahraman yoktur, insan tipleri
vardır. Çok güçlü tutkuların etkisi ve baskısı altındadır.
Eserleri: Andromagu, Athaile, Britannicus, Berenice
Ø La Fontaine: Fabl yazarıdır.
Ø La Bruyere: Soyluların solanlarından ruhsal gözlem ve gözleyiş merakı edebi portreler
türünün doğmasını geliştirmiştir. Çizdiği tipleri yargılar, över ve yerer. Kısa
kesintili canlı bir anlatımı vardır.
Eserleri: Karakterler .
Ø La Fayette: Roman yazarıdır.
Eserleri: La Princessede Cleves,
La Princesse
de Montpensier, Zaide.
Ø Daniel Defoe:
Eserleri: Robinson Cruse
Klasisizmin Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri
La Fontaine’den çevirileri, akla değer vermesi, Şair Evlenmesi adlı komedisiyle Şinasi; Moliere'den çevirileriyle
A. Vefik Paşa
2.
ROMANTİZM
*Fransa’da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak gelişmiş
bir edebiyat akımıdır.
*Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
*Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan,
tarihten ve günlük yaşamdan alınır.
*Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler.
*Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemezler.
*Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir.
*Tabiat önemlidir.
*Gözlem ve tasvire önem verilir.
*Konuları işlerken iyi-kötü, doğru-yanlış gibi karşıtlıklardan
yararlanırlar.
*Üç birlik kuralı terk edilir, dram gelişir.
*Karamsarlık ağır basar.
Ø J.Jacques ROUSSEAU:
Her şeyi doğada, doğanın saflığında bularak ona
bağlanmanın, onu taklit etmenin doğruluğunu savunur. Toplum düzeyi konusunda
eşitlik, özgürlük, halk egemenliğini savunmuştur. Romantik sözcüğünü ilk kez
kullanmıştır.
Eserleri: Emile (çocuk eğitimiyle ilgili
düşüncelerini, iç itiraflarını ve hatıralarını topladığı eseridir.), Toplum
Sözleşmesinde toplumsal konulardaki görüşlerini belirtir.
VOLTAİRE:
Katolik dinine ve kiliseye savaş açmıştır. İnsan
aklına seslenen bir tanrıdan yanadır. Burjuvazinin mülkiyet ve özgürlük
anlayışını savunur. İğneleyici bir üsluba sahiptir.
*Romanları: Sadig Candide
Ø VİCTOR HUGO:
Cumhuriyetçi düşüncesiyle politikaya atılmıştır.
Cromvel adlı eseri ile romantizm ilkelerini açıklayıp bu akımın en önemli ismi
olmuştur. Drama türünde başarılı olmuştur. Şiir ve romanlarda toplumsal
konularla ilgili düşüncelerini kişisel duygu ve coşkularını birleştirmesini bilmiştir.
*Şiirleri: Sonbahar Yaprakları, Akşam Şarkıları, Işıklar
ve Gölgeler Temaşalar.
*Oyunları: Hernai, Ruy, Balas, Kral Eğleniyor.
*Romanları: Notre Dame de Paris, Sefiller
Ø GOETHE: Şiir, tiyatro, roman, yaşam
öyküsü türlerinde ürünler verilmiştir.
*Tiyatroları: Faust, Tasso
*Romanları:Genç Werther’in İtirafları, Wilhelm
Meister’in Çıraklık Yılları, Wilhelm Mister’in Gezi Notları
*Şiirleri: Roma Mersiyeleri, Divan
Ø SCHİLLER: Romantik tiyatronun en önemli
dram şairidir. Karakter yaratmada başarılıdır. Tiyatrolarda özgürlük sevgisi
işler.
*Eserleri: Haydutlar, Wilhelm Tell, Jeanne D’Arc, Don
Carlos
Ø CHATEAUBRİAND:
Eserleri: Atal-Rene, Paris’ten Filistin’e Yolculuk, Mezar
Ötesinden Hatıralar
Ø MADAME De STAEL:
Eserleri: Edebiyata dair, Almanya’ya dair.
Ø GEORGE SAND:
Eserleri: Mahrem, Notlar, İndiana, Mektuplar, O Kadın,
O Adam
Romantizmin
Edebiyatımızdaki Temsilcileri
Namık Kemal, Abdülhak Hamit ve Mithat Efendi;
Şiirleriyle R. Mahmut Ekrem
3.
REALİZM
*19.yy’ın ikinci yarısında Fransa’da romantizme tepki
olarak çıkan bir edebiyat akımıdır.
*Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan
kişilerin benzerleridir
*Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların
kişiliklerini çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir.
*Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz kahramanın gözüyle
yapılır.
*His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu
gibi yansıtır.
*Sanat için sanat görüşünü savunur.
*Hikaye ve Romanda uygulanır.
Ø HONORE DE BALZAC:
Realist romanın kurucusudur. Genç yaşta insanlığın
yaşadığı trajedinin parça ve çevresinde döndüğünü anlamış ve bütün eserlerini
insanlık komedyası adı altında toplamıştır. Eşsiz bir gözlem gücüne sahiptir.
Eserlerinde 2000’e yakın tipi olanca gerçekliğiyle canlandırmıştır.
Eserleri:Goriot Baba, Eugenie Grandette, İki Yeni Gelinin
Hatıraları,Vadideki Zambak, Köylüler Kibarlar, Fahişeler.
Ø STENDHAL: Sağlam
bir üslubu vardır. Eserlerinde psikolojik çözümler yapar.
Eserleri: Parma Manastırı, Kırmızı ve Siyah, İtalyan
öyküleri (öykü)
Ø GUSTAVE FLUBERT:
Yalan, düzen, çirkef, dünyaya tek sığınağım tek çarem sanattır,
der. Bütün eserleri insanlığın hayalini anlatır. Yorum yapma sessizdir. Yaratan
tanrıyı örnek almalıdır. Yaratmalı ve susmalıdır.
Ø TOLSTOY:
Eserleri:Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kazaklar; Hacı
Murat, İvan Ilıçı, Ölüm ve Diriliş
Ø DOSTOYEVSKİ:
Eserleri: Karamozof Kardeşler, Ezilenler, Suç ve Ceza,
Budala, Kumarbaz, Ecinliler, Ölüler Evinde Hatıralar
Ø ERNEST HEMİNGWAY:
Eserleri: Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İhtiyar Adam ve Deniz
Güneşte Doğar, Silahlara Veda.
Ø STEİNBECK:
Eserleri:Bitmeyen Kavga, Gazap Üzümleri, Yukarı
Mahalle, Fareler ve İnsanlar
Realizmin
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
Romanıyla
R. Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Sami Paşazade Sezai, Yakup Kadri, R. Halit Karay.
4. NATÜRALİZM
Determinizm anlayışını romana getiren bu akım 19.
asrın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler
aynı sonucu doğurur. Natüralistler, Determinizmi topluma ve insana uyguladılar.
Toplum büyük bir laboratuvar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
*İnsan kişiliğini anlatabilmek için soya çekim yasalarından
ve toplum biliminden yararlandılar.
*Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına
kadar verilir.
*Yazar eserde kişiliğini gizler.
*Gözlem ve tasvir önemlidir.
*Tiyatroda kostüm ve dekora önem verilir.
*Eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
*Bedenden ayrı bir ruh yoktur.
*Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde
tutulmuştur.
*Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler
verilmiştir.
Ø EMİLE ZOLA(1840-1902): Natüralizmin kurucusudur.
*Çağdaş sorunları ustaca yansıtmıştır. Romana bilimsel yöntem onunla girer.
Eserleri: Germinal, Nana, Meyhane, Gerçek Para.
Ø GONCOURT KARDEŞLER: Edmont Goncourt ve Jules
Goncourt’un amaçları yaşamın gerçek yönlerini bir tarihçinin geçmişi
belgelemesi gibi belgelemektedir. Eserlerinde olay karmaşasından çok, anlatıma
öncelik verir. Kahramanları gerçek yaşamdan almışlardır.
Eserleri: Joumal, Manete, Saloman
Ø GUY DE MAUPASSANT (1850-1893): Yalın bir üslupla gözleme
dayanan öyküler yazmıştır. Öykülerinde olay önemli bir yer tutar.
Eserleri: Küçük Hikayeler, Seçilmiş Hikayeler Kadar
Acı Güzel Dost
Ø ALPHONSE DAUDET (1840-1887):
Eserleri: Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikayeleri,
Bir Çocuğun Hayatı, Sapho, Tarasconlu, Tartarin.
Natüralizmin Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri
Hüseyin R.Gürpınar, Nabizade Nazım ve Beşir Fuat’tır.
5. PARNASİZM
*Romantik şiir anlayışına tepki ile Fransa’da ortaya çıkmıştır.
*Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
*Sanat, sanat içindir ilkesini savunmuştur.
*Nesnelerin dış görünüşünü aktarmışlardır.
*Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralanışı
ve ahenk önemlidir.
*Kafiye ve Redife önem verilir.
*Romantizm’de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne
dönüşmüştür.
Ø TH.GAUTHİER: Güç
biçimler üzerinde olgunluk arayan titiz çalışması örnek alınır.
Ø THEEODORE DEBANVİLLE: Ölçü ve uyak olanaklarına aşırı önem gösterir.
Ø LECONTE DE LİSLİ: Şiirin biçim öğelerini aşırı dikkat ederek şiirlerini oluşturur.
Ø FRANCOİS
COPPEE: Konularını günlük hayattan
alır. Bu yönüyle Tevfik Fikret’i etkilemiştir.
Ø JOSİ MARİA DE HEREDİA: Kısa ve yoğun şiirleriyle döneminde etkili olmuştur.
Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri
Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal.
Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal.
6. SEMBOLİZM
*19.yy’ın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.
*Sembolizm (simgecilik), Alman filozofu Schonpenhau-er’in “Dünya bir tasavvurdur, bir hayalden
ibarettir.” görüşünün yaygınlık kazanmasıyla oluşmaya başlamıştır.
*Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir.
Nesneler değiştirilerek anlatılabilir.
*Sembolistler eşyayı belli bir kitaplıkta görürler.
*Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler
yaşatmaya çalışırlar. Şiirde anlam açıklığından kaçındılar.
*Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
*Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu,
gün batımı gibi belli belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar.
*Şiirde her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
*Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
*Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.
Ø C.BAUDELAİRE:
Eserleri: Kötülük Çiçekleri, Esrar ve Haşhaş
Diğer
Temsilcileri: S.Mallerme, P.Verlaine,
A.Rimbaud
Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri:
İlk etkileri Cenap Şehabettin’de görülür. Bütün kurallarını uygulayan Ahmet
Haşim’dir. Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cahit Sıtkı Tarancı da
etkilenmiştir.
7. SÜRREALİZM
Kelime anlamı "gerçek üstücülük" demek olan bu
akım 1924’te Fransa’da çıkmıştır.
*Sürrealistler Sigmund Freud düşüncesi etkisindedir.
*Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar.
*Hipnotize edilmiş insanlara şiir söylettiler. Bunları
şaheser saydılar ve bunlara otomistik şiir dediler.
*Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren içgüdü,
bilinç altıdır.
Temsilcileri: Breton, Aragon ve Paul Eluard’dır.
Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri: Garipçiler,
İkinci Yeni
8. FÜTÜRİZM
*Geleceği makineleştiren sanattır.
*20.yy’da başında Marinetti tarafından kurulmuştur.
*Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve anlatım biçimleri
bulmalı.
*Makineleşme çalışmaları kutsallığı savunulmalıdır.
Temsilcileri:
Marinetti ve Mayatovski
Türk
Edebiyatındaki Temsilcileri: Nazım Hikmet
9. EGZİSTANSİYALİZM
*Var olmayı her şeyden önde görenlerdir. Bu akıma var
oluşçuluk da denir.
*İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
*İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.
Temsilcileri:
J.Paul Sartre, Simon de Beauvoir,
A.Camus
10. DADAİZM
*Kelimeleri rastgele kullanmadan doğan şiir.
*Dil ve estetik kurallarını yıkma.
*Şiir gelişimini güzel seçilmiş kağıt üzerine
dizilmesiyle yazılır.
Temsilcileri:
Tristan Tzara, L.Aragon, Paul Elaud
TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)
Tanzimat
ve ondan sonra gelen yeniliklerle edebi ve fikir hayatımız, Batı ile
tanıştı.1860 yılında Tercüman-ı Ahval gazetesi yayımlanmaya başlanır, ki bu
aynı zamanda Tanzimat edebiyatının da başlangıcıdır. Bu dönemde edebiyatımızda
birçok yenilik olmuştur.Bunlar :
1)Roman - Hikaye
Türk
edebiyatı romanla ilk defa Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemaque
(Telemak) tercümesiyle karşılaşır. İlk yerli roman ise 1872 yılında Şemsettin Sami’nin
yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’tır. İlk hikaye ise Ahmet Mithat Efendi’nin
Letaif-i Rivayet isimli eseridir.
2)Tiyatro
Yayınlanan
ilk tiyatro eseri Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi’dir. İki perdelik bir
piyestir. Bu eserde görücü usulüyle evlenmeyi yerer. Şinasi eseri yazarken
meddah geleneğinden yararlanmıştır.
Geleneksel
Türk Tiyatrosu
A)Karagöz
*Bir
kukla oyunudur, eğlendirme amacı taşır.
*Oyunun
temeli Karagöz adlı cahil biriyle, Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki
diyalogdur.
*Klişeleşmiş
bölümleri vardır.
*Kuklayı
oynatan kişi, konuşmaları tek başına yapar.
B)Ortaoyunu
*Şehir
meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne
gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
*Oyunun bel kemiğini şive taklitleri oluşturur.
*Metinsiz,
suflörsüz bir oyundur.
C)Meddah
*Tek
kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle
konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur.
3) Gazete
*İlk
gazete 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi’dir. Bu resmi bir gazetedir.
*Ceride-i
Havadis yarı resmi bir gazete olup 1840 'ta İngiliz William Churchill
tarafından çıkarılmıştır.
*İlk
özel gazeti 1860’ta Agah efendi ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları Tercüman-ı
Ahval’dir.
*1862’de
Şinasi Tasvir-i Efkar gazetesini tek başına çıkarır. Bir müddet sonra Namık
Kemal tarafından yönetilmeye başlanır.
*Bu
gazetelerin dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret
(1871) gibi gazeteler de çıkarılmıştır.
Tanzimat Edebiyatının Birinci Döneminin
Özellikleri:
*Sanat
toplum içindir görüşü benimsenmiştir ve bu doğrultuda eserler verilmiştir.
*Dilde
sadeleşmeyi, ölçüde heceyi savundular; ama uygulamadılar.
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma, hastalıklı oluş, duygusallık)
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma, hastalıklı oluş, duygusallık)
*Divan
edebiyatını eleştirdiler. Halk edebiyatını savundular; ama uygulamadılar.
*Şiirde
güzellik değil içerik ön plana çıkmıştır.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan, millet, hak, hukuk, hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir.
*Tiyatro, roman, hikaye, makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan, millet, hak, hukuk, hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir.
*Tiyatro, roman, hikaye, makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Noktalama
işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
*Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.
*Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.
Bu Dönem Romanının Özellikleri
*Roman
tekniği bakımından zayıftır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi verilir.
*Romanlarda, cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır, iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi verilir.
*Romanlarda, cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır, iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.
BİRİNCİ DÖNEM SANATÇILARI
ŞİNASİ (1826-1871)
*Yeniliğin
öncüsüdür.
*Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar gazetelerini çıkarmıştır.
*İlk makaleyi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)
*Şiirlerinde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir.
*Kısa cümleli, yeni görüşlere örgülü bir nesir yapısı meydana getirmiştir.
*Düşüncelerini yalın ve açık bir anlatımla söyler.
*Konuşma dilini, yazı dili haline getirmeye çalışmıştır.
*Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanmıştır.
*Noktalama işaretlerini ilk defa kullanmıştır.
*Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar gazetelerini çıkarmıştır.
*İlk makaleyi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)
*Şiirlerinde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir.
*Kısa cümleli, yeni görüşlere örgülü bir nesir yapısı meydana getirmiştir.
*Düşüncelerini yalın ve açık bir anlatımla söyler.
*Konuşma dilini, yazı dili haline getirmeye çalışmıştır.
*Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanmıştır.
*Noktalama işaretlerini ilk defa kullanmıştır.
Eserleri: La
Fonteine’den fablları tercüme etmiştir. Tercümelerini
Tercüme-i Manzume isimli eserlerine toplamıştır.
Atasözlerini
derlediği Durub-u Emsal-i Osmaniye
Şiirleri: Müntehebat-ı Eş’ar, Divan-ı Şinasi
Batılı anlamda ilk tiyatro: Şair Evlenmesi’dir.
Şiirleri: Müntehebat-ı Eş’ar, Divan-ı Şinasi
Batılı anlamda ilk tiyatro: Şair Evlenmesi’dir.
ZİYA PAŞA (1829-1880)
*Doğu
kültürüyle yetişmiş, sonradan batıya yönelmiştir.
*Fikirleriyle yenilikçidir, şiirlerini divan şiiri üslubuyla yazmıştır.
*Edebi yönüyle eskiye bağlıdır.
*Şiir ve İnşa isimli makalesinde halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu, yazı dilimizin halkın konuşma dili temel almasını savunur.
*Sade dil savunur, fakat Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
*Harabat isimli divan şiiri antolojisinde Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerinin tam tersini söyler.
*Terci-i Bent ve Terkib-i Bentleriyle ünlüdür.
*Atasözü haline gelmiş veciz sözleri de vardır.
*Fikirleriyle yenilikçidir, şiirlerini divan şiiri üslubuyla yazmıştır.
*Edebi yönüyle eskiye bağlıdır.
*Şiir ve İnşa isimli makalesinde halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu, yazı dilimizin halkın konuşma dili temel almasını savunur.
*Sade dil savunur, fakat Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
*Harabat isimli divan şiiri antolojisinde Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerinin tam tersini söyler.
*Terci-i Bent ve Terkib-i Bentleriyle ünlüdür.
*Atasözü haline gelmiş veciz sözleri de vardır.
Eserleri: Eş’ar-i Ziya, Külliyat-ı Ziya, Zafername: Hiciv türünde
kasideleri var, Ali Paşa’yı yermek için yazmıştır.
Defter-i Amal: Hatıra türü yazılarını toplar.
Rüya: Nesir olarak yazılmıştır.
Defter-i Amal: Hatıra türü yazılarını toplar.
Rüya: Nesir olarak yazılmıştır.
NAMIK KEMAL (1840-1888)
*Vatan
şairi olarak tanınır.
*Vatan, millet, hürriyet ve adalet konularını işlemiştir.
*Mecazlardan, manzumlardan arınmış bir şiir dili vardır.
*Bütün edebiyat türlerinde eser vermiştir.
*Tiyatro ona göre bir eğlence değil edebi bir okuldur
*Tiyatro ile ilgili görüşlerini Celalettin Harzemşah isimli yapıtının önsözünde açıklamıştır.
*Vatan, millet, hürriyet ve adalet konularını işlemiştir.
*Mecazlardan, manzumlardan arınmış bir şiir dili vardır.
*Bütün edebiyat türlerinde eser vermiştir.
*Tiyatro ona göre bir eğlence değil edebi bir okuldur
*Tiyatro ile ilgili görüşlerini Celalettin Harzemşah isimli yapıtının önsözünde açıklamıştır.
Eserleri:
Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Akif Bey, Zavallı Çocuk,
Gülnihal, Kara Bela, Celalettin Harzemşah, Tahrib-i Harabat ve Takip adlı
eleştirilerini Ziya Paşa’nın Harabat isimli divan şiiri antolojisine karşı yazmıştır.
Tarih alanında ve İslam dini ile ilgili eserler olarak: Renan Müdafaanamesi, Kanije Kalesi ve Osmanlı Tarihi.
Biyografileri de vardır.
Tarih alanında ve İslam dini ile ilgili eserler olarak: Renan Müdafaanamesi, Kanije Kalesi ve Osmanlı Tarihi.
Biyografileri de vardır.
İlk
edebi romanı yazmıştır: İntibah. Eser “Son Pişmanlık” adıyla Magosa’da
yazılmıştır. Eserin diğer bir adı da Sergüzeşt-i Ali Bey’dir.
İlk
tarihi roman yazarıdır. Cezmi tarihi bir olayı anlatır. II.Selim zamanında
İranlılarla yapılan bir savaşın anlatıldığı romanda roman kahramanı Cezmi
vatansever bir askerdir. Romanda onun başından geçen olaylar anlatılır.
ŞEMSETTİN SAMİ (1850-1904)
*İlk
roman yazarıdır. Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat. Romanda kölelik ve cariyelik
konusunu ele almıştır.
*Kamus-ı Türki isimli sözlük yazarıdır. Bu sözlüklerin yanında Kamus-ı Alem, Kamus-ı Fransevi isimli sözlüklerin de yazarıdır.
*Kamus-ı Türki isimli sözlük yazarıdır. Bu sözlüklerin yanında Kamus-ı Alem, Kamus-ı Fransevi isimli sözlüklerin de yazarıdır.
*Victor
Hugo’nun Sefiller’ini çevirmiştir.
*Robenson Crusoe’yu da tercüme etmiştir.
*Robenson Crusoe’yu da tercüme etmiştir.
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
*Asıl
gayesi halkı, yetiştirmek ve bilgilendirmektir.
*Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat ve iktisat alanında otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır.
*Bazı tiyatro denemeleri yapmışsa da pek başarılı olamamıştır.
*Dili sade ve düzgündür.
*Halka okuma zevkini aşılamıştır.
*Romanları teknik yönden kusurludur.
*Romanın akışını keserek uzun uzun açıklamalar yapar, bilgi verir.
*Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat ve iktisat alanında otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır.
*Bazı tiyatro denemeleri yapmışsa da pek başarılı olamamıştır.
*Dili sade ve düzgündür.
*Halka okuma zevkini aşılamıştır.
*Romanları teknik yönden kusurludur.
*Romanın akışını keserek uzun uzun açıklamalar yapar, bilgi verir.
Eserleri:
Bazı
romanları: Felatun Bey'le Rakım Efendi, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah,
Yeniçeriler, Paris'te Bir Türk Kızı
Hikaye:
Türünün ilk örneği sayılan Letaif-i Rivayat ve Kıssadan Hisse.
AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
*Milliyetçilik
ve Türkçülük fikirlerinin savunucusudur.
*Tiyatro alanındaki çalışmaları ile ünlüdür.
*Tiyatro alanındaki çalışmaları ile ünlüdür.
*Halkı
tiyatroya alıştırmıştır. Bunun için de Bursa’da bir tiyatro yaptırmıştır.
*Tarih
ve dil sahasında önemli eseri Lehçe-i Osmani
*Şecere-i Türki adlı eseri Osmanlıcaya çevirmiştir.
*Tarih eserleri: Fezleke-i Tarih-i Osmani, Hikmet-i Tarih
*Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini tercüme etmiştir.
*Şecere-i Türki adlı eseri Osmanlıcaya çevirmiştir.
*Tarih eserleri: Fezleke-i Tarih-i Osmani, Hikmet-i Tarih
*Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini tercüme etmiştir.
II.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1878-1896)
Özellikleri:
1-Sanat sanat
içindir görüşü benimsenmiştir.
2-Bu dönem
sanatçıları toplum sorunlarından ve siyasetten uzak kalmış sadece edebiyatla
uğraşmışlardır.
3-Bu dönem eserlerin dili
ağırdır.Şairler divan edebiyatına karşı batı edebiyatını savunmuşlardır.
4-Batı edebiyatının
örneklerini başarıyla uygulamışlardır.
5-Roman ve hikayelerde realizm,şiirde ise romantizm akımının etkisi
görülür.Kölelik cariyelik bu dönem romanlarında da işlenir.
6-Şiirin konusu genişletilmiş
ve hayattaki her güzel şeyin şiirin konusu olabileceği görüşü esas alınmıştır.Ölüm.yokluk,hiçlik
gibi soyut kavram lar bu dönem şiirlerinin konusu olmuştur..
7-Eserlerin dili gayet
ağırdır.Bu özelliklerinden dolayı Servet-i Fünun
Edebiyatının hazırlayıcısı
olmuşlardır.
Bu dönemin başlıca yazar ve şairleri: Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem,Nabizade
Nazım,Sami Paşazade Sezai’dir.
*****Muallim
Naci her ne kadar bu dönemde yaşasa da yenicilere karşı divan edebiyatını
savunduğu için dışarıda kalır.
TANZİMAT’IN
II.DÖNEM SANATÇILARI
RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Edebiyatımızdaki
Batılılaşma hareketinde büyük tesiri vardır. Servet-i Fünun(Edebiyat-ı Cedide)
kuşağının temelini oluşturmuştur. Eski edebiyatı savunanlarla tartışmalara girmiş,
bilhassa Muallim Naci ile yaptığı kafiye tartışması ile ün kazanmıştır.
Şiir,
roman, hikaye, tiyatro gibi birçok türde eser vermiştir. “Her güzel şey
şiirdir.” İlkesiyle şiirin konusunu genişletmiştir. Oğlu Nejat’ın ölümü üzerine
şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir.
“Araba Sevdası” adlı romanıyla Türk
romanına Realizm’i getirmiştir.
Eserleri :
Roman : Araba Sevdası(Romanın kahramanı Bihruz Bey’dir. Bihruz Bey
Batılılaşmayı yanlış anlamış züppe tipini yansıtan bir gençtir. Arabayla gezmek
en büyük merakıdır. Perivej adlı ahlaksız kadınla birlikte gezer ve ona devamlı
alay konusu olur.)
Hikaye: Muhsin Bey, Şemsa
Tiyatro: Çok Bilen Çok Yanılır, Afife Anjelik, Vuslat, Atala.
Talim-i
Edebiyat, edebi bilgilerle ilgili bir eserdir.
Şiir: Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebab, Tefekkür, Pejmürde, Zemzeme I-II-III,
Nejat Ekrem
SAMİ PAŞAZADE SEZAİ
Tanzimat
edebiyatı içinde Batı tarzındaki küçük hikayeleri ve Sergüzeşt adlı romanı ile tanınır. Duygulu bir şair olan sanatçı
Romantizm’e uygun şiirler yazmıştır. Romanında ise Realizm’e yakındır.
Eserleri :
Roman : Sergüzeşt(Kafkasya’dan esir ticaretinde kullanılan bir gemiyle gelen
Dilber adlı küçük esir kızın başına gelen olaylar anlatılır.)
Hikaye : Küçük Şeyler
Piyes : Şir
Anı : İclal
NABİZADE NAZIM
Roman
ve hikayeleriyle tanınan sanatçı Tanzimat edebiyatının Realist ve Naturalist
temsilcilerinden biridir.
Yazarın
Karabibik adlı eseri
edebiyatımızdaki ilk köy romanı olarak tanınır. Romanda anlatılanlar Antalya’nın
bir köyünde geçer. Yazar köy hayatını tam bir Realizm’le yansıtır.
Sanatçının
asıl başarısı Zehra adlı romanında
görülür. Romanda psikolojik unsurlar ağır basar. Karakterlerin tasvir ve tahlili
son derece başarılıdır.
Hikaye : Yadigarlarım, Sevda, Bir Hatıra
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
Tanzimat
şiirindeki Batılılaşma hareketinin asıl başlatıcısıdır. Batı şiirinde gördüğü
her yeniliği Türk şiirine getirmiş ve bu hareketiyle Divan şiirine son vermiştir.
Şiirde
vezin, kafiye ve dile pek önem vermemiştir. Söyleyişteki tezat onun tanıtıcı
bir sembolü olmuştur.
Şiirlerinde
hayat, tabiat, özellikle ölüm konusunu işlemiştir. Tiyatrolarında ise tarihi
konular önemli bir yer tutar. Hamit’in tiyatro eserleri sahnelenmek için değil,
okunmak için yazılmıştır.
Eserleri :
Şiir : Sahra, Makber, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Divaneliklerim, Bālādan Bir
Ses, Yabancı Dostlar, Ruhlar, Validem, Garam.
Tiyatro : Macera-i Aşk, Tarık, Finten, İbn-i Musa, Eşber, İçli Kız, Duhter-i
Hindu, Nesteren, Sardanapal, Liberte, Hakan, İlhan…
MUALLİM NACİ
Eski
edebiyat ile yeni edebiyat arasındaki mücadelede eski edebiyat taraftarlarının
lideri durumundadır. Eski nazım tekniğini bilen ve ona kuvvetle hakim olan bir
şairdir. Fransız edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda da şiirler yazmıştır.
Muallim
Naci ile yeni edebiyatın önderi durumunda olan Recaizade arasında uzun süren
tartışmalar olmuştur. Recaizade’nin Zemzeme’lerine Muallim Naci Demdeme’leri
ile cevap vermiştir.
Eserleri :
Şiir : Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle.
Ayrıca
edebi bilgilerle ilgili “Istılahat-ı Edebiyye” adlı bir eseri vardır.
DİREKTÖR
ALİ BEY
Devletin
farklı kademelerinde görev alan Ali Bey’in unvanı son görevi olan Düyun-ı
Umumiye Direktörlüğünden gelir.
Tanzimatın
önemli tiyatrocularından biri olan sanatçı Diyojen dergisindeki mizahi
yazılarıyla bilinir.
Eserleri : Kokona Yatıyor, Misafiri İstiskal(komedi), Ayyar
Hamza(Moliere’den uyarlama), Lehçetü’l-Hakayık(mizahi sözlük), Seyahat
Jurnali(günlük).
SERVET-İ FÜNUN
EDEBİYATI(EDEBİYAT-I CEDİDE)
Servet-i
Fünun Edebiyatı, kısa sürmesine rağmen Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı’nın
hamle yaptığı bir devirdir. 1896’da Recaizade’nin yönlendirmesiyle Servet-i
Fünun dergisi etrafında toplanan genç sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.
Bu
edebiyat, bir eski-yeni çatışmasının ürünüdür. Tanzimat Edebiyatı’nın yenilikçi
sanatçılarıyla eski edebiyatı savunan sanatçılar arasındaki sürtüşme,
yenilikçileri bir araya getirmiş ve ortaya Servet-i Fünun Edebiyatı çıkmıştır.
Bunun yanında Batı kültürüyle yetişmiş genç sanatçıların, Tanzimatçıların
yaptığı yenilikleri yeterli bulmaması da onları bir araya getiren önemli
sebeplerdendir.
Devrin
siyasi özellikleri ve taşıdıkları ruhi özellikler Servet-i Fünuncuları “Sanat,
sanat içindir.” anlayışına yöneltmiştir. Sanatçılar, Tevfik Fikret’in bazı
şiirleri istisna edilirse, sosyal konulara değinmemiş, ferdi konuları
işlemiştir. Çağdaş Fransız edebiyatını kendilerine örnek alan Servet-i
Fünuncular toplumsal gerçeklerden ve halktan kopuk bir salon edebiyatı
oluşturmuşlardır.
1901’de
Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransız İhtilali’ni konu alan “Edebiyat ve Hukuk” adlı
çevirisinin yayımlanmasıyla Servet-i Fünun dergisi kapatılmış, bu olay da
Servet-i Fünuncuların sonunu getirmiştir. Dergi bir ay sonra yeniden çıkmışsa
da dağılan grup bir daha toplanamamıştır.
Servet-i
Fünun Edebiyatı’nın başlıca temsilcileri şunlardır:
Şiirde: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin
Nesirde: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit
Yalçın
Bunların yanı sıra Celal Sahir Erozan, Ahmet Hikmet
Müftüoğlu, Süleyman Nazif, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Faik Ali Ozansoy gibi isimler
de bu dönemin sanatçıları arasında yer alır.
NOT : Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim bu dönemde
yaşamalarına karşın bağımsız kalmışlardır.
Servet-i Fünun Şiirinin Özellikleri
1. Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmış ve aruz Türkçeye başarıyla
uygulanmıştır. (Sadece Tevfik Fikret’in “Şermin” adlı kitabında topladığı çocuk
şiirleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.)
2. Şiirde musikiye önem verilmiş, seçilen sözcüklerin
ahenk oluşturmasına dikkat edilmiştir.
3. Kafiyenin kulak için olduğu ilkesi benimsenmiştir.
4. Kişisel konular işlenmiş, en basit duygular, düşünceler,
hayaller bile şiire konu yapılarak şiirin konusu genişletilmiştir.
5. Divan edebiyatı nazım şekilleri terk edilmiş; Batı’dan
alınan sone, terza-rima gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Ayrıca serbest
müstezat da kullanılmıştır.
6. Devrin şairleri Sembolizm ve Parnasizm’den etkilenmişlerdir.
7. Anlam beyitle sınırlandırılmayıp şiire yayılmış, parça
güzelliğine değil, bütün güzelliğine önem verilmiştir.
8. Şiir, nesre yaklaştırılmıştır.
9. Ağır bir dil kullanılmış, Arapça-Farsça terkiplere
çokça yer verilmiştir.
10.
Sanatçılar
“Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kalmışlardır.
Servet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri
1. Servet-i Fünun hikaye ve roman yazarları realizm ve
Natüralizm’in etkisindedirler.
2. Sanatçılar, çevre ve siyasi ortamın etkisiyle toplumsal
konulara çok az yer vermiş, daha çok bireysel konuları işlemişlerdir.
3. Roman ve hikayelerdeki olayların geçtiği yer genellikle
İstanbul’dur. Olayların kahramanları aydın kesimden seçilmiştir.
4. Teknik bakımdan sağlam, Batı standartlarına uygun ilk
roman örnekleri bu dönemde verilmiştir. Yazarlar Tanzimat Edebiyatı’nda
görüldüğü gibi olayın akışını kesip okura bilgi vermez, eserlerinde
kişiliklerini yansıtmazlar.
5. Yaptıkları betimlemeler gözleme dayanır, nesneldir.
6. Servet-i Fünun romancıları ele aldıkları kahramanların
daha çok ruhsal yönlerini incelemiş, çevre betimlemeleri yaparak çevre ile
kahramanların ruhsal durumları arasında ilgi kurmuşlardır.
7. Romanlardaki dil ağırdır. Arapça-Farsça sözcükler o
güne kadar bilinmeyen tamlamalar çokça kullanılmıştır. Hikayelerdeki dil ise
romana nazaran daha sadedir.
8. Anlatım süslüdür.
9. Türk dilinin kurallarına, söz dizimine uyulmamış, yeni
anlatım imkanları aranmıştır. Bu sebeple devrik, eksiltili cümlelere yer
verilmiştir.
10. Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde tiyatro ve gazetecilik
sönük kalmıştır. Bu devirde edebi eleştiri ya hiç gelişmemiş ya da pek az
gelişmiştir. Fakat gezi yazısı türünde, Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda” adlı
eseri Servet-i Fünun’dan sonra gelişen Seyahat Edebiyatı’na güzel bir örnek
olmuştur.
SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI
TEVFİK FİKRET(1867-1915)
Şiir
türünde eserler vermiş bir sanatçıdır. Servet-i Fünun Edebiyatı’nın
öncülerindendir. Servet-i Fünun şiirinin de en büyük temsilcisidir. 1901’e
kadar yazdığı şiirlerde “Sanat, sanat içindir.” anlayışı hakimdir. Bu tarihten
sonra, bilhassa ikinci meşrutiyetten sonra, yazdığı şiirlerde “toplum için sanat”
görüşünü benimsediği görülür. Bu dönemde yazdığı şiirler, Batılılaşmayı
savunan, teknolojinin üstünlüklerinden faydalanmanın gerekliliğini anlatan ve
toplumumuzdaki sosyal bozuklukları konu alan didaktik(öğretici) şiirlerdir.
Aruzu ustalıkla kullanan şair, şiiri nesre yaklaştırmış, şiirin konu alanını
genişletmiş ve mısraları kırarak serbest müstezadı şiirimize yerleştirmiştir.
Şair, Parnasizm’den etkilenmiştir.
Tevfik
Fikret’in aruzla yazdığı şiirlerde dil oldukça ağırdır; fakat hayatının sonuna
doğru hece ölçüsüyle yazdığı ve “Şermin” adlı kitapta topladığı çocuk şiirlerinde
kullandığı dil konuşulan Türkçedir.
Eserleri:
Rubab-ı
Şikeste:Bu kitapta bulunan şiirler
Servet-i Fünun döneminde sanat için sanat görüşüyle yazdığı şiirler bulunmaktadır.Önceki
şiirlerinde Recaizade ve Abdülhak Hamit’in etkileri görülür ancak daha sonraki
şiirlerinde kendi üslubunu yakalamıştır.
Haluk’un
Defteri:Bu kitapta oğlu Haluk’un kişiliğinde istediği neslin
özelliklerini,onlara verdiği öğütleri anlatmıştır.Buradaki şiirler sanat için
sanat görüşünden toplum için sanat görüşüne doğru yönelmektedir. Şiirleri
sosyal bir endişe ile de yazılmış olsa biçimdeki özeni ve mükemmelliği hiçbir
zaman kaybetmemiştir.
Rubabın
Cevabı: Bu kitap Tevfik Fikret’in toplumcu ve vatan şiirlerinin olgun ve
güçlü örneklerinin olduğu kitaptır.Vatanın kötü yöneticiler elinde çektiği
sıkıntıları eleştirel bir üslupla
anlattığı ve bu durum karşısında şairin
umudunu yitirmediği görülüyor.
Şermin:Hayatının
son dönemlerinde çocuklar için yazdığı bir kitaptır ve bu kitap hece ölçüsüyle
yazılmıştır.
*****Tevfik Fikret hiç roman
ve tiyatro yazmamıştır.
İstanbul’u anlattığı SİS şiiri
İstanbul’u kötüleyen karamsar bir şiirdir.
Doksan Beşe Doğru ve Tarih-i Kadim
önemli şiirlerindendir.
Toplumcu görüşle yazdığı ve memleketin Batı
medeniyeti seviyesine gelmesini istediği şiirleri ;Haluk’un Vedası(Annesi ölmüş bir kızı anlatır)Tarih-i Kadim(M.Akif buna karşılık bir eser yazmıştır)Sis , Haluk’un Amentüsü
CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)
Servet-i
Fünun şiirinin Fikret’ten sonra ikinci büyük şairidir. Nesir alanında da
eserler vermiştir. Ömrü boyunca “Sanat, sanat içindir.” İlkesine bağlı kalmış,
eserlerinde sosyal konulara yer vermeyip bireysel konuları, duygu ve
düşünceleri işlemiştir.
Sembolizm’in
edebiyatımızdaki ilk temsilcisidir. Fakat Sembolizm’i iyi kavrayamadığı ya da
yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. Dili ağır, anlatımı süslüdür.
Soneleri ve aruzla yazdığı serbest müstezatları eski dilbilgisi kaidelerini,
dil ve söyleyiş mantığını hiçe sayan sıfatlar ve tamlamalarla doludur.
Şiirlerinde o güne kadar duyulmamış teşbih, mecaz ve istiarelere yer vermiştir.
En basit olayları ve varlıkları şiire sokmuş, onlara yeni ifadeler kazandırmak,
onları sembolleştirmek için yeni kelimeler bulma lüzumu hissetmiş, böylece
Arapça, Farsça sözlükleri tarayıp ahenkli sözcükleri seçmiş; onları şiirlerinde
kullanmıştır.
Nesir
sahasında da kudretli eserler vermiştir. Fakat Tevfik fikret’in yaptığı gibi
şiiri nesre yaklaştırmamıştır. Nesirlerinde kullandığı dil, şiirlerine göre
daha sadedir. Anlatımı ise akıcı ve güzeldir. Cenap Şahabettin hiçbir yazısını
topluma yol göstermek amacıyla yazmamıştır.
Eserleri :
Şiir
: Tamat, Cenap Şahabettin’in Şiirleri
Nesir
: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları(gezi yazısı), Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp,
Nesr-i Sulh(makale), Tiryaki Sözleri(özdeyişler)
Tiyatro
: Yalan, Körebe
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945)
Servet-i
Fünun Edebiyatı’nın nesir ustasıdır. Her türde eserler vermesine rağmen
romancılığı ve hikayeciliğiyle tanınır. Edebiyatımızda teknik bakımdan başarıl
ıilk roman örneklerini Halit Ziya vermiştir. Bu yönüyle Cumhuriyet öncesi Türk
Edebiyatı’nın en büyük romancısıdır. romanlarındaki dil, Servet-i Fünun şiirinde
olduğu gibi ağırdır. Arapça-Farsça sıfatlar, tamlamalar çokça kullanılır. Buna
karşın hikayelerinde kullandığı dil oldukça sadedir. Yazar sonraları
edebiyatımızda görülen sadeleşme akımına katılmış eserler-ini gözden geçirerek
sadeleştirmiştir.
Romanlarındaki
konuları ve kahramanları aydın çevreden seçmiş, hikayelerinde ise halka inmiş,
halkı anlatmıştır. Eserlerini Realist ve Natüralist bir tutumla yazmış, edebiyatımızda
gerçekçiliğin en önemli öncülerinden sayılmıştır. Gözleme dayanan tasvirlerini
eseri süslemede bir malzeme değil, olaylar ve kişileri daha iyi anlatmanın bir
aracı olarak görmüştür.
Eserleri :
Şiir
: Mezardan Sesler, Mensur Şiirler
Roman
: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Nemide, Sefile, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve
Şürekası, Kırık Hayatlar
Hikaye
: Aşka Dair, Kadın Pençesi, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı…
Hatıra
: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Acı Bir Hikaye
Tiyatro
: Füruzan, Kabus, Fare
Aşk-ı
Memnu : Genç ve hastalıklı karısını kaybeden Adnan Bey 50 yaşında olmasına
rağmen genç ve güzel Bihter Hanım’la evlenmiştir. Bu hatanın sonucu ortaya acı
sonuçlar çıkmıştır. Bihter ile yeğen Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır.
Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur. Bunun üzerine Bihter intihar eder.
Mai
ve Siyah : bu eserde şair ruhlu olan ve sonradan şiir yazmaya başlayan Ahmet Cemil’in
yaşadıkları anlatılır. Ahmet cemil’in hayalleri, ümitleri hiç gerçekleşmez.
MEHMET RAUF( 1875-1931)
Servet-i
Fünun romanında Halit Ziya’dan sonra
gelen en önemli kişidir. Eserlerinde insan psikolojisini abartmadan, doğal
akışı içinde incelemeye çalışır. Halit Ziya’nın etkisinden uzun müddet
kurtulamayan sanatçı, eserlerinde Halit Ziya’ya göre sade; fakat zayıf bir
Türkçe kullanmıştır. Genellikle aşk, kadın ve ihtiras maceralarını konu alan
eserler yazmıştır. Hikaye, roman ve tiyatro türünde eserler veren Mehmet Rauf’un
en başarılı eseri Eylül’dür. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılan
Eylül, dil örgüsü bakımından zayıf olmasına rağmen Servet-i Fünun Edebiyatı’nın
sayılı eserlerinden biri kabul edilir.
Eserleri :
Roman
: Eylül, Böğürtlen, Ferda-i Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Son
Yıldız, Halas
Hikaye
: İntizar, Aşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Hanımlar Arasında
Tiyatro
: Cidal, Pençe, Sansar, Yağmurdan Doluya
Mensur
Şiir: Siyah İnciler
Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda
huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra Boğaz’da aldıkları
bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım
eder. Necip, Suat’a ilgi duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip
çıkan yangında ölür.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)
Eserlerini realist biçimde iç ve dış gözlemlerine
dayanarak yazar. Hikaye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışındaki
eserlerinde süs ve yapmacıklıktan kaçınır, sade bir üslup kullanır. Türkçenin
sadeleşmesinde önemli bir role sahip olan yazar zamanının hemen her
tartışmasına katılmıştır.
Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i
Fünun dergisi kapatılmıştır.
Eserleri :
Roman : Nadide, Hayal İçinde
Eleştiri : Kavgalarım
Anı : Edebi Hatıralar, Malta Adasında, Meşrutiyet Hatıraları
Hikaye : Hayat-ı Muhayyel, Niçin Aldatırlarmış
SÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)
Nesri şiirinden daha kuvvetli olan sanatçı duyguları
yönünden Namık Kemal’e benzer. Türklüğe hayran bir toplumcu olan S.Nazif
İstanbul’un işgali üzerine “Kara Bir Gün”
adlı makalesiyle sert bir çıkış yapar.
Eserleri : Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(şiir); Batarya
ile Ateş, Malta Geceleri(şiir-düzyazı); Çal Çoban Çal(makale)
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927)
İlk öykülerini ağır bir dille yazan sanatçı Milli
Edebiyat’ın doğmasıyla o görüşte eserler ortaya koymaya başlamış, Türkçülük
düşüncesini desteklemiştir.
Eserleri : Haristan ve Gülistan,
Çağlayan(öykü); Gönül Hanım(roman)
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944)
Çağdaş
Türk Edebiyatı’nın büyük romancılarındandır. “Sanat, toplum içindir.” ilkesine
bağlı kalarak, yazı masasını sokakla birleştirmeyi bilmiştir. Eserlerinde
İstanbul’u özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini tüm yalınlığı ile sunmayı
başarmış bir yazardır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Seçtiği tipleri, kendi
dilleriyle konuşturur. Kenar mahallelerdeki kadınları onların duygu ve
düşüncelerini kendi ağızlarından vermeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi’de Natüralizm’in
izleri görülür.
Eserleri :
Roman
: Şık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet, Metres, Mürebbiye, Şıpsevdi,
Gulyabani, Tesadüf, Cadı, Efsuncu Baba.
Hikaye
: Kadınlar Vaizi, Gönül Ticareti, Namusla Açıklık Meselesi.
Oyun
: Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar.
Şık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya yönelir. Madam Potiş
adınla ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha
sonra roman Şöhret Bey’in Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları
anlatır.
Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların
terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı düşük ahlaklı bir kadını
eve getirir. Kadın evin içinde Dehri Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini
yoldan çıkarır.
Şıpsevdi : Romanın kahramanı olan Meftun kalabalık bir ailenin
oğludur. Maddi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri olan Kasım Efendi’nin
damadı olmak ister. Meftun kendine büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım
Efendi, Meftun’u tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım
Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını Meftun’un üzerine yıkar. Meftun, daha
sonra mirasa konabilmek için Kasım Efendi’nin ölümünü bekler.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı
haberi İstanbul’da hayatı alt-üst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır.
Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir
konferansta kadın doğduğuna üzülen birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip
hayalen bu kıza aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin
Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte, okumuş, kibar bir kız
olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir.
AHMET RASİM (1864-1932)
Anı, fıkra ve makale yazarlığıyla tanınmış bir gazetecidir.
Şiir ve öykülerinde pek başarılı değildir. Eski İstanbul yaşamını ve insanlarını
konuşma dili ve İstanbul ağzını ustalıkla kullanarak anı ve fıkralarında işlemiştir.
Eserleri : Gecelerim, Falaka(anı); Şehir
Mektupları, Gülüp Ağladıklarım, Cidd ü Mizah, Eşkal-i Zaman(fıkra); Muharrir Bu
Ya, Ramazan Sohbetleri(söyleşi).
FECR-İ ATİ EDEBİYATI ( 1909-1912)
Servet-i
Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasından sonra Servet-i Fünun topluluğu
dağıldı. Servet-i Fünun’dan sonra edebiyatta sessiz bir dönem başladı.
1908’de
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra edebiyatımızda bir canlanma görülür. 1909
yılında Faik Ali Ozansoy’un önerisiyle kendilerine Fecr-Ati Topluluğu adını
veren bazı genç sanatçılar bir araya gelirler.
Bu
sanatçılar : Ahmet Haşim, Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit, Refik Halit
Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Fuat Köprülü, Celal Sahir Erozan, Ali Canip
Yöntem, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Şahabettin Süleyman, Cemil Süleyman, İzzet
Melih ve Faik Ali Ozansoy’dur.
24
Şubat 1909’da “Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi” adıyla edebiyatımızdaki ilk edebi
beyannameyi yayımlayan bu topluluğun sanat anlayışı şudur: “Sanat, şahsi ve
muhteremdir.” Bu ilkeyi farklı farklı yorumlamaları kısa sürede dağılmalarına
yol açtı.
Servet-i
Fünun’a tepki olarak ortaya çıkmalarına rağmen, özellikle şiir alanında
Servet-i Fünun’un özelliklerini devam ettirerek, “Sanat, sanat içindir.” anlayışına
bağlı kaldılar.
1912
yılında dağılan topluluğun kimi sanatçıları Milli Edebiyat akımında yer almış,
kimileri ise sanatını bağımsız olarak sürdürmüştür.
Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri
1-Edebiyatımızda ilk edebi
topluluktur.
2-Edebiyatımızda ilk
beyannameyi yayınlayan topluluktur.
3-Servet-i Fünun edebiyatına
bir tepki olarak doğmuştur.Ama onun devamı olmaktan kurtulamamışlardır.
4-Sanat şahsi ve muhteremdir
görüşünü benimsemişlerdir.Bu nedenle zaten kısa sürede dağılmışlardır.
5-“Edebiyat ciddi ve önemli
iştir bunun halka anlatılması lazımdır.” Görüşündedirler.
6-Başlıca konuları tabiat ve
aşktır.
7-Tabiat tasvirlerini
gerçekten uzak bir şekilde yapmışlardır.(subjektif)
8-Dil bakımından Servet-i
Fünun edebiyatının devamıdırlar. Arapça,Farsça kelimelerle dolu konuşma
dilinden uzak bir şiir dili meydana getirmişlerdir.
FECR-İ ATİ SANATÇILARI
AHMET HAŞİM(1817-1933)
Türk
Edebiyatında, Sembolizm’in en önemli temsilcisidir. Sadece aruz vezniyle şiirler
yazmış, gayet ağır bir dil kullanmıştır. Dış dünyayı olduğu gibi değil,
hayallerle süsleyerek şiire aktarmıştır. Şiirde ahenk ve musikiye önem verir.
Ona göre: “Şiir; söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın olmalıdır.”
Ahmet
Haşim, şiirde anlam kapalılığından yanadır. Ona göre şiiri herkes nasıl
anlıyorsa şiirin anlamı odur.
Haşim,
edebiyatımızda şiirlerinin yanında nesirleri ile de tanınır. Deneme, fıkra,
söyleşi, gezi yazısı türlerinde eserleri vardır.
Eserleri :
Şiir
: Göl Saatleri, Piyale
Nesir
: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi
EMİN
BÜLENT SERDAROĞLU(1866-1942)
Şiirlerini
aruzla yazan sanatçı dönemin ikinci büyük şairidir. Victor Hugo’nun “Mavi Gözlü
Yunan Çocuğu” şiirine karşı yazdığı “Kin” şiiri epey ses getirmiş, bu şiir
sayesinde Atatürk’ün iltifatına mazhar olmuştur. Emin Bülent’in Şiirleri adlı kitabı
ölümünden sonra çıkmıştır.
MİLLİ EDEBİYAT(1911-1923)
1908
II.Meşrutiyet hareketiyle birlikte Türkçülük düşüncesi yaygınlaşmaya
başlamıştır. Bu düşüncenin edebiyata da etkisi olmuş, Türkçenin benliğine
kavuşturulması, Türk edebiyatının kendi kaynaklarına dayanarak millileşmesi
çalışmaları hız kazanmıştır. Edebiyattaki bu millileşme çalışmalarının
temelinde Tanzimat dönemi yazar ve şairlerinin topluma yönelişleri, millet,
vatan, özgürlük, adalet gibi kavramların işlenmesi, dilde az da olsa
sadeleşmeye gidilmesi gibi faaliyetler, milli duygu ve düşüncelerin gelişmesini
sağladı.
1911’de
Selanik’te yayımlanmakta olan “Genç Kalemler” dergisi çevresinde toplanan şair
ve yazarlar bu mücadeleye öncülük etmişlerdir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp,
M.Emin Yurdakul, M.Fuat Köprülü, Refik Halit, Yakup Kadri, Ali Canip Yöntem ve
arkadaşlarının başlattığı bu harekete “Milli Edebiyat” adı verilmiştir.
Milli
Edebiyat akımı, başlangıçta bir dil hareketi olarak doğmuş, daha sonra bir
edebiyat anlayışı olarak yerleşmiştir. Milli Edebiyatçıların başlattıkları dil
hareketine “Yeni Lisan” denir.
Bu
hareketin temel aldığı ilkeler şunlardır:
1.
Türkçeye girmiş
olan yabancı dil kuralları atılmalıdır.
2.
Arapça ve
Farsçadan gelen, konuşma diline girerek yaygınlaşmış olan kelimeler
“Türkçeleşmiş” sayılmalı ve kullanılmalıdır.
3.
Arapça ve Farsça
kelimeler asıl söyleniş biçimleriyle değil, Türkçede aldıkları yeni biçimlerle
kullanılmalıdır.
4.
Yazı dili,
İstanbul ağzını temel almalıdır.
5.
Diğer Türk
lehçelerinden kelime alınmamalıdır.
MİLLİ EDEBİYAT’IN SANAT ANLAYIŞI
1.
Edebiyat, halka
açılmalı, halkın duygu ve düşüncelerini anlatmalıdır.
2.
Türk Edebiyatı,
Doğu ve Batı taklidinden kurtarılmalı, kendi öz benliğine kavuşturulmalıdır.
3.
Edebiyatın dili
sade Türkçe olmalı, anlatımda yalınlık esas alınmalıdır.
4.
Türk edebiyatının
milli ölçüsü, hece ölçüsüdür. Aruzun yerine hece ölçüsü getirilmelidir.
5.
Konular yerli
hayattan ve milli tarihten alınmalıdır.
MİLLİ EDEBİYAT’IN ŞİİR ÖZELLİKLERİ
1.
Bu dönemin bütün
şairleri hece ölçüsünü kullanmışlardır. Aynı dönemde yazmalarına rağmen Mehmet
Akif ve Yahya Kemal gibi şairler Divan şiiri geleneğini sürdürmüşlerdir.
2.
Belli nazım
şekillerine bağlı kalınmamış, şiirler konularına göre adlandırılmıştır.
3.
Serbest kafiye
kullanılmıştır.
4.
Sanat yapma
amacına son verilmiştir.
5.
Şiirde toplumsal
konulara yer verilmiştir.
6.
Halkın konuştuğu
dil kullanılmıştır.
MİLLİ EDEBİYATTA HİKAYE ve ROMANIN ÖZELLİKLERİ
1.
Yazarlar, Realizm
ve Natüralizm akımının etkisinde kalmışlardır.
2.
Yurdun her
yöresinde yaşanmış olayları ve kişileri ele almış ve böylece “Memleket
Edebiyatı” çığırını açmışlardır.
3.
Gözleme önem
verilmiştir.
4.
Milli dil
anlayışını benimseyerek, konuşma dilini yazı diline aktarmışlardır.
5.
Cümleler Türk dil
yapısına uygun ve kısa cümlelerdir.
MİLLİ EDEBİYAT TİYATROSU
1908’den
sonra yeniden gelişme gösteren Türk tiyatrosu, Milli Edebiyat döneminde de
sürmüş ve özel tiyatroların yanı sıra 1914’te ilk resmi tiyatro olan
Dar’ül-Bedayi-i Osmani kurulmuştur.
Dar’ül-Bedayi’nin kuruluşu önemli bir aşama olmuşsa da şiir ve özellikle roman
alanındaki çalışmalar tiyatroyu ikinci plana atmıştır. Tiyatronun en başarılı
yönü dil ve anlatımdaki sadeleşmedir.
MİLLİ EDEBİYATIN BAŞLICA TEMSİLCİLERİ
ZİYA GÖKALP(1876-1924)
Milli
Edebiyat’ın düşünce temellerini kuran şair ve sosyologdur. Milliyetçi
düşüncenin geliştiği Türk Ocakları’nda çalışmış, İttihat ve Terakki üyeliğinde
bulunmuş, İstanbul’un işgali üzerine Malta’ya sürülmüştür.
Türkçülük
düşüncesini sistemleştirmiştir. Başlangıçta bütün dünya Türklerin bir bayrak
altında toplamayı planlayan Turancılık görüşüne bağlıdır. Daha sonra bu ütopik
düşüncesinden vazgeçerek Türkiye Türkçülüğü düşüncesine yönelmiştir.
Şiirlerinde bir sanat kaygısı yoktur. Düşüncelerini yayabilmek maksadıyla yazmıştır.
Eserleri :
Şiir
: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Nesir
: Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak(makale) Türkçülüğün Esasları, Türk
Medeniyeti Tarihi(inceleme), Malta Mektupları(mektup)
ÖMER SEYFETTİN(1884-1920)
Hikayeciliği
meslek edinmiş ilk sanatçımızdır. Milli Edebiyat’ın hikaye türünün yetiştirdiği
önemli bir yazardır. Hikayede sağlam yazma tekniğiyle tanınır. Tasvir ve ruh
çözümlemelerinden ziyade olay anlatımı önemlidir. Bu konuda Maupassant’ın
izinden gitmiştir. Genç Kalemler’in ilk sayısında yayımladığı Yeni Lisan
makalesiyle Servet-i Fünun’un ağır, süslü, yapmacık diline karşı çıkmış halk
kaynaklı düz, sade bir dilin savunuculuğunu yapmıştır.
Eserleri :
Beyaz
Lale, İlk Düşen Ak, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Kaşağı,
Bahar ve Kelebekler, Yalnız Efe.
M.EMİN YURDAKUL(1869-1944)
Milliyetçi
ve halkçı bir şairdir. Duygularını büyük bir coşkuyla dile getirir. Şiiri,
düşüncelerini açıklamanın bir aracı sayar. Dili son derece sadedir. Hece
ölçüsünü kullanmıştır.
Eserleri :
Türkçe
Şiirler, Türk Sazı, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Aydın Kızları,
Ey Türk Uyan, Mustafa Kemal, Ankara.
ALİ
CANİP YÖNTEM(1887-1967)
Fecr-i
Ati ile başlayıp Milli Edebiyata geçen sanatçı, dilin sadeleşmesi adına Ömer
Seyfettin ve Ziya Gökalp’le birlikte çabalamıştır. Hem hece hem de aruzla
şiirler yazan şair, aşk ve doğa konusunda Batı tipi nazım biçimlerini
denemiştir.
Eserleri: Geçtiğimiz Yol(şiir), Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap
Bey’le Münakaşalarım(makale)
M.FUAT KÖPRÜLÜ(1890-1966)
Edebiyat
tarihçisi ve araştırmacısıdır. Türk edebiyatı araştırmalarını sistemleştirmiş;
Divan edebiyatı, Halk edebiyatı ve İslam Öncesi Türk Edebiyatı üzerinde geniş
çalışmalar yapmıştır. Bugün bilinen birçok şair, onun araştırmaları sonucu
ortaya çıkmış, edebiyat tarihine kazandırılmıştır.
Eserleri : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyat
Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Türk Saz Şairleri.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974)
Fecr-i
Ati Edebiyatı’nın “Sanat için sanat.” anlayışıyla yazı hayatına başlamış,
Cumhuriyet döneminde Realist eserleriyle ün kazanmıştır. Romanlarında Türk
halkının Tanzimat’tan, Cumhuriyete değin geçirdiği evreleri ve değişimleri
başarılı gözlemleriyle aktarmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan
“Yaban” romanı ünlüdür. Bu romanında Anadolu insanı ile aydınlar arasındaki
çatışma dile getirilmiştir.
Eserlerinde
sağlam bir gözlemcilik ve buna dayanan kuvvetli bir Realizm vardır. Titiz bir
üslupla karakterleri başarıyla canlandırmıştır.
Yakup
Kadri; roman, hikaye, deneme, makale ve anı türlerinde eserler vermiştir.
Eserleri :
Roman
: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Panorama, Yaban, Bir
Sürgün, Ankara…
Hikaye
: Bir Serencam, Milli Savaş Hikayeleri, Rahmet.
Mensur
Şiirleri : Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.
Diğer
Eserleri : Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda…
Kiralık Konak : Naim Efendi ile kızı Sekine Hanım ve torunu Seniha ile
arasındaki nesil çatışması esas alınarak, 1908-1918 arası aile hayatındaki
problemler çevresinde insanımızdaki genel değişmeler anlatılmıştır.
Yaban : Milli Mücadele sonrasında yaşanan halk-aydın çatışması anlatılır. Ahmet
Celal’in geldiği köydeki soğuk davranışı bir çatışma doğurur.
Panorama : Komiser Hamdi Bey ve çevresindekilerle ilişkileri
anlatılır.
Nur Baba : Nur Baba adlı ihtiraslı ve zevk düşkünü bir tekke
şeyhinin aşk oyunları esas alınıp toplumumuzdaki ve dini müesseselerdeki
değerlerin çözülmesi işlenir.
Hüküm Gecesi : İkinci Meşrutiyet sonrası parti çekişmelerini anlatır.
Başyazar Ahmet Samim ile gazetedeki Ahmet Kerim ve Samiye arasındaki ilişki
esas alınır. Sonunda düştüğü bunalımdan dolayı Samiye intihar eder.
Sodom ve Gomore : Mütareke yılları İstanbul’unda işgal kuvvetleri ile
yerli toplum arasındaki yaşanan nesil çatışması (sosyal yaşantı) anlatılır.
Eski değerlere bağlı Sami Bey ve çevresi ile Batı hayranı kızı Leyla ve çevresi
arasındaki çatışma anlatılır.
REFİK HALİT KARAY(1888-1965)
Yazı
hayatına mizah ve politika yazılarıyla atılmıştır. “Kirpi” imzasıyla yazdığı
yazılarıyla tanınan bu yazar, Milli Mücadele’ye karşı olduğundan hayatının bir
kısmı sürgünde geçmiştir.
Fecr-i
Ati döneminden sonra gözlemlere dayalı Realist bir anlayışla yazdığı hikayeleri
başarılıdır. Sade bir dil ve yalın bir anlatımla Anadolu hayatını hikayeleştirmiştir.
Eserleri
:
Roman
: İstanbul’un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Yezid’in Kızı,
Kadınlar Tekkesi, Anahtar…
Hikaye
: Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri
Mizah
ve Hiciv Yazıları : Kirpinin Dedikleri, Deli, Tanıdıklarım…
HALİDE EDİP ADIVAR(1884-1964)
Milli
Edebiyat Akımı’nın önemli bir kadın yazarıdır. İstanbul’un işgalini protesto
için düzenlenen Sultan Ahmet mitinginde halkı coşturmuş, Milli Mücadele’ye
bizzat katılmış ve onbaşı unvanı almış bir sanatçıdır. Vurun Kahpeye ve Ateşten
Gömlek adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır.
Halide
Edip’in eserlerinde başarılı bir gözlemcilik vardır. II. Abdülhamit’in
dönemini, dönemin toplumsal, kültürel ve siyasal olaylarını “Sinekli Bakkal”
romanında yansıtmıştır.
Eserleri:
Roman:
Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye, Ateşten Gömlek, Yeni Turan, Tatarcık, Handan,
Yol Palas Cinayeti, Seviye Talib, Raik’in Annesi, Kalp Ağrısı...
Hikaye:
Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya.
Anı :
Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev.
Tiyatro:
Kenan Çobanları, Maske ve Ruh.
Vurun Kahpeye: Anadolu’ya öğretmenlik için giden Aliye, Hacı Fettah
liderliğindeki köy halkı tarafından eziyete uğramış ve sonunda taşlanmıştır.
Ateşten Gömlek : Kurtuluş Savaşı’nı konu almıştır. Kocası ve oğlu
Yunanlılar tarafından katledilen Ayşe, hayatını Milli Mücadele’ye vakfeder. En
sonunda sevdiği Peyami de ateşten gömleği giyerek şehit olur.
Tatarcık : Cumhuriyet sonrası sosyal değişmeleri konu alır. Recep
ile Lale (Tatarcık), Haşim ile Zehra arasında kültürel farklılıklar işlenir.
Sinekli Bakkal : Karagöz oynatıcısı olan Kız Tevfik ile Emine’nin
istibdat dönemindeki aşkı anlatılır. Olayların geçtiği mekan çeşitli kültürde
insanların gittiği Sinekli Bakkal’dır.
Handan : Mutsuz bir evlilik yapan Handan, Hüsnü Paşa ile
evlenir ve yine mutsuz olur. Daha sonra Refik’in ihaneti de eklenince
intihardan başka çare kalmaz.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN(1889-1956)
Roman,
hikaye ve oyunlarıyla ün kazanmıştır. Eserlerinde Anadolu halkının duygularını,
düşüncelerini, yaşayışını dile getirir. Adım adım gezdiği Anadolu’yu Realist ve
başarılı gözlemleriyle Türkçenin bütün açıklığıyla yansıtmaya çalışır.
“Çalıkuşu” adlı romanıyla tanınır.
Eserleri :
Roman:
Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Eski Hastalık, Yaprak Dökümü, Gizli El, Acımak,
Miskinler Tekkesi.
Hikaye
: Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbap, Boyunduruk.
Tiyatro
: Hançer, Eski Rüya, Eski Borç, Gözdağı, Balıkesir Muhasebecisi.
Gezi
: Anadolu Notları.
Çalıkuşu : Aşk konusunda hayal kırıklığına uğrayan Feride’nin
rahat ortamını bırakarak Anadolu’ya öğretmen olarak gitmesi ve başından geçen
olaylar anlatılır.
Dudaktan Kalbe : Lamia ve Hüseyin Kenan arasındaki yasak aşk anlatılır.
Acımak: Hayal kırıklığına uğrayan ve ailesi iflas eden Mürşit Efendi’nin kızı
Zehra’yı yetiştirmek için yatılı okula verir. Bunu yanlış anlayan ve babasından
uzak yaşadığı için ona öfke duyan ilkokul öğretmeni Zehra gerçekleri babası
ölünce anlar.
BAĞIMSIZ SANATÇILAR
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
“Sanat,
toplum içindir.” görüşüyle toplumu aydınlatmak için şiirler yazan usta bir
şairdir. İyi bir din eğitimi görmüş ve eserlerine bunu tüm çıplaklığıyla
yansıtmıştır. Aruzu ustalıkla kullanan ve nazmı nesre yaklaştıran bir şairdir.
Milli Mücadele yıllarında Sebil’ür-Reşad dergisinde yazdığı yazılarla ve
Anadolu’yu dolaşarak yaptığı vaazlarla halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. İstiklal Marşı’nın yazarı olan
M.Akif’in şiirleri Safahat adlı
kitapta toplanmıştır.
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)
Yeni
konuları eski nazım biçimleriyle ifade etmeyi bilen önemli bir sanatçıdır.
Divan şiirinin son temsilcisi olarak da kabul edilir. Aruzu Türkçeye ustalıkla
uygulamıştır. “Ok” şiiri dışındaki
bütün şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır. Şiirde kelimelerin seçimi ve
yerinde kullanılması onun için son derece önemlidir. Parnasizm’in bizdeki en
önemli temsilcisidir. Şekil mükemmelliği, ahenk ve kafiyeye çok önem verir.
Şiirde
işlediği başlıca temalar; aşk, tabiat, ölüm, sonsuzluktur. Şiirlerinde geçmişe
özlem duygusu açıkça sezilir. Y.Kemal, İstanbul’u şiirde en fazla konu edinen
şairlerimizdendir. İstanbul’u çok sever, tek kelimeyle onun hayranıdır.
Eserleri :
Şiir
: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Rubailer.
Nesir
: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair, Hatıralarım.
RIZA
TEVFİK(1869-1949)
Servet-i
Fünunu görmesine rağmen o topluluğa katılmayan sanatçı heceyi başarıyla
kullanmış, sade dille içten, duygulu koşmalar nefesler vb. yazmıştır.
Eserleri
: Serab-ı Ömrüm(şiir)
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (ÇAĞDAŞ
TÜRK EDEBİYATI)
Milli
Edebiyat akımındaki “dilde sadeleşme, hece ölçüsünü kullanma” gibi çabalar,
Cumhuriyet döneminde de sürmüştür. Yeni devletin temellerinden biri olan
halkçılık ilkesi sanatta halka gitmenin, halkla kaynaşmanın yolunu açmıştır.
Böylece sade bir dille, hece ölçüsüyle, Anadolu’yu, doğa güzelliklerini, halkın
yaşayış ve coşkusuyla ele alıp anlatmak üzere yazılan şiirler çoğalmıştır.
Şiirin yanı sıra, hikaye, roman, tiyatro türlerinde önemli teknik gelişmeler
olmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan başlıca edebiyat toplulukları şunlardır:
BEŞ HECECİLER
Şiirde
hece ölçüsünün egemen olmasını esas alan Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz
Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon’dan oluşan
şairler topluluğuna Beş Hececiler denmiştir. Bunlar, belirli ilkeler çevresinde
toplanıp bütünleşmiş, onları savunmuş kişiler değildir. Şiirlerinde Anadolu
manzaralarını, Anadolu’nun yaşayışını coşkuyla işlemişlerdir. Ancak halkın
hayatını yeterince tanıyamadıkları için şiirleri Romantik bir halkçılık anlayışından
kurtulamamıştır.
Özellikleri
1-Ferdi duyarlılıkları,eski korsan
hikayelerini,yurt köşelerini ve
Anadolu
gerçeklerini şiire aktarmışlardır.
2-Yerli milli bir sanat ve
tarih motifleri yaşanan hayat dilimleriyle
örülü bir memleket edebiyatı meydana
getirmeyi amaçladılar.
3-Hece ile serbest müstezatlar
denemişlerdir.
4-Mısra kümelendirmede dörtlü
esasına bağlı kalmayıp yeni yeni
biçimler aramışlardır.
5-Bir olay ya da hikaye
anlatmak için beyit beyit uzun şiirler
yazdılar.
6-Nesir cümlesini şiire
aktarmışlardır.
7-Toplumsal konuyla uğraşmamış
kişisel konularda şiirler
yazmışlardır.
8-Memleket konularıyla fazla
ilgilenmemişlerdir.
HALİT FAHRİ OZANSOY
Aruzla
şiire başlayan şair, daha sonraları hece veznine yönelmiştir. Şiirlerinde
çoğunlukla egzotik sahnelere, hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk
ve ölüm temalarına yer vermiştir. Şair ve yazardır.
Eserleri :
Şiir
kitapları : Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler, Sulara Dalan Gözler, Gülistanlar,
Harabeler.
Romanları
: Aşıklar Yolunun Yolcuları, Sulara Giden Köprü.
Oyunları
: Sönen Kandiller, Baykuş, Hayalet.
Anıları
: Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul.
ENİS BEHİÇ KORYÜREK
Şiire
aruzla başlamıştır. Hece ile yazdıklarında aşk duygusuna yer vermiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında milli duyguları ve kahramanlıkları işleyen şiirler
yazmıştır. Şiirlerini Miras, Güneşin
Ölümü adlı kitaplarda yayımlamıştır.
YUSUF ZİYA ORTAÇ
Önceleri
aruzla yazan şair, Beş Hececiler’den biri olarak adını duyurdu. Şair ve
yazardır. Akıcı, sade ve halkın kullandığı sözcüklerle mizah ve mizah dışı
şiirler yazmıştır. Düz yazıyla yazdığı eserlerinde Türkçenin sağlamlığı ve
kıvraklığını mükemmel işlemiştir. Düz yazılarında üslup ustası kabul edilmiştir.
Eserleri :
Şiir
Kitapları : Akından Akına, Cenk Ufukları, Bir Servi Gölgesi, Kuş Cıvıltıları.
Oyunları
: Binnaz, Nikahta Keramet, Name.
Romanları
: Göç, Üç Katlı Ev, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik, Ocak…
Anıları
: Portreler, Bizim Yokuş.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Faruk
Nafiz, şiire aruzla başlamıştır. Hececi olarak bilindikten sonra da aruz
vezniyle şiirler yazmıştır. Son şiirlerini hep aruzla yazmıştır. Her iki vezni
de ustalıkla kullanmıştır.
Duygu
ve düşünceyi bir arada işleyen şair, romantik ve realist hayatı anlatmıştır.
Anadolu’yu
şiirlerine konu edinmiş, Anadolucu olarak anılmıştır.
Eserleri :
Şiir
kitapları : Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Çoban Çeşmesi, Han Duvarları,
Suda Halkalar.
Oyunları
: Canavar, Özyurt, Yayla Kartalı.
Romanı
: Yıldız Yağmuru.
ORHAN SEYFİ ORHON
Şiirlerini
konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle yazmıştır. Aşk, tabiat, ayrılık gibi kişisel
konuları işlemiştir.
Eserleri : Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler.
YEDİ MEŞALECİLER
1928’de
Beş Hececiler’in gerçeklere dayanmayan “Memleket Edebiyatı” anlayışına karşı
çıkan Yedi Meşaleciler “Yedi Meşale” adında ortak bir şiir kitabı
çıkarmışlardır. İsimleri bu kitabın adından gelir. Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar
Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba
ve Vasfi Mahir Kocatürk’ten oluşan Yedi Meşaleciler şu maksatla yola çıkmıştır:
1.
Edebiyatın
öldüğünü savunanların yanıldıklarını ortaya koymak.
2.
Geçmişin mistik ve
kişisel duygularının dar çerçevesini aşarak, konuları genişletmek.
3.
Anadolu’yu, Türk
köyünü ve köylüsünü tanımadan masa başında uydurulan yapmacık köy edebiyatının
karşısına çıkmak.
4.
Canlı, samimi ve
daima yenilikçi olmak.
Bu büyük
sözlerle yola çıkan genç sanatçılar başarılı olamamış, birçoğu bir süre sonra
şiir yazmaktan vazgeçerek edebiyatın başka alanlarına yönelmişlerdir.
GARİPÇİLER(1.Yeni Şiir)
1940’larda
eski şiir anlayışına karşı güçlü bir tepkiden doğan yenilikçi şiire “Garip
Şiiri” denir. Bu akımın öncüsü Orhan Veli Kanık’tır. Orhan Veli, Melih Cevdet
ve Oktay Rifat’ın ortaklaşa çıkardıkları Garip adlı şiir kitabından dolayı bu harekete
Garip Akımı denilmiştir. 1.Yeni Şiir adıyla da bilinir.
Garip Şiirinin Temel Özellikleri Şunlardır
:
1.
Şiir, duygu ve düşüncenin anlatılmamsını
sınırlayan bütün bağlardan kurtarılmalıdır. Nazım biçimi, kafiye, vezin, söz
sanatları gibi öğelere gerek yoktur.
2.
Anlatımda
“Şairanelik” bırakılmalı, günlük konuşma dilinin doğallığına dayanılmalıdır.
3.
Şiir hayatın bütün
anlarını ve tatlarını değerlendirmeli, insana yaşama sevinci verebilmelidir.
4.
Şiir her şeyi konu
edinmeli, sıradan insanı anlatmalıdır.
5.
Eski şiir
geleneğinden uzaklaşılmalıdır.
6.
Garipçiler, şiire
politikayı sokmamışlardır.
II. YENİ ŞİİR ANLAYIŞI
1955’ten
sonra ortaya çıkan yenilikçi şiir anlayışına II.Yeni Şiir denir. Buna “Soyut
Şiir” adı da verilmektedir. II.Yeni Şiir, I.Yeni Şiir’in koru, cansız, hayal
gücünden mahrum olduğu görüşünden hareket ederek ona tepki olarak doğmuştur.
II.Yeni
Şiir’i benimseyen şairler: İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal
Süreyya, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ, Sezai Karakoç, Kemal Özer, Özdemir İnce,
Nihat Ziyalan vb. sayıları bir hayli kabarık olan bu anlayıştaki şairler
1960’lardan sonra başka anlayışlar doğrultusunda ürünler vermiştir.
II.Yeni Şiir’in Genel Özellikleri :
1.
Bu şiir,
1955’lerin politik şartlarında doğmuştur. Sanatçılar türlü baskılar altında
kalmış, bu sebeple toplum meselelerinden kaçmışlardır.
2.
Varoluşçu
felsefenin tesirinde kalan şairlerin yalnızlık, umutsuzluk gibi ruhi durumları
şiire yansımıştır.
3.
Şiirde, anlama
önem verilmemiş, biçim ön plana çıkarılmıştır. Anlam çoğu zaman anlamsızlığa kadar
varmıştır.
4.
Sürrealizm’in
tesiri görülür.
5.
Türkçenin cümle
yapısını bozarak anlatımda karıştırma yapmışlardır.
HİSARCILAR
1940’tan
sonra ortaya çıkan fikir ve sanat açısından Batı taklitçisi, duygudan mahrum,
kötümser şiir anlayışına karşı çıkan bir topluluktur. Hisarcılar dilimizi
fakirleştirdiği gerekçesiyle “Arı Dil” düşüncesine karşı çıkmışlardır.
1950
yılında çıkmaya başlayan “Hisar” dergisi çevresinde toplanan sanatçılar,
“Sanatçı bağımsız olmalıdır, sanatçının dili yaşayan dildir, sanat milli
olmalıdır.” gibi fikirleri savunmuşlardır. Mehmet Çınarlı, Bekir Sıtkı Erdoğan,
Feyzi Halıcı, A.Nihat Asya, Munis Faik Ozansoy, Coşkun Ertepınar, Abdurrahim
Karakoç gibi şairler toplulukta yer almıştır. Prof. Mehmet Kaplan, Tarık Buğra,
Cemil Meriç gibi yazarlar derginin fikir cephesini oluşturmuşlardır.
CUMHURİYET DEVRİ SANATÇILARI
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL(1883-1952)
Öyküleriyle tanınan yazar sade ve içten bir dille doğrudan
hayatı gözler önüne sermiştir. Yazı dilini konuşma diline en iyi yaklaştıran
yazarlardandır. Durum öykücüsü olarak tanınır.
Eserleri : Mendil Altında, Ev Ona
Yakıştı, Otlakçı(öykü); Ayaşlı ve Kiracıları, Miras(roman)
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR( 1888-1963)
Yapıtlarının ağırlık noktasını mutluluklarla geçmiş
gençliği ve 20.yy başlarındaki rahat İstanbul yaşamları oluşturur.
Eserleri : Fahim Bey ve Biz,
Çamlıcadaki Eniştemiz(roman); Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş
Zaman Köşkleri(anı)
FALİH RIFKI ATAY(1894-1971)
Politik makale ve fıkraları yanında gezi yazıları ve
anılarıyla da tanınır. Türkçeyi en duru ve en yalın bir anlatıma ulaştıran
yazarlarımızdan biridir. Atatürk ile ilgili anılarını Çankaya adlı yapıtında
toplamıştır.
Eserleri : Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Çankaya,
Atatürk’ün Hatıraları, Babamız Atatürk(anı); Deniz Aşırı, Yeni Rusya, Bizim
Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hind(gezi)
SAİT FAİK ABASIYANIK(1906-1954)
Bir
İstanbul öykücüsüdür. Öykülerinde İstanbul içindeki gizli dramı bulup çıkardığı
gibi doğayı, kırları, denizi, balıkçıları ve hayvanlarıyla yaşamı bölünmez bir
bütün olarak gördü.
Eserleri:
Romanları:
Bir takım İnsanlar, Kayıp Aranıyor.
Şiiri
: Şimdi Sevişme Vakti.
Öyküleri:
Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar, Mahalle Kahvesi.
AHMET HAMDİ TANPINAR(1901-1962)
Hikaye,
roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türünden eserler yazmıştır. En
önemli yanı şairliğidir. Şiirlerinde temel unsurlar: musiki, his ve hayal.
Ayrıca zaman da önemli bir unsurdur. Şiirlerini sade bir dille ve hece vezniyle
yazmıştır. Şiirlerinin yanı sıra psikolojik hikaye, roman ve edebiyat
incelemeleriyle de tanınır. Hikaye ve romanlarında toplumsal konuları işlemiştir.
Eserleri : Huzur, Saatleri Ayarlama
Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste(roman); Abdullah Efendi’nin Rüyaları,
Yaz Yağmuru(öykü); Beş Şehir(deneme), Edebiyat Üzerine Makaleler(inceleme); 19.
Asır Türk Edebiyatı Tarihi(araştırma)
Huzur: Kültürlü ve sanat düşkünü olan Mümtaz ile Suat’ın, Nuran’a olan
aşklarını ve toplumsal değerleri yansıtan bir romandır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Hayri İrdal’ın Halit Ayarcı’yla birlikte kurdukları
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü ve bu enstitünün etrafında cereyan eden olayları
konu alır.
PEYAMİ SAFA(1899-1961)
İlk
eserlerinde olaylara önem vermiş, daha sonraki eserlerinde ise olayları arka
plana iterek psikolojik romanlara yönelmiştir. Kuvvetli bir üslubu vardır. I.
Dünya Savaşı yıllarının toplum düzeni ve insanın ahlakı üzerindeki yıkıcı
etkisi eserlerine konu olmuştur.
Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Matmazel
Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar, Şimşek, Sözde Kızlar, Bir
Tereddüdün Romanı.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu : Anı şeklinde yazılmış bir romandır. Yazarın kendi
hayatıyla ilgili olduğu için otobiyografik özellik gösterir. On beş yaşında
kemik hastalığı geçiren ve babası ölen bir çocuk, Erenköy’deki bir paşanın kızı
Nüzhet’i sevmektedir. Ancak Dr. Ragıp’ın da onu sevmesi, çocuğun kıskançlık ve
hastalığının ilerlemesine yol açar. Sonuçta başarılı bir psikolojik romandır.
Yalnızız: Yaşanan hayatın bunalımları işlenir. Samim, iflas eden
dünya karşısında ideal bir dünya hayaliyle avunur. Samim’le ilişkisi olan Meral
Avrupa’ya kaçarak rezil bir hayat yaşamak ister; fakat bunu başaramaz. İntiharı
planlarken çıkan bir yangında ölür.
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu: Pansiyonlarda yaşadığı olumsuzluklardan bıkan Ferit,
Matmazel Noraliya adlı ölmüş bir kadının (asıl adı Nuriye olan Müslüman bir
kadın) evini kiralar ve ruhuyla temasa geçer. Böylece kuruntularından
uzaklaşarak arkadaşı Yahya Aziz’in de yardımıyla dini bir hayat yaşar.
HALİKARNAS BALIKÇISI(1886-1973)
Gerçek adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Hikaye ve
romancılığımızda deniz çığırını açan sanatçı bir hikayesinden dolayı Bodrum’a
sürgüne gönderilmişı, yaşamının sonuna kadar orada yaşamıştır. Bodrum’un doğal
güzelliklerinin, yeşilinin çoğalmasında emeği geçmiştir. Bütün yapıtlarında
konu olarak denizi ve yaşamlarıyla denize bağlı olan insanların mücadelesini
ele alır.
Eserleri : Aganta Burina Burinata, Ötelerin
Çocuğu, Uluç Reis, Turgut Reis(roman); Mavi Sürgün(anı); Merhaba Akdeniz,
Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Ege Kıyılarından(öykü)
AHMET KUTSİ TECER(1901-1967)
Milli ve halkçı bir sanat görüşüne bağlı olan
sanatçı hece ölçüsünde yeni imkanlar arar. Halk edebiyatımızın eski ve yeni
ustalarının tanınmasını sağlayan girişimlerde bulunur. Özgün, içten ve lirik
bir söyleyişi vardır.
Eserleri : Şiirler(şiir); Köylü
Temsilleri(inceleme); Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Bir Pazar Günü(oyun)
NECİP FAZIL KISAKÜREK(1905-1983)
Edebiyatın hemen her dalında eser veren sanatçının
asıl ünü şairliğinden gelir. Sağlam bir dili ve güçlü bir tekniği olan şair
şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştırmış, madde ve ruh problemlerini, iç
alemin gizli duygu ve tutkularını dile getirmiştir.
Eserleri : Örümcek Ağı, Kaldırımlar,
Ben ve Ötesi(şiir); Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey(oyun); Çöle İnen
Nur(fıkra); Yılanlı Kuyudan, Babıali(anı)
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI(1904-1946)
Gezip gördüğü yerleri bir ressam gözüyle
şiirleştirerek Anadolu’nun pastoral güzelliklerini anlatmıştır. Sade bir dille
ve hece ölçüsüyle yazan şair deniz özlemini dile getiren şiirleriyle
tanınmıştır.
Eserleri : Deniz Sarhoşları, Yayla
Dumanı, Sarıkız Mermerleri(şiir)
NURULLAH ATAÇ(1898-1957)
Deneme ve eleştiri yazarıdır. Yazılarıyla Cumhuriyet
sonrası edebiyatımızda yol gösterici oldu. Dilimizin arınması yolunda büyük
çaba harcayarak, yeni bir düzyazı anlatımının doğmasına vesile olan örnekler
verdi. Düzyazıda yaptığı çevirilerle Batı düşünce ve sanat akımlarının tanınıp
yaygınlaşmasını sağladı. Devrik cümleleri yazı diline soktu.
Eserleri : (Deneme, inceleme ve
eleştiri türlerinde yazdığı) Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze,
Okuruma Mektuplar, Günce, Söz Arasında, Dergilerde
SUUT KEMAL YETKİN(1903-1980)
Deneme ve eleştirileriyle tanınır. Sanat, estetik,
resim ve felsefe gibi konularda yazar.
Eserleri : Edebiyat Konuşmaları,
Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Şiir Üzerine Düşünceler(deneme)
ZİYA OSMAN SABA(1910-1957)
Şiirlerinde çocukluk özlemleri, yazgıya boyun eğiş,
aile sevgisi, ölüm temalarını işlemiş bir şairimizdir.
Eserleri : Sebil ve Güvercinler, Nefes
Almak(şiir); Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi(öykü)
CAHİT SITKI TARANCI(1910-1956)
Cumhuriyet
dönemi şairlerimizdendir. Biçim kaygısını ön planda tuttuğu şiirlerinde
yaşamanın ve aşkın güzelliğini anlatmıştır. Ölüm teması şiirlerinde ayrı bir
yer tutar. Türkçeyi bütün tatlılık ve anlatım gücüyle şiire geçirmiştir.
Eserleri:
Ömrümde
Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası.
AHMET
MUHİP DIRANAS(1908-1980)
Sembolizm’in
etkisindedir. Dili yalın ve etkilidir. Hayal kurma ve sınırları aşmanın
mutluluğunu vererek, güzelliklere ve iyiliklere yönelmeyi amaçlar. Şekil ve
ahengi, duyguları uyandırmak için kullanır. Fahriye Abla şiiriyle tanınır.
Eserleri
: Şiirler, O Böyle İstemezdi, Gölgeler(oyun)
ORHAN
VELİ KANIK(1914-1950)
Garip
akımını oluşturan üç şairden biridir. Şiirde ölçü, uyak, şekil ve konu
sınırlamasını kaldıran şairdir. Hayatın her olayını ve hayattaki her şeyi konu
olarak seçmiştir. Özentisiz bir anlatımı vardır. Dili sadedir. Türkçeyi güzel
ve ustaca kullanır. Şiirlerinde gerçek toplumu ve toplumun aksayan yönlerini de
belirtir. Garip adlı kitabında sanat ilkelerini belirtmiş ve uygulamıştır.
Eserleri
: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi,
Yenisi, Karşı(şiir); Nasrettin Hoca Hikayeleri, La Fontaine Masalları(çeviri).
MELİH
CEVDET ANDAY(1915-…)
Memurluk,
öğretmenlik, gazetecilik gibi meslekler yapan sanatçı Garip akımının üç
öncüsünden biridir. Fıkra, makale, deneme, çeviri, gezi, roman, tiyatro gibi
türlerden yazan ve Yunan mitolojisini çok iyi bilen sanatçı en çok şiiri önemsemiştir.
Eserleri
:
Şiirleri
: Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Kolları Bağlı Odysseus, Teknenin Ölümü.
Denemeleri
: Doğu-Batı, Dilimiz Üstüne Konuşmalar, Paris Yazıları.
Oyunları
: İçerdekiler, Mikado’nun Çöpleri.
Romanları
: Gizli Emir, İsa’nın Güncesi, Aylaklar.
OKTAY
RIFAT HOROZCU(1914-1988)
Garipçi
şairlerden olan Oktay Rıfat, şiirlerinde sürekli bir değişimin, başkalığın
peşindedir. Sürrealist akımların etkisiyle dünyaya yaklaşır, sözcüklerle resim
çizer. Günlük konuşmalara, halk söyleyişi ve deyimlere bolca yer veren şairin
anlatımı mecazlarla yüklüdür.
Eserleri
: Yaşayıp Ölmek, Güzelleme, Aşk ve
Avarelik Üzerine Şiirler, Elleri Var Özgürlüğün(şiir); Kadınlar Arasında,
Birtakım İnsanlar(oyun)
ATTİLA
İLHAN(1925-2007)
Adını
1946’da yapılan bir şiir yarışmasında “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı ikinci olan
şiiriyle duyuran Attila İlhan, toplumsal gerçekçi bir şairimizdir. Şiiri barış,
özgürlük, insan sevgisi gibi toplumsal konulardan; yalnızlık, mutsuzluk, aşk,
ölüm gibi bireysele uzanan bir çizgi izler. Şiirlerinin yanında romanları ve
düşünce yazıları da vardır.
Eserleri
: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur
Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün(şiir);
Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu,
Sırtlan Payı, Fena Halde Leman, Dersaadet’te Sabah Ezanları(roman)
FAZIL
HÜSNÜ DAĞLARCA(1914-….)
Şiire
hece ölçüsüyle başladı. Sonraki şiirlerinde serbest şiiri benimsedi. Hemen her
konuya eğilen usta bir şairdir. Sanat yaşamının iki dönemi vardır. İlk döneminde
şiirlerini büyük bir hayal gücü, zengin bir imge örgüsüyle yazmış, ikinci döneminde
ise titiz bir dil ve kendine özgü anlatımıyla karşımıza çıkmıştır. Anadolu’nun
sorunları ve tarihsel konuları işlemiştir.
Eserleri
: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve
Allah, Çakırın Destanı, Üç Şehitler Destanı, Türk Olmak, Yedi Memetler(şiir)
ARİF
NİHAT ASYA(1904-1957)
Bayrak
şairi olarak bilinir. Heceyi, aruzu ve serbest ölçüyü kullanan şair din,
kahramanlık duygusu ve milli konuları belirgin bir biçimde işlemiştir. Dil
estetiğine önem verir, sade bir dille yazar.
Eserleri
: Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor,
Rubaiyyat-ı Arif, Kubbe-i Hadra, Kökler ve Dallar, Dualar ve Aminler(şiir)
BEHÇET
NECATİGİL(1916-1979)
Kendine
özgü bir dünyanın tasarlanmaz derinliklerinde hem günlük hayattan gelen, hem
toplumsal bilinçten doğan acıları, düşünceleri, sevgileri, korkuları dile
getirir.
Eserleri
: Kapalı Çarşı, Evler, Arada, İki
Başına Yürümek, Çevre, Eski Toprak, Divançe(şiir); Edebiyatımızda İsimler
Sözlüğü, Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü(inceleme).
CAHİT
KÜLEBİ(1917-….)
Günümüz
şairlerindendir. Anadolu insanının çileli yaşamını, doğayla ve toplumla olan
ilişkilerini konu edinmiştir. Dili yalındır. Halk şiiri kaynaklarından yararlanmıştır.
Eserleri
: Adamın Biri, Rüzgar, Atatürk
Kurtuluş Savaşı’nda, Yeşeren Otlar(şiir)
NECATİ
CUMALI(1921-….)
Günümüz
şair ve yazarlarındandır. Şiirlerinde yaşama sevinci, aşk, sevgi vb. konuları
işleyen sanatçı öykü ve romanlarında Anadolu insanının sorunlarına eğilir.
Eserleri
: Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin
Şarkıları, Güzel Aydınlık, Tütün Zamanı, Zeliş, Acı Tütün, Yalnız Kadın, Susuz
Yaz, Makedonya(şiir)
TARIK
BUĞRA(1918-….)
Son
dönem edebiyatımızın önemli isimlerinden biri olan sanatçı öykü, roman,
tiyatro, fıkra vb. gibi türlerde eserler vermiştir. Sanat insanı yüceltmeyi
amaçlamalıdır, görüşüyle yazan sanatçı kişi ve olayları derinlemesine
incelemiş, psikolojik öğelere yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı dönemini anlatan
Küçük Ağa adlı romanıyla tanınır.
Eserleri
: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da,
Firavun İmanı, Osmancık, Yağmur Beklerken, Gençliğim Eyvah, İbişin Rüyası,
Dönemeçte(roman); Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Siyah Kehribar(öykü);
Ayakta Durmak İstiyorum(oyun).
HALDUN
TANER(1916-1986)
Oyun
ve öykü yazarıdır. Başarılı eserleriyle ödüller kazandı. Doğal, yalın ve duru
bir anlatımı vardır. Keşanlı Ali Destanı adlı eseri Türk tiyatrosunda epik tiyatro
türünün ilk örneği sayılır. Güncel olayları konu alan siyasal ve toplumsal taşlamanın
ağır bastığı oyunlar yazdı.
Eserleri
: Yaşasın Demokrasi, Şişhaneye Yağmur
Yağıyordu, Ayışığında, Konçinalar(öykü), Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım
Vazifemi Yaparım(oyun)
KEMAL
TAHİR(1910-1973)
Konularını
Çankırı, Çorum dolaylarından, cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan,
eşkıya menkıbelerinden alan romanlarında, köyü ve köylü sorunlarını işleyen
sanatçı, Osmanlı sosyal hayatı ve devlet yapısı üzerinde durmuş, romanlarının
çoğunda bu konudaki görüşlerini dile getirmiştir.
Eserleri
: Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir
Şehrin İnsanları, Sağırdere, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yediçınar Yaylası,
Köyün Kamburu, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Memet, Bozkırdaki Çekirdek, Kurt Kanunu(roman)
YAŞAR
KEMAL(1922-….)
Asıl
adı Kemal Sadık Göğçeli’dir. Bazı uluslar arası ödüller alan sanatçı Nobel
ödülüne aday gösterildi. Hemen hemen her romanında Çukurova’yı konu edinerek
toplumsal çelişki ve çatışmaları, bunların insan hayatına yansıyışlarını
anlattı. Doğa-insan ilişkilerini, insanı insan yapan tutkuları, korkuları,
düşleri şiirsel bir anlatımla sergiledi. Doğa tutkusunun yanı sıra anlatımındaki
destansılık da romanlarının başlıca özelliğidir.
Eserleri
: Sarı Sıcak(öykü); Teneke, İnce
Memed, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk
Yusuf, Yılanı Öldürseler(roman); Bu Diyar Baştan Başa, Peri Bacaları(röportaj)
ORHAN
KEMAL(1914-1970)
Asıl
adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Otobiyografik özellikler taşıyan romanlarında,
Adana’daki işçi çevresini, göçmen mahallelerinin insanlarını gerçekçi bir
tutumla anlattı. Sanayileşen Türkiye’nin toplumsal yapısını, işçi-işveren
ilişkilerini, büyük kente gelen gurbetçilerin serüvenini, geçim kavgasını,
küçük insanın dünyası çerçevesinde yansıttı.
Eserleri
: Ekmek Kavgası, Sarhoşlar,
Çamaşırcının Kızı, 72.Koğuş, Grev(öykü); Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza,
Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları(roman)
TÜRKİYE DIŞINDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI
AZERBAYCAN:
- Celil Mehemmet Kulizade: Ölüler, Anamın
Kitabı, Belke de Gaytardılar, Deli Yığıncağı…
- Bahtiyar Vahapzade: Menim Dostlarım,
Çınar, Gün Var Bin Aya Değer, İkinci Ses, Yağıştan Sonra…
- Şehriyar: Heyder Baba’ya
Selam, Türkçe Şiirlerinden Eserler, Divan…
BULGARİSTAN:
-Recep Küpçü: Ötesi Var, Ötesi
Düş Değil…
KAZAK:
-Mağcan Cumabayulı: Mağcan
Cumabayulı Sıgarmaları…
KAZAN:
- Ayas İshaki: Takkeci Kız,
Zindan, Mulla Bubay, Üyge Taba, İki Aşık, Kıyamet, Anı Defteri…
KIBRIS:
- Osman Türkay: Yedi Telli,
Uyurgezer, Seçilmiş Şiirler, Eliot’tan Seçmeler, Avrupa Şiiri…
- Özker Yaşın: O Alem,
Kıbrıs’tan Atatürk’e, Kıbrıs’ta Vuruşanlar, Bütün Kapılar Kapandı, Kıbrıs’ta Bayrak…
BATI TRAKYA:
- Mehmet Hilmi: Yeni Ziya ve
Yeni Adım gazetelerini çıkarmıştır.
- Abdurrahim Dede: Rumeli’de
Bırakılanlar, Batı Trakya’da Türk Folkloru, İskeçe’deki Türklerin Dramı…
KIRGIZİSTAN:
- Cengiz Aytmatov: Beyaz Gemi,
Toprak Ana, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun
Rüyaları…
KIRIM:
- İsmail Gaspıralı: Asya’da
Komşularımız, Türkistan Uleması, Kadılar Ülkesi, Arslan Kız, Gündoğdu…
- Cengiz Dağcı: Korkunç Yıllar,
Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, Üşüyen Sokak…
ÖZBEKİSTAN:
- Abdülhamit Süleyman Çolpan: Uyanış,
Bulaklar, Halil Felenk, Yarkın Ay, Geçe ve Gündüz, Hamlet…
- Aybek: Tuygular, Kutlug
Kan, Nevai, Balık, Ulug Yol…
TÜRKMENİSTAN:
Ata Atacanoğlu: Guşgı Galası,
Menin Dövürdeşlerim, Edime Edim, Üçlerin Siyahatı, Nan Bilen Namus…
UYGUR:
- Ziya Samedi: Kanlı Dağ,
Sevecen Ana, Çin Zindanlarında, İli Nehri Boyunda, Boynu Kesik, Bir Tane Sigara…
YUGOSLAVYA TÜRKLERİ:
- Nimetullah Hafız: Gün Aydın, Ana
Kucağı, Yugoslavya’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi…
IRAK TÜRKLERİ:
- Ata Terzibaşı: Kerkük Hoyrat ve
Manileri, Kerkük Şairleri, Kerkük Havaları, Arzı Kamber Masalı…
BAŞLICA DÜNYA SANATÇILARI ve ESERLERİ
ESKİ YUNAN:
- Homeros: İlyada,
Odysseia
- Hesiodos: (Didaktik şiirin kurucusu sayılır.) İşler ve Günler
- Sappho: (Lirik şiirin kurucusu sayılır.)
- Aisopos: (Fabl türünün kurucusu sayılır.) Fabllar
- Aiskhylos: (İlk büyük tragedya şairidir.) Yalvaran Kızlar, Persler, Thbeai’ye Karşı Yediler, Zincire Vurulmuş
Prometheus.
- Sophokles: (Tragedya şairidir.) Kral Oidipus, Oidipus Kolonos’ta, Antigone,
Trakhisli Kadınla...
- Euripides: (Tragedya şairidir.) Medeia, Hippolytos, Orestes,
Andromakhe, Iphigeneia Aulis’te…
- Aristophanes: (İlk büyük komedya şairidir.) Atlılar, Eşekarıları, Kuşlar, Kurbağalar, Bulutlar, Barış…
- Sokrates: (Felsefe)
- Platon(Eflatun):(Felsefe)
- Aristoteles: (Felsefe)
- Heredotos:(Tarih)
- Demosthenes:(Söylev)
LATİN:
- Ennius: (Tragedya)
- Terentius: (Komedya)
- Plautus: (Komedya)
- Vergilius: (Şiir)
- Horatius: (Şiir)
- Çiçero: (Söylev)
- Tacitus: (Tarih)
- Seneca: (Felsefe)
İTALYAN:
- Dante: Diviana Commedia(İlahi Komedi)
- Petrerca: Türküler.
- Boccacio: (Küçük hikaye türünün kurucusu sayılmaktadır.)Decameron.
- Ariosto: Çılgın Orlando
- Tasso: Kurtarılmış Kudüs
FRANSIZ:
- Montaigne: (Deneme türünün kurucusudur.)Denemeler
- Corneille: (Fransız tragedyasının kurucusudur.) Le Cid, Horace, Cinna.
- Racine: Andromaque, Iphigenie, Phedre
- Moliere: Gülünç Kibarlar, Kocalar Mektebi,
Kadınlar Mektebi, Zoraki Evlilik, Zoraki Tabip, Cimri, Kibarlık Budalası,
Hastalık Hastası, Tartuffe, Bilgiç Kadınlar, Scapin’in Dolapları
- La Fontaine: Fabllar
- La Bruyere: Karakterler
- J.J.Rouesseau: Bilimler ve
Sanatlar Üzerine Söylev, Toplum Sözleşmesi, Emile, İtiraflar
- Lamartine: Şairane
Düşünceler, Graziella, Raphael
- Victor Hugo: Sefiller,
Notre Dame de Paris, Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas, Cromwell, Yüzyılların
Efendisi
- Aleksandre Dumas Pere: Üç
Silahşörler, Monte Kristo Kontu
- H.de Balzac: Goriot Baba,
Vadideki Zambak, İnsanlık Komedyası, Eugenie Grandet
- Stendhal: Kızıl ile Kara,
Parma Manastırı
- Gustave Flaubert: (Realizmin kurucusudur.) Madame Bovary, Salambo
- Emile Zola: (Naturalizmin kurucusudur.) Meyhane, Germinal, Nana, Gerçek
- Alphonse Daudet: Değirmenimden
Mektuplar, Pazartesi Hikayeleri, Tarasconlu Tartarin, Jack
- Guyde Maupassant: (Olaya dayalı hikayeciliğin kurucusudur.) Tombalak, Ayışığı, Bir Hayat, Güzel Dost
- Jules Vernes: Dünyanın
Merkezine Seyahat, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Balonla Beş Hafta Seyahat,
Seksen Günde Devri Alem, Kaptan Grant’ın Çocukları, İki Sene Mektep Tatili
- Charles Baudelaire: Kötülük
Çiçekleri…
- Jean Paul Sartre: Duvar,
Bulantı, Sinekler…
İSPANYOL:
- Miguel de Cervantes: (Modern romanın kurucusu kabul edilir.) Don Kişot
İNGİLİZ:
- William Shakespeare: Romeo ve
Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear, Venedik Taciri, Yanlışlıklar
Komedyası, Windsorlu Şen Kadınlar
- Francis Bacon: Denemeler
- Daniel Defoe: Robinson
Crusoe
- Jonathan Swift: Gulliver’in
Gezileri(Maceraları)
- Charles Dickens: Pickwick’in
Kağıtları, Oliver Twist, Antikacı Dükkanı, David Copperfield
- George Bernard Shaw: Candida,
Sezar ve Kleopatra, Kara Kız
- J.Rudyard Kipling: Kim, Sönen
Işık, Cengel Kitabı
ALMAN:
- J.Wolfang Goethe: Faust, Genç
Werther’in Acıları, Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları
- Friedrich Schiller: Haydutlar,
Don Carlos, Wilhelm Tell
- Heinrich Böll: Trenin Tam
Saatiydi, Babasız Evler, Ademoğlu Neredeydin
NORVEÇ:
- Henrik İbsen: Peer Gynt,
Hortlaklar, Halk Düşmanı
- Knut Hamsun: Dünya Nimeti,
Açlık, Pan, Victoria
RUS:
- Aleksandr Puşkin: Çingeneler,
Yüzbaşının Kızı, Boris Gudonov
- N.V.Gogol: Ölü Canlar,
Müfettiş, Petersburg Hikayeleri
- Turgenyev: Babalar ve
Oğullar, Rudin, Bir Asilzade Yuvası
- Dostoyevski: Suç ve Ceza,
Karamazov Kardeşler, Budala, Ölü Bir Evden Anılar
- Tolstoy: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş,
Sivastopol, Yaşayan Ölü, Hacı Murat, İvan İlyiç’in Ölümü
- Anton Çehov: (Durum öykülerinin kurucusudur.) Vanya Dayı, Üç Kızkardeş, Hikayeler, Martı, Vişne Bahçesi
AMERİKAN:
- Mark Twain: Tom Sawyer’in
Maceraları, Mississipi’de Hayat, Huckleberry Finn’in Maceraları
- Ernest Hemingway: İhtiyar Adam
ve Deniz, Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor
- John Steinbeck: Fareler ve
İnsanlar, Gazap Üzümleri, Sardalya Sokağı, Kenar Mahalle
- T.S.Eliot: Toplu Şiirler,
Katedralde Cinayet, Aile Toplantısı, Eski ve Çağdaş Denemeler…
ŞAİR EVLENMESİ
(İbrahim Şinasi)
(İbrahim Şinasi)
Türk
edebiyatının Batılı anlamda ilk tiyatro örneğidir. Bir perdelik bu komedide görücü usulüyle
evlilik eleştirilmektedir. Genç Şair Müştak
Bey'e sevgilisi Kumru Hanım diye onun yaşlı ve çirkin ablasını nikahlarlar.
Müştak Bey işin farkına düğün gecesi varır ve imdadına arkadaşı Hikmet Efendi yetişir. Nikahı kıyan mahalle imamına
gizlice bir miktar para vererek durumu düzelttirirler.
TAAŞŞUK-I
TALAT VE FİTNAT
(Şemsettin Sami)
(Şemsettin Sami)
Edebiyatımızın
ilk yerli romanı olan bu eserde Talat ve fıtnat aşkı anlatılmaktadır. Babasını küçük yaşta
kaybeden
Talat'ı annesi büyütmüştür. Talat evinin cumbasında gördüğü Fitnat'ı sever ve onunla görüşebilmek için kadın kıyafetleri giyerek Fitnat'ın evine
girmeye başlar. Fitnat'ın üvey babası
fıtnat zengin bir adamla evlendirir. Bu adam Fitnat'ın asıl babası Ali Bey'dir. Sevgilisinden ayrılmanın üzüntüsüyle kendini vuran Fitnat bu
gerçeği de o sırada öğrenir. Fitnat'ın ölümü Talat'ın
da ölümüne yol açar ve çok geçmeden Ali Bey de
bu acıya dayanamayarak ölür.
FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ
(Ahmet Mithat)
(Ahmet Mithat)
Romandaki
iki tipten Felatun Bey, alafranga yani rahat yaşama özentileri olan, çevreye
karşı gülünç durumlara düşen bir tipi temsil eder. Kız kardeşi Mihriban gibi o
da çok nazlı büyütülmüştür. Görünüşte memurdur; ancak günlerini gezip tozmak, eğlenmekle
geçirir. Babası Mustafa Merakı Efendi'nin ölümünden sonra
payına düşen mirası yabancı bir
aktris uğruna yok eder ve sonra hayatın zorluğunu
anlar. Romandaki diğer tip Rakım Efendi ise
Tophane kavaslarından birinin
oğludur. Bir yaşındayken babası ölür ve annesiyle Arap Dadı Fedayi
tarafından büyütülür. Rakım Efendi
yeniliklere açık, çalışkan, gerçekçi bir tiptir. Roman, öğrenim yoluyla kazanç sağlayarak zenginleşen, Canan adında bir cariyeyle evlenen Rakım Efendi'nin zaferiyle bitmiştir.
İNTİBAH YAHUT SERGÜZEŞT-İ ALİ BEY
(Namık Kemal)
(Namık Kemal)
Ali
Bey, zengin bir ailenin eğitim
görmüş tek evladıdır. Gösterişli yaşamı ve bol para harcamayı sever. Sık sık gittiği Çamlıca'da bir gün
Mahpeyker adında güzel bir kadınla tanışır ve ona aşık olur. Fakat Mahpeyker kötü yola düşmüş bir kadındır. Ali Bey'in annesi bu durumu öğrenince Mahpeyker'den Ali Bey'i ayırmak için eve
Dilaşup adlı güzel bir cariye satın
alır. Çok geçmeden Ali Bey Mahpeyker'in kötü kadın olduğunu öğrenince
Dilaşup'la evlenir. Durumu öğrenen Mahpeyker çılgına döner ve onları
ayırmak için Dilaşup'un kötü bir kadın olduğunu
yayar. Ali Bey bu iftiraya inanır ve bunun üzerine Dilaşup'u döverek bir esirciye satar. Ali Bey'in annesi de olanlara dayanamayarak ölür. Mahpeyker Dilaşup'u
da kendisi gibi kötü yola düşürür. Mahpeyker'in kini bitmemiştir. Ali Bey'i öldürmek ister. Durumu öğrenen Dilaşup Ali Bey'i uyarır; fakat Ali Bey ona inanmaz.
Mahpeyker'in tuttuğu kiralık katil
Ali Bey yerine yanlışlıkla Dilaşup'u öldürür, bunun üzerine de Ati Bey Mah-peyker'i öldürür. Hapse girer. Bir süre sonra
orada kahrından ölür.
CEZMİ
(Namık Kemal)
(Namık Kemal)
Cezmi
çok iyi bir atlı sipahidir. İran seferinde Adil Giray'la tanışır. Bu sefer
sırasında Adil Giray ve Gazi Giray Şehriyar tarafından esir alınır. İran
devletini Şah'ın karısı Şehriyar ve
kardeşi Perihan idare etmektedir. Şehriyar
Adil Giray'a aşık olmuştur; fakat Adil Giray Perihan'ı sevmektedir. Perihan da onu sevmektedir. Şehriyar bu durumu
öğrenince onlardan öc almak ister. Adil Giray'ı esir alır. Adil Giray'ın
esir düştüğünü öğrenen Cezmi ise onu
kurtarmak için plan yapar ve yanına girmeyi başarır. Bu arada Şehriyar hazırladığı oyunda hayatını kaybeder. Şehriyar'ın askerleri de Adil
Giray'ı ve Perihan'ı öldürür. Cezmi
de her ikisini aynı mezara defneder ve kılık değiştirerek vatanına
döner.
VATAN YAHUT SİLİSTRE
(Namık Kemal)
(Namık Kemal)
İslam
Bey savaşın çıkmasıyla nişanlısı Zekiye ile veda-laşır. Cepheye gitmeden önce
savaş gönüllülerine dönerek
"Beni seven arkamdan ayrılmaz." der. Bunun üzerine Zekiye kılık değiştirerek Adem adıyla gönüllülerin arasına katılır. Silistre kalesi komutanı
Sıtkı Bey, Adem'i çelimsiz bulduğu için geri göndermek ister; fakat Adem kalmakta direnir. İslam Bey yaralanmıştır.
Bu arada Abdullah Çavuş Adem'le
giderek düşman cephaneliğini havaya uçurur. Bunun üzerine düşman, kalenin
kuşatmasından geri çekilir. Bütün bu olanların ardından Adem'in kimliği ortaya çıkar, Sıtkı Bey'in
Zekiye'nin babası olduğu anlaşılır. Zafer
sevinciyle Zekiye ve İslam Bey
evlendirilir.
AKİF BEY
(Namık Kemal)
Deniz
subayı otan Akif Bey, Dilruba adında kötü yollu bir kadınla evlenir. Akif Bey'in Sinop muharebesine gitmesiyle Dilruba eşinin öldüğünü yalancı şahitlerle kanıtlar. Amacı bir başkasıyla evlenmektir. Evlenmek
üzereyken Akif Bey ve babası Dilruba'nm bulunduğu Çürüksu'ya gelirler.
Durumu öğrenirler. Akif Bey hemen Dülruba'nın
evine gider, Dilruba'nın yeni eşiyle karşılaşır. Kavga sonucu ikisi de ölür. Bunun üzerine Akif Bey'in babası
da Dilruba'yı öldürür.
GÜLNİHAL
(Namık Kemal)
(Namık Kemal)
Rumeli'de sancak
beyi olan Kaplan Paşa zalim biridir. Memleketindeki
sayılır kişileri ortadan kaldırmıştır. Kardeşlerinin çocukları olan İsmet'le Muhtar birbirlerini çok sevmektedir.
Kaplan Paşa ise halkın çok sevdiği Muh-tar'ı kıskanır ve bazı hilelere başvurur. Öncelikle iki gencin arasına açmak için türlü oyunlar yapar; ama bu oyunları
anlaşılır. İki gencin kavuşmasını sağlayan en önemli kişi ise İsmet'in dadısı
Gülnihal'dir.
CELALETTİN HARZEMŞAH
(Namık Kemal)
(Namık Kemal)
Celalettin
Harzemşah, Moğollar'la savaşa girmiştir; fakat yenilmiştir. Bunun üzerine
Hindistan'a kaçmak için yola çıkmıştır. Bu
yolculuk sırasında da esir düşmemek için karısını ve oğlunu Sind nehrine
atmıştır. Daha sonra Hindistan'a
gelerek orada bir ordu toplamış ve Tebriz'e
kadar gelmiştir. Burada kalenin hükümdarı Mihrici-han kendisine aşık olur,
kaleyi de ona devrederek evlenirler.
Daha sonra Moğollarla tekrar savaşa girdiklerinde Celalettin Harzemşah dağa
kaçar ve bir taş üzerinde otururken komutanlardan biri kendisini öldürür. Komutan, gömleğini kâğıt ve karısının parmağını da
kalem yaparak vasiyetini
yazdırmıştır. Kocasının öldüğünü gören Mihricihan da kalbine bir hançer
saplayarak kendisini orada öldürür.
KARABİBİK
(Nabizade Nazım)
(Nabizade Nazım)
Nabizade Nazım'ın
yazdığı roman (1890), Türk edebiyatında realizm akımının başarılı iik
örneğidir. Roman köy hayatını ve köy
insanını ilk olarak ele almıştır. Ana-dolu köylüsünün bilgisizliği, yoksulluğu, toprak ve araç sorunları,
ağalar ve tefecilerle ilişkileri, duygusal davranışları eserde olayların içinde eritilerek ustalıkla verilmiştir. Olay, Antalya'nın Beymelik köyünde geçer.
Ka-rabibik babasından kalma
tarlasının dört dönümünü satmış, geri Kalan sekiz dönümünü ele geçirmek
isteyen komşusu Yosturoğlu ile de kavga
etmiştir. Elindeki bu küçük tarlayı
sürmek için her yıl Koca İmam'ın öküzlerini
kiralamaktadır. Çirkin kızı Nuri'yi imamın kaynı Sarı İsmail'e verip
öküzleri bedava kullanmayı hesaplar. Sarı İsmail'in başka bir kızla
evleneceğini öğrenince tefeci Rum
tüccardan faizle borç alıp iki öküz edinir. Artık öküz sahibi olduğundan kızma da talip olan birinin çıkacağını
düşünmektedir. Bir süre sonra Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin, Nuri'yi sever,
onunla evlenir. Karabibik hastadır ancak kızının evlendirdiği için artık mutludur.
ZEHRA
(Nabizade Nazım)
(Nabizade Nazım)
Nabizade
Nazım'ın yazdığı (1896) tek romandır. Zehra bir tücarın kızıdır. Annesini küçük
yaşta kaybetmiş kıskanç yaradılışlı bir kızdır. Babasının katibi Suphi ile evlenir.
Suphi'nin annesinin, oğlunun evine hizmetçi olarak Husnicemal adında güzel bir cariye alması Zehra'nın kıskançlığını
artırır. Bu sırada babası Şevket Efendi
ölür, işlerin başına Suphi geçer. Suphi Hüsnicemal'e aşık olur ve onunla evlenir. Zehra onlardan öç almak ister. Ürani adında bir Rum kadınını,
Suphi'yi baştan çıkarmak için görevlendirir. Bu kadına kapılan Suphi bu sefer de Hüsnicemal'i yüzüstü bırakır.
Buna dayanamayan
Husnicemal kendini öldürür. Bununla yetinmeyen Zehra bir
de Suphi'nin katibi Muhsin'le evlenir. Böylece
işin başına Muhsin geçer. Suphi'nin parası bitince Ürani onu terk eder.
Suphi karnını doyurabilmek için tulumbacı olur, kahve köşelerine düşer sonunda Ürani ve onun yeni dostunu öldürür, ikinci evliliğinde
mutiu olamayan Zehra'nın bu yeni eşi ölür. Zehra yalnız kalır. Artık kederli bir ömür sürmektedir.
Bîr gün sokakta yürürken; yoksul, ihtiyar bir kadının düşüp öldüğünü görür. Bu kadının Suphi'nin annesi olduğunu
an-layınca çok acı çeker, bu yüzden hastalanır ve ölür.
ARABA
SEVDASI
(Recaizade Mahmut Ekrem)
(Recaizade Mahmut Ekrem)
Recaizade
Mahmut Ekrem'in (1898) romanıdır. Bir vezirin oğlu olan
Bihruz Bey, yarım yamalak bir öğrenim görmüş, yirmi üç, yirmi dört yaşlarında
bir gençtir. Babası ölünce, annesiyle
kendisine büyük bir servet kalır. Bu paranın bitmeyeceğini
sanarak-yazları Çamlıca'da, kışları Süleymaniye'de oturur. Bütün merakı gezmek,
gösteriş yapmak, Türkçe cümleler arasında Fransızca
sözcükler
kullanmaktır. Bir gün Çamlıca'da dolaşırken güzel bir kıza aşık olur. Bu kızın
iyi bir aileden geldiğini zanneder. Oysa o, Periveş adlı düşkün bir kadındır. Bihruz'un
Keşfi Bey adında yalancılığı ile ünlü bir arkadaşı vardır. Periveş'ten haber
alamadığına üzülen Bih-ruz'a,
Periveş'in öldüğünü söyler. Bihruz hiç değilse onun mezarını bulmak istemektedir. Bir ramazan akşamı gezinirken Periveş'e benzeyen bir kadınla
karşılaşır, onu
Periveş'in kardeşi sanır, kadına Periveş'in mezarını sorar. Sonunda onun Periveş olduğunu, hayalinde yücelttiği bu kadının
basit bir kadın olduğunu anlar.
SERGÜZEŞT
(Samipaşazade Sezai)
(Samipaşazade Sezai)
Samipaşazade
Sezai'nin yazdığı tek romandır (1899). Bu eserde Türk romancılığının
romantizmden realizme geçmesi
açıkça görülür. Eserin kahramanı Dilber İstanbul'a satılmak için getirilmiş dokuz yaşında bir Çerkez kızdır. Mustafa Efendi adında
birinin evine satılır. Bu evin hanımı taş yürekli bir insandır. Kıza gücünün üstünde
iş yaptırıp, onu hırpalar. Bu evdeki hayata dayanamayan kız evden kaçmış ama bulunup sahibine teslim edilmiştir.
Valilik görevine atanan Mustafa Efendi Dilber'i
esirciye tekrar satar. Kız esirci tarafından dövülerek
eğitilir, kıza çalgı öğretilir. Dilber bir gün Asaf Paşa'nın
konağına satılır. Avrupa evleri gibi döşenmiş, Batılı bir hayatın sürüldüğü
bu evde Dilber rahata kavuşur. Paşa'nın resim
eğitimi görmüş Celâl adlı bir oğlu vardır. Dilber'in resmini
yaparken güzelliğini fark eder. Birbirlerine aşık olan
Dilber ve Celâl Bey'in aşkını fark eden evin hanımı
Dilber'i Celâi'den uzaklaştırmak ister. Çünkü oğullarını
iyi bir ailelinin kızıyla evlendirmek isterler. Dilber gibi bir esirle değil.
Bu nedenle de Dilber'i esirciye gizlice satarlar. Celâl bunu
öğrenince Dilber'i arar, onu bulamaz ve hastalanır.
Dilber Mısır'a götürülmüş zengin bir tüccara
satılmıştır. Yeni efendisine odalık olmayı reddettiği için bir
odaya kapıtılır. Bu evdeki harem ağalarından biri olan
Cevher kızı sevmiştir. Onu kurtarmak için yardım ederken ölür. O güne
kadar tek başına hiçbir yere gitmeyen Dilber İstanbul'a
tek gitmekten korkar, yakalanacağını tekrar o İşkenceli
hayata döneceğini düşünerek kendini Nil Nehrine atar.
MAİ VE SİYAH
(Halit Ziya Uşaklığı!)
Servet-i Fünun Edebiyatı'nın en önemli isimlerinden olan
Halit Ziya'nm Mai ve Siyah adlı romanı, onun İstanbul
dönemi romanlarının ilkidir. Kent soylu romantik aydın
Ahmet Cemil'in düşlerinin ve düş kırıklıklarının anlatıldığı
romanın çıkış noktası karşıtlıklardır. Romanda
ma(v)i ve siyah birer simgedir. Mai, romanın kahramanı Ahmet Cemil'in
umutlarını ve düşlerini; siyah, bu umutlarının, düşlerinin yok
oluşunu simgeler. Roman; mavi ve siyah arasında bocalayan, ikilem
içinde kalan, mücadele eden ve bu mücadeleden yenik çıkan Ahmet Cemil'in
yaşamından bir bölümü anlatır. Olaylar Ahmet Cemil'in etrafında oluşur. Genç,
yakışıklı, zeki, tuttuğunu koparan, aklına koyduğunu yapan, yeni
edebiyat anlayışını temsil eden bir kişiliktir, romandaki bir diğer isim
Raci ise Ahmet Cemil'in karşısında olan yani eski edebiyat anlayışını temsil
eden, onunla zıt fikirlere sahip, onu çekemeyen ve onun yolunu kesmeye çalışan
birisidir.
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve
Tanpmar'ın "Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser." diye
tanımladığı Mai ve Siyah, döneminin (Servet-i Fünun)
basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemler ve
değerlendirmeler içerir. Mai ve Siyah bu bakımdan Servet-i
Fünun edebiyat akımının romanı sayılır. Roman
türünün edebiyatımızdaki en güze! örneklerinden olan Mai ve Siyah'ta yazar,
yaşanılan bir dönemin sos-yo-kültürel durumunu gözler
önüne serer. Yazar romanda okuyucuya dönemin yaşantısını Ahmet
Cemil'in bakış açısından verir.
AŞK-I MEMNU
(Halit
Ziya Uşaklıgil)
Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil'in İstanbul'da
kaleme aldığı ikinci romanıdır. Roman kısaca şöyle özetlenebilir:
Adnan Bey zengin, elli yaşlarında, dul bir İstanbul
efendisidir. Kızı Nihal ve oğlu Bülent'le yalısında
yaşamaktadır. Çocuklarının artık kendisini
anlayabileceklerini düşündüğü bir dönemde Firdevs Hanım'ın kızı
Bihter'le evlenmeye karar verir. Firdevs Hanım gözü dışarıda hafifmeşrep
bir kadındır. Kocasının ölümünden sonra zengin bir koca arama
gayretine girer. Kızlarının yetişip güzelleşmesi onun bu arzusuna
engel olur. Bu sebeple kızlarını birer rakip olarak görür, onların evlenmelerine karşı
çıkar ama başarılı olamaz. Bihter annesinin itirazlarına
rağmen Adnan Bey'le evlenmeyi kabul eder. Adnan Bey-Bihter
evliliğinden en çok etkilenen Nihal olur. Nihai, yabancı bir kadının evlerine
anne olarak gelmesini ve babasının elinden alınmasını kabullenemez.
Bihter bütün gayreti ve samimiyeti ile iyi bir anne ve eş
olmaya çalışır. Fakat karşısındakiler/den yeterli ilgiyi göremez. Evliliğinin
birinci yıldönümünde Bihter evliliğinin bir yılının muhasebesini yapar. Fark
eder ki Adnan Bey ile evliliği onun kadınlık ruhunun sevme ve sevilme
açlığını tatmin etmemiştir. Daha sonraları Bihter, Adnan
Bey'in genç yeğeni Behlül'ün yasak aşk ağına düşer. Bir kış boyu Behlül'le
birlikte olur. Kış mevsiminin sona ermesiyle birlikte
Bihter'den bıkan Behlül, Be-yoğlu'ndaki metresine gitmeye başlar.
Daha da kötüsü yalıya yerleşen Firdevs Hanım Nihal-Behlül evliliği konusunu
ortaya atar. Bu konu Behlül'le Nihal tarafından ciddiye alınır. Bihter büyük
bir kıskançlık içindedir. Bihter daha fazla dayanamayıp annesine ilişkisini
anlatır. Firdevs Hanım bunun üzerine Nihal'le Adalar'da olan Behlül'ü
yalıya çağırır. Çoktan beri bazı şeylerden şüphelenen
Nihal, Behlül'ün ardından yalıya geldiğinde Bihter'le
Behlül'ün tartıştıklarını görünce düşüp bayılır. Adnan Bey durumdan haberdar
olur. Bunun üzerine Behlül yalıdan kaçar. Bihter İse intihar eder.
Sonunda Nihal tekrar babasına kavuşur.
KIRIK HAYATLAR (Halit Ziya Uşaklıgil)
Kırık Hayatlar, Halit Ziya'nın Servet-i Fünun
Edebiyatı döneminde yazdığı son romandır. Yazar bu romanını olgunluk dönemi romanı
olarak niteler ve diğer romanlarından üstün gördüğünü söyler. Roman şöyle
özetlenebilir:
Ömer Behîç pek çok sıkıntı içinde tıp eğitimini
bitirmiş ve doktor olmuştur. Ablasından (Müveddet) başka kimsesi
yoktur. İstanbul'da doktor olarak çalışmaya başladıktan
bir süre sonra Vedide ile tanışır ve evlenirler.
Selma ve
Leyla adını verdikleri iki çocukları olur. Evliliklerinin sekizinci yılında
ise üçüncü çocukları olarak gördükleri
ve Ömer Behiç'in yıllardan beri biricik hayali olan kendilerine ait bir eve taşınırlar. Ömer Behiç için bu ev, büyük şehrin bütün kurumlarında,
sokaklarında gördüğü,
yaşadığı çirkinlikler, acılar ve ihanetlerden kurtulup sığınacakları bir masumiyet yuvasıdır. Çünkü çevrelerinde birçok kırık hayat mevcuttur.
Evlerine taşınmalarından
kısa bir süre sonra Ömer Behiç okul arkadaşı Bekir Servet Bey aracılığıyla
Veli Beyin hanımı ve
kızlarını tanır. On sekiz yaşındaki Neyyir, bir gün hastalık bahanesiyle evine
çağırdığı Ömer Behiç'İ yasak aşka
sürükler. Ömer Behiç bütün gayretleri, nefretleri ve pişmanlıklarına rağmen kendini ondan kurtaramaz. Neyyir'le olan
ilişkileri müddetince evini, karısını ve çocuklarını ihmal eder. Bu sırada Leyla sık sık hastalanır. Sonunda
büsbütün artan hastalık çocuğu yatağa düşürür. Ömer Behiç çaresizdir ve sonunda Leyla'yı kaybederler.
Çektiği acıya rağmen kahramanın aklı hala Neyyir'dedir. Sonunda onu redderek evine döner ve karısının ayaklarına kapanır. Kızının ölümünden yıkılan Vedide ise kendini dine vermiştir. Kırık hayatlar, Halit Ziya'nın romanları
içinde topluma daha
çok yöneldiği ve onun iç yüzüne ayna tuttuğu başarılı bir romandır. İsminde de vurguladığı gibi, yazar tek bir birey
veya aileyi değil birden çok aileyi ele alır. Böylece en azından İstanbul'da yaşayan Türk toplumunun XX. yüzyılın sonlarındaki iç hayatını gözler
önüne sermiş olur.
EYLÜL
(Mehmet Rauf)
Eylül
romanının yazarı Servet-i Fünun döneminin önemli isimlerinden olan Mehmet Rauf'tur. Roman, Türk edebiyat tarihinin önemli eserlerinden
biridir. Eser, edebiyatımızda
psikolojik roman türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Eserde kişisel
duyguları ile insanlık düşünceleri
arasında çırpınan ve bunun savaşını veren bir erkek ve bir kadının dramı dile getirilmektedir, eserin kahramanları
Suat, Necip ve Suat'ın kocası Süreyya Bey'dir. Roman kısaca şöyle özetlenebilir: Süreyya ve Suat Hanım
birkaç yıldır evlidir. Süreyya Bey
memurdur. Fazla zengin olmadıkları için babasının yardımıyla geçinmektedirler. Yazları genç
çift; babasının
çiftlik evinde yaşar. Babasından defalarca başka bir ev almalarını, kendilerini yalnız bırakmalarını
istese de babası, oğlu Süreyya Bey'in sözlerini dinilemez ve yeni bir ev satın almaz. Süreyya ve Suat'ın evine,
Süreyya'nın akrabası olan ve Süreyya'nın çok sevdiği, güvendiği Necip gelip
gitmektedir. Necip'in eve geliş gidişlerinde yine akrabalarından olan Hacer de eve gelir. Hacer, Necip'le ilgilenir, fakat Necip Hacer'e
karşı ilgili değildir. Suat; yaz aylarında yazlıkta bulunmayı çok ister. Suat, babasından
yazlık kiralamak için para ister. Babası parayı gönderir. Necip ve Suat bir
yalı kiralar, eşyalarını oraya taşırlar. Bununla Süreyya'ya sürpriz yaparlar. Yalıda herkes
hayatından memnundur. Necip, kış ayını da yalıda geçirmek istese de Süreyya buna izin vermez, konağa
inilir. Artık; Suat ve Necip birbirlerini çok sık görmezler. Hacer ve diğer komşuların
dedikoduları
iyiden iyiye yayılır. Bu konuşma ve dedikodular Suat ve Necip'in
görüşmelerinin azalmasına sebep olur. Mutsuz günlerin devam ettiği bir gün
Necip konağa ziyarete gider. O gün konakta yangın çıkar, herkes dışarı fırlar. Suat,
bilerek yangında dışarı çıkmaz. Bunun üzerine Süreyya ve Necip, Suat'ın odasına dalarlar. Süreyya da tam
odaya girmek üzereyken tavan alevlenir, odanın içindeki genç kadın ve genç
erkeğin üstüne
tavan çöker. Sonunda olanlar olur ve her ikisi de bu yangında ölür.
HAYAT-I
MUHAYYEL
(Hüseyin Cahit Yalçın)
(Hüseyin Cahit Yalçın)
Hayat-ı
Muhayyel, Servet-i Fünun sanatçılarından olan Hüseyin Cahit Yalçın'ın hikâye
kitabıdır. İçinde yirmi bir hikâye
vardır. Bunlardan Görücü ve Köy Düğünü adlı iki hikâyesinde yerli haik hayatını anlatır. Kitaptaki dokuz hikâyede
seçkin kişileri anlatan yazar on hikâyede ise İstanbul'daki azınlıkları ve
tatlı su (renklerini aniatır. Kitaba
adını veren hikâyeyi II. Abdulhamit
dönemi baskılarından
bulanalan Servet-i Fünun sanatçılarının Yeni Zelenda'ya göç etmeyi düşünmeleri, sonra da yol parası bulamadıkları için Hüseyin Kazım'ın
Manisa'nın, Sarıçam
köyündeki çiftliğine çekilmeye karar vermeleri üzerine yazmıştır. Ancak bu
Hayat-ı Muhayyel (Hayaldeki
Hayat) gerçekleşmeden, tatlı bir anı olarak kalır.
MÜREBBİYE
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
Mürebbiye
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın eseridir. Romanın baş kişisi Dehri Efendi, yaşlı ve emekli bir memurdur. Büyük bir
konakta kızı, damadı, kardeşi ve oğullarıyla birlikte yaşar. Melahat, Dehri Efendi'nin ilk karısından olan kızıdır ve Sadri Bey'le evilidir.
Melahat'ın Semi isminde bir oğlu vardır. Ayrıca Dehri Efendi'nin Ne-zahat ve Vahip isminde iki oğlu daha vardır.
Bu iki oğul için eve
Matmazel Anjel isimli bir mürebbiye tutulur. Matmazel Anjel bir süre yalıda yaşadıktan sonra yalının bütün erkeklerini baştan çıkarır ve onlarla
birlikte olmaya başlar. Evdeki erkeklerin hiçbirinin birbirinden haberi
yoktur. Semi, Anjel'in çevirdiği oyunu yalının aşçısı Tosun'dan
öğrenir. Durumu öğrenen Semi, saf bir aşkla bağlı olduğu Anjet'i çok
kıskanır. Bir gece yarısı beline bir hançer alıp Anjel'i Sadri'yle
birlikteyken yakala mak için Anjel'in odasına gider. Odada Sadri yerine
dedesi Dehri Efendi'yle karşılaşır. Bu durum karşısında ne yapacağını
şaşırır. Önce Anjel'i Öldürür sonra da intihar eder.
ŞIPSEVDİ
(Hüseyin
Rahmi Gürpınar)
Şıpsevdi H. Rahmi Gürpınar'ın bir romanıdır.
Romanın baş kahramanı Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Bir köşkte
annesi, ninesi, kız kardeşi ve erkek kardeşi ile birlikte yaşamaktadır.
Parasızlık nedeniyle zengin Kasım Efendi'nin kızı Edibe'yle evlenmek ister.
Tek isteği Kasım Efendi'nin servetine konmaktır. Ardakaşı Mc. Ferhan'la
birlikte çevirdikleri çeşitli entrikalar sonucu Kasım'ın kızı Edibe ile
evlenir. Meftun'un kız kardeşi Le-bide ise Kasım'ın oğlu Mahirle
evlenir. Meftun Mahir'i kullanarak Kasım'ın servetini ele geçirmeye
uğraşır. Kasım, oğlu Mahir'in yaptıklarını öğrenince onu
evlatlıktan reddeder. Meftun suçlanacağını anlayınca Paris'e kaçar.
Edibe ve Lebibe kocalarının yaptıklarına dayanamayıp mutluluğu başkalarında
aramaya başlarlar.
KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA
BİR İZDİVAÇ
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın
bir eseridir. Eserin baş kahramanları İrfan Galip ve Feriha'dır.
İrfan Galip; batılılaşma meraklısı, kadınlardan
nefret eden, utangaç birisidir. Batılı düşüncelerini çevresindekilere
anlatmaya çalışır. Çevresindeki bütün insanları cahil görür ve kimseyi
kendisiyle evlenmeye layık görmez.
Feriha ise kendisine güvenen, modern, eğitimli,
kültürlü bir genç kızdır.
Eser, Halley Kuyruklu Yıldızı'nın dünyaya çarpma
ihtimalinden yola çıkar. İstanbul'da herkes bu durumu konuşur.
Halk, korku ve panik içindedir. İrfan Galip kendisini bilgili
bir kişi olarak gördüğü için panik içindeki mahalleyi bilgilendirmek amacıyla
bir konuşma yapar. Bu konuşmanın sonunda bir mektup alır. Mektubu okuyunca
yazanın bilgili biri olduğunu anlar. Mektubu yazan Feriha'dır,
Aradığı kızın o olduğuna inanır. Onu evlenmeye layık görür. Halley
Kuyruklu Yıldızı'nın geçtiği gece evlenirler.
ŞEHİR MEKTUPLARI
(Ahmet Rasim)
(Ahmet Rasim)
Ahmet Rasim'in bu eserinde İstanbul esas
alınmıştır. İstanbul hayatının ilgi çekici olayları konu edilmiş. Konaklarıyla,
kahvehaneleriyle, mahalle mektepleriyle, mesire yerleriyle bütün kaybolan İstanbul
tasvirlerleeserde canlandırılmıştır. Yazarın
gözlem gücü ve zengin İstanbul
Türkçesi eserin dikkat çeken hususlarıdır.
BİZE GÖRE
(Ahmet Haşim)
Bize Göre, Ahmet Haşim'in gazetelerde çıkan her biri deneme
tadmdaki 42 köşe yazısından oluşur. Derli toplu bir konu etrafında
şekillenen yazılarının temel niteliği düşünceyi az sözle
anlatması yeni şaşırtıcı ve güzel bir etki uyandırmasıdır. Bize göre güzel
betimlemelerle örülü, basmakalıp düşüncelere yer vermeyen önemli eserlerimizdendir.
KİRALIK KONAK
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Kiralık Konak Tanzimat'tan sonra toplumda yaşanan olayların
kuşak çatışması altında işlendiği bir romandır. Yakup Kadri, bu romanında üç
kuşak arasındaki görüş, anlayış ve yaşam farkı üzerinde durur. Naim
Efendi, II. AbdDIhamiî
döneminin önemli kişilerin-dendir. Naim Efendi, kızı Sakine Hanım, damadı
Servet Bey, torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşarlar. Servet Bey
evin idaresini üstlenir ve kısa süre sonra maddi sıkıntı çekmeye
başlanır. Seniha para düşkünü Faik ile birlikte olur. Naim Efendi bu
duruma çok üzülür. Seniha'yı karşılıksız seven ve romanın tek olumlu
kahramanı Hakkı Celİs'tir. Seniha yanlış batılılaşmayı simgeler. Seniha
hamile kaldığını öğrenince Avrupa'ya gider. Oradan dönünce düşkün bir kadın modeli
olmuştur. Servet Bey bir apartman dairesine taşır aileyi. Naim Efendi ise
konağında tek basınadır. Seniha'yı seven ve sevgisine karşılık bulamayan
Hakkı Çeliş şehit olur. Romanda karşıtlıklara yer verilir. Sonuç
olarak toplum hayatında görülen çözülmeler ve değerlerin yok olmaya
başladığı anlatılır.
SODOM VE GOMORE
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Sodom ve Gomore Tanrı tarafından ahlaksızlıklarından
dolayı yok edilen günahkâr iki şehirdir İncil'e göre. Yakup
Kadri savaş yıllarında İstanbul'da yaşanan soysuz-laşmış
çevreyi Sodom ve Gomore şehirleriyle birleştirerek anlatır.
Roman Sami Beyin ailesini ve bu aileyle İlişkili
olan kahramanları anlatır. Sami Bey'in kızı Leyla, dayısının oğlu
Necdet'le nişanlıdır. I. Dünya
Savaşı'ndan sonra işgal güçleri İstanbul'a yerleşir. Sami Bey ve ailesi bu dönemde
maddi ve manevi değerlerini kaybeder. Sami Bey ve çevresindekiler işgalci güçlerin
gözüne girmek
için Türklere karşı işbirliği yapar. Ülkenin kurtuluşunu mandacılıkta görürler. Leyla böyle
bir ortamda ahlaken yozlaşmayı simgeler. Leyla'nın nişanlısı ve romanın tek oiumlu kahramanı
Necdet mandacılığa ve ahlaksal çöküntüye karşıdır. O, kurtuluşun bağımsızlıkla olacağına inanır. İstiklal Savaşı başarıyla
kazanılır, işgalci güçler İstanbul'dan
ayrılır. Leyla Necdet'e dönmek
istese de Necdet onu kabul etmez.
YABAN
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Yaban, Yakup Kadri'ye
Cumhuriyet Halk Parti'sinin 1942 yılında
açtığı roman yarışmasında İkinciliği getiren ve Türk
edebiyatının en önemli romanıdır. Eser Ahmet Celal adlı bir yedek subayın anı türünde yazılan
yazılarından oluşur. Eserde aydın ile köylü tartışması irdelenmiştir. Romanda köylü olumlu yönleriyle anlatılmaz. Ahmet Celal l. Dünya Savaşı'nda bir kolunu yitirir. İstanbul'u düşman
güçleri basınca Emir eri Mehmet'in köyüne gider. Köye geldiğinde hayal kırıklığına uğrar, Çünkü köylü cahil ve devlete karşıdır. Köye yeni gelen Ahmet Celal'e Yaban adını köylüler verirler. Köy
halkı Salih Ağa'ya ve Şeyh Yusuf'a bağlıdır.
Ahmet Celal yakında savaş olacağını ve halkı uyanık olmaya çağırır. Ama bütün çabaları boşa gider ve bunalıma girer.
Genç subay,
köyün kızı Emine'ye ilgi duyar.
Emine bir başkasıyla evlenir. Köy Yunanlılar tarafından işgal edilir.
İnsanlar öldürülür. Emine ile Ahmet Celal
düşman işgalinden kaçarken Ahmet Celal elindeki anı defterini Emine'ye verir ve kayıplara karışır. Savaş
sonrasında defter bulunur. Sonuç olarak yazar aydın ile köylü tartışmasını
tüm gerçekliğiyle anlatır.
NUR
BABA
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Nur Baba Yakup Kadri'nin
bir romanıdır. Romanın konusu Bektaşi
Şeyh ile müritlerinden olan genç bir kızla arasındaki aşkın
hikâyesidir. Yazar bu romanı Euripi-des'in
Bakhalar'ından esinlenerek ve tekkelerdeki gözlemlerine dayanarak yazar.
Nur Baba
dergâhın şeyhidir. Ziba Hanım İstanbul'un eski ve ünlü
ailelerinin kızı ve Nur Baba'nın eski aşkıdır. Nur Baba'ya şöhretini
kazandıran Ziba Hanım'dır. Dergâh ilahili, neyli, sazlı âlemlerine sahne olur.
Nur Baba Nigar'ı elde edebilmek için çeşitli aşk
oyunlarına ve hilelere başvurur.
Dinsel toplantılar insanları elde etmede bir araç gibi kullanılır. Nigar,
halası Ziba Hanım'ın etkisiyle Macit'le Bektaşi tarikatına girer, zamanla
Nur Baba'yla Nigar aşk yaşamaya başlar.
Nigar Hanım kocasını ve çocuklarını terk ederek Nur Baba'nın yanına gelir.
Zamanla Nigar Hanım eski güzelliğini ve sesini kaybeder. Nur Baba'nın Süheyla ile evleneceğini duyunca yıkılır Nigar Hanım. Macit ona eski yaşantısına geri dönmesi için fırsat verse de o kabul etmez.
HÜKÜM GECESİ
(Yakup Kadri
Karaosmanoğlu)
Hüküm Gecesi
Yakup Kadri'nin bir romanıdır. Romanda 2. Meşrutiyet devri parti kavgaları
anlatılır. İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve
İtilaf Fırkası arasındaki mücadeleden bahsedilirken devrin toplumsal yapısı anlatılır.
Ahmet Kerim,
Muhalif gazetesinin ve Ahmet Samim'in .yakın arkadaşıdır. Ahmet Samim
"Sedâ-yı Millet", Ahmet Kerim de
"Nİda-ys Hakikat" gazetesinin
başyazarıdır. Her ikisi
de dönemin kaba kuvvete dayanan yönetimini
eleştirir. Ahmet Samim öldürülür ve muhalif gazeteler kapatılır. Ahmet Kerim politikadan nefret eder
ve önünden geçtiği konağın kızı
Samiye'nin aşkına yönelir. Ahmet Kerim
Samiye'den aldığı mektupla konağa gider. Samiye'nin
ağabeyisi ve iki yeğeni ellerinde silahla Ahmet Kerimin bulunduğu
odaya gider. Samiye araya girerek Ahmet Kerim'i kurtarır. Ahmet Kerim tekrar
politikaya döner. Bu olay Ahmet
Kerim'i Samiye'den soğutur. Samiye,
Ahmet Kerim'e duygularını anlatan mektuplar yazar. Cevap bulamayan Samiye intihar eder. Romanın sonunda Ahmet Kerim ruhça çökmüştür.
BİR SÜRGÜN
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kibar ve devlet düşkünü bir ailenin ilgiyle büyütülen
oğlu Hikmet, fazla okuduğu ve yabancılarla fazla
temasta bulunduğu, esasen ailece Sultan
Murat taraftarı olarak bilindikleri için, genç yaşta izmir'e sürülür. Orada duramayan doktor Hikmet, 1904 temmuzunda Paris'e kaçar. Öğrenimini burada tamamlayacaktır. Paris'te
tanıştığı Ragıp Bey, onun bazı girişimlerine aracılık eder. Fakat yabancı bir çevrede iş aramak, dost edinmek,
kısaca yaşamak doktor Hikmet'e pek zor gelir. Sevdiği Arlette'nin ve
ailesinin gösterdikleri yakınlıkta bile bir kazanç amacı vardır. Hikmet giderek
paraca sıkıntıya düşer, hastalanır, dostu
Dr. Pienot'un önleyemediği verem
altı yedi hafta içinde hızını arttırır. Doktor Hikmet'in günleri artık
sayılıdır.
ANKARA
(Yakup
Kadri Karaosmanoğlu)
Üç ayrı bölümden oluşan eserin ilk
bölümünde Millî Mücadele yıllarındaki Ankara'yı buluruz. İstanbul'dan gelmiş
Selma Hanım, kocası Nazif Bey'in etkisiyle bir zamanlar yadırgadığı Millî Mücadeleye inanmaya başlar, ancak bu sefer de kocası Sakarya Muharabe-si'nden
korkarak kaçmanın yollarını aramaktadır. Selma,
Binbaşı Hakkı Bey'le mücadeleye devma eder
ve yaralılara hemşirelik yapar.
İkinci bölümde, hürriyet yıllarının Ankara'sı
anlıtılır. Binbaşı Hakkı Bey'le Selma evlenmiştir. Üçüncü
bölümde, hürriyet ruhu i!e aydın gençler yetişmiştir. Bunlardan biri de
Neşet Sabit'tir. Selma üçüncü evliliği bu gençle yapar ve mutluluğa kavuşur.
MEMLEKET HİKÂYELERİ
(Refik Hafit Karay)
(Refik Hafit Karay)
Refik Halit Karay, konularını l.
Dünya Savaşı yıllarında yakından gördüğü Anadolu halkından ve onların hayatından
alan hikâyelere yer vermiştir. Anadolu'da yaşayan
yerli tipleri o zamana kadar görülmemiş bir canlılıkla anlatmıştır.
Anadolu, bu eserle ilk defa bütün gerçek varlığı ve iç dünyasıyla okuyucunun karşısına
çıkar. Boz Eşek, Şeftali Bahçeleri... gibi hikâyeleri içerir.
GURBET HİKÂYELERİ
(Refik Halit Karay)
(Refik Halit Karay)
Memleket Hikâyeleri'nin bir devamı niteliğindedir. Memleket
Hikâyeleri'nde memeleketteki hayatı işleyen yazar, Gurbet Hikâyeleri'nde
memleket hasretini somutlaştırmıştır.
Yabancılar arasında yaşarken edinilen yabancılaşma ve yalnızlık duygusu,
ana dili kullanma hasreti bu hikâyelerin temel konusunu oluşturur. Çok sade, rahat yazılmış hissi veren bu hikâyelerde Maupassant tekniği kullanılır.
SÜRGÜN
(Refik
Halit Karay)
Siyasi inançları yüzünden değil de, vaktiyle
kendisini çekemeyen bir komiserin mevki sahibi olduktan sonra taşıdığı kin
yüzünden, emekliye ayrılıp sürgün edilen, alaydan yetişme yüzbaşı Hilmi Efendi,
karısını ve kızı Seher'i öylece bırakarak,
Beyrut'a gelir. Bir süre sıkıntı Çeker, sonra aynı şehre gelen Osmanlı
şeyhzadelerin-den Keramettin Efendi'nin
yanında yaşar. Şeyhzade bir süre
sonra Mısır'a gidince Hilmi Efendi zor durumda kalır, Şam'a gider, orada tanıdığı,
gizli teşkilât adamı Gözlüklü İhsan'dan, karısıyla kızının durumunu
öğrenmesini rica eder. Öğrendiği bilgilere göre, karısı Kara-hisar'a gitmiş, kızı Seher de gezgin bir tiyatro
kumpanyası oyuncusu Kâni'nin metresi olmuştur. Bu haber Hilmi
Efendi'yi sarsar. Seher Halep'te bir kahvede şarkı söylemeye başlar. Hilmi Efendi, Seher'in devlet reisi ile olan
ilişkisini öğrenince kalp krizi geçirir ve ölür.
SİNEKLİ BAKKAL
(Halide Edip Adıvar)
(Halide Edip Adıvar)
Roman, Halide Edip'in
edebiyat anlayışında yeni bir dönemin
başlangıcını temsil eder. II. Abdülhamit dönemini
yansıtan eserin başkahramanları Emine ve Kız
Tevfik'tir. Emine, din yönü ağır basan bir karaktere sahiptir, Kız Tevfik
ortaoyununda kadın rolünü canlandırdığı
için mahalleli ona kız lâkabını uygun görmüştür. Kız Tevfik ve Emine itirazlara rağmen evlenir, Emine’'nin babası
kendisini evlatlıktan reddeder. Emine ile Tevfik
hayata bakış açısı yönünden çok farklıdır; ancak Tevfik'in dayısından kalan bakkalı işletmemesi bu durumu açığa vurur ve boşanırlar. Tevfik, yönetim
aleyhtarı yayınlarda aracılık yaptığı gerekçesiyle sürülür. Bu sırada
Emine, kızı Rabia'yı baba evinde büyütür ve Sinekli Bakkal'ı Rabia işletmeye başlar. 1908'de Meşrutiyet ilan
edilince Kız Tevfik serbest kalır ve İstanbul'a döner. Mahallede bir kahraman
gibi karşılanır.
ATEŞTEN GÖMLEK
(Halide Edip Adıvar)
(Halide Edip Adıvar)
Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı yıllarını işlediği eseridir. Eserin başkahramanları
Peyami, Ayşe ve İhsan'dır. Eseri oluşturan olayları, Peyami'nin yazdığı hatıra
defterinden alınanlar oluşturmaktadır. Ayşe, Peyami'nin uzak bir akrabasıdır ve birbirleriyle
evlendirilmek istenmektedir. Peyami kabul etmeyince Ayşe evliliğe küser; ancak
Peyami daha sonra Ayşe'ye aşık olur. Peyami, Ayşe ve Ayşe'ye aşık olan İhsan
vatan aşığıdır ve bu yüzden Ayşe
hemşirelikle, İhsan ordu komutanlığı ve Peyami askerlikle vatan
savunmasına yardımcı olur. Birçok cephede
savaş verirler, birçok kuvvete karşı mü-cadele
ederler. Ayşe ve İhsan bir cephede şehit düşer. Peyami, Ayşe ve
İhsan'ı İzmir'e gömdürür. Ancak bu olay ve
kişilerin gerçek olup olmadığı bilinmemektedir; Çünkü Peyami'nin
kafasında bir kurşun vardır ve çoğu olayı hatırlamamaktadır. Bu yüzden bu
olaylar ve kişiler bir anı niteliğindedir.
VURUN
KAHPEYE
(Halide Edip Adıvar)
(Halide Edip Adıvar)
Kitap, konusunu Kurtuluş Savaşı yıllarında bir Öğretmenin yobaz
düşünceler tarafından öldürülmesinden alır.
Romanın başkahramanı Aliye, Tahsin Bey ve Hacı Fettah'tır. Aliye, Fransız
Lisesi'ni bitirdikten sonra öğretmenlerinin
çoğunluğunu başı örtülü bayanların oluşturduğu bir köy okuluna öğretmen olur. Köy halkı ve öğretmenler
Aliye'ye tepkilidir; ancak Yunan genarelleri ile anlaşan Hacı Fettah daha da tepkilidir.
Aliye, Tahsin Bey adlı bir subaydan hoşlanır ve bu kişi savaşta yara-İantnca kendisini evinde tedavi etmeye başlar; fakat Aliye'ye
düşman olan Hacı Fettah bu durumu fırsat bilip
köylüyü galeyana getirerek Aliye'yi köy meydanında sopalarla döverek hunharca
Öldürürler.
HANDAN
(Halide Edip Adıvar)
Romanın baş kahramanları Handan, Neriman, Refik Cemal ve
Nazım'dır. Refik Cemal, Neriman'ın eşidir. Handan
ve Neriman kardeş çocuklarıdır. II. Abdülhamit döneminde ihtilalci
gençlerden olan Nazım ile evlenmek ister. Handan kabul etmez,
Hüsnü Paşa adlı biriyle evlenir. Bu arada Nazım tutuklanmış,
Handan'a iki mektup bırakarak intihar etmiştir. Handan kocasıyla Londra'da
bulunmaktadır. Bu arada Refik Cemal konsoloslukla Londra'ya gider, orada
Handan ile tanışır ve ona aşık olur. Handan beyin hummasına tutulur. Refik
Cemal onun başından ayrılmaz, Handan bir çocuk daha dünyaya getirir sonrasında
hastalıktan kurtulur. İyileşince Refik Cemal'e sevgisini belli eder; ancak
çektiği vicdan azabından ölür.
DAĞA ÇIKAN KURT
(Halide Edip Adıvar)
(Halide Edip Adıvar)
Halide Edip'in Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarından Kurtuluş
Savaşı'nın sonlarına kadar yazdığı otuz iki hikâyeden
ve gezi notlarından oluşan hikâye kitabıdır. Kitapta, İstanbul'da gazete
satarak dört kişilik ailesine bakan dokuz yaşındaki Rüstem
ve Beyrut'ta annesine bakmak zorunda olan küçük bir Arap kızının konu alındığı
Tanıdığım Çocuklardan" ve küçük kızını okutabilmek
için İstanbul'da onurlu bir hayat mücadelesi veren "Kabak
Çekirdekçi Hikâyeleri" kitabın en etkili, en insancıl
bölümleridir.
MOR SALKIMLI EV
(Halide Edip Adıvar)
(Halide Edip Adıvar)
Bu eser Halide Edip'in 36 yaşına kadarki hayatını anlattığı
bir anı kitabıdır, Halide Edip 1882'de Mehmet Edip
Bey'in kızı olarak Mor Salkımlı Ev'de dünyaya gelir.
Halide'nin annesi Bedrifem Hanım, kendisi küçük yaştayken ölür. Bu yüzden
Halide'nin hayatında Haminne diye hitap ettiği anneannesi Nakiye
Hanım'ın yeri büyüktür. Çingene olduğu söylenen sütninesi Hatice'yle
ve annesinin ilk evliliğinden olan kardeşi Mah-mure ile iyi geçinmektedir.
Halide'nin zihninde babası Mehmet Edip Bey'in önemi büyüktür;
hatta babası görevi gereği sarayda kaldığı gecelerin birinde sinir
krizi geçirmiştir. Babası bir başkasıyla evlenip başka bir
eve taşınır; ancak Halide Mor Salkımlı Ev'den vazgeçemez.
Babasının kendisini İngiliz çocukları gibi yetiştirme
gayreti sebebiyle içe kapanık bir çocuktur. Kiria Eleni adlı
bir Rum'un işlettiği çocuk yuvasına verilir; ancak burada
bunalım geçirir ve tekrar evine döner. Saraylı Hanım
teyzesinin teşvik ve tavsiyesiyle okumaya yönelir iç
dünyasındaki kapalılığı kitaplarla yener. Nilüfer ve Nigar
adlı iki kiz kardeşi daha olur.
ÇALIKUŞU
(Reşat
Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanı anı türünde ve sade
bir dille yazılmıştır. Konusunu Anadolu'da öğretmenlik yapan
Feride adlı bir öğretmenden alır. Feride, hareketli, duygusal, gururlu, cesur
bir kızdır. Oldukça iyi bir eğitim almıştır. Feride küçük
yaşta annesini kaybeder. Bu yüzden babası onu teyzesinin yanına bırakır. Teyzesinin
Kâmuran adında bir oğlu vardır. Feride ve Kamu ran
birbirlerine aşık olurlar. Ancak bir süre sonra Feride bir
mektup alır. Kâmuran Avrupa'da bir kıza evlenme
vaadinde bulunmuştur. Çok gururlu olan Feride tayinini
isteyip bir Anadolu kasabasında öğretmenlik yapmaya başlar. Feride çok güzel
olduğu için burada başına pek çok şey gelir. Bu dedikodulardan korunmak için
orada babası gibi sevdiği Hayrullah Bey'le evlenir. Hay-rullah Bey Feride'nin
günlüğünü bulur ve onun hala Kâ-muran'ı sevdiğini öğrenir.
Kâmuran'ı bulur ve onun da karısının öldüğünü, bu yüzden
çocuğuyla yaşadığını öğrenir.
Bundan kısa bir süre sonra Hayrullah Bey ölür.
Feri-de'ye de bir vasiyet bırakır. Buna göre Feride vasiyeti gerçekleştirmek
için teyzesinin evine gider. Burada Kâ-muran'la karşılaşır, çok
üzüntülüdür. Kâmuran da onu gördüğü zaman bir daha ayrılmamaya karar veri
YAPRAK DÖKÜMÜ
(Reşat Nuri Güntekin)
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu romanının baş karakteri
Ali Rıza Bey adında bir memurdur. Annesi ve kızkardeşini kaybettikten
sonra Suriye'ye gider. Dönüşte Hayriye Hanım'la evlenir ve beş çocuğu olur. Bir
şirkette işe başlar ama çeşitli olaylar yüzünden işten ayrılmak
zorunda kalır. Bu sırada oğlu Şevket bankada iş bulur. Aynı
bankada çalışan bir kızla evlenir. Bundan sonra aile içindeki
tartışmalar daha da artar, Kızları olan Necla ve Leyla
eğlenceye düşkün, gösteriş meraklısı tipler olduğu için ailenin maddi durumu
daha da kötüye gider. En büyük kızı olan Fikret bu durumdan çok
rahatsız olur, Kendini kurtarmak için birkaç çocuk sahibi bir adamla evlenip
Adapazarı'na gider. Böylece ağacın yapraklarından biri düşer. Bir süre sonra
da gelini evi terk eder. Necla ise zengin diye gidip biriyle evlenir.
Ağacın yaprakları birer birer düşer. Leyla'nın da kötü yola
düşmesiyle Ali Rıza Bey felç geçirir. İyileştikten sonra da kızı Leyla ile
birlikte mutsuz yaşamını sürdürmeye devam eder.
DUDAKTAN KALBE
(Reşat Nuri Güntekin)
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat
Nuri Güntekin'in bu romanının konusu ise şöyledir: Kenan mühendistir.
Avrupa'da müzik öğrenimi görmüştür.
İyi keman çalmaktadır. Dayısının misafiri olarak İzmir'de bulunduğu sırada
Lâmia ile tanışır. Lâmia da annesi ve babası ölünce amcasının yanına gelmiştir. Kenan İzmir'e ikinci gelişinde Lâmia'ya
kendisini amcasından isteyeceğini söyler; ancak bu sırada bir prensesle
evlenmek üzeredir. İstikbâlini mahvettiğini düşünerek
bir bunalım geçirir birkaç gün evde yatar. Bu sırada Lâmia onun mecburi evlenme teklifini reddeder. Üç aylık
hamiie olduğu için intihar etmek ister; ancak kurtarılır ve Kütahya'ya bir
akrabasının yanına gönderilir. Kızını
orada doğurur ve yaşlı bir binbaşıyla burada evlenir. Kenan da prensesle
evlenir. Ancak mutlu ola-mayıp ayrılır. Binbaşı da çıkan dedikodulara dayanamayıp
Lâmia'yı boşar. Lâmia doktor olan Vedat Beyin evlilik
teklifini kabul eder evlenirler. Doktor, Kenan Bey'in arkadaşıdır.
Evlendiklerini duyan Kenan İzmir'e gider ve
orada dayısının çiftliğinde intihar eder. Roman böylece mutsuz bir sonla
biter.
ACIMAK
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri
Güntekin'in bu romanında İlkokul öğretmeni
olan Zehra adlı bir kadının yaşadıkları anlatılmaktadır. Zehra annesi
ve anneannesiyle büyümüştür. Bu yüzden
babasına karşı onların yönlendirmesiyle kin duymaktadır. Ona karşı hiçbir iyi duygusu yoktur. Zehra
görevine bağlı; ama duygusuz, katı bir genç kadın olur zamanla. Memur olan babası Mürşit Efendi'nin çok hasta olduğunu öğrendiğinde bile "Benim
babam yok." diye karşılık vermiştir. Buna rağmen içten içe bir üzüntü
duymuştur. İzin alıp İstanbul'a gelmiştir; ama babası çoktan ölmüştür.
Zehra yaşlı adamın bıraktığı anı defterini
sabaha kadar okur ve gerçeği anlar. Bu deftere göre asıl hatalı olan babası değil annesidir. Ancak annesi olanları
taraflı olarak Zehra'ya anlatmıştır. Annesinin yaptığı yanlışlar
yüzünden babası Zehra'yı öğretmen okuluna
vermiştir. Zehra şimdi onu aniar ve babasının açılarıyla kalan hayatını
sürdürür. Artık bağışlamayı ve acımayı Öğrenmiştir.)
YEŞİL GECE
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat Nuri Güntekin'in bu
romanındaki, olaylar Cumhuriyet Döneminde
geçmektedir. Şahin, bir köylü çocuğudur. Babası onun dinin ve islamın
gereklerine göre yetişmesini istediği için
onu medreseye gönderir. Bu medresede dört yıl okur; ancak bu okuldan
inançlarını yitirmiş olarak ayrılır. Daha sonra da bir ilçede öğretmenlik yapmaya başlar. Kasabanın egemen güçleri
dar görüşlü insanlar Şahin Efendi'nin yeni bir okul yapma çabasını engellemek isteseler de belediye mühendisi
Necip ona destek olur. O sırada
Yunanlılar İzmir'e girer. Milli Mücadele'ye yaptığı katkılar nedeniyle
düşman askerleri tarafından bir adaya sürülür. Cumhuriyet'in ilanından sonra kasabaya geri dönen Şahin,
düşmanın işbirlikçisi ve hatta gerici
olmakla suçlanır. Ona saldıran kasaba
eşrafı şimdi sakallarını kesip, şapka giyip, ilerici olmaya
niyetlenmişlerdir. Şahin Efendi Cumhuriyet Devrinde
derdini anlatabilmek umuduyla Ankara'ya doğru yola çıkar.
ANADOLU NOTLARI
(Reşat Nuri Güntekin)
(Reşat Nuri Güntekin)
Reşat
Nuri Güntekin'in bu eseri deneme türündedir. Bu türde de oldukça başarılı bir
yazardır. Güntekin bu eserinde denemelerini bir araya getirmiştir. Anadolu Notlarında
bir aydının Anadolu gezilerindeki izlenimlerini anlatmıştır. Bu eserdeki şahıslar, yazarın roman kahramanlarını
yaşadığı hadiselerden seçtiğini gösterir. Yalın
ve akıcı bir üslup kullanarak yazdığı bu eserinde alaycı bir tavır da
dikkati çekmektedir.
SAFAHAT
(Mehmet Akif Ersoy)
Mehmet Akif hem şair
hem yazar hem de bîr hatip olmasıyla
farklılığını ortaya koyan bir sanatçıdır. Manzum hikâyeciliği Fikret'ten sonra
en iyi ortaya koyan ikinci
sanatçıdır. Safahat böyle bir edebiyat anlayışıyla oluşmuş bir eserdir.
Eserde 7 bölüm vardır ve her biri kendi
içinde bölümlere ayrılır. Şair eserinde halka seslenmiş ve yalın bir dil
kullanmaya gayret etmiştir. Safahat,
Süleymaniye Kürsüsü'nde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsü'nde, Hatıralar, Asım, Gölgeler kitabın ana başlıklarıdır.
Safahat'ta
toplumun acı çeken çeşitli kesimlerinden, siyasal olaylardan bahsedilir.
Süleymaniye Kürsüsü'nde Süleymaniye Camii'ne giden iki kişinin sohbetini içeren
dialog vardır. Hakkın Sesleri,
toplumsal sıkıntılardan kurtulmak için
İslami mesajları içerir. Fatih Kürsüsü'nde Fatih yolundaki iki arkadaşın konuşmaları yer alır. Hatıralar,
İslamiyet'i gerektiği gibi anlamayanların İslamiyet'e olan zararları anlatılır. Asım, tek parçadan oluşup, eğitim
ve öğretim, gençlik gibi konuların yer aldığı bölümdür. Gölgeler'de ise üçü ayet yorumu olarak oluşturulmuş
manzum parçalardan oluşur.
ÇAĞLAYANLAR
(Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
(Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
Mehmet
Emin'in açtığı Türkçülük yolundan giderek eserde Türk destanlarından faydalanarak hikâyeler anlatan yazar; Çağlayanlar'da yer alan hikayeleri tamamen vatani ve milli
duygularla yazılmıştır. Üzümcü'de Türk insanının mert ve heybetli yapısı,
"Altın Ordu"da ise Türk
destanlarındaki kahramanlık öyküleri anlatılır. Eser toplam 18 hikâyeden oluşmuştur. Çağlayanlar halka milli ve vatani şuuru vermek için kaleme
alınmıştır. 1922'de yayımlanan
Çağlayanlar 18 farklı hikâyeden ibarettir.
Bu eser milli edebiyatımız İçinde milliyetçilik duygularıyla çok önemli bir yere sahiptir. Bazı hikâyeler şunlardır: Üzümcü, İnci, Bekir ile Tekir,
Alparslan Masalı. AYAŞLl VE
KİRACILARI
(Memduh Şevket
Esendal)
Eserde Türk toplumunda
yaşanan değerlerin çöküşü, toplumsal
sorunlar anlatılmaktadır. Otobiyografik bir roman olan Ayaşlı ve Kiracıları;
Ayaşlının dokuz odalı dairesindeki hayatı, bu insanların değer yargıları
eleştirel bir şekilde verilir.
Eserdeki kahramanlardan bazılar: şunlardır: Ayaşlı İbrahim Efendi,
Faika, Fuat, Halide... Halide kimsesiz,
esmerce, soluk benizli bir kızdır. Faika
18 yaşında şımarık bir kızdır. Ayaşlı, asıl adı İbrahim olan evin sahibidir
ve Faika' nın üvey babasıdır. Bu kitapta
yazarın yaşam öyküsü akıcı bir dille anlatılmıştır. Türkiye'nin o
dönemdeki durumu yansıtılmıştır.
FEHİM BEY VE BİZ
(Abdülhak Şinasi Hisar)
(Abdülhak Şinasi Hisar)
Eser,
Fehim Bey'in Ölümüyle başlar. Sonrasında yazar maziye dönerek Fehim Bey'in hayat hikayesini
anlatır. Fehim Bey kahramanı yazarın
babasının arkadaşıdır. Fehim Bey gençlik yıllarında İstanbul'a, bir devlet işi bulup yeni bir hayat kurmak için gelir. Ama ilk
zamanlar bunu gerçekleştiremez. Yine
de babasına verdiği sözün bir kısmını tutabilmek için büyük bir ev
kiralar. Bu büyük ve boş evde kemanıyla vakit geçirir. Bir zaman sonra
babasının vefatıyla kalan para, borçlarını ödemeye zor yeter. Yazar romanda
Fehim Bey'in kişilik özellikleri ile
birlikte yaşamını da aktarmaktadır. Fehim Bey tam bir Beyoğlu meraklısı, ağırbaşlı, ciddi, titiz, son derece
dakik bir insandır. Gazete meraklısı ve lüzumsuz
ama çok doğru hesap yapabilen biridir. Bu da ona bir ukalalık vermiştir. Londra'da sefaret katibi olarak görev
yapar. Tekrar İstanbul'a döndüğünde Saffet Hanım'la evlenir. Saffet Hanım;
sade, basit ve saf bir kadındır. Onunla
mutlu bir hayat yaşamaya başlar. Hariciyedeki işinden ayrıldıktan sonra
bir işyeri açar. Orada çok çalışıyormuş gibi görünse de tek başına bütün gün uyur. Bu iş yerinin
borcunu ödeyemez olunca da orayı kapatıp tuttuğu dosyalan evine getirir. Bir akrabası
dosyalan kurcalarken tüm yaptıklarının bir hayali iş olduğunu görür ve Fehim Bey'in aklından zoru
olduğunu düşünür. Daha sonraları resmi bir
dairede tercümeler yaparak geçinmeye başlayan Fehim Bey, giderek yainız-laşır
ve sağlığı bozulur. İyice yaşlanır. Kendini akıp giden zamana bırakır.
ÇANKAYA
(Fallh Rıfkı Atay)
(Fallh Rıfkı Atay)
Falih Rıfkı bu eserde
Atatürk'ün hayatı ve inkılaplarını anlatmıştır.
Atatürk'ü çok iyi bilen bir yazarın elinden çıkan bu eser, Atatürk ile
ilgili başka yerde bulamayacağımız
bilgileri de içermektedir. Falih Rıfkı'nın başlık başlık
ayırdığı bu eserin genel çerçevesi üç bölüme ayrılabilir.
Birinci bölüm çocukluk ve gençlik yılları, ikinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve üçüncü bölüm Atatürk'ün
fikirleri ve kişisel özellikleri ile ilgili yazıları içeren bölümdür.
ZEYTİNDAĞI
(Falih Rıfkı Atay)
(Falih Rıfkı Atay)
Zeytindağı,
Osmanlının son dönemleri ile Türkiye Cum-huriyeti'nin kuruluşu ve ilk dönemi arasındaki
zamanı anlatmaktadır. Eserin ismi Kudüs yakınlarındaki bir dağın isminden
gelmektedir. Burada Cemal Paşa'nın karargahı bulunmaktadır. Cemal Paşa,
İttihat ve Terakki içerisinde Talat ve Enver Paşa'larla birlikte en önemli isimler arasındadır. Talat ve
Enver Paşa'larm muhafazakar tutumuna karşılık, Cemal Paşa yenilikçi biridir. Falih Rıfkı, Cemal Paşa'nın yanında
olayları daha iyi görür ve yaşanan devri eserine açık bir şekilde yansıtır.
) DİYORLAR Kİ
(Ruşen Eşref Ünaydın)
(Ruşen Eşref Ünaydın)
Ruşen
Eşrefin 1917-1918 yıllarında edebiyat dünyasındaki Önemli isimlerle yaptığı
edebi görüşmeleri içeren eserdir. Bu görüşmelerin çoğu daha önce çeşitli gazetelerde yayımlanmış yazılardır.
Ruşen Eşrefin bu eserinde Nigar Hanım, Samipaşa zade Sezai, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit, Abdül hak
Hamit Tarhan, Süleyman Nazif,
Cenap Şehabettin, Halit Ziya UşaklıgiL Mehmet Emin Yurdakul, Refik Halit Karay,
Ahmet Ha-şim, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Ali Kemal, Fazıl Ahmet ve Hamdullah Hamdi ile
yapılan görüşmeler yer almaktadır.
FATİH-HARBİYE
(Peyami Safa)
(Peyami Safa)
"Hazırlıksız,
kulaktan dolma bilgilerle ve başkalarının yönlendirmesiyle ortaya çıkan
Batılılaşma arzusunun gerçekleşmesi mümkün olamaz." ana fikri üzerine kurulmuş olan Fatih-Harbiye romanında Peyami Safa, "Doğulu
muyuz; yoksa Batılı mı?" çatışmasını, yarattığı "Doğu-Batı
Sentezi"yle çözümlemeye çalışır. Safa, romanında kurduğu bu çatışma ortamını
dört kişiden oluşan bir modelle ifade eder: "Seçici durumunda bir kadın (Neriman), onun karşısında Doğu'yu (Şinasi) ve Batı'yı (Macit) temsil
eden erkekler ve "bilge kişilik" konumunda olan ve daha çok
yazarı temsil eden bir karakter (Faiz
Bey).
Aşk
temasının egemen olduğu bu modelde bireyler arası ikili karşıtlıklarla
Doğu-Batı çatışması tartışmaya açılır
ve roman, Doğu'yu temsil eden "Fatih" semti ile Batı uygarlığının göstergesi olan
"Harbiye"nin karşılaştırması temelinde gelişir.
Neriman, Doğu'yu
simgeleyen Fatih semti ile Batı'yı temsil
eden Harbiye arasında gelgitler yaşar. Bu ikilem Neriman'ın bir seçim
yapmasını gerektirir. Aşkın, bu karşıtlık
içerisinde bağlayıcı bir rolü vardır. Neriman bu iki kutbu temsil eden erkeklerle birliktelik yaşar ve bu
birlikteliklerin
sonunda bağlı olduğu Doğu kültürünün nimetlerinin farkına varır. Fatih semtinde ailesiyle yaşayan ve müzik eğitimi alan bir kızın Harbiye'de bir gence (Macit) âşık olması ile gelişen olaylar,
Fatih'te gerçek aşkı (Şinasi)
bulması ve öz değerlerine dönüşü ile son bulur. Neriman'ın seçimini Doğu'dan
yana kullanmasıyla yazar, maddeciliğe
karşı geleneksel değerlere bağlılığını ve Doğu felsefesiyle şekillenen
yaşam biçiminin haklılığını kanıtlama arzusunu dışa vurur.
MAHŞER
(Peyami Safa)
(Peyami Safa)
Peyami
Safa'nm l. Dünya Savaşı'mn yol açtığı bireysel ve toplumsal bunalımları konu edindiği romanıdır. Savaş
yıllarını salon köşelerinde, kadınlı erkekli eğlence gecelerinde geçiren ve ülke çıkarlarını değil de sadece kendi
ç/karlarını düşünen; devleti soymak, savaşları bahane ederek ülke dışından ülkeye kaçak mal sokmak için uğraşan insanlarla üst düzey ve askeri
rütbeli insanlardan oluşan yüksek sınıfın eleştirildiği roman,
Çanakkale'de gazi olup İstanbul'a büyük ümitlerle dönen bir gencin (Nihad) karşılaştığı bu durumun ve yaşadığı
olayların etkisiyle hayal kırıklığına uğramasını anlatır. Romanın akışı içinde Nihad, ihtilalci bir kimliğe bürünür ve
bu uğurda hapse bile düşer. Nihad parasızlık, toplumdaki insanların
tutumları ve Muazzez'le yaşadığı
aşkın etkisiyle intihara kalkışır. Ancak o sırada hayata tekrar sarılır. Nihad,
romanın sonunda Muazzez'le barışır, iş
bularak para sorununu çözer; ancak ihtilal
fikrini beyninden atamamıştır. Çünkü insanlar, Batı sarhoşluğu içinde
kendilerinden geçmiş, geleneksel değerleri;
hatta kendileri uğruna savaşan, gazi olan, şehit olan askerleri bile hiçe
sayar bir hale gelmiştir.
MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU
(Peyami Safa)
(Peyami Safa)
Matmazel
Noraliya'nın Koltuğu'nda yazar, Ferit adlı
inançsız ve maddeci bir gencin, yaşadığı parapsikolo-jik olaylar karşısında
Tanrı’ya inanmaya başlamasını, yaşad/ğı
kişilik değişimini konu alır. ikinci Dünya Savaşı sırasındaki olayların anlatıldığı Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nda, zamanın "bilimsel"
verileriyle hareket eden, psikolojik problemleri olan, zevk düşkünü ve şüpheci
karakter Ferit'in ruhsal arayışları konu edilir. Ferit'in kendini toplumdan
soyutlayarak bir pansiyona çekilmesinin
ardından başlayan mistisizme kayış, Matmazel Noraliya'nın konağında son
bulur. Gerilimin kararlı bir biçimde yükseltildiği birinci bölümün ardından arayış ve kendini buluş basamaklarının yer aldığı
ikinci ve "mükemmele ulaşma" aşamasının işlendiği üçüncü bölüm
ile olaylar mutlu sona bağlanır. Ferit'in yaşadığı çaresizliklerde ona Peyami Safa'nın kendi düşüncelerini okuyucuya iletmek için yarattığı Yahya Aziz karakteri yardım eder. Dünyayı sadece yaşanan bir yer olarak gören Ferit,
çeşitli paranormal ve mistik görüntülere maruz
bırakılır. Ferit, akılcılığın tükendiği noktada devreye giren mistik anlayışın
egemen olduğu görüntülere kendini kaptırır. Ferit'te yaratılan ruh-madde
çatışması; paranormal görüntüler, Yahya Aziz'in açıklamaları ve Matmazel
Noraliya'nın anılarını yazdığı defter yardımıyla ruhun galibiyeti ile son
bulur.
YALNIZIZ
(Peyami Safa)
(Peyami Safa)
Toplumsal karakterleri ile
biyolojik kişilikleri arasındaki çatışmaların kurbanı olan üç genç
kızın (Selmin, Meral, Feriha) öyküsünün anlatıldığı roman, manevî değerlerin zarar
görmesi sonucu bireyin yaşayacağı sıkıntıların
maddeci görüşlerle çözümlenemeyeceği ger-çiğini kabul etmeyenlerin
sonunda yalnızlığa düşüp hüsrana uğrayacağı
düşüncesi temelinde kurulmuştur. Roman
kahramanlarından Samim'in, gerçek
dünyanın değersizliği karşısında, İdeal dünya olarak hayai ettiği ve "Simeranya"
adını verdiği ütopik dünyaya ait tasarısının büyük ölçüde işlendiği Yalnızız, esas itibariyle düşünsel
yanı ağır basan bir romandır. Yazar romanını bir düşünce üzerine kurmuş, figürlerini de o düşüncenin temsilcileri olarak tanıtmıştır. Bu düşünce,
Düalizm (İkilik) düşüncesidir.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
(Peyami Safa)
(Peyami Safa)
"Dokuzuncu Hariciye
Koğuşu", hasta bir gencin psikolojisini, kötü bir hastalık karşısında
insanın çaresizliğini ve karamsarlığını işleyen "otobiyografik bir ro-marTdır.
Yazarın, bu romanı yazmasında gençliğinde geçirdiği
rahatsızlıkların payı olduğu düşünülmektedir. Peyami Safa romanda,
psikolojik çözümlemelere, ruh tahlillerine ağırlık vermiştir. Olaydan çok,
olayların insanlar üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur. Hasta genç (yazar), annesi İle kenar mahallelerin birinde
virane ahşap bir evde yaşamaktadır. Hastalığı (kemik veremi) nedeniyle ruhsal
bunalımlar yaşayan genç, sürekli olarak,
hastaneye pansumana gitmek zorundadır. Genç, annesiyle birlikte eski
bir evde oturmaktadır. Pansumandan döndüğü
bir gün Erenköy'deki uzaktan
akrabalarına gitmeye, orada dinlenmeye karar verir. Erenköy'deki köşk,
çok güzel bir yerdir. Gencin akrabası olan Paşa, gence değer veren eski bir emeklidir. Nüzhet, gencin sevdiği; ancak hiçbir zaman sevdiğini söyleyemeyeceği
şımarık bir Paşa kızıdır. Erenköy'de onunla
geçirdiği günler hem çok güzel hem de
üzücüdür. Paşa'nın eşi olan Yenge, Dr.
Ragıp'la Nüzhet'in arasında
hemen söz kesilmesini istemektedir. Nüzhet ise bu konuda ne düşündüğünü
belli etmemekte, hasta gencin duygularıyla oynamaktadır. Yengesinin Nüzhet'e
mikrop geçebileceği uyarısını duyan hasta
genç, evine dönmeye karar verir. Bir yandan yaralarının ve ağrılarının artması bir yandan manevi üzüntüleri gencin sık sık doktora gitmesine neden
olur. Dr. Mithat bu
konuda gencin en büyük yardımcısıdır. En kötü
zamanlarında hep o yanındadır. Nihayet bir gün korktuğu başına gelir ve ayağının kesileceğini öğrenir. Çok
üzülmüştür. Bu üzüntüyle hastane odasında bayılır. Gencin bayılmasından
etkilenen Operatör kasaplardan farklı olmaları gerektiğini söyleyip
gence, üç aylık bir tedaviyle bacağın kurtarılması için hastanede kalması gerektiğini söyler. Genç, bunu kabul etmek
zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'na yatırılır, Burası ona hapishane gibi gelir ve çok
korkutucudur. Zor geçen günlerin
sonunda ameliyat günü geiir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor,
gence, bacağının kurtulduğunu; ancak yere basamayacağım söyler. Artık
o sakat bir insandır. Bunu düşünmek hayatı daha
zor hale getirmektedir. Bu arada Nüzhet'in düğün davetiyesi gelmiştir.
Nüzhet, Dr. Ragıp Bey'ie evlenip Berlin'e gidecektir. Gencin de hastaneden
taburcu olma günü gelmiştir. Yaşam onu iyice korkutmaktadır. Ancak kuvvetli olması gerektiğini düşünmektedir.
Hastaneden çıkma günü gelir, yanında annesi, Dr. Mithat Bey ve arkadaşı vardır.
AGANTA BURİNA BURİNATA
(Halikarnas Balıkçısı /
Cevat Şakir Kabaağaçlı)
(Halikarnas Balıkçısı /
Cevat Şakir Kabaağaçlı)
Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinfenerek
deniz hikâyeleri kaleme alan Cevat Şakir'in "Aganta Burina Burinata" adlı eseri onun eserlerinin
genel özel-ilklerini yansıtmaktadır. Cevat Şakir, bu eserinde deniz sevgisini, denizcilerin yaşadığı zorlukları,
güzellikleri dile getirmiştir. Anı
biçiminde oluşturulan eserde, deniz bir kahraman gibi işlenmiş; bu yüzden
yayınlandığı dönemde bir hayli ilgi görmüştür.
HUZUR
{Ahmet
Hamdi Tanpınar)
Huzur; Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının roman,
hikâye, şiir, deneme, makale gibi edebiyatın çeşitli alanlarında eserler veren Ahmet Hamdi Tanpmar'ın en önemli romanıdır. Eser, olay ve karakter romanı
olmaktan çok karışık ruh hallerini betimleyen bir yaşantı romanıdır.
Dört bölümden oluşan eserin her bölümü bir roman
kahramanının adını taşımaktadır: İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz. Romanın başkahramam
Mümtaz'dır. Diğer kahramanlar Mümîaz'm çevresindedirler. Romanın birinci bölümde olaylar bir gün
içinde geçer. İkinci ve üçüncü bölümlerde bir geriye dönüşle Mümtaz, Nuran ve Suat arasında daha önce
geçmiş ve Suat'ın kendini asmasıyla sona
eren aşk maceraları anlatılır. Dördüncü bölümde hastalığı ağırlaşmış ağabeyi
İhsan için bir sabah vakti İlaç bulmaya
koşan Mümtaz, ölü Suat'ın hayaliyle karşılaşır. Ruhsal bunalım geçiren Mümtaz
kötü bir halde eve gelir. Radyo, H. Dünya Savaşı'nm başladığı haberini verir.
Böylece roman biter.
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Ahmet
Hamdi Tanpmar'ın önemli eserlerinden biri olan yapıt; Abdülhamit devrinde
İstanbul'da doğan, böylece Tanzimat, Meşrutiyet, savaş yılları ve Cumhuriyet
devrini yaşayan, bütün bu dönemlerin aksayan yönetimini, manasız bürokrasi çarklarını ve ahlâki ilişkilerini kaybetmiş insanlarını bütün çelişkileriyle, fakat saf
ve iyi niyetli bir dille anlatan Hayri irdal'ın diliyle yazılmıştır. Roman Hayri İrdaPla Halit Ayarcı'nın birlikte
kurdukları "Saatleri Ayarlama
Enstitüsü" etrafında işlenir. Toplumda hiçbir fonksiyonu olmayan
bürokratik kurumların sembolü olan bu
enstitü Halit Ayarcı'nın menfaatlerine göre gelişir; büroları,
bankaları, dernekleri olan büyük bir bürokratik
çark hâlini alır. Hayri İrdal ise yaptığı işin faydasına ve büyüsüne öylesine
kendini kaptırmıştır ki, Halit
Ayarcı'nın kendini sürekli aldattığının farkında bile değildir.
SAHNENİN DIŞINDAKİLER
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Eserlerinin
başlıca konuları, İstanbul, zaman fikir, rüya, Doğu ve Batı medeniyeti olan
Ahmet Hamdi Tanpınar; "Sahnenin Dışındakiler" adlı romanında Milli
Mücadele Dönemi İstanbul'unu
romanın başkahramam olan Cemal vasıtasıyla
anlatmıştır. Bu yapıt siyasi meselelerin fazlaca yer aldığı bir
romandır. Romanda eserin başkahramam Cemal'in gözüyle İstanbul'un işgal yılları anlatılmaktadır. Eserin
başlığı, yani sahnenin dışı
İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı'nm cereyan ettiği
Anadolu'dur. Yapıtta
aşk da ihmal edilmemiştir. Cemal,
eserin diğer önemli kahramanı
Sabiha'yı sevmektedir. Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını temsil eder.
Tiyatroyla ilgilenir, kadın hakları
konusunda mücadele verir.İhsan, Süleyman
Bey, Nasır Paşa, Kudret Bey,
Muhlis Bey, Muhtar, Tevfik Bey eserin diğer kahramanlarıdır.
ABDULLAH EFENDİ'NİN
RÜYALARI
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Beş
hikâyeden oluşan yapıt, Ahmet Hamdi Tanpmar'ın 1943'te kaleme aldığı hikâye
kitabıdır. Yapıtta yer alan beş hikâyede de yazar, değişik kişiler gibi görünerek kendi iç dünyasının kargaşalarını anlatır. Tanpınar, bu
beş hikâyesinde bir şair sezgisi ve fikir adamı
dikkatiyle hikayeciden çok özlü bir denemeci olarak karşımıza çıkar.
BEŞ ŞEHİR
(Ahmet
Hamdi Tanpınar)
Ahmet
Hamdi Tanpınar deneme tarzında kaleme aldığı "Beş Şehirln konusu için :
"Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır." der. Türk
edebiyatı İçin önemli bir yere sahip olan
bu eserde Tanpınar; Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul gibi Türk dünyası
için beş önemli şehrin panoramasını çizer.
KAYIP ARANIYOR
(Sait Faik Abasıyamk)
(Sait Faik Abasıyamk)
Yazarın
iki romanından birisidir. 1953 yılında yayımlanan bu romanda, yazarın hikayeci
kişiliğinin izleri vardır. Romanın başlıca kahramanları: Nevin, Cemal, özde-rnir, Biletçi Çocuk, Konsolos
Vildan Bey ve Kamarot İrfan'd ı r.
Cemal,
bir halk çocuğudur. Nevin ise birkaç dil bilen, yurt dışında eğitim görmüş bir kadındır. Bir vapur yolculuğunda aralarındaki uçurumu dikkate almadan
sohbet ederler. Nevinle Cemal evlenmeyi düşünürler. Fakat ailelerinin
buna karşı çıkacağını da bilirler. Konsolos
Vildan, Nevin'in babasıdır. Nevin daha önceleri Özdemir Bey'le evlidir.
Özdemir, eşini aldattığı için Nevin ondan ayrılır. İstanbul'da tiyatro kurma
girişiminde bulunur ama başarılı
olamaz. Cemal'ie Nevin bu arada
evlenmeye çalışırlar, ama Nevin'in annesi buna izin vermez. Nevin, Ankara'ya
döner, kocasından ayrı-iır. Anadolu'ya giden bir trene biner ve uzakiaşır.
Adını değiştirir. Bunun üzerine babası her gazeteye "Kayıp
Aranıyor" ilanı verir, ama kayıptan haber yoktur.
KURTLAR SOFRASI
(Attita İlhan)
(Attita İlhan)
Attila İlhan'ın romanıdır.
Romanın kahramanı Mahmut Ersoy, Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı "Birlik" gazetesinde
yazardır. Atatürk'ün devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun
karşısında çıkarcılar, karaborsacılar
vardır. Mahmut, bu çıkarcılar tarafından öldürülür. Cinayet, Mahmut'un sevdiği
Ümit'in yardımı ile çözülür ve roman Mahmut'un şu sözü hatırlatılarak biter:
"Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır."
TÜTÜN
ZAMANI
(Necati Cumalı
(Necati Cumalı
Olay, Kavata göçmenlerinden Recep ailesi içinde geçer. Yazdır
ve Urlalılar ilçeden bağlara, tütün tarlalarındaki çardaklara taşınmıştır.
Recep Ağa, büyük kızı Ze-liha'yı
hemşehrisi ve bağ bahçe sahibi Bekir'le evlendirmek niyetindedir. Zeliş
ise Cemal'İ sevmektedir. Bunu duyan Bekir, Zeliş'i kaçırmaya karar verir, ama
Zeliha, Cemal'te kaçar. Recep Ağa, önce Cemal'den davacı olur. Komşuların araya girmesiyle davadan vazgeçer
ve Zeliha ile Cemal evlenip İzmir'e giderler.
KÜÇÜK AĞA (Tarık Buğra
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı ordusunun dağılmasıyla devlet işgal altındadır.
İstanbul'dan Akşehir'e gönderilen Mehmet Reşit Efendi, gittiği yerde "İstanbullu
Hoca" adıyla tanınır. Akşehir'de halkın İstanbul'a bağlı kalmasını sağlayan
Hoca, hutbelerde Hilâ-fet'ten ve padişahtan
yana konuşur. Anadolu illeri birer birer Kuvayi Mİlliye'ye katılırken Akşehir
bunun dışında kalır. Kuvayi Milliye İstanbullu Hoca için Ankara'da vur emri
çıkarınca Hoca, karısını bırakarak Çakırsaray çetesine katılır. Artık
İstanbullu Hoca değil, "Küçük Ağa" olmuştur.
Ancak bir süre sonra Kuvayi Milliyeciler yerini öğrenir ve baskın yaparlar.
Ama Küçük Ağa yanına aldığı bir grup adamıyla kayıplara karışır. Salih savaş
sonrasında arkadaşı Niko ile zamanını meyhanede geçirmektedir. Bir gün bu meyhane
de Rumların gizli toplantısına şahit olur
ve asıl amaçlarını öğrenir. Akşehir'de Hoca'yt, yani Küçük Ağa'yı yakalaması
için Salih görevlendirilir. Salih uzun arayışlardan sonra Küçük Ağa'yı bulur.
Onunla konuşarak Küçük Ağa'yı Kuvayi Milliye safına çeker. Küçük Ağa Salih'le
birlikte Kuvayi Milliye için çarpışmaya başlar. Roman Küçük Ağa'nın bir
çarpışma sırasında yaralanmasıyla son
bulur.
KÜÇÜK AĞA ANKARA'DA
(Tarık Buğra)
(Tarık Buğra)
Küçük Ağa romanının devamı oian
bu eserde; Küçük Ağa, eşini ve çocuğunu getirmesi için Akşehir'e Salih'i
yollar. Salih burada Küçük Ağa'nın eşinin başka biriyle evlendirildiğini öğrenir. Bu nedenle tekrar Küçük Ağa'nın yanına dönmek
istemez. Bu sırada Küçük Ağa'nın istanbullu
Hoca olduğunu Akşehirliler Salih'ten öğrenir. Salih Küçük Ağa'nın yanına dönmez
ve kayıplara karışır. Küçük Ağa; İsmet Paşa'nın Batı Cephesi kumandanlığından
alınmasını isteyerek bütün kuvvetleriyle Ankara'ya yürüyen Çerkez Ethem'i
engellemek ister. Kuvayi Milüyeyi
bilgilendirir. Bu çabaları nedeniyle Mustafa Kemal tarafından Ankara'ya çağırılır. Fevzi Paşa'nın korumasıyla bir süre sonra Akşehir'e gider.
Karısının başkasıyla evlendiğini, şimdi de ağır hasta olduğunu görür. Karısına kendi hakkında bilgi vermez.
Ankara'ya döner. Doktor Haydar Bey,
oğlu Mehmet'i Küçük Ağa'ya getireceğine
dair söz verir ve roman biter.
İBİŞ'İN RÜYASI
(Tarık Buğra)
(Tarık Buğra)
Romandaki erkek kahraman Nahit, kantolarıyla ünlenen
ve birçok hayranı olan Hatice adlı oyuncuya aşık olur. Ancak evli olduğu için bunu gizler. Öte yandan Nahit'in
işsizliğine acıyıp yanında işe aldığı aktör Sadi, Nahifi kıskanıp Hatice'yi ayartmaya kalkar. Nahit de intikam
almak için Sadi çok sarhoşken, onu seyircilerin karşısına çıkarıp rezil eder.
Bu olaylar üzerine Hatice intihar eder ve Nahit yine eski yalnızlığına döner.
KEŞANLI ALİ DESTANI(Haldun
Taner)
Keşanlı Ali, gecekonduları koruyan
ve onların çeşitli sorunlarına çözüm arayan bir kabadayıdır. Evlendiği gece
ona düşman olan Manyak Cafer'in gecekonduları yakmaya
çalışması nedeniyle namını korumak için Cafer'in karşısına çıkar. Manyak Cafer, silahla Keşanlı Ali'yi yaralasa da onu engelleyemez. Boğuşma
sırasında Cafer vurulur. Ali polisler tarafından tutuklanır. Keşanlı
Ali yeni evlendiği yavuklusuna doyamadan ayrılmak zorunda kalır.
ESİR ŞEHRİN İNSANLARI
(Kemal Tahir)
(Kemal Tahir)
1914 Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonra Kamil Bey, karısı Mermin ve kızı Ayşe ile birlikte
İspanya'dan İstanbul'a döner ve
Bağlarbaşı'nda babasından kalma köşkü
onartarak oraya yerleşir. Bu esnada Galatasaray Lisesi'nden arkadaşı
Ahmet, Kamil Bey'den kendilerine yardım
etmesini ister. Kamil Bey, Nedime
Hanım'ın çıkardığı
Karadayı gazetesinde ülkenin sorunlarıyla ilgili yazılar yazmaya başlar.
Düşman güçlerine ait saldırı pianını eie geçiren Nedime Hanım ve arkadaşları bunu Anadolu'ya ulaştırmaya çalışır. Bu işi bizzat Kamil Bey üstlenir ve bir
süre sonra yakalanır ve tutuklanır. Sorguya çekilir. Nedime Ha-nım'ın
yaptıklarını anlatması istenir. Kamil Bey sorumlu bir aydın olduğundan dolayı
İstanbul hükümetinden iş verilmesine rağmen
Nedime Hanım'ı ele verecek hiçbir
şey anlatmaz.
YORGUN SAVAŞÇI
(Kemal Tahir)
(Kemal Tahir)
1908 Meşrutiyet ile
Mütareke Devri (1918-1922) arasındaki
olaylardan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşla-rı'nın getirdiği
rahatsızlıktan dolayı yorgun savaşçılar toparlanıp
mücadeleye başlar. İşgal altındaki İstanbul'da Yüzbaşı Cemil'in teyze kızı Neriman'la evlenmesine paralel başlayan olaylardan kurtulmak isteyen
yorgun savaşçıların Anadolu'ya
geçmeleriyle gelişir. Böylelikle
Mustafa Kemal saflarına katılarak güç kazanırlar, bilinçli hale gelirler.
Kurtuluş Savaşı'nı kesinlikle müjdeleyen milli bir güven ortamı
yaratırlar.
DEVLET ANA
(Kemal Tahir)
(Kemal Tahir)
Eser,
adını kahramanı Devlet Hatun'dan alır. Dört bölüme ayrılmış olan eserde
Osmanoğullarmın tarih sahnesine çıkışı, savaşçı dervişler, hilebaz kişiler
anlatılmaktadır. Şeyh Edebalİ ve
Yunus Emre gibi tanınmış kişilerle
maceranın, aşkın, inancın, tarih ve masal potasında eritilmesiyle
oluşan yazılar eseri oluşturmaktadır.
İNCE MEMED
(Yaşar Kemal)
(Yaşar Kemal)
İnce Memed
Dikenlidüzü köyünde bir çocuktur. Abdi Ağa'dan
çok zulüm görür ve köyden kaçar. Dağlara çıkıp eşkiya olur; ama çok iyi bir ruhu vardır. İyinin yanındadır.
Dağlara sevgilisini de çıkarır; ama annesini ve sevgilisini öldürürler. Toroslarda birçok maceraya şahit olur. İnce Memed'i ne jandarmalar ne de askerler
yakalayabilirler. Çok iyi bir
nişancı, hızlı ve çeviktir. Köylüye zulmeden
ağlara düşmandır ve köylü de onun yanındadır ondan güç alır. Gün gelir
Abdi Ağa'yı öldürür.
YER DEMİR GÖK BAKIR
(Yaşar Kemal)
(Yaşar Kemal)
Yazar,
Yer Demir Gök Bakır'da sadece köylülerin içinde bulunduğu dönemde yaşadıkları çaresizliği anlatmakla kalmamış, onların bu zorluklar sonucunda bir
ermiş yaratıp, ona sığınmalarının
öyküsünü de okuyucu-
ya
aktarmaya çalışmıştır. Yani o, köylünün bulunduğu zor durumu, törelerin onların
üzerinde oluşturduğu korku dolu
baskıyı köylünün düşleri sayesinde oluşan bir mitos
aracılığıyla hafifletmiş. Böylece o dönemde yaşanılan gerçeklerin keskinliğini
hayal gücünün ürünü olan mitoslarla
yumuşatmıştır.
EKMEK KAVGASI
(Orhan Kemal)
(Orhan Kemal)
Adını, Orhan
Kemal'in aynı adlı öyküsünden alan Ekmek Kavgası, Türk ve dünya edebiyatından
seçilmiş, konusu emek olan öyküleri kapsıyor, öykülerin sıralanışında belirti bir devamlılık ilkesinin güdüldüğü
kitapta, işçi ve emekçilerin iş sürecindeki
sorunlarını, gündelik yaşamdaki sıkıntılarını veya sevinçlerini ernek ve
sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiden
patlayan grev ve direnişleri anlatan Öyküler yer alıyor.
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
(Nazım Hikmet)
(Nazım Hikmet)
Nazım Hikmet,
Memleketimden İnsan Manzaralan'nı 1941'de
Bursa Cezaevi'nde yazmaya başlamıştır. II. Meşrutiyeî'ten II.
Dünya Savaşı
sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsünü (1908 -1945} bu kitapta
destanlaştırmıştır. Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı
Memleketimden İnsan Manzaraları;
şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan olmayan ve hepsini içeren yeni bir
türün habercisi olmuştur. Beş cilt halinde
yayımlanan ve yaklaşık yirmi bin mısra olan bu yapıt, Nazım Hikmet şiirinin doruğunu
oluşturmaktadır. Nazım Hikmet
yapıtıyla ilgili ön tasarısını şöyle
açıklamaktadır:
1.
İstiyorum ki okuyucu on iki bin mısrayı bitirdikten
sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden
geçmiş olsun
sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden
geçmiş olsun
2. İstiyorum ki bu insan mahşerinin
ifadesi okuyucuy
la muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu
anlatsın
la muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu
anlatsın
3. İstiyorum ki İkinci planda,
Türkiye cemiyetini çevre
leyen dünya, muayyen bir devrede anlaşılsın
leyen dünya, muayyen bir devrede anlaşılsın
4. İstiyorum ki nereden gelip,
nerede olduğunu, nere
ye gidildiği sorusuna, sahamın İçinde azami imkan
larla cevap verilsin
ye gidildiği sorusuna, sahamın İçinde azami imkan
larla cevap verilsin
KUYUCAKLI YUSUF
(Sabahattin Ali)
(Sabahattin Ali)
1903
senesi sonbaharında Aydın'ın Nazilli ilçesi Kuyu-cak köyünde eşkıyalar bir evi basar ve evdeki kan-ko-cayı öldürür. Soruşturmaya gelen kaymakam dokuz yaşındaki
Yusuf'u evlat edinir. Kaymakam, karısı Şahin-de'nin
yüzünden kendisini içkiye ve kumara vermiştir.
Fabrikatör
Hilmi Bey'e üç yüz yirmi altın borçlanmıştır. Zamanla Yusuf
ve kaymakamın kızı Muazzez büyür. Kasaba kabadayısı Şakir, Muazzez'i rahatsız edince Yusuf tarafından dövülür. Daha sonra kaymakam Yusuf ile Muazzez'i evlendirir. Yusuf'u Edremit'te
tahrirat katibi yapar. Bir süre sonra gelen yeni kaymakam, Şakir'in ve babasının yakın dostudur. İzzet Bey adındaki bu
yeni kaymakam Yusuf'u görevden alır
ve süvari tahsildarı yapar, artık Yusuf sürekli dışarıdadır. Bu arada Şahinde Hamm'ın evi kaymakam ve ileri geienlerin çaigı
çengi yeri olmuştur. Muazzez de iffetini yitirmek üzeredir. Bir akşam Yusuf eve gelir, evdeki herkesi öldürür.
Karısını gömen Yusuf atına atlar ve dağlara gider.
BİR
BİLİM ADAMININ ROMANI
(Oğuz Atay)
(Oğuz Atay)
Ülkemizde
pek benimsenmemiş bir dalda yani biyografik roman
türünde, Oğuz Atay'ın, kendine özgü üslubu ve kurgusuyta yazdığı bir romandır.
Bu romanda Atay kendi hocası da olan Mustafa
inan'ı anlatmıştır. Fakir bir halk çocuğunun uluslararası ün sahibi
bilim adamı olma yolundaki zorlu serüvenini sergilenirken toplumsal eleştiri
kalıplarını da zorlamıştır. İnan'ın yaşamından
kesitler veren bu romana fotoğraf albümleri de eklenmiştir.
TUTUNAMAYANLAR
(Oğuz Atay)
(Oğuz Atay)
Tutunamayanlar'da
iki baş karakter vardır. Selim Işık ve Turgut Özben. Turgut Özben küçük burjuva yaşamının içine gömülmüş genç bir mühendistir.
Arkadaşı Selim Işık'ın intiharını bir
gazete haberinden öğrenir ve sarsılır.
Turgut, Selim'in intiharının sebebini araştırmaya girişir. Öncelikle Selim'in
diğer arkadaşlarından Metin ve
Esat'la görüşür. Başlangıçta karanlıkta olan Selim'in karakteri bu görüşmeler sonucunda aydınlanmaya
başlamıştır. Metin ve Esat'ın arkasından Süleyman Kargı'yı bulur. Süleyman, Selim'in yazdığı altı yüz mısraiık
şiiri Turgut'a verir. Bu şiirden ve Süleyman Kargı'nın izlenimlerinden Selim'in
duygulu, olumsuz, sabırsız ve yaşantısında cansız olduğu anlaşılmaktadır. Turgut Özben, Selim ile ilişkisi olan Günseli
isimli bir kızla tanışır. Günseli'nin anlattıklarıyla birlikte Selim'in
"Tutunamayan İnsan" kimliği aydınlanmaya devam ediyordur. Derken Selim'in günlüğü ortaya çıkar ve karanlıkta kalmış ufak noktalar, bu günlük ve
Selim'in son günlerinde yazdığı "Türk Tutunamayaniar Ansiklopedisinde anlatılan kişiler aracılığıyla
sonuca ulaşır. Turgut Özben, Seüm'in
hayatı üzerine yoğunlaştırdığı düşünceler sonucunda kendi benliğini
tanımaya başlar. O da tutu n mayan l ard ar
biridir. Hayatını sıradan alışkanlıkların yönettiğini fark eder. Evinden
ayrılır, bir trene biner ve gözden kaybolur.
BU ÜLKE
(Cemil Meriç)
(Cemil Meriç)
Cemil
Meric'in "Bu Ülke" adlı eseri Meric'in sürekli etrafında dolaştığı Doğu-Batı sorunu yanında, sağ-sol kutuplaşmasına ve kalıplaşmasına ilişkin önemli
tespit ve karşı çıkışları da içermektedir. Eserde Cemil Meric'in kullandığı ağır dil göze çarpar. Bu Ülke Meric'in
düşüncelerinden, izlenimlerinden, duygularından oluşan bir eserdir.
Meriç, eserinde kendini anlamak ve anlatmak için kaleme aldığı yayımlanmış ya
da yayımlanmamış yazılarını da okuyucusuyla
paylaşır. Bu
Ülke Meric'in "aynı
kaynaktan fışkırdılar" dediği eserler dizisinin önemli bir halkasıdır. O, Bu Ülke için: "Bu sayfalarda hayatımın
bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim,
bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki hayat denen mülakata bu
kitabı yazmak için geldim." der.
SESSİZ
EV
(Orhan Pamuk)
(Orhan Pamuk)
Selahattin
Bey'in karısı Fatma Hanım İttihat ve Terakki idaresi ile anlaşamadığı için İstanbul'dan ayrılır. Gebze'ye giderek Cennethisar'da köhne ve büyük bir
eve taşınır. Fatma Hanım yalnız
başına yataktan kalkama-yan ve yürüyemeyen bir kadındır. Bundan dolayı yanına
Cüce Recep lakaplı bir bakıcı alır. Fatma Hanım'ın üç torunu bir haftalığına bu büyük eve gelirler. Torunlarından Faruk tarihçidir. Nilgün üniversitede
Metin ise lisede öğrencidir. Faruk her sabah Gebze Kaymakamlığına
gider orada araştırmalar yaparak vaktini geçirir. Torunlardan Metin çocukluk arkadaşı Vedat'la birlikte zengin aile çocuklarıyla gezmektedir. Nilgün ise
her gün etinde bir kitapla sahile
gider. Dönüşte bir Cumhuriyet Gazetesi alır ve eve geçer. Cüce Recep'in Hasan adında bir yeğeni vardır. Hasan Nilgün'e aşıktır,
ama Nilgün'ün solcu olduğunu düşünmektedir. Bunu kendi arkadaşlarına anlatır. Arkadaşları Nilgün'e ilgi
duyduğu için Hasan'a kızarlar. Nilgün'ü cezalandırmak için plan yaparlar. Hasan durumdan Nilgün'ü haberdar etmek
ister. Fakat Nilgün buna inanmaz. Hasan'a "pis faşist" diyerek hakaret eder. Hasan bunun üzerine Nilgün'ü döver. Cüce Recep ile bir eczacı hanım Nilgün'ü eve
götürürler. Nilgün eczacının hastaneye gitme fikrini reddeder. Üç
kardeş ertesi gün İstanbul'a dönmeye karar verir.
Nilgün o sabah yatağa uzanır ve bir daha uzandığı yerden kalkamaz.
Beyin kanamasından ölür. Fatma Hanım
olanlardan habersiz torunlarıyla vedalaşmak için üst katîa
beklemektedir. Hasan ise trene binerek Cennethisar'dan
ayrılır.
BEYAZ GEMİ
(Cengiz Aytmatov)
(Cengiz Aytmatov)
Romanda annesi ve
babası tarafından terk edilmiş bîr çocuğun
Mümin Dede'siyle geçirdiği günler anlatılmaktadır. Mümin Dede'nin bir
de Nine adında ikinci karısı vardır. Bu, her
anı değişik bazen neşeli bazen sinirli olan bir kadındır. Diğer kahramanlar
Orazkul ve karısı Bekey Hala; Seydahmet ve karısı Gülcemai'dir. Orazkul içkiye düşkündür ve çocukları olmadığı için
her gün Bekey Hala'yı dövmektedir. Bu üç aile ıssız San Taş vadisinde yaşamaktadır.
Bir gün bu ıssız vadiye bir satıcı gelir. Kadınlar eşyaların hepsine
bakar fakat paraları olmadığı için hiçbir
şey alamazlar. Mümin Dede ise torununa bir okul çantası alır. Artık çocuğun
dürbününden başka bir de okul çantası vardır. Çocuk bu
duruma çok sevinmiştir. Çünkü kardeş ve yaşıtı olmadığından bu iki eşyaya hayallerini anlatacaktır.
Eşyalarıyla birlikte Işık Göl'üne hayvanları otlatmaya gider. Dürbünüyle uzaktaki okuluna bakar, sonra gelen beyaz gemiye. Kendini bu görüntüye kaptırır ve danaları unutur.
Ninesinin bağırtısıyla hemen düş
dünyasından gerçek hayata döner; ama
bu uzun sürmez. Çocuk için beyaz gemiyi ve uzaktaki okulunu seyretmek
en güzel eğlencedir çünkü
GÜN OLUR ASRA BEDEL
(Cengiz Aytmatov)
(Cengiz Aytmatov)
Ayîmatov'un
anlatım gücüyle "İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım." mesajını
verdiği romanın başkahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya
başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olayiar, gerçekte
bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Yedigey'in çok eski ve
yakın arkadaşı olan Kazangap ölür. Onun
için bir cenaze töreni düzenlerler. Bu törene Kazangap'ın şehirde oturan oğlu ve kızını da çağırırlar. Kazangap'ın cenazesini mezarına götürürken,
Yedigey kendisinin ve milletinin geçmişini acı-îatlı, düşündürücü yanlarıyla
bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün 'asra bedel bir gün' olur onun için.
Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanlar'ın kutsal mezarlığına götürdükleri zaman,
orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine
izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak
araştırması sonunda kozmonotlar,
uygarlık düzeyi dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfeder. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat
daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı
gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler.
KORKUNÇ YILLAR
(Cengiz Dağcı)
(Cengiz Dağcı)
Yazarın
kendi hayat hikâyesine dayanan roman henüz
öğrenci iken, askere alman
ve İkinci Dünya Savaşı'na sürülen Kırımlı
bir gencin başından geçenleri konu edinir.
Roman, Teğmen Sadık Turan'm hatıraları olarak anlatılmaktadır. Almanlara karşı savaşırken, Sadık Turan esir düşer.
Alman esaret kamplarında birbirleriyle ilgilenmeye çalışan bir avuç Türk soylu askerin ayakta kalmak için girdikleri mücadeleler anlatılır.
Savaşın ve esaretin bütün acıları,
karanlık yüzü bu insanların çektiklerinde
yansıtılır. Otuz bin kişilik esir kampında ayakta kalabilenlerin sayısı sınırlıdır bunların bir kısmı
Yahudi sanılarak Alman askerleri
tarafından öldürülmüştür. Derken, bir gün Almanların esir kamplarındaki
Türk soyluları ayırarak bir birlik kuracakları
ve Sovyetlerin işgali altındaki
Türk yurtlarını kurtarmak üzere savaştıracakları duyulur. Şüpheler, endişeler, tereddütler, büyük bir heyecan ve ümide
karışır. Rus üniformaları çıkartılır.
Aiman üniformaları giyilir; Türkistan Kurtuluş Lejyonu kurulmuş olur.
Ancak, ümitlerin
hayale dönüşmesi fazla sürmez. Almanların savaşı kazansalar bile Türk
yurtların: kurtarmak gibi bir meseleleri
olmadığını çabuk anlarlar. Teğmen Sadık Turan, savaş sonunda, yurdunu,
bütün İnsanlarıyla birlikte kaybetmiştir.
Kırım'ı ancak hayalinde yaşatabilecek olan genç insan, İtalya'da bir otelde otururken,
bütün bu olup bitenlerden sonra yaşamak isteğini
kaybediyor gibidir.
ONLAR DA İNSANDI
(Cengiz Dağcı)
(Cengiz Dağcı)
Roman,
yazarın kendi köyünde geçmektedir. Bu köy vasıtasıyla Kırım'ın Ruslar tarafından nasıl ele
geçirildiği,
nasıl Ruslaştırıldığı anlatılır. Eserde pek çok milletin bir arada yaşadığı topraklarda
yaşanan eziyetler ve zulüm konu
edilmektedir. Eserin başkahramanı kırk beş yaşlarında
bir Kırım köylüsü olan Bekir'dir. Bekir'in Esma isimli bir eşi ve Ayşe isimli bir kızı vardır. Bekir, İvan ve Kala Mata adlı iki Rus'a tarlasında iş verir.
Köylü bu durumu kabullenmez. Köylü,
köyde meydana gelen bazı kötü olayların Rusların uğursuzluk
getirmesinden kaynaklandığını düşünür. Köy
zamanla başka Rusların da gelmesiyle
Türkler için yaşamın zorlaştığı bir yer olur. Pek çok ev, dükkan yağma edilir. Karşı gelenlere işkenceler yapılır.
Pek çok köylü öldürülür. En sonunda köyde
bulunan herkes köyden kovulur ve köye göçmen
Ruslar yerleştirilerek köy Rus köyü haline getirilir.
Yanlış Batılılaşmayı İşleyen Romanlar
Felatun
Bey ile Rakım Efendi: A. Mithat Efendi
Araba
Sevdası: Recaizade
Mahmut Ekrem
Şıpsevdi:
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Mürebbiye:
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kiralık
Konak: Yakup Kadri Karaosrnanoğlu
Yaprak Dökümü: Resaî Nuri Güntekin
Sözde Kızlar: Peyami Safa
Fatih-Harbiye: Peyami Safa
Kurtuluş
Savaşını Konu Alan Romanlar
Ateşten
Gömlek: Halide
Edip Adıvar
Vurun Kahpeye: Halide Edip Adıvar
Yaban:
Yakup Kadri
Karaosrnanoğlu
Ankara:
Yakup Kadri
Karaosrnanoğlu
Küçük
Ağa: Tarık Buğra
Yorgun
Savaşçı: Kemal
Tahir
Halas:
Mehmet Rauf
Dikmen Yıldızı: Aka Gündüz
|
ESER YAZAR SÖZLÜĞÜ
|
|
Abdullah Efendi’nin Rüyaları
AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Acı Tütün Necati Cumalı
|
|
Acımak REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Açlık Kunt Hamsun
|
|
Adamın Biri Cahit
Külebi
|
|
Ademoğlu Neredeydin Heinrich Böll
|
|
Afife Anjelik Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Aganta Burina Burinata CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Aile Toplantısı T. S.
Elıot
|
|
Akıle Hanım Sokağı HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Akın Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Akından Akına Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Akif Bey NAMIK KEMAL
|
|
Akşam Güneşi REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Alemdağında Var Bir Yılan Sait Faikabasıyanık
|
|
Ali Nazmi Bey’in
Alafrangalığı Ve Şeyhliği Abdülhak
Şinasi Hisar
|
|
Altı Işık ZİYA GÖKALP
|
|
Anadolu Notları REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
And ÖMER SEYFETTİN
|
|
Andromakhe Euripidies
|
|
Andromaque Racıne
|
|
Anna Karenina Tolstoy
|
|
Antigone Sophokles
|
|
Antikacı Dükkanı Charles Dıckens
|
|
Araba Sevdası Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Arada Behçet Necatigil
|
|
Asilzadeler ÖMER SEYFETTİN
|
|
Aşıkane MEHMET RAUF
|
|
Aşıklar Yolu Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Aşk Ve Avarelik Üzerine
Şiirler Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Aşka Dair Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Aşk-I Memnu Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Atala Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda Cahit Külebi
|
|
Atatürk’ün Hatıraları Falih Rıfkı Atay
|
|
Ateş Ve Güneş Falih Rıfkı Atay
|
|
Ateşpare Muallim Naci
|
|
Ateşten Gömlek HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Atlılar Aristophanes
|
|
Avare Yıllar Orhan Kemal
|
|
Avrupa’da Bir Cevelan Ahmet Mithat Efendi
|
|
Ayakta Durmak İstiyorum Tarık Buğra
|
|
Ayaşlı Ve Kiracıları Memduh Şevket Esendal
|
|
Ayışığı Guyde Maupassant
|
|
Ayışığında Çalış-Kur Haldun Taner
|
|
Ayyar Hamza Ali Bey
|
|
Az Şekerli SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Aziz İstanbul Yahya Kemal Beyatlı
|
|
Baba Evi Orhan Kemal
|
|
Babalar Ve Oğullar Turganyev
|
|
Babamız Atatürk Falih Rıfkı Atay
|
|
Babasız Evler Heinrich Böll
|
|
Babıali NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Bahar Ve Kelebekler ÖMER SEYFETTİN
|
|
Balıkesir Muhasebecisi REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Balkonda Saatler Halit Fahri Ozansoy
|
|
Balonla Beş Hafta Seyehat Jules Vernes
|
|
Barış Aristophanes
|
|
Başını Vermeyen Şehit ÖMER SEYFETTİN
|
|
Batarya İle Ateş Süleyman Nazif
|
|
Bela Çiçeği Atilla İlhan
|
|
Ben Deli Miyim? Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Ben Sana Mecburum Atilla İlhan
|
|
Ben Ve Ötesi NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Beng Ü Bade FUZULİ
|
|
Bereketli Topraklar Üzerinde
Orhan Kemal
|
|
Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar
|
|
Beşik Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Beyaz Lale Ömer Seyfettin
|
|
Bıçağın Ucu Atilla İlhan
|
|
Bilgiç Kadınlar Molıere
|
|
Bilimler Ve Sanat Üzerine
Söylev J.J. Rouesseau
|
|
Billur Kalp Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Binnaz Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Bir Acı Hikaye Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Bir Adam Yaratmak Necip Fazıl Kısakürek
|
|
Bir Akşamdı PEYAMİ SAFA
|
|
Bir Asilzade Yuvası Turganyev
|
|
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor Arif Nihat Asya
|
|
Bir Hayat Guyde Maupassant
|
|
Bir Kadın Düşmanı Reşat Nuri Güntekin
|
|
Bir Ölünün Defteri Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Bir Ömür Böyle Geçti Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Bir Sürgün YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Bir Şi’ri Hayal Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Bir Tereddüdün Romanı PEYAMİ SAFA
|
|
Bir Yazın Tarihi Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Birtakım İnsanlar Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Biz İnsanlar PEYAMİ SAFA
|
|
Bize Göre AHMET HAŞİM
|
|
Bizim Akdeniz Falih Rıfkı Atay
|
|
Bizim Yokuş Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Boğaiçi Yalıları Abdülhak Şinasi Hisar
|
|
Boğaziçi Mehtapları Abdülhak Şinasi Hisar
|
|
Bomba ÖMER SEYFETTİN
|
|
Boris Gudonov Gogol
|
|
Bozkırdaki Çekirdek KEMAL TAHİR
|
|
Bu Diyar Baştanbaşa Yaşar Kemal
|
|
Budala Dostoyevski
|
|
Budalaname KAYGUSUZ ABDAL
|
|
Bugünün Saraylısı REFİK HALİT KARAY
|
|
Bulantı Jean Paul Sartre
|
|
Bulutlar Aristophanes
|
|
Büyük İslam Tarihi NAMIK KEMAL
|
|
Cadı Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Canan PEYAMİ SAFA
|
|
Canavar Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Candida Bernard Shaw
|
|
Cehennemlik Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Celalettin Harzemşah NAMIK KEMAL
|
|
Cemşid Ü Hurşit Ahmedi
|
|
Cengel Kitabı Rudyard Kıplıng
|
|
Cenk Duyguları Halit Fahri Ozansoy
|
|
Cenk Ufukları Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Cezmi(İlk
Tarihi Romanımız) NAMIK
KEMAL
|
|
Cidal MEHMET RAUF
|
|
Cihannüma Katip
Çelebi
|
|
Cimri Molıere
|
|
Cinna Cornaılle
|
|
Cromwell Vıctor Hugo
|
|
Çağlayan Ahmet Hikmet Müftüoğlu
|
|
Çal Çoban Çal Süleyman Nazif
|
|
Çalıkuşu REŞAT NURİ GÜNTEKİN, , , , ,
|
|
Çamaşırcının Kızı Orhan Kemal
|
|
Çamlıca’daki Eniştemiz Abdülhak Şinasi Hisar
|
|
Çankaya Falih Rıfkı Atay
|
|
Çanlar Kimin İçin Çalıyor Ernest Hemıngway
|
|
Çete REFİK HALİT KARAY
|
|
Çevre Behçet Necatigil
|
|
Çılgın Orlando Ariosto
|
|
Çingeneler Gogol
|
|
Çoban Çeşmesi Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Çocuk Adam Orhan Seyfi Orhon
|
|
Çocuk Ve Allah Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
|
Çok Bilen Çok Yanılır Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Çöle İnen Nur NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Dağa Çıkan Kurt Halide Edip Adıvar
|
|
Damga REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
David Copperfield Charles Dıckens
|
|
Decameron Boccacio
|
|
Değirmen REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Değirmenimden Mektuplar Alphonse Daudet
|
|
Değişen İstanbul Ziya Osman Saba
|
|
Deli REFİK HALİT KARAY
|
|
Demdeme Muallim Naci
|
|
Demirciler Çarşısı Cinayeti Yaşar Kemal
|
|
Denemeler Bacon
|
|
Denemeler Montaıgne
|
|
Deniz Aşırı Falih Rıfkı Atay
|
|
Denizler Altında Yirmi Bin
Fersah Jules Vernes
|
|
Dergilerde Nurullah Ataç
|
|
Dersaadet’de Sabah Ezanları Atilla İlhan
|
|
Destan Gibi ORHAN VELİ KANIK
|
|
Devlet Ana KEMAL TAHİR
|
|
Dicle Önünde Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Dinle Neyden Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Diriliş Tolstoy
|
|
Dişi Örümcek REFİK HALİT KARAY
|
|
Divan Ahmedi
|
|
Divan Necati
|
|
Divan Nedim
|
|
DİVAN NEF İ
|
|
Divan Şeyh
Galip
|
|
Divan Şeyhi
|
|
Divan Baki
|
|
Divançe Behçet Necatigil
|
|
Divan-I Kebir Mevlana
Celaleddin Rumi
|
|
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa
|
|
Don Carlos Schıller
|
|
Don Kişot Cervantes
|
|
Dostlar Beni Hatırlasın Aşık Veysel
|
|
Dönemeçte Tarık Buğra
|
|
Dualar Ve Aminler Arif Nihat Asya
|
|
Dudaktan Kalbe Reşat Nuri Güntekin
|
|
Duhter-İ Hindu Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Durub-I Emsal-İ Osmaniye ŞİNASİ
|
|
Duvar Atilla İlhan
|
|
Duvar Jean Paul Sartre
|
|
Düğün Gecesi Orhan Seyfi Orhon
|
|
Dünya Nimeti Kunt Hamsun
|
|
Dünyanın Merkezine Seyehat Jules Vernes
|
|
Dünyaya İkinci Geliş Ahmet Mithat Efendi
|
|
Düşten Güzel CAHİT
SITKI TARANCI
|
|
Edebiyat Konuşmaları Suut Kemal Yetkin
|
|
Edebiyat Üstüne Makaleler AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Edebiyat Üzerine Suut Kemal Yetkin
|
|
Edebiyatçılar Geçiyor Halit Fahri Ozansoy
|
|
Edebiyatımızda İsimler
Sözlüğü Behçet Necatigil
|
|
Edebiyatımızda Yazarlar
Sözlüğü Behçet Necatigil
|
|
Efruz Bey Ömer Seyfettin
|
|
Ege Kıyılarından Cevat Şakir Kabaağaçlı
(Halikarnas Balıkçısı)
|
|
Ege’nin Dibi CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Eğil Dağlar Yahya Kemal Beyatlı
|
|
Ekmek Kavgası Orhan Kemal
|
|
Elde Var Hüzün Atilla İlhan
|
|
Elektra Euripidies
|
|
Elektra Sophokles
|
|
Elleri Var Özgürlüğün Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Ellerim Bomboş Halide Nusret Zorlutuna
|
|
Emile J.J. Rouesseau
|
|
Erenlerin Bağından Yakup Kadri Karaosmanoğlu
|
|
Esir Şehrin İnsanları KEMAL TAHİR
|
|
Esir Şehrin Mahpusu KEMAL TAHİR
|
|
Eski Hastalık REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Eski Şiirin Rüzgarıyla Yahya Kemal Beyatlı
|
|
Eski Toprak Behçet Necatigil
|
|
Eski Ve Çağdaş Denemeler T. S.
Elıot
|
|
Eş’ar-I Ziya ZİYA PAŞA
|
|
Eşber Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Eşekarıları Aristophanes
|
|
Eşkal-İ Zaman Ahmet Rasim
|
|
Eugenie Grandet Balzac
|
|
Ev Ona Yakıştı Memduh Şevket Esendal
|
|
Evler Behçet Necatigil
|
|
Evrak-I Eyyam Cenap Şahabettin
|
|
Ey Türk Uyan Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Eylül(İlk Psikolojik
Romanımızdır) MEHMET RAUF
|
|
Fabllar Aisopos
|
|
Fabllar La Fontaıne
|
|
Fahim Bey Ve Biz Abdülhak Şinasi Hisar
|
|
Falaka Ahmet Rasim
|
|
Falaka ÖMER SEYFETTİN
|
|
Fare Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Fareler Ve İnsanlar John Steınbeck
|
|
Fatih - Harbiye Peyami Safa
|
|
Faust Wolfang Goethe
|
|
Felatun Bey’le Rakım Efendi Ahmet Mithat Efendi
|
|
Fena Halde Leman Atilla İlhan
|
|
Ferda-İ Garam MEHMET RAUF
|
|
Ferdi Ve Şükerası Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Fezleke Katip
Çelebi
|
|
Fırtına Ve Kar Orhan Seyfi Orhon
|
|
Fihi Ma Fih Mevlana
Celaleddin Rumi
|
|
Firak-I Irak Süleyman Nazif
|
|
Firavun İmanı Tarık Buğra
|
|
Fitnen Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Frankfurt Seyahatnamesi AHMET HAŞİM
|
|
Füruzan Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Füruzan Muallim Naci
|
|
Garibname Aşık
Paşa
|
|
Garip ORHAN VELİ KANIK
|
|
Gazap Üzümleri John Steınbeck
|
|
Geceden Taşan Dertler Halide Nusret Zorlutuna
|
|
Gecelerim Ahmet Rasim
|
|
Geçen Zaman Ziya Osman Saba
|
|
Geçtiğimiz Yol Ali Canip Yöntem
|
|
Genç Kız Kalibi MEHMET RAUF
|
|
Genç Werther’in Acıları Wolfang Goethe
|
|
Gençliğim Eyvah Tarık Buğra
|
|
Gerçek Emile Zola
|
|
Germinal Emile Zola
|
|
Gizli Figanlar Süleyman Nazif
|
|
Gizli Mabet Ömer Seyfettin
|
|
Goriot Baba Balzac Balzac
|
|
Göç Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Göl Saatleri AHMET HAŞİM
|
|
Gölgeler Ahmet Muhip Dıranas
|
|
Gönül Hanım Ahmet Hikmet Müftüoğlu
|
|
Gönülden Gönüle Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Gönülden Sesler Orhan
Seyfi Orhon
|
|
Göz Ucuyla Avrupa Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Gözlerimi Kapatırım Vazifemi
Yaparım Haldun Taner
|
|
Graziella Lamartıne
|
|
Grev… Orhan Kemal
|
|
Gulliver’in Gezileri Jonathan Swıft
|
|
Gulyabani Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Gurbet Hikayeleri REFİK HALİT KARAY
|
|
Gurbet Kuşları Orhan Kemal
|
|
Gurubahane-İ Laklakan AHMET HAŞİM
|
|
Gülen Ada CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Gülnihal NAMIK KEMAL
|
|
Gülünç Kibarlar Molıere
|
|
Günce Nurullah Ataç
|
|
Günlerin Getirdiği Nurullah Ataç
|
|
Günlerin Götürdüğü Suut Kemal Yetkin
|
|
Güzel Aydınlık Necati Cumalı
|
|
Güzel Dost Guyde Maupassant
|
|
Güzelleme Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Hac Yolunda Cenap Şahabettin
|
|
Hacı Murat Tolstoy
|
|
Hadikat-Üs Süeda FUZULİ
|
|
Hakka Sığındık Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Halce Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Halk Düşmanı Henrik Ibsen
|
|
Haluk’un Defteri Tevfik Fikret
|
|
Hamlet Shakespeare
|
|
Han Duvarları Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Handan HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Hanımın Çiftliği Orhan Kemal
|
|
Hanımlar Arasında MEHMET RAUF
|
|
Harabat ZİYA PAŞA
|
|
Harabelerin Çiçeği REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Harap Mabetler HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Harbe Gidenin Şarkıları Necati Cumalı
|
|
Harem ÖMER SEYFETTİN
|
|
Haristan Ve Gülistan Ahmet Hikmet Müftüoğlu
|
|
Harname Şeyhi
|
|
Hasan Mellah Ahmet Mithat Efendi
|
|
Hastalık Hastası Molıere
|
|
Havaya Çizilen Dünya Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
|
Havuzbaşı SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Hayal İçinde Hüseyin Cahit Yalçın
|
|
Hayat-I Hakikiye Sahneleri Hüseyin Cahit Yalçın
|
|
Hayat-I Muhayyel Hüseyin Cahit Yalçın
|
|
Haydutlar Schıller
|
|
Hayrabad NABİ
|
|
Hayriyye Nabi
|
|
Hazan Bülbülü Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Henüz On Yedi Yaşında Ahmet Mithat Efendi
|
|
Hep O Şarkı YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Hepsinden Acı Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Hernani Vıctor Hugo
|
|
Hikayeler Çehov
|
|
Hind Falih Rıfkı Atay
|
|
Hippolytos Euripidies
|
|
Horace Cornaılle
|
|
Hortlaklar Henrik Ibsen
|
|
Huckleberry Finn’in
Maceraları Mark Twain
|
|
Huzur AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Hüküm Gecesi Yakup Kadri Karaosmanoğlu
|
|
Hüseyin Fellah Ahmet Mithat Efendi
|
|
Hüsn Ü Aşk ŞEYH
GALİP
|
|
Hüsrev Ü Şirin Şeyhi
|
|
Iphıgenie Racıne
|
|
İbişin Rüyası Tarık Buğra
|
|
İbtida-Name Sultan
Veled
|
|
İçli Kız Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
İhtiyar Adam Ve Deniz Ernest Hemıngway
|
|
İhtizar MEHMET RAUF
|
|
İki Başına Yürümek Behçet Necatigil
|
|
İki Hödüğün Seyehati Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
İki Sene Mektep Tatili Jules Vernes
|
|
İlk Düşen Ak Ömer Seyfettin
|
|
İlyada Ve Odysseia Homeros
|
|
İnce Memed Yaşar Kemal
|
|
İnsanlık Komedyası Balzac
|
|
İntibah(İlk Edebi Romanımız)
NAMIK KEMAL
|
|
İntiha-Name Sultan
Veled
|
|
İphigenela Aulis’te Euripidies
|
|
İskendername Ahmedi
|
|
İstanbul’un İçyüzü Refik Halit Karay
|
|
İşler Ve Günler Hesiodos
|
|
İtiraflar J.J. Rouesseau
|
|
İvan İlyiç’in Ölümü Tolstoy
|
|
İzmir’den Bursa’ya HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Jack Alphonse Daudet
|
|
Jön Türk Ahmet Mithat Efendi
|
|
Kabus Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Kadın Erkekleşince Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Kadın Pençesi Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Kadınlar Arasında Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Kadınlar Mektebi Ahmet Vefik Paşa
|
|
Kadınlar Mektebi Molıere
|
|
Kadınlar Tekkesi REFİK HALİT KARAY
|
|
Kadınlar Vaizi Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Kahraman Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Kaldırımlar NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Kalp Ağrısı HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Kamus-I Fransevi Şemsettin Sami
|
|
Kamus-I Türki Şemsettin Sami
|
|
Kamusü’l-A’alam Şemsettin Sami
|
|
Kan Davası REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Kanije NAMIK KEMAL
|
|
Kapalı Çarşı Behçet Necatigil
|
|
Kaptan Grant’ın Çocukları Jules Vernes
|
|
Kara Bela NAMIK KEMAL
|
|
Kara Kız Bernard Shaw
|
|
Karabibik Nabizade Nazım
|
|
Karakterler La Bruyere
|
|
Karalama Defteri Nurullah Ataç
|
|
Karamazov Kardeşler Dostoyevski
|
|
Karanfil Ve Yasemin MEHMET RAUF
|
|
Karşı ORHAN VELİ KANIK
|
|
Kaşağı ÖMER SEYFETTİN
|
|
Katedralde Cinayet T. S.
Elıot
|
|
Katil Buse Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Kavak Yelleri REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Kavgalarım Hüseyin Cahit Yalçın
|
|
Kayıp Aranıyor Sait Faikabasıyanık
|
|
Kelleci Mehmet KEMAL TAHİR
|
|
Kenan Çobanları HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Kenar Mahalle John Steınbeck
|
|
Kendi Gök Kubbemiz Yahya Kemal Beyatlı
|
|
Keşanlı Ali Destanı Haldun Taner
|
|
Keşfü’z-Zünun Katip
Çelebi
|
|
Kırık Hayatlar Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Kırk Yıl Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Kızıl Elma Neresi? ÖMER SEYFETTİN
|
|
Kızıl Elma Ziya Gökalp
|
|
Kızıl İle Kara Stendhal
|
|
Kızılcık Dalları REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Kızılçullu Yolu Necati Cumalı
|
|
Kibarlık Budalası Molıere
|
|
Kim Rudyard Kıplıng
|
|
Kiralık Konak YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Kirpinin Dedikleri REFİK HALİT KARAY
|
|
Kocalar Mektebi Ahmet Vefik Paşa
|
|
Kocalar Mektebi Molıere
|
|
Koçyiğit Köroğlu Ahmet Kutsi Tecer
|
|
Kokona Yatıyor Ali Bey
|
|
Kokotlar Mektebi Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Kolları Bağlı Odysseus Melih Cevdet Anday
|
|
Konçinalar Haldun Taner
|
|
Kökler Ve Dallar Arif Nihat Asya
|
|
Körduman KEMAL TAHİR
|
|
Körebe Cenap Şahabettin
|
|
Köşebaşı AHMET KUTSİ TECER
|
|
Kötülük Çiçekleri Charles Baudelaıre
|
|
Köyün Kamburu KEMAL TAHİR
|
|
Kral Eğleniyor Vıctor Hugo
|
|
Kral Lear Shakespeare
|
|
Kral Oidipus Sophokles
|
|
Kubbe-İ Hadra Arif Nihat Asya
|
|
Kulaktan Kulağa Orhan Seyfi Orhon
|
|
Kumpanya SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Kurbağalar Aristophanes
|
|
Kurt Kanunu KEMAL TAHİR
|
|
Kurtarılmış Kudüs Tasso
|
|
Kurtlar Sofrası Atilla İlhan
|
|
Kuşlar Aristophanes
|
|
Kuyruklu Yıldız Altında Bir
İzdivaç Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Küçük Ağa Ankara’da Tarık Buğra
|
|
Küçük Ağa Tarık Buğra
|
|
Küçük Şeyler Samipaşazade Sezai
|
|
La Cıd Cornaılle
|
|
La Fontaine Masalları ORHAN
VELİ KANIK
|
|
Lehçe-İ Osmani Ahmet Vefik Paşa
|
|
Lehçetü’l Hakayık Ali Bey
|
|
Letaif-İ Rivayat Ahmet Mithat Efendi
|
|
Leyla İle Mecnun REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Leyla Vü Mecnun Mesnevisi FUZULİ
|
|
Lugat-İ Naci Muallim Naci
|
|
Lüzumsuz Adam SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Macbeth Shakespeare
|
|
Macera-Yı Aşk Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Madame Bovary Gustave Flaubert
|
|
Mahçupluk İmtihanı Ömer Seyfettin
|
|
Mahur Beste Ahmet Hamdi Tanpınar
|
|
Mai Ve Siyah Halit Ziya
Uşaklıgil
|
|
Makalat HACI
BEKTAŞI VELİ
|
|
Makber Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Makedonya Necati Cumalı
|
|
Malta Mektupları Ziya Gökalp
|
|
Malta Geceleri Süleyman Nazif
|
|
Martı Çehov
|
|
Maske Ve Ruh HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Matmazal Norolya’ Nın
Koltuğu PEYAMİ SAFA
|
|
Mavi Sürgün Cevat Şakir Kabaağaçlı
(Halikarnas Balıkçısı)
|
|
Mecalis-İ Seb’a Mevlana
Celaleddin Rumi
|
|
Mecalisün Nefais(Türk Edebiyatının İlk Tezkiresidir) ALİ ŞİR NEVAİ
|
|
Medar-I Maişet Motoru SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Medela Euripidies
|
|
Mektuplar Mevlana
Celaleddin Rumi
|
|
Memleket Hikayeleri Refik Halit Karay
|
|
Mendil Altında Memduh Şevket Esendal
|
|
Mensur Şiirler Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Merhaba Akdeniz Cevat Şakir Kabaağaçlı
(Halikarnas Balıkçısı)
|
|
Mesut İnsanlar
Fotoğrafhanesi Ziya Osman Saba
|
|
Metres Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Mevlid Süleyman
Çelebi
|
|
Mevut Hüküm HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Meyhane Emile Zola
|
|
Mezardan Sesler Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Milli Edebiyat Meselesi Ve
Cenap Bey’le Münakaşalarım Ali Canip
Yöntem
|
|
Milli Savaş Hikayeleri YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Miras Enis Behiç Koryürek
|
|
Misafiri İstiskal Ali Bey
|
|
Miskinler Teknesi Reşat Nuri Güntekin
|
|
Mississipide Hayat Mark Twain
|
|
Mizanü’l Hak Fi İhtiyari’l – Ahakk Katip Çelebi
|
|
Mizanül Evzan Ali
Şir Nevai
|
|
Monte Kristo Kontu Alexandre Dumas Pere
|
|
Mor Salkımlı Ev HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Mugalataname KAYGUSUZ ABDAL
|
|
Muhakeme Tul Lügateyn ALİ ŞİR NEVAİ
|
|
Muharrir Bu Ya Ahmet Rasim
|
|
Mukaddime ŞİNASİ (İlk Makale)
|
|
Murtaza Orhan Kemal
|
|
Müfettiş Gogol
|
|
Müntehebat-I Eş’ar ŞİNASİ
|
|
Mürebbiye Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Nağme-İ Seher Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Namuslu Açlık Meselesi Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Nana Emile Zola
|
|
Nasrettin Hoca Hikayeleri ORHAN VELİ KANIK
|
|
Nefes Almak Ziya Osman Saba
|
|
Nemide Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Nesr-İ Harp Cenap Şahabettin
|
|
Nesteren Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Niçin Aldatırlarmış Hüseyin Cahit Yalçın
|
|
Nilgün REFİK HALİT KARAY
|
|
Nimetşinas Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Notre Dame De Paris Vıctor Hugo
|
|
Nur Baba Yakup Kadri Karaosmanoğlu
|
|
O Böyle İstemezdi Ahmet Muhip Dıranas
|
|
Obur Ahmet Mithat Efendi
|
|
Oğlumuz Tarık Buğra
|
|
Oidipus Kolonosta Sophokles
|
|
Okun Ucundan YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Okuruma Mektuplar Nurullah Ataç
|
|
Olağan İşler REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Oliver Twist Charles Dıckens
|
|
Ondokuzuncu Asır Türk
Edebiyatı Tarihi AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Ordunun Destanı Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Orestes Euripidies
|
|
Ortadirek Yaşar Kemal
|
|
Osmancık Tarık Buğra
|
|
Osmanlı Tarihi NAMIK KEMAL
|
|
Othello Shakespeare
|
|
Otlakçı Memduh Şevket Esendal
|
|
Otuz Beş Yaş CAHİT SITKI TARANCI
|
|
Ölü Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Ölü Bir Evden Anılar Dostoyevski
|
|
Ölü Canlar Gogol
|
|
Ömer’in Çocukluğu Muallim Naci
|
|
Ömrümde Sükat CAHİT SITKI TARANCI
|
|
Örümcek Ağı Necip Fazıl Kısakürek
|
|
Ötelerin Çocuğu CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Özyurt Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Pan Kunt Hamsun
|
|
Panorama Ve Ankara YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Parma Manastırı Stendhal
|
|
Pazartesi Hikayeleri Alphonse Daudet
|
|
Peer Gynt Henrik Ibsen
|
|
Pençe MEHMET RAUF
|
|
Peri Bacaları Yaşar Kemal
|
|
Peri Kızı İle Çoban Hikayesi
Orhan Seyfi Orhon
|
|
Persler Aiskhylos
|
|
Petersburg Hikayeleri Gogol
|
|
Phedre Racıne
|
|
Pickwick’in Kağıtları Charles Dıckens
|
|
Piyale AHMET HAŞİM
|
|
Portreler Yusuf Ziya Ortaç
|
|
Rahatı Kaçan Ağaç Melih Cevdet Anday
|
|
Rahmet YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Rahmet Yolları Kesti KEMAL TAHİR
|
|
Raik’in Annesi HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Ramazan Sohbetleri Ahmet Rasim
|
|
Raphael Lamartıne
|
|
Reis Bey NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Renan Müdafa-Namesi NAMIK KEMAL
|
|
Risalet-Ün Nushiyye YUNUS EMRE
|
|
Robinson Crusoe Daniel Defoe
|
|
Romeo Ve Jüliet Shakespeare
|
|
Rubailer Mevlana
Celaleddin Rumi
|
|
Rudin Turganyev
|
|
Rumuzu’l Edep Samipaşazade Sezai
|
|
Ruy Blas Vıctor Hugo
|
|
Rübab-I Şikeste Tevfik Fikret
|
|
Rübab-Name Sultan
Veled
|
|
Rübailer YAHYA KEMAL BEYATLI
|
|
Rübaiyyat-I Arif Arif Nihat Asya
|
|
Rüya Halit Fahri Ozansoy
|
|
Rüzgar Cahit Külebi
|
|
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ahmet Hamdi Tanpınar
|
|
Sabr Ü Sebat Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Safahat MEHMET
AKİF ERSOY
|
|
Sağırdere KEMAL TAHİR
|
|
Sahnenin Dışındakiler AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Sahra Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Salambo Gustave Flaubert
|
|
Sanata Dair Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Sansar MEHMET RAUF
|
|
Saray Ve Ötesi Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Sardalya Sokağı John Steınbeck
|
|
Sarhoşlar Orhan Kemal
|
|
Sarı Sıcak Yaşar Kemal
|
|
Sarnıç SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Savaş Ve Barış Tolstoy
|
|
Scapin’in Dolapları Molıere
|
|
Sebil Ve Güvercinler Ziya Osman Saba
|
|
Sefiller Vıctor Hugo
|
|
Seksen Gündedevri Alem Jules Vernes
|
|
Selçuklu Şahnamesi Hoca Dehhani
|
|
Semaver SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Serab-I Ömrüm Rıza Tevfik
|
|
Sergüzeşt Samipaşazade Sezai
|
|
Sergüzeştname BAYBURTLU
ZİHNİ
|
|
Seviye Talib HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Seyehat Jurnali Ali Bey
|
|
Seyyid Yahya Şemsettin Sami
|
|
Sezar Ve Cleopatra Bernard Shaw
|
|
Sırtlan Payı Atilla İlhan
|
|
Siham-I Kaza NEF
İ
|
|
Silahlara Veda Ernest Hemıngway
|
|
Silistre Muhasarası NAMIK KEMAL
|
|
Sinekler Jean Paul Sartre
|
|
Sinekli Bakkal Halide Edip Adıvar
|
|
Sisler Bulvarı Atilla İlhan
|
|
Siyah İnciler MEHMET RAUF
|
|
Siyah Kehribar Tarık Buğra
|
|
Siyasi Ve Edebi Hatıralar YAHYA KEMAL BEYATLI
|
|
Sodom Ve Gomore YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Sokaktaki Adam Atilla İlhan
|
|
Solgun Demet Halit Ziya Uşaklıgil
|
|
Son Emel MEHMET RAUF
|
|
Son Kuşlar SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Son Sığınak REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Son Yıldız MEHMET RAUF
|
|
Sonrası CAHİT SITKI TARANCI
|
|
Sonsuz Panayır HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Sonsuzluk Kervanı Necip Fazıl Kısakürek
|
|
Sonuncu Kadeh REFİK HALİT KARAY
|
|
Sönen Işık Rudyard Kıplıng
|
|
Sönen Kandiller Halit Fahri Ozansoy
|
|
Sönmüş Yıldızlar REŞAT
NURİ GÜNTEKİN
|
|
Söz Arasında Nurullah Ataç
|
|
Sözde Kızlar Peyami Safa
|
|
Sözden Söze Nurullah
Ataç
|
|
Su Kasidesi Fuzuli
|
|
Suç Ve Ceza Dostoyevski
|
|
Suda Halkalar Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Sulara Giden Köprü Halit Fahri Ozansoy
|
|
Suriye Mektupları Cenap Şahabettin
|
|
Susuz Yaz Necati Cumalı
|
|
Sür Name NABİ
|
|
Sürgün REFİK HALİT KARAY
|
|
Şahmerdan SAİT FAİKABASIYANIK
|
|
Şair Evlenmesi( Batı
Tekniğinde Yazılmış İlk Tiyatromuz) ŞİNASİ
|
|
Şairane Düşünceler Lamartıne
|
|
Şarkın Sultanları Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Şecere-İ Türk Ahmet Vefik Paşa
|
|
Şehir Mektupları Ahmet
Rasim
|
|
Şemsa Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Şerare Muallim Naci
|
|
Şermin Tevfik Fikret
|
|
Şık Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Şıpsevdi Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Şiir Üzerine Düşünceler Suut Kemal Yetkin
|
|
Şiirler Ahmet
Muhip Dıranas
|
|
Şiirler Ahmet Kutsi Tecer
|
|
Şikayet-Name Fuzuli
|
|
Şimşek PEYAMİ SAFA
|
|
Şir Samipaşazade Sezai
|
|
Şişhaneye Yağmur Yağıyordu Haldun Taner
|
|
Taaşşuk-I Talat Ve Fitnat Şemsettin Sami
|
|
Tahrib-İ Harabat NAMIK KEMAL
|
|
Takdir-İ Elhan Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Takip NAMIK KEMAL
|
|
Talim-İ Edebiyat Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Tamat Cenap Şahabettin
|
|
Tan Sesleri Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Tanrı Misafiri REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Tanrıdağı Ziyafeti REŞAT NURİ GÜNTEKİN
|
|
Tarasconlu Tartarin Alphonse Daudet
|
|
Tartuffe Molıere
|
|
Tatarcık HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Tayflar Geçidi Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Taymis Kıyıları Falih Rıfkı Atay
|
|
Tehebai’ye Karşı Yediler Aiskhylos
|
|
Telgrafhane Melih Cevdet Anday
|
|
Temiz Sevgiler Memduh Şevket Esendal
|
|
Teneke Yaşar Kemal
|
|
Tercüman-I Ahval ŞİNASİ&Agah Efendi (İlk Özel Gazete)
|
|
Tercüme-İ Monzume ŞİNASİ
|
|
Tesadüf Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Tezer Abdülhak Hamit Tarhan
|
|
Tohum NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Tom Sawyer’in Maceraları Mark Twain
|
|
Tombalak Guyde Maupassant
|
|
Toplu Şiirler T. S.
Elıot
|
|
Toplum Sözleşmesi J.J. Rouesseau
|
|
Trakhisli Kadınlar Sophokles
|
|
Trenin Tam Saatiydi Heinrich Böll
|
|
Tuhfetü’l Harameyn Nabi
|
|
Tuhfetü’l Kibar Fi Esfari’l Bihar Katip Çelebi
|
|
Tuna Kıyıları Falih Rıfkı Atay
|
|
Turan’a Doğru Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Turgut Reis Cevat Şakir Kabaağaçlı
(Halikarnas Balıkçısı)
|
|
Türk Edebiyatı Tarihi Fuat Köprülü
|
|
Türk Edebiyatında İlk
Mutasavvıflar Fuat Köprülü
|
|
Türk Medeniyeti Tarihi ZİYA GÖKALP
|
|
Türk Olmak Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
|
Türk Saz Şairleri Fuat Köprülü
|
|
Türk Sazı Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Türkçe Şiirler Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Türkçülüğün Esasları Ziya Gökalp
|
|
Türkleşmek-İslalaşmak
–Muasırlaşmak Ziya Gökalp
|
|
Türkün Ateşle İmtihanı Halide Edip Adıvar
|
|
Tütün Zamanı Necati Cumalı
|
|
Uluç Reis CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI
(HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Utanmaz Adam Hüseyin Rahmi Gürpınar
|
|
Üç Kızkardeş Çehov
|
|
Üç Silahşörler Alexandre Dumas Pere
|
|
Üç Şehitler Destanı Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
|
Vadideki Zambak Balzac
|
|
Vanya Dayı Çehov
|
|
Varidat-I Süleyman Enis Behiç Koryürek
|
|
Vatan Yahut Silistre
(Sahnelenen İlk Tiyatromuz) NAMIK
KEMAL
|
|
Vazgeçemediğim ORHAN VELİ KANIK
|
|
Venedik Taciri Yanlışlıklar
Komedyası Shakespeare
|
|
Vesilet’ün Necat Süleyman Çelebi
|
|
Victoria Kunt Hamsun
|
|
Vişne Bahçesi Çehov
|
|
Vurun Kahpeye Halide
Edip Adıvar
|
|
Vuslat Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Wilhelm Meister’in Çıraklık
Yılları Wolfang Goethe
|
|
Wilhelm Tell Schıller
|
|
Windsorlu Şen Kadınlar Shakespeare
|
|
Yaban YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Yadigar-I Şebab Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Yağmur Beklerken Tarık Buğra
|
|
Yağmur Kaçağı Atilla İlhan
|
|
Yalan Cenap Şahabettin
|
|
Yalnız Efe Ömer
Seyfettin
|
|
Yalnız Kadın Necati Cumalı
|
|
Yalnızız PEYAMİ SAFA
|
|
Yalvaran Kızlar Aiskhylos
|
|
Yaprak Dökümü Reşat Nuri Güntekin
|
|
Yarın Diye Bir Şey Yoktur Tarık Buğra
|
|
Yasak
Sevişmek Atilla İlhan
|
|
Yaşasın Demokrasi Haldun Taner
|
|
Yaşasın Deniz CEVAT
ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI)
|
|
Yaşayan Ölü Tolstoy
|
|
Yaşayıp Ölmek Oktay Rıfat Horozcu
|
|
Yayla Kartalı Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Yayla Türküsü Halide Nusret Zorlutuna
|
|
Yaz Yağmuru AHMET HAMDİ TANPINAR
|
|
Yedi Memetler Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
|
Yediçınar Yaylası KEMAL TAHİR
|
|
Yeni Hayat Ziya Gökalp
|
|
Yeni Rusya Falih Rıfkı Atay
|
|
Yeni Turan HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Yeniçeriler Ahmet Mithat Efendi
|
|
Yenisi ORHAN VELİ KANIK
|
|
Yer Altında Dünya Var REFİK HALİT KARAY
|
|
Yer Demir Gök Bakır Yaşar Kemal
|
|
Yeşeren Otlar Cahit Külebi
|
|
Yeşil Gece Reşat Nuri Güntekin
|
|
Yezidin Kızı REFİK HALİT KARAY
|
|
Yılanı Öldürseler Yaşar Kemal
|
|
Yılanlı Kuyudan NECİP FAZIL KISAKÜREK
|
|
Yıldız Yağmuru Faruk Nafiz Çamlıbel
|
|
Yol Palas Cinayeti HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Yorgun Savaşçı KEMAL TAHİR
|
|
Yusufçuk Yusuf Yaşar Kemal
|
|
Yüksek Ökçeler Ömer Seyfettin
|
|
Yüzbaşının Kızı Puşkin
|
|
Yüzyılların Efsanesi Vıctor Hugo
|
|
Zafer Yolunda Mehmet Emin Yurdakul
|
|
Zafername ZİYA PAŞA
|
|
Zavallı Çocuk NAMIK KEMAL
|
|
Zehra Nabizade Nazım
|
|
Zeliş Necati Cumalı
|
|
Zemzeme Recaizade Mahmut Ekrem
|
|
Zenciler Birbirine Benzemez Atilla İlhan
|
|
Zeyno’nun Oğlu HALİDE EDİP ADIVAR
|
|
Zeytindağı Falih Rıfkı Atay
|
|
Zincire Vurulmuş Prometheus Aiskhylos
|
|
Zor Nikah Ahmet Vefik Paşa
|
|
Zoraki Diplomat YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
|
|
Zoraki Evlilik Molıere
|
|
Zoraki Tabip Ahmet Vefik Paşa
|
|
Zoraki Tabip Molıere
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.